İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

17.10.2013

Behind The Scenes with Euroleague Coaches


Ben her zaman Avrupa basketbolunun NBA'den daha zevkli olduğunu düşünürüm, benim gibi düşünen de çok insan vardır. Euroleague'in önemli eksikliklerinden biri bu yazının konusu olmayan bazı saçma oyun kurallarıydı, bir kısmı bu yıl değişti, artık Euroleague-NBA arasında kural farkı epey aza indi. Euroleague'in NBA'e göre bir başka önemli handikapı ise pazarlama anlayışıdır. Bu konuda Amerikalılara yarışmak kolay değildir ama son bir iki senede Euroleague ciddi bir atılım yaptı. Turkish Airlines ile yapılan sponsorluk anlaşması, NBA 2K14'te Euroleague takımlarının olması, sezon başında düzenlenen medya günleri, hazırlanan jenerikler bu ilerlemenin örnekleri. Bu videoda da Euroleague'in önemli koçlarının aktörlükte de çok başarısız olmadıklarını görüyoruz.

9.10.2013

Topcast 8 Ekim

Milli maçlar öncesinde gündemde Adnan Januzaj, Milan'ın ırkçlığı, Brezilyalı Euro 2020 hayalleri, Financial Fair Play Davası ve tabi ki Dünya Kupası elemeleri var.



8.10.2013

BBL'de Sezon Başlarken



Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bir BBL preview yazayım dedim. Başlarken geçen yıl söylediklerimi tekrar edeyim: Türkiye'de futbol izlemek işkence ama güzel bir basketbol ligimiz var. İlgi göstermek gerekir.

Gelelim analize. Bu sezon geçtiğimiz yılki çoklu zirve mücadelesini bu sezon göremeyeceğiz gibi. Yarın Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda karşılaşacak son lig şampiyonu Galatasaray Liv Hospital ve son kupa şampiyonu Fenerbahçe Ülker kadro ve coaching kalitesi ile diğer takımlardan bir değil iki gömlek üstün.

Galatasaray son şampiyon ve Boniface N'dong dışında kaybı yok. Sinan- Jawai - Erceg ve Domercant de kadroya eklendi. Gerçekten çok güçlü  kadrosu var şu an Galatasaray'ın. Özellikle Erceg-Markoishvili-Cenk-Domercant-Arroyo gibi isimler ile öldürücü dış şut gücüne sahipler. Galatasaray için sezon başlarken en önemli soru işareti pota altında geçtiğimiz yıl çok iyi katkı veren N'Dong'un yerine alınan Nathan Jawai'nin nasıl katkı vereceği. Sakatlığı yeni atlatan ve hazırlık maçlarında hiç oynamayan Jawai'nin aşırı kilolu vücuduyla ciddi bir takımda uzun süreler katkı verebilmesi zor. Bu noktada Jawai'yi yedekleyecek Ersin ve Furkan'ın kaliteli isimler olması Galatasaray için büyük avantaj. Ancak beş kişilik uzun rotasyonunun üçü yabancı (Macvan-Erceg-Jawai) ve Furkan ya da Ersin Dağlı'nın sakatlık vb. sorunlar yaşaması Galatasaray'ı sezon içinde sıkıntıya sokar. Galatasaray için bir diğer önemli sorun da kadroda 7 yabancı (Jawai, Macvan, Erceg, Markoishvili, Gordon, Domercant, Arroyo) olması. Özellikle 2-3 numaralı pozisyonlarda aşırı bir kalabalık var ancak isimlerin de hiçbiri kolay vazgeçilecek isimler değil. Bu kalabalık kadroyu dar rotasyonu seven Ergin Ataman'ın nasıl idare edeceği önemli. Galatasaray'ın Furkan-Ersin-Cenk-Sinan-Göksenin-Ender-Engin'den oluşan kısa kadrosu da gayet iyi ve uyumlu(profesyonel) oyunculardan oluşuyor.

Fenerbahçe Ülker ise yaz sezonuna 8 Avrupa şampiyonluğu ile Avrupa Basketbol Tarihinin en kariyerli koçu Zeljko Obradovic ile anlaşıp müthiş bir atak yaparak başladı. Üstüne Zoric-Bjelica-Kleiza üçlüsünü transfer etti, aşırı güçlü bir pota altı oluşturdu. Sonrasında ise Kenan Sipahi-Melih Mahmutoğlu-İzzet Türkyılmaz'ı transfer ederek hem Türk oyuncu rotasyonunu güçlendirdi, hem de geleceğe yatırım yaptı. Tüm bunlar müthiş hamleler ve Fenerbahçe'nin şu an çok iyi bir kadrosu var. Ancak bu takım soru işaretlerini de elbette barındırıyor. Öncelikle tıpkı Galatasaray gibi aşırı kalabalık bir kadrosu var Fenerbahçe'nin, üstelik Galatasaray'dan farklı olarak bu fazla ismin pek çoğu yeni. Bu da çok muhtemel bir uyum sorunu demektir. Şu an Zoric-Kleiza-Bjelica-Oğuz-Vidmar-İlkan-İzzet'ten iki isim fazla. Bir diğer soru işareti ise PG pozisyonu. Çok doğru bir klişe var: "Bir takım point guard'ı kadar konuşur." Fenerbahçe'nin en büyük sorunu bu pozisyonda. Teodosic ile anlaşamadılar ve bu pozisyonda yine McCalebb ile oynayacaklar. Geçtiğimiz yıl müthiş transfer dediğimiz McCalebb'i bir sezon kötü oynadı diye harcamak istemem ama onun oyun tarzı bu takımı oynatacak oyun tarzı değil bence. Daha doğrusu herhangi bir takımı oynatacak oyun tarzı değil, McCalebb çok delici bir skorer. Galatasaray'ı benim gözümde Fenerbahçe'nin yarım adım önüne koyan şey guard pozisyonu, Arroyo-McCalebb farkı. Benim Türk basketbolunun geleceği için merak ettiğim bir başka şey ise Obradovic hazırlık maçlarında ciddi süre verdiği Metecan Birsen-Kenan Sipahi-İzzet Türkyılmaz-Melih Mahmutoğlu gibi gençleri sezon içinde ne kadar kullanacak ve bu oyuncuların oyunlarına neler katacak?

Anadolu Efes ise geçtiğimiz yıllara göre bütçeyi küçülttü ve çok uzun yıllar sonra ilk kez şampiyonluk favorisi olarak sezona başlamayacak. Özellikle Semih-Kerem Gönlüm-Birkan-Doğuş-Okben Ulubay ve Cedi Osman'dan oluşan Türk oyuncu rotasyonu çok zayıf Efes'in. Barac-Savanovic-Vasileiadis- Planinic-Scotty Hopson ve Jamon Gordon'dan oluşan yabancı rotasyonu da pek güçlü diyemeyiz. Aslına bakarsanız Oktay Mahmuti kariyeri boyunca yıldızlarla dolu kadrolardansa bu tip zayıf kadrolarla daha başarılı olmuştur Ancak ben yine de bu kadrosu ile Efes'in şampiyonluğa oynayabileceğini sanmıyorum. Eğer Okben ve Cedi Osman'ı basketbolumuza kazandırırlarsa çok güzel olur.

Diğer baş altı takımlara da çok kısa değineyim.  Geçtiğimiz yıl final oynayan Banvit koç Orhun Ene yerine Obradovic'in Pana'dan yardımcısı Itoudis ile anlaştı. Kadroları çok fazla değişmedi ama güç de kazanmadılar. Bu yıl şampiyonluğu kovalamaları çok zor. Beşiktaş Integral Forex bütçe küçülttü, bence iyi takım olmuşlar ama tabii şampiyonluk adayı değiller. Ahmet Kandemir beğendiğim bir koçtur. Türk Telekom'da bu yıl Kerem Tunçeri şov izleyebiliriz. Takımın liderliği eline verildiği zaman ve kendini rahat hissettiğinde çok farklı bir oyuncu olabiliyor Kerem, bunu daha önce Beşiktaş'ta görmüştük. Telekom'da da eski takımı Efes'e karşı 18 sayı 10 asist ile oynayarak başladı. Pınar Karşıyaka ise yine iyi takım olmuş. Özenerek kurulmuş bir kadro, herkesin rolü belli. Takımın yıldızı ve lideri yine Dixon, etrafında uyumlu parçalar var. Ben Karşıyaka'nın bu yıl yine sürpriz yapabileceğini ve yarı final oynayabileceğini düşünüyorum.

7.10.2013

Liverpool


Her ne kadar Liverpool ve Manchester iki kuzey sanayi şehri olarak birlikte anılsalar da Liverpool tren garından çıkar çıkmaz Manchester'dan çok farklı bir yere geldiğimi anladım. Manchester tren garının çıkışındaki ıssızlıktan kaynaklanan "nereye geldim lan ben?" hissiyatı yerine halen daha ne olduğunu öğrenemediğim görkemli bir 19. yüzyıl binası ve hafiften cumartesi gecesi havasına girmeye başlayan publar ile beni karşıladı Liverpool.

Mersey nehrinin taşıdığı rüzgar 13 derecelik gece sıcaklığı 8 derece hissetmeme sebep oluyordu. Ağustos ayında üzerimde kalın bir montla gezerken kadınların birbiriyle rekabetle giyim standartlarını lüzumsuz yere yükselterek bu soğukta açık ayakkabılar, straplez bluzlar giymelerine hiç anlam veremedim. Liverpool'da cumartesi gecesi barlar sokağı gayet keyifliydi ama ertesi günkü Liverpool- United maçını düşünerek fazla uzatmadan otelin yolunu tuttum.

2 sene önce Londra'da bir derbiyi, Arsenal - Tottenham maçını 3D pubta izlemiştim. Bir kez daha bu deneyimi yaşayacak bir bar umuyordum ama ne yazık ki sky'ın internet sitesi güncel değildi ve tarif ettiği bar  her ne kadar çok güzel bir spor bar olsa da 3D özelliğini bu yıl yenilememişti. Artık kahvaltı etmemiş olmanın asabiyet ile daha fazla dolaşmaya mecalim yoktu ve bara oturup Real Madrid - Athletic Bilbao maçı eşliğinde kahvaltı ettim. 1 saat sonra maç başlayıp daha 4. dakikada Sturridge'in golü gelince ortamın neşesine ayak uydurarak bir ale bira aldım. Sanırım 3. günde yeteri kadar İngiltere'ye uyum sağladım. Daha sabah uyandığımda otel lobisinden akşam Liverpool'dan ayrılana kadar sokaklar hep kırmızı formalılar ile doluydu.

Maç sonrasında Liverpool'da gezecek ve görecek yer sayısı çok daha fazlaydı. Herşeyin başında "İngiltere'nin dünyaya hükmettiği 19. yüzyılın önemli ticaret limanı olması" sebebiyle Liverpool limanı ve bu limanla ilgili 19. yüzyıl binaları UNESCO Dünya Mirası listesine alınmış.

Bu tarihi yapıyı anlamak için en güzeli Albert Dock'taki denizcilik müzesini ziyaret etmek. Aynı Manchester gibi Liverpool'un da nüfusu 1760'da 20 bin iken bu sayı 100 yıl sonra 450 bine yükseliyor. Liverpool merkezli olarak şu şekilde bir ticaret üçgeni kurulmuş: İngiltere'de fabrikalarda üretilen mallar satılmak üzere Afrika'daki sömürgelere götürülüyor, oradan gemilere kaçırılan köleler yüklenip Amerika'ya taşınıyorlar. Amerika'dan da ham maddeler alınıp tekrar İngiltere'ye getiriliyor.

Gerçekten de UNESCO koruması altına alınan  görkemli binalardan birisi bu köle ticaretini yöneten bir merkez. Liverpool'da köle ticareti ile ilgili bir müze var. Amerikan'ın keşfinden sonra tam 12 milyon kişi kaçırılarak köleleştirilmiş ve Amerika'ya götürülmüş.

Manchester'daki gibi burada da müzeler en çok çocuklara yönelik bir şekilde halk için yapılmış. Müzeler ücretsiz. Belki de bu yüzdendir ki maddi çıkar amacı görülmediği için müzelerin çalışma saati çok kısa. Sabah 10'da açılan müzeler 17.30'da kapanıyor.

Halk müzeleri kapandıktan sonra soluğu Beatles müzesinde alıyorum. Dünya müziğini değiştiren Liverpoollu bu dört gencin sahne aldıkları pub, 80lerde yol inşası sebebiyle yıkılmış. Bu sebeple her ne kadar "işte Beatles burada çaldı" gibi olmasa da benim gibi Beatles hakkında fazla bilgisi olmayanlar için gayet faydalı bir müze.

Son olarak güzel bir pubda ale bira eşliğinde akşam yemeği yiyorum. Birayı bu kadar seven bir ülkenin Almanya ya da Çek Cumhuriyeti gibi dünyaca tanınan bir bira markasının olmaması ilginç. Belki de bunun sebebi dünya genelinde pilsner tarzı bira daha çok tüketilirken burada ale biranın daha çok tercih ediliyor olmasıdır.

Bir tatil daha bu şekilde sona ererken bir sonraki durağım çok daha sıcak bir yere İsrail'e olacak. 

6.10.2013

Topcast 3 Ekim


Can ve Ali ile oturduk Şampiyonlar Ligi'nden başladık Premierleague ve Serie A ile devam ettik.




1.10.2013

Roberto Mancini ve Kariyerli Teknik Direktörlerin Türkiye'de Başarılı Olamama Konusu


Başlık uzun ancak daha kısa bir başlıkla anlatamıyorum malesef bu sorunu. Belki "Roberto Mancini" kısmını silebilirdim ama o zaman güncel olmazdı.

Bu yazıda Mancini'nin kariyerini ya da Türkiye'de başarılı olma ihtimalini tartışmayacağım. Bizim çok bilmişlerimiz Mancini için "Fatih Terim'den sadece İtalyancası iyidir" dese de Roberto Mancini'nin Fatih Terim'den daha kariyerli ve ünlü bir hoca olduğu açık. Ben bu yazıda Mancini'nin Türkiye'ye adımını atması ile her tarafta söylenmeye başlanan şu doğru klişenin nedenlerini sorgulayacağım :  "Del Bosque, Aragones, Tigana, Rijkaard, Schuster gibi örneklerde gördüğümüz gibi kariyerli hocalar Türkiye'de başarılı olamıyor "

Evet başarılı olamıyorlar ve her defasında tefe konup yollanıyorlar. Ancak niye başarılı olamadıklarını çok az kişi sorguluyor. Bence bunun çok önemli iki sebebi var ve altta sayacağım iki sebepten ikincisi birincisinin nedeni.

1- Türk oyuncuların yeterli profesyonellik seviyesine ulaşmamış olmaları: Bu tip yabancı oyuncular Türk oyuncuların halinden anlamıyor. Oyuncularla doğru mesafeyi-ilişkiyi kuramıyorlar. Bu ülkede sadece Fatih Terim, Şenol Güneş ve Mustafa Denizli layıkıyla yapıyor bu işi zaten. Profesyonellikleri az olan oyuncularımız da hocasıyla anlaşamayınca verim vermiyor, takım içi gruplaşmalar ve kavgalar başlıyor, yabancılar dışlanıyor. Sonuç: Fiyasko

2- Yabancı sınırlaması: Daha önce yabancı sınırlamasının zararlarını yazdım. http://ortakafagolblog.blogspot.com/2012/06/yabanc-snrlamasnn-zararlar.html Bu baş belası yabancı sınırlaması yüzünden bu kariyerli hocalar hiç tanımadıkları kaprisli Türk oyuncular ile uğraşmak durumunda kalıyorlar. Oysa daha serbest bir yabancı sınırlaması olsa gelen yabancı antrenörler de kendi kadrolarını rahatlıkla kurup başarılı olabilir, böylece Türk oyuncular da yerleri garanti olmadığı için çok daha profesyonel olurlar. Tabi biz Türk oyuncuları koruyoruz, onları geliştiriyoruz bu yabancı sınırlaması ile. Mesela Emre Çolak, iki senedir yabancı sınırlaması sayesinde bulduğu fırsatlar ile kendini ne kadar çok geliştirdi, değil mi?