İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

30.05.2008

Toulon Ümitleri

Sevgili ortakafagol hepinize merhaba. Belçika Ligi yazımdan sonra tekrar karşınızdayım. Ülke olarak Avrupa Şampiyonası için gün saydığımızı biliyorum ama göz ardı ettiğimiz birkaç çocuk var bence. Şu sıralar Toulon’ da devam eden gençlik festivali. Ümit Milli takımımız antrenör Ümit Davala’nın yönetiminde turnuvada oldukça başarılı bir performans sergiliyor. Ben bu turnuvada alacağımız galibiyetler, mağlubiyetlerle hiç ilgilenmiyorum. Bana göre bu oyuncuların geçen sezon neler yaptıkları ve kendilerini hangi sınıfa taşıdıkları daha önemli. Bu yüzden bu yazımda sizlere takım olarak değil oyuncu oyuncu olarak inceleme yapacağım. Takım olarak yapacağım tek yorum 2010 kadrosunda bu takımdan en az 5 oyuncu rahatlıkla bulunabilir.

Ufuk Ceylan

Manisaspor’ un genç kalecisi Ufuk’u bu sezon fazlasıyla ligimizde izleyebildik. Geçen sezon başından beri Ümit takımımızın kalesini koruyan Ufuk devre arasında Martinez’ in alınmasına rağmen kalesini bırakmadı. Boy olarak bir kaleci için çizgi kalecisi olarak görünse de Ufuk bir alan kalecisi. Bu yüzden kendisiyle ilk kez karşılaşan forvetleri fazlasıyla şaşırtabiliyor. Eksikleri ise belinin kalınlığı nedeniyle ikinci toplarda refleksleri oldukça yavaşlıyor, yan toplarda da gereksiz çıkışlarını görebiliyorsunuz. Ancak yıllardır kalemizi koruyan tecrübeli kaleciler bile bu tip hataları rahatlıkla yapabildiğine göre Ufuk’ u baş tacı etmemiz ve kadrolarımıza dahil etmemiz gerekiyor.

Recep Onur Kıvrak

Öncelikle Trabzonspor’a genç kalecilere rahatlıkla yer verdiği için Ersun Yanal nezdinde teşekkür ediyorum. Tolga Zengin, Ahmet Şahin ve Onur bu sezon dönüşümlü olarak rahatlıkla forma giyebildi. Bunda Jefferson’ın eksikliği de büyük bir etken ama bu kadar genç kalecilere forma verebilmek yürek ister. Bu yüzden Trabzonspor’un hakkı verilmelidir ve yabancı kaleci almamaları gerekmektedir.

Recep özelinde kendisini Fenerbahçe maçında rahatlıkla izleyebildim. Böyle büyük bir maçta bu kadar kendine güven beni fazlasıyla şaşırttı. Deivid, Semih ve Alex bitiricilikleri yüksek üç oyuncu karşısında duvar gibi yer alması beni oldukça umutlandırdı. Çünkü sürekli sakatlıkla uğraşan Rüştü ve Volkan’ın arkasında böyle genç kalecilerin bulunması ulusal takımımız için bir seçenek olabilir.

Sinan Bolat

Açıkça söylemek gerekirse Sinan’ı kendi gözlerimle hiç izlemedim. Kendisi Belçika Ligi’nin köklü takımların Genk formasını giyiyor. Bu sezon boyunca 4 maçta takımının kalecisini koruyan Sinan bu maçlarda 4 gol gibi oldukça az sayıda gol yedi. Kendisini izleyemediğim için daha fazla şey söylemeyi etik bulmuyorum.

Durmuş Bayram

Savunmamızın sağ bek mevkiinde görev alan Kayserisporlu Durmuş bana Gökhan Gönül’ ü andırıyor. Aynı onun gibi kafasında sürekli hücum var ve bir savunma bekinden çok bir hücum beki. Dani Alves’in bugünlerde nasıl prim yaptığını düşünürsek bana oldukça heyecan veriyor bu genç adam. Önce Ertuğrul Sağlam sonra da Tolunay Kafkas genç oyuncumuza fazlaca şans verdiği için kendine güveni de oyun tecrübesi yerinde. Ancak sürekli hücumu düşündüğü için zaman zaman arkasına adam kaçırsa da yaşı ilerledikçe bu eksikliğini de giderecektir.

Uğur Uçar

Sakatlanana kadar Galatasaray’ın sağ bek mevkiinde eksiksiz futbol oynayan Uğur sakatlığı nedeniyle ilk önce yerini takımında Sabri’ye kaptırdı genç takımda da Durmuş’a. Bu yüzden turnuvada forma giyemeyecek gibi görünüyor ama iki üç yıldır Galatasaray’da formayı kapması geçen sezonda kiralık olarak Kayserispor’da başarılı performansı nedeniyle Gökhan Gönül’ü yedekleme konusunda Fatih Terim için bir alternatif olabilir.

Eren Güngör

Altay başarısız bir performans gösterse de bu sene Eren’e ve Adem Büyük’e şans vermeleri nedeniyle futbola hizmetlerini yerine getirdiler. Orhan Şam’la birlikte Eren tandemde oldukça sarsılmaz bir görüntü sergiliyor. Hava toplarında oldukça başarılı arkasına adam sarkıtmama konusunda da eksiksiz bir görüntü sergiliyor. Bana göre Süper Lig seviyesine gelmiş bir oyuncu. Tek eksikliği gereksiz yerde faul yaparak gereksiz kartlar görmesi. Bu sezon Feyyaz Uçar kendisini geliştirme konusunda Eren’e oldukça yardım etti ve bir sezon daha onun elinde pişerse bu eksikliğinde de kurtulabileceğini düşünüyorum.

Orhan Şam

Hababam Sınıfı havasında koskoca bir sezonu başarılı olarak geçiren Oftaşspor’da savunmada en çok göze çarpan oyuncu tabii ki Orhan oldu. Zaten sezonun bitmesinden kısa bir süre sonra transfer borsasında hemen yer aldı. Ancak bana göre bu sezon takım değiştirirse hata etmiş olur. Gereken tecrübeyi henüz kazanmadı ve bir sezon daha takımına kalırsa Mahmut hocanın elinde daha da iyi bir oyuncu olabilir. O yüzden sadece sahaya bakmalı ve transferi düşünmemeli. Çünkü sahaya bakarsa hava toplarındaki eksikliğini giderebilir. Başka bir eksikliği yok ve iki bekte de oynayabilmesi nedeniyle ligin kalburüstü oyuncularından olabilir.

Murat Kalkan

Bu sene Oftaş savunmasında ben Murat’a çok dikkat etmediğimi öncelikle belirtmeliyim. Çünkü Giray, İlhan ve Orhan’ ın yanında oldukça sönük kalan Murat yaşının avantajı ve lig tecrübesi sayesinde kadroda yer alıyor. Kendisi hakkında yeterince izlenimim olmadığı için yorumu sizlere bırakmayı etik buluyorum.

Emre Balak

Emre takım arkadaşlarının aksine daha 18 yaşında. Ancak bu sene Samsunspor’da forma bulması nedeniyle bir çok yaşıtının aksine oldukça tecrübeli. Şampiyonada forma giymese de Ümit hocanın onu kadroya dahil etmesi onunla ilgili gelecek planlarının olduğunu gösteriyor. Size de Emre’ nin oynadığı bir maça denk gelirseniz bu genç arkadaşımızı dikkatle izlemenizi öneririm.

Caner Erkin

Caner’i zaten hepimiz iki sezon önceki Ersun Yanal Manisa’sından tanıyoruz. Ancak Türkiye Ligi’ndeki Caner’le Cska’daki Caner arasında dağlar kadar fark var. Kendisinin mevkisinde Berezutski kardeşlerden solak olanı oynadığı için sol açık mevkisinde de Yuri Zhirkov oynadığı için Gazaev ona çok fazla şans veremiyor. Bu maç eksikliği de Caner’den çok şeyler alıp götürmüş. Caner’e tavsiyem en kısa zamanda oynayabileceği bir takıma dahil olması.

Özer Hurmacı

Şu günlerde Türk futbolu oyunun iki yanını da oynayabilen orta saha oyuncusu sıkıntısı çekerken Özer kendini geliştirirse önemli bir alternatif kazanabiliriz. Zafer Yelen, Nuri Şahin ve Özer Hurmacı üçlüsü bana fazlasıyla heyecan verdi. Özellikle Özer’in zaman zaman stoperlerin arasına girip oyunu en geriden kurması Nuri’yi fazlasıyla rahatlattı. Zaten transfer haberlerinde isminin Fenerbahçe’yle anılması hepimize kendisi hakkında iyi referanslar verebilir.

Zafer Yelen

O da Almanya orijinli oyuncularımızdan biri. Türkiye orijinli oyunculara göre tabii ki futbol görüşü avantajı var. Ayrıca Bundesliga gibi bir ligde tam sezon oynamanın getirdiği fiziksel yeterliliği de daha ilk maçtan göze çarptı. O da Özer gibi oyunun iki tarafına hükmetse de hücum özellikleri bana yüksek derecede heyecan verdi. İki üç sene sonra onu Almanya’nın büyük kulüplerinden birinde görebiliriz.

Mehmet Güven

Mehmet Topal’a nazaran o sıçramayı yapamasa da Mehmet için hala umut var. Çünkü Galatasaray gibi çoğu zamanlara gençlere bel bağlayan bir takımda forma giyiyor. Ancak hoca istikrarı olmadığı için her yeni gelen hocanın Mehmet’e şüpheyle bakmaması oyuncunun üstündeki kelepçeyi bir türlü çıkarmıyor. O kelepçeyi çıkarabilirse bana göre Topal’dan bile daha iyi bir orta saha oyuncusu.

Serdar Özkan

Her genç oyuncumuzu saran bencillik kara bulutları onun da etrafını sarmaya başladı. Topa ayağına her aldığında dikine kat etmek yerine Serdar en yakınındaki savunmacıyı yanına çekip güzel bir bilek hareketiyle onu geçmek istiyor. Zaman zaman bunu harika şekilde başarsa da papaz her zaman pilav yemiyor ve hücuma çıkarken kaybedilen top nedeniyle kendi savunmasına zor zamanlar yaşatabiliyor. Ayrıca fiziksel zayıflılığı nedeniyle güçlü savunmalara karşı ezilebiliyor. Ancak yaşını göz önünde tutarsak ve önünde yıllarda gelişebileceğini düşünürsek ben ondan çok umutluyum.

Aydın Yılmaz

Galatasaray tarihi boyunca bir çok oyuncuya haksızlık yapmış olabilir ama bana göre yakın zamanda en büyük haksızlık Aydın’a yapıldı. Aydın Galatasaray’a Konya maçında neredeyse şampiyonluğu getirdi sonraki sezon hiç oynatılmadı. Bu sene Barış Topal gibi bir isme şans verildi ama Aydın kiralık verildi. Bu kadar yetenekli bir oyuncunuz varken Barış’a ne gerek vardı anlayamıyorum. Galatasaray bu sezon bence hocayı seçmeyi bıraksın ve kiralık verdikleri oyuncuları toplasınlar ve oyuncu transferi yapmasınlar. Bu sayede hem takım ruhunu muhafaza edebilirler hem de borç dar boğazından bir nebze olsun kurtulabilirler.

Nuri Şahin

Milli takımımızın maçlarında izlemekten en çok zevk aldığım isim Nuri oldu. Oyun görüşü, arkadaşlarını oyuna dahil edişi, savunmaya yardım edişi tek kelimeyle harika bir turnuva çıkardı kişisel olarak. Zaten iki sezon Alman bir sezon da Hollanda Ligi’nde oynamak bu tip genç isimlerin hepsine iyi geliyor ama Nuri havaya girmeden kendisini oldukça geliştirmiş. Bana göre iki üç sene sonra Nuri varken Emre’nin esamesi okunmayacak.

Bilal Çubukçu

Bilal’i turnuva boyunca izleyemesem de Hertha Berlin’in rezerv takımında 24 maç oynadığını yaptığım araştırmalar sonucunda öğrenebildim. Kendisini kendim izleyemediğim ve yeterli bilgiye sahip olamadığım için Ümit Davala’nın seçimine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.

İlhan Parlak

Fenerbahçe’deki Zicozedelerden biri de İlhan oldu. Gerektiği yerlerde oynamayan İlhan en olmayacak yerde (Bursaspor maçı) büyük sorumluluk verilerek aslanların önüne atıldı. Ama İlhan böyle zamanlarda karakter göstermeyerek demoralize olmadı ve turnuvaya iyi bir şekilde gelmeyi başardı. Yaşından beklenmeyecek derecede olgunluk gösterdi ve bu gibi kötü olayların üstesinden gelmeyi başardı. Turnuva performansından çok karakter gösterini alkışlıyorum bu genç insanın.

Özgürcan Özcan

Bence Galatasaray’ın liseden de önemli bir parçasını bünyesinde barındırıyor. Bu kadar çok yıldızı arka arkaya yetiştirebilen bir alt yapı varken Galatasaray için paranın zamansal bir sorun olduğunu düşünüyorum. Son zamanlarda Emre, Sabri, Okan, Fatih, Arda, Aydın, Özgürcan, Ferhat, Uğur Uçar gibi bir çok ismi futbolumuza kazandıran böyle bir alt yapı varken Türk futbolunun da önemli direnek merkezlerinden birine sahip olduğunu düşünüyorum. Özgürcan için kötü bir turnuva olsa da sezonun ikinci yarısında kiralık gittiği Gaziantepspor’da gösterdiği iyi performans sonrası bu adama dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Adem Büyük

1. Lig ile ilgili okuduğum bir yazıda Adem için yazarın yavru kartal demesi oldukça hoşuma gitti. Hem fiziksel olarak hem de takımsal olarak güzel bir benzetme olduğu için eğer yazımı hasbelkader okursa yazarı tebrik etmek istiyorum. Bu kısa eleştiriyi geçtikten sonra Adem’e Sinan Engin’in fazlasıyla dikkat etmesini belirtmek istiyorum. Beşiktaş’ın Bobo krizini göz önünde bulundurursak Batuhan gibi Adem gibi öz kaynaklara yönelmek fazlasıyla akıl karı.

Tufan Tosunoğlu

Tufan’ı bu sene Duisburg forması altında izleyemedik ama hakkında okuduklarım oldukça iyi şeyler. Bir çok kulübümüzün de Türkiye’ye getirmek için uğraştığı Tufan’ı Fatih Terim’in de dikkatle izlediği oyuncu hakkında konuşulanlar arasında. Mevlüt gibi bir anda Tufan’ı da takımda görebiliriz.

Sevgili ortakafagol okurları hepinize serin bir yaz ve bol gollü bir turnuva diliyorum. Sağlıcakla kalın…

28.05.2008

İspanya

Yazıma klişe sözlerle başlamak istemezdim. Ne var ki bu ülke takımından bahsederken de bu sözlere başvurmaktan başka çare kalmıyor. “Bakalım bu kez İspanyollar, ligdeki başarılarını milli takıma yansıtabilecekler mi?” evet, oldukça klişe bir söz. Yirmi yıldır takip ettiğim futbolda, her turnuva öncesi sorulan sorudur bu. Cevabı da hep hüsran olmuştur. Yine aynı soruyu soracağız ve belki de İspanyollar aradıkları başarıyı elde edene kadar bu soru hep sorulacak.



İspanya yine iddialı takımlar arasında. Kadro kalitesi açısından en değerli birkaç takımdan biri durumundalar. Luis Aragones’in çalıştırdığı İspanya takımı buraya gelirken, bol tartışmalardan geçerek geldi. Aragones’in kadro seçimi oldukça fazla tartışıldı İspanya kamuoyunda. Özellikle de Raul’un kadroda yer almıyor olması, İspanyolların son 10 gün içindeki en önemli gündemlerinden biriydi. Aragones’in şu tartışmalı kadrosuna bir göz atalım.



Aragones’in kaleci seçiminden başlayalım. Casillas’ın bu takımın kaleyi koruması gerektiği, sanırım yeryüzündeki tüm insanların ortak görüşü olsa gerekir. Liverpool’un kalesini koruyan Reina’da, uzun bir süredir Casillas’ın en önemli alternatifi. Aragones’in üçüncü kaleci seçimi ise son birkaç yılın formda kalecisi Palop oldu. Bu tercihi de normal karşılamak gerekiyor. Belki üçüncü kaleci tercihi için bu sezon Palop’a oranla daha başarılı bir yıl geçiren Villarreal’li Diego Lopez de tercih edilebilirdi.



Aragones’in aklındaki Casillas’dan sonra 11’deki ikinci ismi sağbekte görev vereceği Sergio Ramos. Real Madrid forması altında mükemmel maçlar çıkaran Ramos, İspanya’nın bu turnuvadaki yıldız adaylarından biri. Ramos’un alternatifi ise Liverpool’da başarılı bir sezon geçiren Alvaro Arbeloa. O’nun da kalitesi fazla tartışma götürmez. Aragones’in savunma göbeğinde görev vereceği ilk ve garanti isim ise Barça kaptanı Puyol. Önceki yıllara göre daha kötü bir Puyol izlediğimizi düşünsem de hem tecrübesi hem de mükemmel savunmacılığıyla Puyol İspanyol savunmasının en önemli ismi. Yanında görev yapmasını beklediğim ise berbat bir sezon geçiren Valencia’nın ve Milli takımın tecrübeli ismi Marchena. O’nun alternatifi ise takım arkadaşı, 21 yaşındaki Albiol. O’da özellikle hava toplarına hakim ve yetenekli bir oyuncu. Son stoper ise İspanya Milli takımında Aragones’in her zaman tercih ettiği isimlerden biri olan Betis’li Juanito. Son alternatif gibi görünse de önemli bir savunmacı. Sürpriz golleriyle de zaman zaman dikkat çeken bir isim.



Savunmanın solunda oynayacak isim Capdevila. Villarreal’in bu sezon ki başarısında en önemli pay sahiplerinden biri. Elemelerde de İspanya takımına çok önemli katkı sağladı. Özellikle hücuma çıkışları çok etkili olan bir isim. O’nu basit bir solbek olarak düşünmemek lazım. Zaten hem Ramos, hem de Capdevila hücumu çok fazla destekleyen isimler. Bu nedenle onların iki alternatifi olan Arbeloa ve Navarro hücum yönleri daha az olan isimler. Mallorca’nın iki sezondur önemli isimleri arasında yer alan Fernando Navarro’da takımdaki birçok isim gibi Barça kökenli.



İspanyol savunmasında yer verilebilecek önemli başka savunmacılar da vardı elbette. Espanyol’lu Daniel Jargue, sanırım bu sezon sakatlık sorunuyla karşılaşmamış olsaydı takımda kendine yer bulabilirdi. Yine Valencia’lı Alexis de oldukça kaliteli bir savunmacı, sakatlık sorunu O’nun da bu takımda yer alma şansını sıfıra indirdi. A.Bilbao’da çok başarılı bir yıl geçiren Amorebieta, Aragones’in değişilmezleri arasındaki Pablo ve Antonio Lopez, Villarreal’li Angel gibi isimler takımda yer alabilecek isimler olarak değerlendirilebilirdi.



İspanyol takımının orta sahası şampiyonadaki belki de en iyi orta saha. Özellikle topu yönlendirmek konusunda en kaliteli oyuncular burada yer alıyor. Aragones’in orta sahadaki tercihi muhtemelen Senna’nın yanına; Xavi, Fabregas, İniesta’yı koyacaktır. Dördüncü orta saha tercihi olursa da bu isim David Silva olur gibi görünüyor. Villarreal formasıyla önemli bir ön libero haline gelen Senna oldukça sert ve bir o kadar da topu yönlendirebilen bir isim. Sertliği sayesinde de Xabi Alanso yerine savunmanın önündeki ilk tercih olacak gibi görünüyor. Ön liberonun önündeki üç isim ise gerçekten çok büyük yetenekler. Barça’nın beyni Xavi, müthiş bir tekniğe sahip olan ve milli takımda golcü kimliğiyle de öne çıkan bir başka Barça’lı İniesta ve Arsenal takımının henüz 21 yaşındaki her şeyi Fabregas. Ufak tefek olan bu üç adam kesinlikle turnuvadaki en yetenekli orta saha. David Silva ise yine hücuma dönük yönüyle hem solda hem de forvet arkasında çok değerli bir oyuncu. Önemli şeyler yapmasını bekliyorum.



Bu turnuvada 10 numaralı formayı giyecek olan Fabregas’a ayrı bir paragraf açmak lazım. Dört sezondur aralıksız üst düzey futbol oynayan Cesc Fabregas, milli takımda şu ana kadar önemli performans ortaya koyamadı. Bu şampiyonada O’dan çok fazla şey bekleniyor ve bu sezon ki futbolundan sonra çok daha olgun hale gelen Fabregas, muhtemelen bu turnuvada İspanya takımını bir adım ileriye taşıyacak ilk isim olacak.



İspanyol orta sahasında göbekte oynayacak son isim ise De La Red. La Liga’nın bu sezon ki en iyi isimlerinden biri olan genç oyuncu, alternatif olarak kadroda yer alıyor olsa da önemli bir yetenek. Orta sahanın solunda Cazorla’yı tercih etti Aragones. Genç oyuncu Nihat, Pires ve Rossi ile birlikte Villarreal’in hücum gücünü oluşturan isimdi. Kadroda yer alması sürprizdi kesinlikle. Sağ kanattaki alternatif ise Sergio Garcia. Düşen Zaragoza’da bu yıl oynadığı futbolla çok fazla dikkat çekti ve milli takımada girmeyi başardı. Aslında bir forvet, kendine yer bulabilirse bence çok önemli şeyler yapabilecek, önemli bir kapasiteye sahip. O’da yine birçoğu gibi Barça kökenli.



Orta sahadan bahsetmişken kadroda olmayan bazı isimleri belirtmeli. Albelda, “Koeman belasını “ yaşamamış olsaydı, kadroda yer alması kesin olan bir isimdi ancak O bu kez turnuvada yer alamayacak. Guti’den bahsetmeli tabiî ki. 12 yıldır Real Madrid gibi bir takımda oynayacaksınız, son üç dört sezondur takımın her şeyi olacaksınız ama hala milli takım yüzü göremeyeceksiniz. Guti’yi oldukça şansız ilan etmek gerekiyor. Valencia’dan Vicente uzun süredir futbol oynamıyor, bu nedenle çok kaliteli bir oyuncu olsa da burada olmaması normal. Joaquin’in durumu ise biraz daha farklı. O burada olabilirdi ama kötü bir sezon geçirdi ve yok. Atletico’lu Raul Garcia bu takıma alınabilirliğini hayli fazla düşündüğüm bir isimdi. Özellikle sertliğiyle tercih edilebilirdi. Zaragoza’dan Zapater de yine takımzedelerden biri. Getafe’den Granero açıkçası Cazorla ya da Sergio Garcia yerine orta sahada daha iyi bir tercih olabilirdi ama O’nun da Xavi, Fabregas tarzı bu takımda olmamasının nedeni olabilir.



İspanyol forvetinde ise çok büyük iki isim var. Fernando Torres ve David Villa. Çok hızlı olan ve kolay adam eksiltebilen iki forvet. Her ikisi de iyi vuruş özelliklerine sahipler. Aragones 4-5-1’i seçerse bu iki isimden birini kenara oturtabilir. Fernando Torres’de tıpkı Fabregas gibi milli takıma artık önemli katkı vermek durumunda. İngiltere’de süper bir sezon geçiren El Nino, gol kralı adaylarından biri. Çok büyük bir golcü olduğundan şüphe yok. David Villa ise sezonun son bölümüne kadar ortalarda görünmese de son haftalarda iyi bir form yakaladı ve bu da şampiyonada önemli bir performans ortaya koyabilir. Zaten Milli takımda da çok iyi işler yapabiliyor. Son alternatif ise La Liga’nın gol kralı Guiza. Gol vuruşu açısından belki de hem Torres hem de Villa’dan daha iyi. Önemli bir golcü olduğunu düşünüyorum. Görev aldığı zaman işini iyi yapacaktır.



Raul tabi 18 gol attığı bir sezonda milli takımda yer alabilirdi diye düşünülen bir isim. Barça’nın genç yıldızı Bojan’da milli takımda ismine rastladığımızda sürpriz olmayacak bir isimdi.



İspanyol takımı bu kez öncekilerden daha farklı olacak. Kendini milli takım seviyesinde kanıtlamak, takımlarına şampiyonluk yaşatmak isteyen ve şu an dünyanın “en kaliteli” ligi olarak tanımlanan, Premier ligin dört önemli yıldızından ikisi yani Fabregas ve Torres, başarılı geçen sezonlarının ardından buraya bileniyorlar. 10 ve 9 numaraların takımlar için çok büyük şey ifade ettiklerini biliriz. Bu ikili bu kez takımlarını taşımak niyetindeler. Yine Villa, İniesta, Xavi ve Ramos gibi bu düzeyde kendilerini ifade etmek isteyen yıldızlar var. Bu da İspanya’yı farklı kılacak etkenlerden. İspanya için endişe edilebilecek en önemli iki konu var. Bu turnuvaları iyi bitirememeleri ve müthiş hücum güçlerine karşın, savunmada yaşayabilecekleri sıkıntılar.



Barça kökenli birçok oyuncuyla beraber, turnuvanın en iyi futbol oynamaya aday takımı İspanya. Topa daima sahip olan, ayağa pas yapan ve kısa, hızlı ve yetenekli hücum silahlarıyla oldukça tehditkar bir takım. Göze hoş gelen futbollarıyla yine kısa sürede birçok futbolsever için favori takım haline geleceklerini düşünüyorum. Özellikle sahaya çıkaracakları onbir çok kaliteli ama yedekleri de çok iyi futbolcular. Bu sebeple yine en iyi kadronun bu takımda olduğunu iddia edilebilir. Sonuç bakalım bu kez istedikleri gibi olacak mı? Bekleyip göreceğiz.



Kaleciler: Casillas(1), Reina(13), Palop(23)

Defans: Puyol(5), Marchena(4), Sergio Ramos(15), Juanito(20), Arbeloa(18), Albiol(2), Navarro(3), Capdevila(11)

Orta Saha: Senna(19), Xabi Alanso(14), Xavi(8), İniesta(6), Cazorla(12), De La Red(22), David Silva(21), Fabregas(10), Sergio Garcia(16)

Forvet: Fernando Torres(9), David Villa(7), Guiza(17)

26.05.2008

Almanya

Euro 2008’e giderken hafta kala en başta tüm takımları kısaca irdeleyen bir yazı yazmayı planlıyordum. Fakat daha sonra her takımı kısaca inceleyecek bir yazının gazete ilavelerinde zaten mevcut olduğunu, bir futbol sitesinin daha fazlasını yapması gerektiğini düşündüm. İlk atak İtalya ile İlker’den geldi. Ben de Almanya, Avusturya-İsviçre ve Hollanda’yı toplam üç yazıda yazmayı planlıyorum.

Almanya 2000’li yılların ortasında girdiği yeniden yapılanma işini iyi kıvırdı. Bunda tabii ki Klinsmann’ın payı büyük. 2006’da Almanya üçüncü oldu ama bana kalırsa turnuvanın izlemesi en keyif veren takımıydı. Genç oyuncularının gelişimi ve takımın oturması ile 2008’de favori olacakları belliydi. Şu anda bir çok otorite turnuvanın en büyük favorisini Almanya olarak gösteriyor. Almanya’nın saha avantajı olduğunu ise düşünmüyorum. Bu tarz turnuvalarda her takımın zaten belli bir sayıda seyircisi oluyor. Turnuva Almanya’nın kardeş ülkelerinde oynanacak ama sonuçta farklı stadyumlar, farklı bir atmosfer. Oraya biraz daha fazla gelecek Alman seyircisi takıma en fazla ne katabilir ki? Turnuvalarda saha avantajına sahip olmaak daha farklı bir şey. Faydaları daha çok özgüven, moral, medya ilgisi, sponsor ilgisi vs… Seyirci desteği değil yani.

Alman Federasyonu Klinsmann ayrıldıktan sonra bence cesur bir kararla yardımcısı Löw ile devam etti. Löw de aldığı mirasın üstüne koydukları ile ilk kez ciddi bir sınav verecek.

Elemelerde Çek Cumhuriyeti’nin arkasından ikinci oldu Almanya üçüncüye 10 puan fark atarak. Yani pek değerlendirilecek bir performans değil çünkü zaten baştan belli ilk iki vardı, oradan Çeklerin lider çıkması Almanya’ya fazla bir şey kaybettirmedi. Zaten genel anlamda turnuva elemelerini değerlendirmek mantıklı değil. Çünkü futbolculara angarya gibi geliyor. Bizim gibi turnuvalarda oynamaya alışmamış ülkelerde elbet bir heyecan oluyor ama zaten turnuvaya katılacağını bilen ülke futbolcularında inanılmaz rehavet oluyor. Onlar için bu maçların ifade ettiği anlamlar daha çok sakatlık riski, eziyet, yorgunluk vs… Bu nedenle bu tarz takımları değerlendirirken elemeleri esas kriterlerden biri olarak almak pek anlamlı değil.

Almanya henüz hazırlık maçı yapmadı, ilk maçı 27’sinde Belarus’la. İzleme şansımız muhtemelen olmayacak, olsa da izler miyim sorgulanır.

Kale konusu Almanya’da tartışma konusu oldu epey, muhtemelen turnuva sonuna kadar da olabilir. Oliver Kahn artık yok, ona bir sözümüz yok. Fakat adamlarda o kadar kaleci alternatifi var ki bu konu bile sıkıntı olabiliyor. Kadroya alınan kaleciler, Lehmann, Adler ve Enke. Tabii ki Hildebrand’ın olmaması garip. Hildebrand buna tepki gösterdi ve şok olduğunu söyledi. Löw ise klasik bir cevapla bu oyuncular benim oyuncularım dedi ve daha fazla konuşmak istemediğini söyledi. Fakat Löw bu tercihi yaparken muhtemelen “Üçüncü kaleci olarak Hildebrand gibi kariyerli bir ismi alıp sonra onu 18 kişilik kadroya almazsam hem takım için hem Hildebrand için sorun olabilir” mantığıyla hareket etmiştir. Hildebrand yaptığı açıklamada “ 2. kaleci olmayı kabullenmiştim, neden böyle bir karar alındı anlamadım” dese de maalesef Löw onu ikinci kaleci olarak bile düşünmüyor. Timo açıklama üstüne açıklama yapmış, hala da yapmaya devam ediyor ama bu konuya yeteri kadar yer ayırdım, uzatmaya gerek yok. Fakat bir yedek kaleci konusunun bu kadar tartışılması ilginç, o nedenle epey yer ayırdım bu konuya.


Kalede muhtemelen Lehmann olacak, Leverkusen kalecisi Adler ise yedeği…

Almanya’nın defansı Avrupa’nın en iyi defansı olabilir. Friedrich, Metzelder, Mertesacker, Lahm dörtlüsü benim idealim. Ben gelenekçi bir insanım, 2006’da oynayan bu dörtlüyü bozma taraftarı değilim. Lahm kanımca Dünya’nın en iyi sol beki şu anda. Fakat sol bek oynadığı zaman. Lahm’ı sağ beke çekip takım arkadaşı genç yıldız Marcel Jansen’i sol bekte oynatabilir Löw. Ayrıca Fritz defans için ciddi bir alternatif. Neler olacağını hazırlık maçları ile göreceğiz.

Orta saha da defans gibi biraz karışık Löw’ün dörtlü orta saha oynatacağı kesin gibi ama bu dörtlünün nasıl olacağı tam bir muamma. Aday çok, ön plana çıkan pek yok. Bu sezon tekrar formuna kavuşan Ballack’ın oynayacağı kesin fakat onun da ne oynayacağı belli değil. Eğer Ballack’ı defansif oynatırsa bu kez kanat oyuncularına çok iş düşecek. Hücuma yönelik oynatırsa da orta sahaya defansif ağırlık adam koymak gerekecek ve belki kanatlardan vazgeçecek. Orta sahada ilk 11 oynaması muhtemel bir diğer isim Torsten Frings. Scweinsteiger de ya sağda ya solda ama mutlaka bir yerde ilk 11 çıkacaktır diye düşünüyorum. Schneider sakat olmasa o da ilk 11 için ciddi bir aday olurdu. Fakat bu durumda geri kalan bir boşluk için aday sayısı epey fazla. Bu sezon Mönchengladbach’da dikkat çeken 19 yaşındaki Marko Marin’e herkes dikkat diyor, ilk onbir oynayabileceği düşünülüyor. Ben kendisini hiç izlemedim açıkçası, fakat merak da etmiyor değilim. Löw verdiği demeçte, Marin’in birebirdeki yeteneğinin özel olduğunu söylemiş. Adam haklı, teknik kapasitesi zayıf bir takımı çalıştırıyor. İzlemedim ama Marin eğer beklenilenleri karşılarsa, Almanya’ya farklı bir tat katacağı kesin. Orta sahada ilk 11 için yarışacak diğer isimler, Hitzlsperger, Simon Rolfes, Odonkor, Trochowski, Borowski, Jermaine Jones...

Forvette Klose oynamazsa, Löw taş olacaktır muhtemelen. Allah çarpar adamı. Partneri için ise en uygun aday Podolski bence. Bu ikili 2006’da bayağı etkili olmuşlardı. Ama çok formda bir Mario Gomez var, benim kişisel olarak çok beğendiğim Kuranyi var hatta ikinci ligden gelen büyük tecrübe Neuville var…

İkinci lig demişken, Löw’ün ikinci ligden üç isim alması (Neuville ve Marin Gladbach’dan, Helmes Köln’den) ayrı bir tartışma konusu oldu. Bir oyuncunun ikinci lig performansına bakarak Dünya’nın belki de en zor futbol arenasına götürülmesi tartışılabilecek bir şey ama bu isimlerin hiçbir o kadar da yadırganmadı çünkü çok dikkat çeken isimler. O zaman asıl tartışılması gereken konu Almanya İkinci Ligi’nin kalitesi olmalıdır, hatta bu lig tartışmaktan öte takdir edilmelidir.

Almanya bir açıdan bize çok benziyor Bazı takımlarda teknik direktörler, oyuncularının önüne geçer, karizmasıyla ön plana çıkar. Bizde Fatih Terim nasıl karizmasıyla takımın önüne geçiyorsa orada da Jogi lakaplı Löw ülke sporunun bir numaralı adamı konumunda şu an. Çok da kariyerli olmayan bu adama bu itibarı veren şey ise tabii ki karizma. Zamanında Fatih Terim’le de aynı ligde şampiyonluğu kovalamışlardı, o lig de bizim ligimizdi.

Son olarak şunu da belirtmeliyim ki iki kişiyle Almanya’nın şampiyon olacağına dair gömleğine iddiaya girdim. Hatta biraz işi abarttım, sadece Almanya’yı aldım, diğer tüm takımların şampiyonluğunda iddiayı kaybediyorum. Sanırım Enver Paşa’dan bu yana Almanya’ya bu kadar güvenen ikinci Türk benim…

25.05.2008

Azzuri

Şampiyonlar Ligi finalini de geride bıraktıktan sonra artık yüzümüzü 15 gün sonra başlayacak Euro2008 finallerine çevirebiliriz. Takım incelemelerine İtalya ile başlıyorum. Diğer site yazarlarımızın da memnuniyetle karşılanır.



Dünya Kupası’nı kazandıktan sonra İtalya oldukça zor sayılabilecek bir eleme grubundaydı. Dünya ikincisi Fransa, Dünya Kupası çeyrek finalisti Ukrayna ve yükselen değer İskoçya. Üstelik, dünyanın sayılı teknik direktörlerinden biri olarak addedilen Marcelo Lippi’nin yerine, zamanında ünlü bir oyuncu olan ancak uluslar arası alanda hiçbir teknik direktörlük tecrübesi bulunmayan Roberto Donadoni getirilmişti. Daha ilk eleme maçında Napoli’de Litvanya’dan bir puan zor kurtarılırken, kafalarda soru işareti biraz daha artmıştı.



Açıkçası böyle bir sahneyi İtalyanlar daha önceden yaşamışlardı. 1982’de Dünya şampiyonu olduktan sonra Euro84 elemelerinde berbat bir performans çıkarmış, 18 ay boyunca tek bir resmi maçta galip gelememiş grubu sondan 2. sırada tamamlamıştı.



Ancak tarih tekerrür etmedi ve İtalya elemelerin son on maçını 9 galibiyet ve bir beraberlik ile tamamlayarak bu zorlu grubu ilk sırada tamamladı.



Hepinizin bildiği gibi İtalya’nın şampiyonadaki grubu, turnuvanın en zor grubu. Fransa ile elemelerde de oynamışlardı ve bu maçlardan galibiyet çıkartamamışlardı.



Takıma baktığımızda Buffon zaten hiç şüphesiz dünyanın en iyi kalecilerinden biri. Takım kaptanı ve 2006 FIFA yılın futbolcusu Fabio Cannavaro defansın çekirdek adamı. Ancak bekler biraz problemli duruyor. Muhtamelen Grosso ve Zambrotta oynayacaklardır ve bu iki oyuncu da kulüplerinde çok da iyi bir sezon geçirmediler. Hatta Zambrotta’nın Barca’dan da ayrılacağı konuşuluyor. İkinci stoper Barzagli olmalı kanımca ancak ben Donadoni’nin Materazzi’yi oynatmasını bekliyorum. Böyle bir stoper ikilisi oldukça tecrübeli olur ancak aynı zamanda yaşlılar da. Hem Cannavaro hem Materazzi 34 oldular ve hızlı forvetlere karşı sorun yaşayabilirler.



Defansın önünde Pirlo ve Gattuso klasikleşmiştir kanımca. Bu iki oyuncunun yeteneklerini elbet sorgulamayacağım ancak Milan’ın bu seneki kötü performansı kafamı kurcalamıyor değil. Ancak bundan daha önemlisi, İtalya yıllardır Totti-merkezili bir orta saha olarak tanınıyordu. Her ne kadar Dünya Kupası’nda en iyi performansını sahaya yansıtmasa da, Roma kaptanı hiç yoktan pozisyon yaratabilen bir oyuncu. Totti’nin takım arkadaşı De Rossi onun yerini almaya çalışacak.



İleride hiç kuşkusuz ilk seçenek, Luca Toni. Almanya’da sezonu 36 golle kapatan Toni oldukça formda. Kanımca Raul ve Hakan Şükür ile beraber kadroya alınıp alınmayacağı en çok merak edilen oyuncu Del Pierro’dur. Donadoni, bu sezon Juventus’ta 21 gol atan Del Pierro’yu, Aragones gibi es geçmedi ve kadroya aldı.



Kadroya baktığımız zaman, İtalya’nın Euro2008 için oldukça ciddi bir aday olduğunu söyleyebiliriz. Ancak takım giderek yaşlanıyor. Bu saydığım kadrodaki oyuncuların çoğunluğu 30 yaşını aşmış durumda. İtalya’nın ne kadar zor bir grupta olduğunu düşünürsek, bu kadronun fiziksel yıpranmayla baş etmesi hiç kolay olmayacaktır. Kişisel olarak bu kadronun 2006 yılında tavan yaptığını düşünüyorum. Fransa’nın başına 2002’de geldiği gibi, İtalya da bu zorlu gruptan çıkamazsa şaşırmam.



Kaleci: Buffon, Amelia, De Sanctis
Defans: Barzagli, Cannavaro, Chiellini, Grosso, Materazzi, Panucci, Zambrotta.
Orta Saha: Ambrosini, Gattuso, Aquilani, Camoranesi, De Rossi, Perrotta, Montolivo, Pirlo
Forvet: Toni, Borriello, Del Piero, Di Natale, Quagliarella, Cassano.

24.05.2008

Güzel Bir Sezon

Pek güzel bir Şampiyonlar Ligi sezonu oldu kanımca. Her şeyin başında bir Fenerbahçe taraftarı olarak zaten çeyrek finale kadar gelmek bir rüyaydı. Yarı final ve final de futbol olarak çokça tatmin etti beni.

Geçen sezon Milan’ın yaptığına aday takım bu sene Barcelona’ydı. Ellerinden geleni kanımca fazlasıyla yaptılar. İkinci maçta çok iyi bir ikinci yarı çıkardılar. Pep’in başa gelmesiyle birlikte şu sıralar bir yeniden yapılanma yaşayacakları belirtiliyor. Buna karşılık benim o maçta gördüğüm Xavi, Toure, Iniesta, Deco ve Messi beşlisi turnuvanın tartışmasız en iyi top yapan takımıydı. Fazlasıyla teknik oynuyorlar, ancak gel gör ki hücum hattında pek de etkili olamıyorlar. Pep’in alışveriş listesi bir hayli kalabalık görünüyor. Tabi bunda Euro2008 başlamadığı için yazacak bir şey bulamayan gazetelerin etkisini de unutmamak lazım.

United’ın bir gün önce finale çıkmasından sonra ertesi günkü maçta Chelsea’nin çıkmasını istiyordum. Liverpool her ne kadar 3-4 sezondur Şampiyonlar Ligi’nde farklı, ligde farklı oynasa da United ile ligde oynadıkları maçı izledikten sonra olası bir kırmızı finalin maçı sıkıcılaştıracak kadar tek taraflı olacağını düşünüyordum. Bundan seneler sonra geriye döndüğümde hatırlayacağım iki şey olacak.

Birincisi, Rafa ile Drogba’nın bütün hafta süren söz dalaşından sonra Didier’nin maçta Hulk’a dönüşmesi. Bilmeyenleriniz için belirteyim, Rafa hafta boyunca Drogba’nın maçlarda kendini Arif Erdem misali yere attığını söylemişti. Bunun üzerine Drogba maçta golünü attıktan sonra gitti korner direğinde kendini yere attı. Bu onu kesmemiş olacak ki sonra kalktı gitti bir de yedek kulübesinin önünde kendini yere attı.

İkinci olarak, daha önemlisi, Frank Lampard. Gitti, penaltısını attı. Gözleri doldu, annesi için taktığı siyah bantı çıkardı havaya kaldırdı. Sözün bittiği yer buydu benim için.

Şu soldaki fotoğraf sanırım maçın ironisini yeteri kadar anlatıyordur. Glazer ile Abramoviç’in kapitalist oyuncakları tam da Lenin heykelinin önünde. Ne United, ne de Chelsea’den hazzederim. Ama neden bilmiyorum, kupayı Chelsea’nin almasını istiyordum ve forumları, blogları okuyunca benim gibi düşünen bir çok insan olduğunu görüyorum. Ha United kupayı hak etti mi, elbette hak etti. Açık ara bu sezonun en iyi top oynayan takımıydılar.

Ronaldo artık bu sezon kaçıncısı olduğunu bilmediğim golünü inanılmaz bir sıçrayış ile yaptı. Lampard golünden sonra yine annesini ihmal etmedi.

Ronaldo, kaleciyi önce köşeye yatırıp sonra vurmak istedi. Cech yemedi tabi bunu. O anda ne yapacağını şaşıran Ronaldo’nun penaltıyı kaçırmasını herkes tahmin etmiştir sanırım. Terry’nin penaltısı sanırım bir Roberto Baggio izlenimi bırakacaktır. Kader işte, Drogba aptal bir kırmızı kart görmeseydi, Terry yerine muhtamelen o kullanacaktı penaltıyı. Zaten Ten Cate’de “Terry ilk beş penaltıcımızdan biri değildi, şartlar bunu gerektirdi” diyerek bunu bir şekilde doğruluyor.

Finalden bahsedilmesi gerek bir diğer nokta aceto’nun belirttiği gibi oyunun inanılmaz fiziksel mücadelesi. Oyun artık o kadar hızlandı ve o kadar çok koşmayı gerektirdi ki, “bunlar insan değil” dediğimiz oyuncular bile bu mücadeleyi kaldıramadı, oyunculara sürekli kramp girdi.

Bu maç sonunda Avram Grant ne olacak merak ediyorum. Ligi son haftaya kadar kovaladılar, ŞL’de finali bir penaltıyla verdi. Bu adama başarısız denmemeli. Yine de Roman bu tabi.

20.05.2008

Şampiyon !!! Standard Liege

Bu sezon Belçika ligi önceki sezonlara oranla eski düzeyinden uzak kaldı.Tabi ki bundaki en büyük etken ligin büyük takımları Anderlecht ve Brugge'ün zayıf kalmaları ve de ligde üst sıralardaki takımların çok basit puan kayıpları neden oldu.

1.STANDARD LIEGE
Standard son yıllarda gerçekten çok iyi kadrolar kurdu ancak bir türlü Brugge ve Anderlecht hegamonyasını aşamamıştı.Ancak bu sene daha zayıf ve genç kadrosuyla şampiyonluğa ulaşmayı başardı.Bundaki en büyük etken tabi ki müthiş genç yetenekleri ve de sağlam alt yapısıydı.Sezon başında önemli oyuncularını kaybettiler ancak takıma Comozzato,Witsel,Mbokani gibi isimleri iyi bir şekilde monte eden Preud'homme bence bu şampiyonlukta en büyük payı hak ediyor.

Kadrosuna baktığımızda gerçekten çok genç isimlerle mücadele etti Standard Liege..Takımın beyni Steven Defour daha 20 yaşında.Orta sahanın diğer 2 önemli oyuncusu Fellaini ve Axel Witsel de henüz 19 yaşındaki oyuncular.Bu oyuncular bu sezon 2000 dakikanın üzerinde görev alarak Standard'ın dinamik orta sahasını oluşturdu.Ayrıca Standard bu sezon en büyük sorunu olan savunma problemini de çözmeyi başardı.Sezon başında kaptan Leonard'ı kaybettiler ancak Newcastle'da kiralık olarak oynayan Onyewu'nun takıma geri dönmesi.Geçen sezon ortasında Charleroi'den takıma transfer edilen Dante'nin bu sezon takıma tam olarak katkı sağlaması.Comozzato ve Sarr'ın da iyi performansları takımın her sezonki gol yeme alışkanlığını tamamen çözdü ve bu sezon sadece 19 gol yediler.Ki bu da kendilerine en yakın az gol yiyen takımdan 11 gol daha az demektir.Bu da bence muazzam bir başarı.Bunun dışında gol yollarında aynı şekilde başarılı oldu Liege takımı.Bu sezon 61 gol atmayı başardılar.Tabi bunda da Witsel-Camagro-Mbokani ve Jovanovic'in payları gerçekten büyük.Bence Standard Liege bu sezon şampiyonluğu sonuna kadar haketti.Preud'homme'un önderliğinde seneye kadroyuda genişleterek tekrar bu başarıyı yakalayabilirler.Ancak Şampiyonlar ligi elemelerini geçeip şampiyonlar ligine kalmaları bu şartlarda zor gözüküyor.Bunun için daha çok tecrübeye ihtiyaçları var.

2.ANDERLECHT

Lig 2. si Anderlecht e gelirsek..Anderlecht için gerçekten başarısız bir sezon geçti.Öncelikle üst üste katıldığı Şampiyonlar Ligi'ne elemelerde temsilcimiz Fenerbahçe'ye elenerek daha giremeden veda etti.Bununla birlikte Şampiyonlar Liginden bekledikleri yaklaşık 10 milyon euroluk geliri alamayacakları için Tchite'yi 7.5 milyon euro ya Racing kulübüne satarak bu geliri dengeledi.Ancak bununla birlikte takımın diğer golcüsü Frutos'un sakatlanması gol yollarında büyük sıkıntı yaşattı.Zaten Belçika liginin standardının üstünde bir kadroya sahip bir takım Anderlecht ancak bu sezon bu kadroyu gerekli şekilde değerlendiremedi.Polak'lı Biglia'lı Frutos'lu Ahmed Hassan'lı bu kadro için 2. lik bir başarı sayılamaz.

İlk yarı sona erdiğinde gerçekten çok kötü durumdaydı Anderlecht.Bu durumu gidermek için özellikle forvete takviyelerde bulundular.Tecrübeli çek golcü Vlcek ve Belçikalı milli oyuncu Pieroni takıma takviye edildi.Ayrıca başarılı ofansif orta saha oyuncusu Chattelle'de takıma monte edildi.Zaten bu yeni transferlerin katkısı ve antrenör değişikliğiyle 2. liği yakalayabildi Anderlecht.

Sonuç olarak Anderlecht için başarısız bir sezon geçti.Benim tavsiyem öncelikle bu kadronun hakkını verebilecek bir teknik direktör almaları olacaktır.Ağır kalan savunma sıkıntısını Gent'den transfer edilen Gillet ile bir nevi kapatsalarda yine de savunmayı güçlendirmeliler.Bir de Frutos'un müzmin sakat olduğunu düşünerek iyi bir hatta Vlcek'i de göndererek 2 isim transfer etmeliler.
Bu dediklerimin dışında pek de bir eksik görmüyorum Anderlecht kadrosunda.

3.CLUB BRUGGE

Ligi 3. bitiren Club Brugge için aslında çok da söylenecek bir şey yok.Kadro olarak yarıştığı diğer takımlara göre daha zayıflar.Zaten son yıllarda giden oyuncuların yerini doldurabilecek transferleri bir türlü gerçekleştiremedi Brugge kulübü.

Bu sezon en büyük transferleri ligi iyi tanıyan ve de iyi futbol oynatan antrenör Mathijsen oldu.Mathijsen in önderliğinde ilk yarıyı lider de bitirseler kadronun bir yerde tıkanacağı belliydi ve de öyle oldu.Kaleci Stijnen güven veren bir isim olsa da savunmada istediği istikrarı tutturacak isimlere sahip değiller.Orta alanda Geraerts'i Standard Liege'den transfer ederek ofansif anlamda çeşitlilik yaratsalarda hala rakiplerine göre bu mevkide de eksikleri var.Forvete transfer edilen eski Belçika ligi gol kralı Sonck bu sezon tam bir hayalkırıklığı oldu.Bu sezon sadece 6 gol atabildi Sonck ancak Mathijsen'in keşfi Sterchele'nin 11 golü takıma büyük katkı sağladı.Belkide daha çok katkı sağlayacaktı ancak o talihsiz kazayla hayatını kaybetti Sterchele.
Sonuç olarak Brugge gibi geçmişi olan bir kulüp için 3. lük tabi ki hayalkırıklığı olsa da bu kadroyla bence normal bir sonuç.Öncelikle takıma iyi transferler şart ancak bu konuda bence Mathijsen'i dinlemeliler.Onun kuracağı kadroyla seneye çok daha iyi bir Brugge izleyebiliriz.

4.CERCLE BRUGGE

Ligin bence en flaş takımı her sezon düşmemeye oynayan Cercle Brugge'ün bu sezonki müthiş patlamasıydı.Takım 1. ligdeki puan rekorunu kırarak tam 60 puan toplamayı başardı.Bu durumdaki en büyük pay kesinlikle teknik direktör Glen De Boeck'indir.Bu genç antrenörü futbolculuk hayatında Club Brugge takımıyla hatırlıyordur bir kısım futbolsever.Futbol hayatındaki başarılı kariyerine şimdi teknik direktör kariyerinde de devam ediyor.Umarım seneye daha iyi işler başarır.
Kadro olarak baktığımızda Cercle takımının mütevazi bir kadrosu var diyebilirz.Ancak önemli isimlere de sahipler.Serebennikov olsun Iatchouk olsun büyük takımlarda oynamış ancak istenilen performansları o takımlarda vermemişlerdi.Glen De Boeck'le birlikte bu oyunculaırn da performansı geçrekten arttı.Tom De Sutter gibi bir golcüyü 2. yarıda sakatlıktan dolayı kaybetmeleri onlarda bir performans düşüklüğü yaratıcak düşüncesi de Cercle'ı durduramadı.Bu 4. lüğü de sonuna kadar hak etti Cercle..


Ve bir başlıkta bu sezon 1. lige veda eden Brussels için de açmalıyız.

Brussels sezona iyi transferler ve büyük umutlarla başladı.Defansa Standard Liege'in kaptanı Deflandre'yi transfer ettiler.Bu ismin dışında iyi bir kaç isme daha sahiplerdi ancak bir türlü takım olmayı başaramadılar.Sonuç olarak Dender veya Mechelen'in düşmesi beklenirken zayıf halka kendileri oldu.

GOL KRALI

Bu sezon Jupiler Ligi Charleroi'nin golcüsü Akpala ligi 18 gol ile tamamlayarak Jupiler Ligin yeni gol kralı ünvanını kazanmayı başardı.Charleroi istediği gibi bir sezon geçirmese de Akpala bu sezon takımını sırtlamayı başardı.Onu ve gollerini gelecek sezon ligin daha büyük takımlarında görebiliriz.

Jupiler Lig'de bir sezonu daha böyle kapattık.Artık transfer dönemindeki hareketliliği bekleyeceğiz.Umarım seneye daha heyecanlı ve tekrar adından söz ettirecek bri Jupiler Lig izleriz.

15.05.2008

Üzgünüm

Belçika Ligi 11 Mayıs günü itibarı ile sona ermiş bulundu. Size lig hakkında yorumlarda da bulunacağım ama ilk olarak ana sayfada Emir Toygus arkadaşımızın imzasıyla okuyabileceğiniz yazıda olduğu gibi ben de Sterchele için birkaç satır karalama düşüncesindeyim.

Geçen sezon ligin gol kralı olarak benim sezon sonu dikkat çeken oyuncu köşeme kendisi dahil olmuştu. Ancak bir internet sitesinde haberi gördüğüm anda moralim alt üst oldu. Haberin başlığı Belçika Sterchele’ ye ağlıyor idi. Aceleyle sayfayı açtığımda daha hayatının baharında, kariyerinin başında ve belki de en güzel günlerinde olan bu genç insanın arabasıyla yolda giderken geçirdiği kaza ile hayatını kaybettiğini öğrendim. Onu evrensel futbol dünyası adına kaybettiğimiz için üzgünüm, onu milli takımımıza karşı izleyemeyeceğimiz için üzgünüm, genç bir insanın can vermesi yüzünden çok üzgünüm. Hepimizin başı sağ olsun.

Son haftaları bu olayın gölgesinde kalan ve heyecanın pek görülmediği Belçika Ligi de bizim ligimiz gibi 34. hafta sonunda sona erdi. Bir önceki yazımda sizlere Brugge şampiyon olur şeklinde bir yorum yapmıştım ama Belçika Ligi her zaman ki yeteneğini gösterdi ve beni yine şaşırtabildi. Standard Liege sezonu şampiyon bitirme başarısını gösterdi ama beni asıl şaşırtan en azından ikinciliğini beklediğim Brugge’ ün üçüncü sıraya düşmesi ve hayal kırıklığı diye geçen bir sezon olarak düşündüğüm Anderlecht’in yine bir şekilde ikinci sırayı kapması oldu. Bu lig daha nelere kadir?

Bu tablonun ardında Liege ekibi direkt olarak Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkı kazandı. 2. sıradaki Anderlecht geçen sezon temsilcimiz Fenerbahçe’ye kaybettiği üçüncü turdan kupaya dahil olma hakkı kazanmak için mücadele edecek. Ligi 3. sırada bitiren Brugge’ e ise Kupa2 yolu göründü. Ligi son sırada bitiren Moleenbeek ise bir alt ligin yolunu tuttu. 17. sıradaki Sint Truiden ise alt ligin ikincisi, üçüncüsü ve dördüncüsü ile play out oynayarak ligde kalmaya çalışacak.

Şampiyon

Uzun zamandır şampiyon olamayan Liege takımı sonunda bu sezon mutlu sona ulaşabildi. Genç kadroları ve mücadeleci oyuncuları sayesinde son dönemlere kadar potada kalmayı başardılar ve son dönemde yaptıkları atakla ipi göğüslediler.

Kadrolarında çok göze çarpan oyuncu olmasa da takım oyununu sahaya iyi yansıttıkları ve birlikteliklerini korudukları için çoğu maçı geriden gelip kazanmayı başardılar. Tecrübe açıklarını bu şekilde kapatmayı başarabildiler. 2007-08 şampiyonunu ben de kendi adıma kutluyorum.

Anderlecht

Şampiyonlar Ligi elemelerinde onları rahatça 180 dakika izleyebildik. Bizi pek zorlamasalar da Tchite gibi Biglia gibi Boussaffa gibi temsilcimiz Serhat gibi Goor gibi tek tek bakıldığına iyi oyunculara sahip olmaları onları yarışta bir adım önde tutuyordu ama önce Tchite’nin satılması sonra Uefa Kupası’ nda zorlayan maçların dönüşünde puan kaybedilmesi onları şampiyonluktan uzaklaştırdı.

Son dönemde yaptıkları atak sayesinde Şampiyonlar Ligi vizesini alsalar da gelecek sezona takımı yeniden yapılandırmaları gerekiyor. Takımın bir bölümü çok genç diğer bölümü de çok yaşlı. Bu iki fark arasındaki yaş aralığında birkaç oyuncu takım dengesini sağlayabilir. Serhat’a da tavsiyem bir an önce gözümüzün önünde bir yer gelmesi. 2008’ de izleyemeyeceğiz ama 2010 Dünya Kupası’ nda takımımızda yer almalı.

Club Brugge

Onların ne yaptıklarını kendileri dahil kimse bilmiyor. Bir bakıyorsunuz çok kötüler, bir bakıyorsunuz şampiyonluğa oynuyorlar bir bakıyorsunuz lig bitmiş 3. sıraya düşmüşler. Acilen takımsal istikrarlarını sağlamalılar. Kadrosal olarak çok eksikleri bulunmuyor. Birkaç takviyeyle gelecek sezonu şampiyon kapatabilirler. Ancak Sterchele’ nin yerini acele doldurmaları gerekiyor. Gelecek sezon onları çok farklı şekilde görebiliriz.

Sevgili okular her yazımda yaptığım dikkat çeken oyuncu bölümümü bu yazımda, Sterchele’ nin geçen sezon sonu bu köşede yer alması ve 5 Mayıs günü hazin bir şekilde vefat etmesi nedeniyle onun anısına boş bırakıyorum. Hepinize mutlu günler…

11.05.2008

Yeşil Sahalardan Bir Yıldız Daha Kaydı: François Sterchele !!!

Futboldan bir yıldız adayı daha kayıp gitti. Ancak bu sefer onu futbolseverlerden ayıran sebep ne yazık ki talihsiz bir trafik kazası oldu. Evet 2 gün önce hayatını kaybeden Belçikalı milli oyuncu ve gol kralı Rode Duivel François Sterchele'den bahsediyorum.

Belçika'nın Vrasene kasabası yakınında Porsche marka arabasıyla yoldan çıkarak ağaca çarpan ve kullanılmaz hale gelen arabanın daha sonra alev alan otomobilde hayatını kaybetti. Daha sonra yapılan incelemelerde Porsche marka arabanın gerçekten insanın içini sızlatacak görüntüleri Sterchele'nin hız tutkusunu galiba acı bir şekilde bizlere gösterdi. Yapılan incelemelerde kazanın olduğu sırada Sterchele'nin yaklaşık 200 km'lik hızla aracı kullandığı açıklaması geldi. Bu acı olay Belçika'da Club Brugge taraftarı olan ve olmayan tüm futbol severleri göz yaşlarına boğdu.

Benim de yakından takip ettiğim ve de gelecek için daha çok şeyler beklediğim golcü oyuncunun dilerseniz futbol kariyerini tekrar hatırlayalım.

François Sterchele

26 yaşındaki oyuncu futbol hayatına 2000-2001 yılında Club Luik formasıyla başladı. Daha sonra 2001-2004 yılları arasında Kelmis takımının formasını giydi. Bu takımlarda gösterdiği performanslar sonunda 2004-2005 sezonunu 2. Lig takımı OH Leuven formasıyla geçirdi ve attığı 29 golle adından söz ettirecek bir golcü olacağının sinyalini verdi. Şuan Club Brugge'ün antrenörlüğünü yapan dönemin Charleroi teknik direktörü Mathijsen gibi genç yetenek avcısı onu Charleroi takımına transfer etti ve 2005-2006 yılında ilk 1. Lig deneyimini 9 golle tamamladı. 2006-2007 sezonunda ise sürpriz bir şekilde 750. 000 € karşılığında Germinal takımına transfer oldu ve beklenen patlamayı da bu takımda gerçekleştirdi. GBA formasıyla 2006-2007 sezonunda tam 21 gol atarak Belçika'nın yeni gol kralı ünvanını kazandı. Daha sonra Charleroi'den onu belkide bu noktalara getiren isim Mathijsen'in Club Brugge'le anlaşmasından sonra Sterchele'yi de unutmayarak Club Brugge takımına 3 milyon €'ya transfer etti. Aynı zamanda Belçika Milli Takım kurmaylarının da dikkatini çeken genç golcü Belçika Milli Takımı formasını da 5 kez giymeyi başardı. Şuana kadar formasını giydiği Club Brugge takımıyla da 11 golü vardı Sterchele'nin.

Evet François Sterchele'nin bu talihsiz kazası tüm Belçika'yı yasa boğsa da o arkasında bir çok gol ve bir çok başarı bıraktı. Bazı Türk kulüpleri de dahil İngiltere ve Hollanda takımlarından da teklifler alan Sterchele hayatının bu bahar yıllarında belkide hayaline bir adım daha yaklaşacekken ne yazık ki hız tutkusunun kurbanı olmaktan kurtulamadı.

Yeşil sahalardan son dönemlerde kayan bu yıldız adaylarından sonra üzülmemek ve keşke dememek ne yazık ki mümkün değil. Dileğimiz artık bu isimleri sadece futbol sahnelerinde duymak ve böyle kötü haberlerle bir daha karşılaşmamak. .

26 yaşında hayata gözlerini yuman Sterchele'nin gollerini artık bulutların üzerinde atacağını umarak ona ortakafagol. com ailesi olarak Güle Güle demek istiyorum !!!

Terim ve Oğulları

Bir sezon daha bitti, Galatasaray şampiyon oldu, tebrik ediyoruz… Sezonun bitmesiyle beraber ise daha gecesinde Avrupa Şampiyonası heyecanı başladı. Çok seviyorum şu sonu çift sayı olan yılları, futbol heyecanı hiç bitmiyor...


Şimdi artık Avrupa Şampiyonası’na konsantre olabiliriz ülke olarak. İlk etapta görevimiz giden kadroyu tartışmak. Aslında bu Dünya üzerinde bizim klasımızda takımlar için fazla sık rastlanılmayan bir durum. Çünkü bizim futbol kalitemiz belli. Bir Brezilya gibi “güzeller içinden birisini seçmiyoruz”, hatta 25 tane Avrupa Şampiyonası’na gidecek adam bile zor bulabiliriz. Yani özetle bizim fazla kadro tartışması yapmamamız gerekir. İyi olan sayılı oyuncumuzla şampiyonaya gitmemiz gerekir. Zaten Fatih Terim ikinci kez gelene kadar da bu tarz tartışmalar ülkemizde pek yaşanmazdı. Çok eleştirilen Ersun Yanal bile sadece Hakan Şükür’ü kadroya almamıştı. Fakat Fatih Terim Hakan Şükür’ün alınmaması kadar tartışılabilecek bir çok tuhaf seçim yapmayı başarabiliyor. Kendisini tebrik ediyor ve yaptığı tuhaf tercihleri eleştirmeye başlıyoruz…

Bu sezon şampiyon Galatasaray oldu… Galatasaray şampiyon olurken de herkesin bildiği gibi Türk oyuncularının üst düzey performansı ile oldu. Herhangi bir futbolcu topluluğu kalite ve formdan yoksun ise Avrupa’da çeyrek final oynayan bir takımın olduğu ligde kolay kolay şampiyon olamaz. Şimdi Aykut ve Emre formda değil mi? Peki kaliteleri Milli Takım’da oynamaya yetmez mi? Hadi Aykut, Volkan’ın yedeği olur. Fakat Emre, Servet’in yanına en ideal seçimdir. Bir kere iyi bir defans oyuncusu olduğunu bence ispatladı. Ayrıca Servet’i tanıyor ve birbirleriyle iyi anlaşıyorlar. En önemlisi ise Servet gibi hava hakimiyeti ve kademesi ile ön plana çıkan yerden zayıf bir stoperin eşi ancak Emre gibi yerden kuvvetli bir stoper olabilir, Gökhan Zan ya da Emre Aşık değil. Song gibi uluslarası çapta ismi olan bir stoperi kesmeyi başarabilen bir oyuncu Emre Güngör. Milli Takım’ın kadrosuna alınamaması yanlış falan değildir, ayıptır bence. Ümit Karan olayına gelirsek. Fatih Terim’in Ümit Karan’la ilgili kişisel bir problemi yoksa hangi mantıkla neden hiçbir zaman kadroya almadığını anlayamıyorum. Bu adam formda, bu adam tecrübeli, bu adamın öyle ya da böyle Avrupa’da bir parça ismi var. Bu adam ekstra özellikleri olan bir forvet, Dünya klasında bir son vuruşu olan bir forvet. Buradan biraz önce değindiğimiz konuya geliyoruz. Bir oyuncunun Milli Takım oyuncusu olması için sadece formda olması yetmez, kalitesinin kendini belli etmesi gerekir. Ümit Karan’ın formda olmadığı dönemlerde bile Milli Takım’a alınması gerekir çünkü ekstra yetenekleri olan bir forvet. Semih’ten ve Halil’den daha kaliteli olduğunu düşünüyorum. Fakat Fatih Terim düşünmemiş. Kendi bilir…

Galatasaray’ı bir kenara bırakırsak… Kupa şampiyonu Kayseri’nin kalitesini ispatlamış yıldızı Mehmet Topuz ve 73(yazıyla yetmiş üç) puan almış Sivasspor’un yine bence kalitesini ispatlamış forveti Mehmet Yıldız’ın da bu kadroda olması gerekirdi….

Alınmayanları konuştuktan sonra biraz da kadroya alınan Fatih Terim’in manevi oğullarına gelelim… Yani Fatih Terim’in düzenli olarak seçtiği tartışılacak isimler. Saymaya başlarsak; İbrahim Kaş, Gökhan Zan, Emre Aşık, Tümer Metin, Yıldıray Baştürk, Kazım Kazım… Burada Kazım Kazım’ı ve Emre Aşık’ı bir bakıma anlayabilirim. Kazım Türk futbolunun güzel şeyler beklediği kalitesi yüksek bir oyuncu. Fenerbahçe’nin de uğrunda Deivid gibi bir yıldızını sola kaydırmasına neden olacak bir futbolcu. Yetenekli, yani en azından ben beğeniyorum. (Bir de artık şu Türkçe’yi konuşsa iyi olacak) . Emre Aşık ise Servet ve Emre Güngör’ün olacağı stoper mevkisinde biraz alternatifsizlikten biraz da tecrübesi ve kalitesinden dolayı yedeklik için en ideal olabilecek seçim. Hele Emre Güngör’ü kadroya almadıysanız ilk onbir için en ideal seçim. Fakat Gökhan Gönül ve Sabri varken (hatta Mehmet Topuz çağrılmamışken) İbrahim Kaş’ın alınması ve zaten müzmin sakat olan, sakat olmadığı zaman da Servet gibi bir oyuncunun varlığında hiçbir lüzmu olmayan Gökhan Zan’ın alınması pek mantıklı olmasa gerek. Ayrıca bizim gibi çift önliberolu oynayan ve orta sahasında zaten yeteri kadar teknik oyuncu bulunduran (Emre, Arda, Hamit) gibi bir takıma iki tane forvet arkası tarzda futbolcu alınması (Yıldıray, Tümer) da ayrı bir yanlış seçim. Ki bu iki oyuncu inanılmaz formsuz durumda ve müzmin sakatsa.

Mevlüt konusuna ise hiç değinmeyeceğim. Kendisini hiç izlemedim, bilmiyorum nasıl futbolcu. Fatih Terim, Ümit Karan’ın yerine kendisini tercih ettiğine göre mutlaka bir bildiği vardır diyorum.

Ek olarak Gökdeniz Karadeniz’in Milli Takım’a alınmasını kişisel olarak etik bulmuyorum, ayrıca Gökdeniz’in futbol kalitesinin de Avrupa Şampiyonası’nda yetersiz kalacağnı düşünüyorum, umarım yanılırım.

Son olarak Hakan Şükür’den de biraz bahsetmemek olmaz. Hakan Şükür’ün şu anda kalite anlamında Avrupa Futbol Şampiyonası gibi bir şampiyonada sıkıntı yaşayabileceği aşikar. Her ne kadar formda da olsa… İsmi, cismi(yani hacmi, hava hakimiyeti vs. gibi hiç bitmeyen özellikleri) turnuvada bize yardımcı olabilirdi. Özellikle mağlupken oyuna girecek bir Hakan Şükür rakibe isim ve cisim olarak korku verebilirdi. Sonuç olarak önemli bir isim ve hala bile önemli maçlarda kalitesini belli ediyor. Büyük maçlar büyük oyuncularla oynanır bu da bir gerçek. Fakat tüm bunları Fatih Terim de düşünmüştür herhalde. O nedenle kadroya almama kararını daha çok Ersun Yanal tarzı yeni yapılanmanın sonucu olarak görüyorum. Fakat bu süreci başlattıysa o zaman Rüştü’nün de bu kadroda olmaması gerekir. O zaman da akla hemen Hakan Şükür’ün takım üzerinde bir etki oluşturabilecek olmasından kaynaklanabilecek sorunları düşünmüş olabileceği gelir. Ayrıca son açıklamalarıyla biraz da haksız bir şekilde toplumda iyice antipati toplayan Hakan Şükür’ün olmayacağı bir Milli Takım’ın ülkenin havası açısından daha iyi olacağını düşünmüş olabilir. Fakat bunları düşündüyse tüm bir yaz boyu medyada yapılacak(özellikle mağlup olduktan sonra) ve takımı de etkileyebilecek “Hakan Şükür neden yok” tartışmalarını göze de almış olsa gerek. Allah hepimizi bu tartışmalardan korusun. Burada Hakan’a düşen görev de Milli Takım’a çok büyük hizmetler vermiş bir efsane futbolcu olarak bu kez de saha dışı bir hizmet vermesi ve medyaya hiçbir açıklama yapmaması olacaktır. Ya da Fatih Terim’i destekleyecek bir açıklama ile olayı kapatmasıdır. Çünkü teknik anlamda Hakan’ın bence de kadroda olması gerekirdi ve bunu söyleyecek yaz boyu tonla adam ortaya çıkacaktır. Özellikle bizim gibi sürekli kaybetmesi beklenen bir takımın medyasında.

Yazıyı bitirirken Milli Takımımıza başarılar diliyorum. Ben her ne kadar 1 den (yazıyla birden) fazla puan alamayız şeklinde de düşünsem biz Türk’üz içimizde her zaman bir heyecan olur. Fakat Fatih Terim ile Tanjevic Milli Takımlarımızın hocaları ve onların manevi oğulları kadroda olduğu sürece açıkçası milli maçları bile heyecanla izleyemiyorum….

La Liga; Geride Kalan Dokuz Hafta

La Liga’da sezonun ilk dokuz haftalık kısmı geride kaldı. Ligde neler oluyor bir bakalım.

Yeni Bir Dream Team Mi?

Guardiola Barça’nın başına geçtiğinde çok memnun olmuştum. Barça futbol ekolünden yetişmiş, Cruyff’un öğrencisi olmuş Guardiola’nın futbol zihniyetinin iyi sonuçlar doğuracağını düşünmüştüm. Barça sezona oldukça kötü başladıktan sonra ligde yedi, ş.liginde de üç maçı birden kazandı. 10 maçlık bu seride ligde 27, ş.liginde ise 10 gol attılar. Barça’yı izleyenler özellikle de son haftalarda adeta gözlerine inanamıyorlar. Ortaya konan mükemmel futbol, atılan birbirinden şık goller vs… Barça’yı izlemek harika. 90’ların başındaki Dream Team geri mi döndü acaba? Bu takıma Dream Team 2 diyebilecek miyiz!

Guardiola klasik onbirinde sahaya yedi tane alt yapıdan yetişmiş oyuncu çıkarırken, genç oyunculara verdiği önemi; Busquets, Victor Sanhez, Pedrito gibi yeteneklere şans vererek de gösteriyor. Bakalım Barça’nın keyifle izlediğimiz, rakiplerini ezen futbolu daha ne kadar sürecek.

Hollandalı Real

Barcelona, 90’lı yıllarda Hollandalı önemli yıldızları kadrosuna katarak; total futbolu kendi içerisinde tamamen yerleştirmişti. Sıra Real’e geldi anlaşılan. Geçen sezon başlayan Hollandalılaşma, Schuster’in öncülüğünde sürüyor. Nistelrooy, Sneijder, Van Der Vaart, Robben ve Drenthe ile Real Madrid de Hollandalı oldu. Göze hoş gelen futbollarını sürdürüyorlar. Kalelerinde çok gol de görseler, gol noktalarında oldukça iyiler. Higuain de şu ana kadar takımın en çok öne çıkan ismi oldu. Ne var ki bu tempoları Barça’ya rakip olacak düzeyde değil henüz.

Buna Hortum Diyelim; Sevilla, Barcelona, Real Madrid, Villarreal

La Liga’da bu sezon fikstür çok tuhaf ve zor bir seriyi ortaya çıkardı. Takımlar sırasıyla; Sevilla, Barcelona, Real Madrid ve Villarreal ile karşılaşıyorlar. Bu seriye giren takım da dağılıyor haliyle. Hangi takım girdiyse bu hortumun içine, doğal olarak içinden çıkamadı. Racing bu seriye ilk başlayan takım oldu. Onlar iki puan alarak tamamladılar. Sonrasında Sporting girdi ve dört maçta 18 gol yiyerek ikinci lige geri mi dönüyoruz acaba dediler. Tabiî ki sıfır çektiler. Espanyol iki puan alırken, Athletic Bilbao sıfır çekti.

Atletico Madrid çok iyi başlamıştı lige de ş.ligine de. Ne var ki bu seri onları da dağıttı ve 4-2’den dönüp, 4-4 berabere kaldıkları Villarreal maçı dışında puan alamadılar. Almeria seriyi sürdürüyor şimdilik bir puan aldılar. Betis de seriden bir puan çıkaranlardan ama onlar rakipleri daha çok zorlamayı başardılar.

Ne diyelim, Allah bu dört maçlık seriye giren tüm takımlara yardımcı olsun.

On Yıl Sonra La Liga ve El Molinon

On yıllık aradan sonra Sporting Gijon tekrar La Liga’ya yükseldi. La Liga’nın köklü kulüplerinden biri olan Sporting, 1997-98 sezonunu sadece 13 puan toplayarak tamamlamış ve 2.lige düşmüştü. Verilen on yıllık aranın ardından, lige beş maç kaybıyla hem de kalelerinde gördükleri 20 golle başladılar. Ne var ki bu kötü gidişi çabuk düzeltip, son dört maçı kazanarak, taraftarlarını mutlu ettiler ve La Liga’ya verilen o kadar aranın ardından kolay kolay buradan ayrılmayacaklarını gösterdiler. Birkaç kelime de Sporting taraftarına. El Molinon La Liga’nın güzel stadlarından biri ve o stadı dolduran Gijon seyircisi müthiş tezahüratlarıyla takımlarına önemli bir destek veriyorlar. Hatta deplasman maçlarında bile takımlarının yanlarındalar. Umarım devamı gelir.

Osasuna Ne Zaman Gol Atacak?

Ligin galibiyetsiz tek takım Osasuna. İlk beş maçta dört beraberlik ve bir yenilgi alan, iki gol atıp üç gol yiyen Osasuna, Ziganda’nın görevine de son verdi. Camacho ile çıkılan üç maçta da mağlubiyet almaları ve gol atamama sorunun devamı, bu değişikliğin de pek bir işe yaramadığı izlenimini veriyor. Dokuz maçta sadece üç gol atabildiler. İnsan düşünmeden edemiyor, acaba yılsonuna kadar yirmi golü bulabilecekler mi diye. Devre arasında hücuma transfer yapmaları şart. Zaten gol atacak doğru düzgün futbolcuları da yok. Geçen sezon ligde zor kalmışlardı sanki bu yıl, kurtaramayacaklar gibi.

Futbol güzel, sonuçlar berbat!

Athletic Bilbao, ilk beş maçta beş puan almıştı. Sonrasında ise hortuma girdiler ve sıfır çektiler. Real Madrid, Barcelona maçlarında oynadıkları güzel futbol, diğer maçlarda da sürmüyor değil. Caparros’un takımı gerçekten göze hoş gelen bir oyun ortaya koyuyor. Ne var ki sonuçlar çok kötü. Beş puanda kaldılar ve 19. sıradalar. Ben bu takımdan umutluyum yine de.

Koeman Gitti, Yaşasın Emery!

Kadro çok iyiydi; Flores gitti, Koeman geldi. Takım tarihin en kötü dönemlerinden birini yaşadı geçen sezon. Kupa kazanıldı, teselli oldu. Bu sezona ise Almeria’nın başarılı teknik direktörü Emery ile başlandı. Giriş harikaydı. İlk yedi maçta 19 puan alındı. İki haftadır ise bir düşüş var. Kazanılan sadece bir puan var.

Kadro zaten kaliteliydi. Ekonomik sorunları olduğunu bildiğimiz Valencia takımı bu sezon çok önemli transferler falan da yapmadı. Kadroyu korudular. Villa, Silva, Morientes, Joaquin, Vicente, Mata, Albelda, Fernandes, Baraja, Albiol, Marchena, Alexis, Miguel gibi kaliteli oyuncularıyla bu sezon en azından ş.ligi bileti almak istiyorlar.

Villarreal; Kaldığı Yerden Devam

Geçen sezonun ikincisi Villarreal, kaldığı yerden devam ediyor. Ligde yenilmeyen tek takım onlar. Ş.liginde Manchester deplasmanı dahil orada da kaybetmediler. Pellegrini’nin takımı aynı yolda devam ediyor.

Bizimkiler Ne Durumdalar?

La Liga’da bu sezon oyuncu sayımız arttı. Nihat sakatlık sorunu yüzünden henüz ortaya çıkabilmiş değil. Sakatlığı yüzünden uzun süre kadroda yer alamayan Ersen Martin, sakatlık sonrası oynamaya başlar başlamaz kupa maçında kırmızı kart gördü. Ortaya bir şey koyabilmiş değil ikinci senesinde.

İbrahim Kaş, Getafe’de her maç yedek olmak durumundan henüz kurtulamadı. Necati ikinci ligde Sociedad formasını zaman zaman giyiyor. Mehmet Aurello ise oyuncularımız arasında en başarılı olanı. Her maçta başarıyla formasını terletiyor. İspanya’da da Türkiye’deki gibi başarısını sürdüreceğe benziyor.