İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

29.08.2008

Fenerin Grubu

İlk iki torba bittiğinde lider çıkmanın imkansız olacağını düşünen Fenerbahçeliler muhtemelen B, C veya D gruplarını istiyorlardı. Bu iki grupta sırasıyla birinci torbadan gelen takımın çok güçlü olduğu, ikinci torbadan gelen takımın ise en zayıflardan olduğu Inter-Werder , Barcelona – Sporting ve Liverpool-PSV vardı. Fakat büyük düşünüp lider çıkmayı hedefleyenler için en ideal grup G grubuydu. Çünkü birinci torbanın en zayıf takımı Lyon, ikinci torbanın en güçlü takımı Bayern ile eşleşmiş ve çekiciliğini yitirmişti. Bu durumda birinci torbanın en zayıf ikinci takımı olarak gözüken Arsenal’in ve ikinci torbanın ortalarındaki Porto’nun olduğu grup ideale yakındı. Chelsea – Roma, Mancester – Villarreal ve Real Madrid – Juventus ikilileri olabilecek en kötü ihtimallerdi.

G grubunu çekti Fenerbahçe.. Son torbada Atletico ve Fiorentina hariç kim gelse Fener’den zayıf diyeceğimiz için pek sorun yoktu. Fakat Atletico ve Fiorentina da bir 4. torba takımından ziyade 2. torba takımlarını andırıyordu. Bu ikiliden sonra gelen zayıfların en iyisi Dinamo Kiev, Fener’i buldu ve grup tamamlandı.

Fener şanslı bir kura mı çekti? Bu soruya evet ya da hayır cevabı vermek zor. Galatasaray’ın ahını alan Steaua Bükreş’in yerinde de olabilirdi( Lyon, Bayern, Fiorentina) , komşumuzun temsilcisi Panathinaikos’un yerinde de.(Inter, Werder, Anorthosis)

Peki Fenerbahçe’nin gruptaki şansı nedir? Bu soruyu cevaplamadan önce Fenerbahçe’nin grubunun her takımın çıkma ihtimalinin yüksek olduğu bir grup olduğunu belirtmeliyim. Şanslar birbirine yakın. Bu gruba benzer bir diğer grup da Liverpool, PSV, Marsilya ve Atletico Madrid’in olduğu D grubu ki bu gruba ölüm grubu da diyebiliriz. Fenerbahçe de kağıt üstünde herkesin herkesi yenebileceği bir grupta mücadele edecek. Tabii her şey sahada belli olacak. O nedenle çok sevmeme rağmen Ahmet Çakar tarzında “Fener şunu yapar bunu yapar, yapmazsa adam değilim” tarzında bir tahmin yapmayacağım.

Şimdi Fenerbahçe’nin rakiplerine bir göz atalım…

Arsenal:
Arsenal hakkında yapılacak her değerlendirme boş çıkacaktır. Çünkü hiçbir zaman beklentileri karşılayan bir takım olmadı Arsenal. 2006’da final oynayacağını kim tahmin ederdi? Ya da finalden sonra yeni stadıyla ve güçlü kadrosuyla 2 yıl kayde değer bir başarı yakalayamacağını..

Bu sene Arsene Wenger’in ekibi yine güçlüdür, eminiz. Sağolsun Digiturk sayesinde Premier Lig ekiplerini izleyemedim fakat okuduklarım iki maçta 3 puan alan Arsenal’in iyi bir görüntü çizmediği yönünde. Lehmann, Senderos, Flamini, Hleb, Gilberto Silva gibi önemli isimlerle yollarını ayıran Arsenal bu sene çok güç kaybetti gibi gözüküyor. Ama hep böyle olmuyor mu? 2004’te şampiyon olan o harika takım dağıldığında kimsenin bir şey beklemediği Arsenal takımı 2006 ‘da final oynamadı mı? Arsene Wenger yine bazı genç oyuncuları Dünya piyasasına sunacaktır, Arsenal yine iyi bir takım olacaktır. Zaten elinde hala Fabregas, Van Persie, Adebayor ve yeni transfer Nasri gibi isimleri bulunduran bir ekibe zayıf diyemeyiz.

Porto:
Çok değil 4 yıl önce şampiyon olan Porto’yu geçtiğimiz yıl Beşiktaş’ın grubundan hatırlıyoruz. (Ben iki maçı da izlemediğim için bir şey hatıırlamıyorum). Yaz başında 2003-04 sezonunda iki lig maçında hakemlere rüşvet teklif ettiği gerekçesiyle Şampiyonlar Ligi’ne katılmaktan men edilen Porto’nun daha sonra cezası affedildi ve şimdi de Fener’in grubunda. Son üç yılın Portekiz şampiyonu ekipte en önemli isim elbette Querasma. Herkes onun Avrupa’nın devlerinden birine geri dönmesini bekliyor. Porto’da benim özel olarak beğendiğim diğer iki isim ise Raul Meireles ve Lucho Gonzalez. Genelde futbol piyasasına kazandırdığı oyuncular ile meşhur olan Porto’nın bu sezon Avrupa’ya sattığı isim Bosingwa oldu. Transfer ettiği isimler ise benim için kapalı kutu.

Dinamo Kiev: Dinamo Kiev hakkında fazla bilgi sahibi değilim. Zaten Türkiye’de Dinamo Kiev hakkında yapılacak değerlendirmelerin çoğu ezbere konuşmalardan ibaret olacaktır. Her şeyden önce maçlarını izlemiyoruz, kadrosunun pek çoğuna yabancıyız. Fakat henüz iki sene önce Dinamo Kiev’in ön elemede Fener’i elediğini unutmayalım.

Porto ve Dinamo Kiev nispeten az tanınmış oyunculara sahip olduğu için ve Avrupa’nın büyük beşlisinin ekipleri olmadığı için muhtemelen medya tarafından hafife alınacak ve Fenerbahçe için “lokum gibi kura” yorumları yapılacaktır fakat bu iki kulübün de birer futbol efsanesi ve futbol ekolü olduklarını herkes biliyordur umarım.

Son olarak çok zevkli bir grup olacağını tahmin ediyorum. Yüksek kalitede maçlar ve birbirine yakın puanlar bizi bekliyor gibi. Hatta Avrupa’da PSG ve Real Madrid’den sonra üçüncü takımım olan Arsenal’i izlemeye Kadıköy’e bile gidebilirim.

Fenerbahçe ve Şampiyonlar Ligi Kurası

Geçen sezon Türkiye'yi yıllar sonra ikinci kez Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde temsil eden Fenerbahçe bu sezon da iki ön eleme turundan sonra ülkemizi Şampiyonlar Ligi'nde temsil eden tek takım olmaya hak kazandı.

İkinci önelemede MTK Budapeşte'yi, üçüncü önelemede de Partizan'ı eleyen takım kur'aya bu sezon üçüncü torbadan girdi. (Hatırlanacağı üzere, Fenerbahçe geçen sezon dördüncü torbadan kuraya girmiş ama önündeki torbalardan gelen CSKA Moskova ile PSV Eindhoven'ı geçerek grubu ikinci sırada bitirmeyi başarmıştı.)

Fenerbahçe üçüncü öneleme turunda Partizan gibi vasat bir takımla eşleşmesine rağmen, çok fazla zorlandı. İlk maçın ilk yarısında fark dörde kadar çıkabilecekken Partizan forvetleri sadece iki gol atabildi ve arkasından oyundan düşen Partizan iki gol yedi. İkinci maçta ise Fenerbahçe uzatmadan son saniyede kurtuldu ve gruplara atladı. Fenerbahçe'nin gruptaki rakipleri Arsenal, Porto ve Dinamo Kiev oldular. Takımları tek tek tanıyalım:

Fenerbahçe birinci torbadan Arsenal'i çekti. Bu torbada dört İngiliz takımı yer aldığı için yüzde elli ihtimalle bir İngiliz takımı eşleşilecekti ve yüzde yirmi beş ihtimalle de geçen sezon final oynayan Chelsea-Man Utd ikilisinden biri gelecekti. Bu (daha) kötü ihtimal gerçekleşmedi ve Fenerbahçe'ye her sezon kendini yenileyen Arsenal düştü. Avrupa kulüpler sıralamasında altıncı sırada bulunan Arsenal son üç sezondur Premier Lig'de yukarıda adını andığımız ikilinin arkasında kalsa da Avrupa'da sürekli başarılı oldu. 2000/2001'den beri her sezon Şampiyonlar Ligi grubundan çıkmayı başaran Arsenal 2006'da da kupayı finalde kaybetti.

Arsenal sezona -alıştığımız üzere- en önemli oyuncularından birkaçını kaybederek başladı. Hleb Barcelona'ya satıldı. Flamini Milan'a, Gilberto Panathinaikos'a, Lehmann Stuttgart'a gittiler. Senderos da son olarak Milan'a gönderildi. Takıma -yine alıştığımız üzere- geleceğin süperstar adayları transfer edildi. Marsilya'dan Samir Nasri, Cardiff'ten 1990 doğumlu Aaron Ramsey transfer edildiler. Son olarak da Man Utd'den Silvestre savunmaya katıldı. Bünyesinde Gallas, Eboue, Walcott, Sagna, Fabregas, van Persie, Adebayor gibi yıldızları barındıran ve hala sakat olan Rosicky ile Eduardo'ya da sahip olan Arsenal grubun kesin favorisi olarak gözüküyor.

İkinci torbadan çekilen Porto UEFA sıralamasında 24. sırada bulunuyor. Porto geçen sezon da Beşiktaş ile aynı grupta bulunmuştu ve o grubu lider olarak bitirmeyi başarmıştı. Porto Avrupa kupalarında son yıllarda çok başarılı bir ekip. 1999/2000 sezonundan beri Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası'nda en az son onaltıya kalan takım bu süreçte bir Şampiyonlar Ligi, bir de UEFA Kupası kazanmayı başardı.

Porto geçen sezonu Portekiz Ligi şampiyonu olarak bitirmesine rağmen 2003/04 hakem skandalı nedeniyle UEFA tarafından Şampiyonlar Ligi'nden ihraç edilmişti ama bu karar tekrar görüşüldü ve Porto'nun lige katılması onaylandı. Porto geçen sezonki kadrosundan Paulo Assuncao'yu Atletico Madrid'e kaybetti, kanat oyuncularından sağdaki Bosingwa Chelsea'ye, soldaki Cech West Brom'a satıldı. Forvet Helder Postiga da Lisbon'un yolunu tuttu. Yeni sezonun en önemli transferi PSG'den Cris Rodriguez oldu. Arjantinli orta saha oyuncusu Tomas Costa ile sol bek Nelson Benitez geldiler ve orta sahaya bir Manager efsanesi Freddy Guarin transfer edildi. Kalede Avrupa'nın en iyi kalecilerinden Helton'u oynatan Porto hali hazırda Lucho Gonzales ve Ricardo Quaresma gibi üst seviye futbolculara sahip. Lisandro Lopez, Meireles, Tarık Sektioui de takımın diğer önemli isimleri.

Son torbadan ise bana göre dengeli bir kur'a çekildi ve Ukrayna'dan Dinamo Kiev ile eşleşildi. 2006/07 sezonunda üçüncü öneleme turunda Fenerbahçe ile eşleşen Dinamo Kiev rakibini 3-1 ve 2-2 ile elemeyi başarmıştı. Son üç sezondur Şampiyonlar Ligi gruplarına giren Dinamo Kiev 2000 yılından beri ise buradan ileri gitmeyi başaramamış durumda.

Ismael Bangoura, Roman Shatskikh ve Artem Milevskiy gibi önemli gol ayaklarına sahip olan Kiev'in orta sahasında ise Ayila Yussuf ve Oleg Husyev görev yapıyorlar. Grupta iddiası olacağını düşünmesem de Fenerbahçe-Porto ikilisinden kimin tur atlayacağını belirlemede önemli bir rol oynayacak gibime geliyor.

Son olarak Fenerbahçe'nin fikstürüne bakalım. İlk maç 17 Eylül'de Porto deplasmanında. Daha sonra iç sahada Dinamo Kiev ve Arsenal, dışarda Arsenal, içerde Porto ve son olarak da deplasmanda Dinamo Kiev ile karşılaşacak. Başarılar...

28.08.2008

Ön Elemeler

Kanımca Dünya futbolunun bir numaralı arenası olan Şampiyonlar Ligi ön elemeleri tamamlandı. Temsilcilerimizden Fenerbahçe, Partizan’ı eleyip yoluna devam ederken Galatasaray Steaua Bükreş engeline takıldı. Öncelikle Galatasaray’ın elenmesiyle ilgili bir Galatasaraylı olarak biraz hüzünlü bir değerlendirme yaptıktan sonra Fenerbahçe hakkındaki öngörülerimi belirteceğim. Yarın kura çekildikten sonra da Fenerbahçe’nin grubunu ve diğer grupları ele alan bir yazı yazmam pek muhtemel.

Galatasaray Steaua Bükreş’ten kesinlikle iyi takımdı, elemeliydi falan demiyorum. Fakat eleyebilirdi. Geçen sezonki şampiyonluk ve kulübün ekonomisinin düzelmeye başlaması ile Galatasaray 2001’de Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadığından beri ilk kez bu kadar güçlü ve havalı oldu. İki yıl önce transferde Carrusca ve Inamoto’yu zar zor getiren kulüp bu sezon Kewell, Meira, De Sanctis ve Baros gibi isimleri getirebildi. Zaten eldeki harika Türk oyuncu kadrosu ve Lincoln, Nonda ve Linderoth gibi yine iyi isimler sayesinde kaliteli ve geniş, hatta biraz fazla geniş kadroya sahip oldu.

Üzüntüm bu yüzden. Ön elemede ilk kez elenmek, kaçan para, Şampiyonlar Ligi’nin doyumsuz heyecanı falandan çok Galatasaray’ın yükselen ivmesinin Şampiyonlar Ligi ile taçlanamamasından dolayı.

Beni çok çok üzen ikinci bir nokta, sezonun en iyi transferi denilen, Juventus dahil olmak üzere bir çok büyük takımın istediği söylenilen Meira’nın dünkü maçta yenilen goldeki inanılmaz hatası. Yarı sahada rakibe basıp pozisyonu bozmak yerine geri geri giderek hücum oyuncusunun ilerlemesine izin veren Meira, yenilen golün baş sorumlusuydu. Eğer rakip oyuncuya baskı yapsa belki topu kapacaktı, kapamasa bile oyuncu yavaşlayacak orta sahadan topu götürene kadar defans yerleşecekti. Bırakın tecrübesiz bir stoperi, kafası normal düzeyde çalışan hiçbir insanın yapmayacağı bir hataydı. Maalesef Portekiz milli takımının üçüncü stoperi Meira yaptı bu hatayı.


Fakat beni sevindiren bir nokta da Galatasaray’ın aslında çok da iyi bir takım olmadığını anlamış olmamız oldu. Tabii insan tuttuğu takımı kolay kolay zayıf göremiyor hele ki bu takım kendi liginde çok güçlü bir takım izlenimi veriyorsa Avrupa’da Leverkusen, Steaua Bükreş gibi takımlardan alınan yenilgiler daha çok koyuyor. Fakat henüz Galatasaray iyi bir Avrupa takımı değil. Türkiye için çok yeterli kadrosu ve bence bu yıl da şampiyonluğun en büyük adayı. Fakat Avrupa takımı olmak başka bir şey. İki Steaua maçında da Arda’nın tek kişilik şov yapması, dünkü maçta Arda’ya yaklaşan ve diğer iyi oynayan oyuncuların Hasan ve Kewell gibi Avrupa’da daha önce çok iş yapmış oyuncular olmaları bunun göstergeleri.

İlk maçtaki saçma kadro seçimi ve verilmeyen penaltı, ikinci maçtaki bariz ofsayttan yenilen gol tabii yaralasa da Galatasaray bunların altına sığınmamalı. Bir an önce toparlanıp Uefa’da bir şeyler yapmalı. Fazla uzamış saç gibi Galatasaray. İyi bir berberin elinde güzelce tıraş edilmeli. Kadro şekle şemale girmeli. Hücuma yönelik orta saha olarak Arda, Kewell, Hasan Şaş ve Lincoln’e sahip Galatasaray sezonun en önemli maçlarından birine sağ beksiz çıkıyor. Bu Galatasaray kadrosundan Türkiye’de şampiyonluğa oynayacak iki takım çıkar ama bir tane Avrupa’da iş yapacak takım çıkmıyor. Fazlalıklar en kötü devre arasında temizlenmeli. Lincoln de böyle giderse bu fazlalıkların en başta gideni olacak.

Ayrıca Galatasaray biraz da zorunluluktan oynadığı tek forvet saçmalığından bir an önce vazgeçip çift forvete dönmeli. Galatasaray’ın önde basan ve kanatlardan beslenen oyun anlayışı çift forvetle çok daha iyi olacaktır. Ayrıca forvet arkası oyuncunuz katkı sağlayamayan Lincoln ve defansif orta sahalarınız Topal ve Ayhan gibi hücuma katkıda zorlanan isimler ise tek forvet oynamak pek mantıklı değil. Sanırım Baros ilaç gibi gelecek Galatasaray’a.

Son olarak Baros transferi hakkında birkaç cümle etmek istiyorum. Nedense Baros transferi medyada ve kamuoyunda yeterli önemi göremedi. Hatta kimileri tarafından Baros’un kariyerinin dü
şüşte olduğu ısrarla vurgulandı. Sanki kariyerinin zirvesindeki bir Baros Galatasaray’a gelecekmiş gibi ya da Türkiye’ye gelen tüm yıldızlar kariyerinin zirvesindeymiş gibi(örneğin Kezman, Carlos, Anelka vs.) bu yorumları yapmak gerçekten anlamsız. Bahsettiğimiz adam Euro 2004’ün gol kralı ve 2005’te Şampiyonlar Ligi’ni alan Liverpool’un forveti. Galatasaray’ın diğer kariyeri düşüşteki yıldızları (Lincoln, Kewell, Nonda) gibi önemli sakatlıklardan etkilenmemiş bir oyuncu ve henüz 27 yaşında. Ayrıca Galatasaray kazıklanmış olabilir ya da olmayabilir ama hala 7 milyon avro. Jardel’den beri bence Galatasaray’ın yaptığı en flaş transfer fakat belki biraz transferin son dönemine geldiği için biraz da Galatasaray transferi kimselere duyurmadan birden yaptığı için(örneğin Lincoln transferi 2 hafta kadar medyanın gündemindeydi) Baros yeterli ilgiyi görmedi.

Galatasaray bahsini kapattıktan sonra Fenerbahçe’ye geçelim.

Öncelikle iki Partizan maçını da izlemediğimi söylemeliyim. Fakat Fenerbahçe hakkında analizimi Partizan maçı etkilememeli çünkü Fenerbahçe geçen sezon Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadı. Partizan’ı zaten elemeliydi ve eledi de.

Fakat yine de Fenerbahçe hakkında olumsuz görü
şlere sahip olduğumu belirtmeliyim. Bir kere Fenerbahçe yönetimini kutlamak gerekli. Transfere 50 milyon avro civarı para harcayarak ve hiç oyuncu satmadan nasıl bir önceki sezona göre daha güçsüz hale gelineceğini bize çok güzel bir şekilde öğrettiler.

Zico – Aragones tartışmasına hiç girmeyeceğim. Zico beğendiğim bir teknik adamdı, Aragones de kariyerli bir teknik adam. Futbolcuları bir iki kere izleyerek ne yapacağını tahmin edebilirsiniz fakat teknik direktörler için bu söz konusu değil. Antrenörler farklı takımlarda farklı görüntü çizebiliyor. O nedenle Aragones’in ne yapacağını değerlendirmek saçma olur. Yaptıklarını hep beraber görüp değerlendireceğiz.

Fakat Kezman – Guiza analizini yapabilirim. Bu iki oyuncunun birbirine göre artıları ve eksileri olsa da genel anlamda benzer yapıda oyuncular. İkisi arasında kayde değer tek fark birinin kariyerinin en üst noktasında olması diğerinin ise en alt noktasında olması. Yine de Guiza’ya 14 milyon avro verirken Kezman’ı kiralamak ne kadar doğru, tartışılır.

Emre’ye ise oyunun iki yönünü de oynayabilen bir oyuncu diye tonca para döküldü fakat Emre birkaç senedir oyununu iki yönünü de oynayamıyor. Ayrıca Alex gibi oyunun sadece tek yönünü oynayan(onu da mükemmel oynayan) bir oyuncunuz varsa orta sahada iyi bir Emre bile lüks olabilir. Çift ön libero her zaman daha iyi olacaktır Fenerbahçe için.

Ön libero demişken, Aurelio’yu bedavaya kaybeden Fenerbahçe’nin elindeki ön liberolar şu an için Maldonado, Deniz ve Selçuk. Alonso ve Senna olmadı gibi ve ben bu yazıyı yazarken internette Fenerbahçe’nin Villarreal’li Josico ile anlaştığı yazılıyordu. Josico hakkında yorum yapacak kadar bilgi sahibi değilim, bunu daha çok İspanya Ligi’ni sıkı takip eden kişilere bırakmak gerekir.(örneğin Eray Çek)
Fakat Aziz Yıldırım Aurelio gittiğinde kendini kurtarmak için “zaten yaşlıydı” falan demişti. Şimdi alınan oyuncu 33 yaşında.. Ayrıca Aurelio’nun Türkiye’ye ve takımına uyumunu, Türk vatandaşı olmasını da hesaba katarsak Aurelio’nun kaybının önemi bir kat daha artıyor.

Geçtiğimiz sezonun ortasında Fenerbahçe bu önlibero mevkiinde eksik diye Maldonado alınmıştı. Geçen zaman Maldonado’nun Deniz ve Selçuk’tan fazlası olmadığını gösterdi. Şu an için kesin olarak bu üç isim var bu pozisyonda Fenerbahçe’de. Türkiye’de mutlaka yeterli olacaktır fakat Avrupa için ne olacağını Josico’nun (ya da transfer gerçek değilse alınacak ön liberonun) performansı gösterecek.

Orta sahanın kanatlarında Fenerbahçe’nin sıkıntılı olduğunu söyleyebilirim. Deivid’in sakatlığından sonra Kazım, Ali Bilgin ve Burak Yılmaz’ın ne kadar yeterli olacağı tartışılır. Hele ki kıstasımız geçen yılki Deivid ise şimdiden Fener’in sağ kanatta çok güç kaybettiğini söyleyebiliriz.

Solda ise durum aynı: Uğur Boral ve Vederson. Geçtiğimiz yıl çok iyi bir performans çizen bu ikilinin bu yıl da aynı performansı göstermesi mümkün. Fakat bu oyuncular olası bir form dü
şüklüğünde bir Alex gibi, Deivid gibi ölüsü iş yapacak oyuncular değiller. Sıkıntı burada.

Son olarak Fenerbahçe’nin ciddi bir eksiği de kadronun darlığı. Fenerbahçe taraftarı yedeklerine güvenmiyor. Özellikle kale olmak üzere defansta ilk onbirin her taşı takım için vazgeçilmez durumda. Volkan Babacan’ı, Can Arat’ı, Yasin’i bir türlü ciddi performanslarda göremedik ve o nedenle değerlendirirken zorlanıyoruz. Geçtiğimiz yıl Song Afrika Kupası’na gitmese Emre Güngör ortaya çıkmayacaktı. Belki de Lugano sakatlansa Türk futbolu Yasin’i kazanacak. Ama diğer ihtimal de var işte.

Tüm bu karamsar tabloya rağmen Fenerbahçe kalede ve defans dörtlüsünde halen çok güçlü. Biraz abartılı gelecek ama Avrupa’nın en iyilerinden bu beşli. Keza Semih, Guiza ve Burak Yılmaz’dan oluşan forvet de süper. Alex için ise diyecek bir şey yok zaten. Geçtiğimiz sezonki başarının en büyük mimarı yine iş başında olacaktır. Kadıköy faktörünü de göz önüne alırsak Fenerbahçe’nin hala güçlü olduğu net. Fenerbahçe için asıl tehlikeli olan yönetimin transferde 2000lerde yakaladığı başarı grafiğinin dü
şüşe geçmesi. Geçtiğimiz yıl Tuncay’ın bu yıl Aurelio’nun bedava gitmesi, Carlos, Guiza ve Emre’ye verilen büyük paralar, ön libero transferinde beklenildiği gibi büyük bir isim getirilememesi bu düşüşün bazı göstergeleri

13.08.2008

Oradan Buradan

Futbol aşığı bir insana dünyada gitmek istediği 3 stadı sorsanız mutlaka sorunun cevabında Camp Nou da bulunur. İki hafta önce Barcelona’ya gittiğimde elbette Camp Nou ziyaretini es geçmek futbol adına büyük bir ayıp olurdu. Zaten, Barcelona’nın “Camp Nou Tour” şeklinde 15 eurodan bilet satması da yukarıdaki önermemi doğruluyor. Bu biletle soyunma odasını, basın tribününü, şeref tribününü, basın toplantısı odasını geziyorsunuz. Sanırım bir de sahanın içine girip kulübeye falan da oturabiliyorsunuz ancak benimkisi nasıl şanssa ziyaretim tam da sahanın bakımda olduğu döneme geldi ve çimlerin olması gereken yer şantiyeye dönmüştü. Bir fotoğraf düşünün ki önde ben arka fonda “mes que un club” yazan tribün ve ikisinin arasında bir inşaat kamyonu!



Soyunma odasından, çıktıktan hemen sonra sahaya çıkmadan oyuncuların ibadet etmesi amacıyla ufak bir şapelimsi oda bulunuyor Bizim statlarda mescit olup olmadığı konusunda bir bilgim yok. Bilen yorumlara yazsın lütfen. Olduğunu pek sanmıyorum, olsa muhtemelen olay çıkardı herhalde. Tüm bunların ardından stadın içinde müze kısmına geçiliyor ki kulübün tüm branşlarının bölümlerinin olduğu gez gez bitmeyen hatta “yeter artık çok gezdim” denilecek kadar büyük bir müze.



Bütün bu ihtişamın ardından yol sizi doğrudan Barcelona’nın mağazasına çıkartıyor ki oradan alış veriş yapmamak için ya cimri olmanız lazım ya da Real Madrid taraftarı. Barca’nın mağazaları şehrin önemli her noktasında var zaten. Espanyol’u soracak olursanız bulunduğum dört gün içersinde hakkında her hangi bir şey görmedim. Bu arada, Barcelona, Camp Nou’nun etrafını baya bir parsellemiş, takımın basketbol salonu da hemen stadın yanında bulunuyor.



***

Bütün bir sene boyunca yeteri kadar futbol izliyoruz ki olimpiyatlarda açıkçası mümkün olduğunca kaçınmaya çalışıyorum futboldan. Yine de hem olimpiyatlar resmi olarak açılmadan futbol maçları başlamadığı için, hele ki bir de henüz atletizm başlamadığı için ucundan bahsedelim futboldan da.



FİFA, Dünya Kupası önemini kaybetmesin diye 1992 yılından bu yana oyunlara 23 yaş sınırı koydu bildiğiniz üzere. Yalnız son 7-8 yılda oyuncuların parlaması, transfer yaşı o kadar düştü ki artık büyük milli takımlarda oynayan oyuncuların neredeyse hepsini tanıyoruz. Gerçek hayattan bilmesek bile FM sağ olsun, ahkam kesmek için yeteri kadar bilgi sahibiyiz.



Turnuvanın iki büyük favorisi var. Arjantin ve Brezilya. Defans şampiyonluk getirir mantığından yola çıkarsak Brezilya’nın Rafinha – Alex Silva – Breno – Marcelo’dan oluşan harika bir defans dörtlüsü, buna karşılık Arjantin’in Mascherano – Lucas – Banega gibi bir defansif orta saha gücü var. Messi vs Ronaldinho tabi ki işin hücum hattındaki karşılaştırması. İki takım gruplarını lider bitirirse yarı finalde karşılaşacaklar.



***

İki maçta bir oyuncuyu değerlendirmek hiç de doğru değil kanımca. Hele ki bu oyuncu farklı bir ülkeden geliyorsa biraz müsamaha gösterilmelidir. Ancak yine de MTK maçları sonrası Güiza’nın, Kezman’dan pek bir farkı var mı anlayamadım. Hatta Kezman’ın deli gibi rakibe basması gibi bir artısı da var.



Neyse bunları bütün sene zaten bol bol konuşacağız biz en iyisi şu an Phelps’i konuşmanın keyfini çıkartalım. Youtube’dan 4x100 serbest finalini defalarca izleyelim falan.

Community Shield ve Sezon Öncesi Lige Bakış

İngiltere Premier Lig başlamadan bir hafta önce 'İngiltere Süper Kupası' mahiyetinde olan Community Shield finali oynandı ve Chelsea kupayı penaltılarla kazandı. Öncelikle maçı hatırlayalım, sonra da Premier Lig'e bir önbakış yapalım...

Man Utd maça klasik 4-4-2 sistemi ile başladı. Ronaldo'nun yerine Nani, Vidic'in yerine Evans ve Van der Saar'ın yerine Milli Takım'a çağrılan Ben Foster ile başladılar. Chelsea ise 4-1-3-2 ile başladı ve tamamen bu sezon oynamalarını beklediğimiz kadro ile sahaya çıktılar. Kadrolara baktığımızda Chelsea'nin çok ağır bastığını düşünüyorduk ama tam tersi bir başlangıç oldu. Man Utd'nin sol çizgisinde Nani, Ivanovic'e müthiş bir üstünlük sağladı ve takımını öne geçirdi. Daha sonra, Park ve Berbatov'un şutlarını Petr Cech kurtardı, belki de maçı kurtardı. 20. dakikadan sonra Chelsea oyunu dengeledi, sonrasında da üstünlüğü sağladı. İkinci yarıda öne geçti ama son dakikada ofsayt kokan bir golle maç 2-2 bitti, kupa penaltılarla Chelsea'nin oldu.

Maçın kısa bir özetinden sonra lige bakalım...

Bu sezon dört büyüklerin haricinde Manchester City de kimi otoritelere göre ligin favorisi. Bazıları Tottenham'ın da üst sıralara aday olduğunu düşünüyor. Geçen sezonu 5-6 olarak bitiren Everton ve Aston Villa'nın da üst sıralarda bulunacağını düşünüyorum. Kısacası, tablonun ilk sekiz sırasında yer alacak takımlar belli gibi gözüküyor; sadece yerlerde sorun var.

Son şampiyon Manchester United, en önemli silahı Cristiano Ronaldo'yu gönderdi ve yerine Ribery'nin adı geçse de üst düzey bir isimle anlaşmadı. İlerde ise Berbatov'un gelmesiyle arka plana atılan Tevez'i City'ye gönderdiler. Buna karşılık, Wigan'dan sağ çizgide oynayan Antonio Valencia ile gençliğinde süperstar olan fakat sonra sakatlıkların da etkisiyle kariyeri düşüşe geçen Michael Owen transfer edildiler. Man Utd öncelikle hiçbir zaman hafife alınmaması gereken bir ekip olduğunu dün de gösterdi. Geriye düşmedikleri sürece her maçın favorisi durumundalar. Park Ji-Sung takımın liderliğine geçmeye aday. Geçen sezon ligin en değerli futbolcusu olan Ryan Giggs dünkü maçın son dakikasında olduğu gibi her an oyunun kaderini değiştirebilir. Nani de uyum sürecinin ardından patlamaya hazır. Man Utd'nin kimilerinin sandığı gibi çöküşe geçeceğini sanmıyorum.

Geçen yılın ikincisi Liverpool, bu sezon iki büyük transfer yaparak; Glen Johnson ve Alberto Aquilani'yi transfer etti. Xabi Alonso ve Alvaro Arbeola ise Real Madrid'in yolunu tuttular. Gidenler ve gelenler ücret olarak birbirlerinin yerini tutuyorlar. Liverpool yıllardır süren sağ bek sorununu halletmiş olacak. Orta alanda ise Lucas-Aquilani-Gerrard üçlüsünün Avrupa futbolunun geleceğinde çok önemli bir üçlü olarak yer alacağına inanıyorum. Javier Mascherano'nun da kulüpte tutulduğunu hatırlayalım. Solda Riera ve ileri ikilide Torres-Kuyt ikilisi Liverpool taraftarını oldukça heyecanlandırıyor. Liverpool'lu futbolcular da birkaç günde bir ''Şampiyon olabiliriz.'' açıklamasını yapıyorlar. Liverpool'un geçen sezonki gibi büyük maçları almasının yanında kendi sahasında puanlar dağıtmaktan vazgeçmesi halinde şampiyonluk yarışında ciddi bir şekilde bulunabileceğini düşünüyorum.

Sezonun ilk kupasını alan Chelsea, teknik direktör bakımından istikrarsız geçen iki sezonun ardından Milan'dan Carlo Ancelotti'yi transfer etti. Ancelotti, gerek hazırlık maçlarında gerekse dünkü maçta çok iyi sinyaller verdi. Özellikle dün takım gerideyken yaptığı müdahalelerle oyunun kaderini değiştirdi. Chelsea'nin tek büyük transferi sol kanat oyuncusu Yuri Zhirkov oldu; buna karşılık futbolcu göndermediler. Sürekli olarak adı Türk takımlarıyla anılan Deco da takımda kalacak gibi duruyor. Ancelotti bir türlü eski öğrencisi Pirlo'yu alamadı; Pirlo'yu çok beğenmeme rağmen bu kadar üstün bir orta alanda kimin yerine oynayacak, bilemiyorum. Essien-Lampard-Mikel/Ballack-Joe Cole ve Malouda/Zhirkov varken nereye girer? Chelsea'nin oturmuş ve dinamik kadrosuyla şampiyonluğun en büyük adayı olduğunu düşünüyorum.

Arsenal sürpriz yapmadı ve savunmacı Thomas Vermaelen dışında bir transfere imza atmadı. Bunun yanında Arsenal'in en büyük kazanımları; genç takımdan gelen orta saha futbolcusu Jack Wilshere, uzun sakatlıktan dönen forvet Eduardo, yine ağır sakatlıktan dönen Tomas Rosicky gibi gözüküyor. Ayrıca, Aaron Ramsey'den patlama bekliyoruz. Fabregas da ısrarla takımında kaldı. Arsenal'in bu yaz elinden çıkardıkları ise Kolo Toure ve Emmanuel Adebayor oldular. Arsenal'in bu kadrosuyla şampiyonluk mücadelesi yapması zor gözüküyor ancak ilk dördü zorlayacaklardır, yerlerine kaptırabilirler ama yıldızların formda olmasıyla ilk dörtte kalabilirler, özellikle Avrupa'da ve kupalarda Arsenal'in başarılı olmasını bekliyorum; ne olursa olsun, her zamanki gibi keyif veren bir takım olacaktır Arsenal...

Transfer döneminin en hareketli takımı Manchester City oldu. Geçen sezon transfer döneminin son saatinde Robinho bombasını patlatan City, ara transferde de Shay Given, Vincent Kompany ve Craig Bellamy'i transfer etmişti. Bu transfer döneminde ise en büyük transfer hamlelerini yaptılar. Savunmaya Kolo Toure gelirken, Aston Villa'nın ''satmam kardeşim'' diye tutturduğu kaptan Gareth Barry de takıma katıldı. Sol bekte Wayne Bridge oynayacak. İleride ise Emmanuel Adebayor-Roque Santa Cruz-Carlos Tevez forma mücadelesi yapacaklar. Ayrıca, Robinho-Bellamy'nin de bu bölgede olduğunu hatırlatalım. Bunlara karşılık, Elano ve Darius Vassell Türkiye Süper Ligi'ne gönderildiler. Jo da tekrar Everton'a kiralandı. Man City beklendiği gibi John Terry'yi alamadı. Micah Richards, Shaun Wright-Philips, Nigel de Jong gibi isimleri de kadrosunda barındıran City'nin şampiyonluk olmasa da Şampiyonlar Ligi biletini zorlayabilir. Fakat ''Bellamy'nin olduğu takımdan hayır gelmez.'' düşüncesini de unutmamak gerekir, bu sezon Tottenham'ın geçen sezon başına geleni yaşayabilirler.

Geçen sezon flaş transferlere rağmen çok kötü başlayan ve Harry Redknapp'ın göreve gelmesiyle toparlanan Tottenham'ın en önemli transfer hamleleri Peter Crouch'un alınması ve orta alana da Wilson Palacios'un geçmesi oldu. Takımdan ayrılan isimler ise şahsen çok beğendiğim Didier Zokora ile bir türlü parasının hakkını veremeyen Darren Bent oldular. Tottenham'ın takımda birer yıl geçiren Luka Modric ve Roman Pavlyuchenko'nun daha da iyi olması, genç yıldızlar Gareth Bale-Aaron Lennon-David Bentley üçlüsünün vites yükseltmesi; Robbie-Defoe ikilisinin de üst düzey performans göstermeleri halinde Tottenham'ın kendisini ilk dört içinde bulması olası gözüküyor.

Geçen sezonun beşincisi Everton her zamanki gibi transfer döneminin en sessizi olarak duruyor. Fellaini'nin daha fazla uyum sağlamasını bekleyecekler; Jo tekrar kiralandı, Saha takımda kaldı, Lescott City'ye satılmadı; Arteta-Cahill-Osman üçlüsü bozulmadı; ama bu sezon beşincilik kadar iyi bir derece elde etmelerinin zor olacağını düşünüyorum.

Geçen sezonun ortalarında çok iyi olan fakat bir anda tepe takla olan ve ancak altıncı olabilen Aston Villa, takım tarihinin en uzun süre forma giyen futbolcusu Gareth Barry'yi kaybederek başlıyor. Ona karşılık Middlesbrough'dan Stewart Downing'i transfer ettiler ama o da sezon başında forma giyemeyecek. Yine Habib Beye de düşen takımlardan Newcastle'dan transfer edildi. Aston Villa'da Ashley Young-James Milner'ın yapacaklarını merakla bekliyoruz. Bu sezon da Everton'la çekişebilirler...

Geçen sezonki gibi, Chelsea-Liverpool-ManUtd üçlüsünün zirvede olacağını düşünüyorum. Dördüncü sıra için Arsenal-ManCity-Tottenham kapışabilir. Yedi-sekiz için ise Aston Villa-Everton aday...