İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

27.03.2006

31. Haftanın Ardından

Sevgili Dostlar Merhaba,

Uzun bir süredir maalesef İskoçya Premier Ligi yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. En son yazımda İskoçya’da Celtic liderliği ele almış ve Hearts’ın sene başındaki o müthiş çıkışının son haftaları yaşanmakta idi. Aradan geçen haftalarda maalesef korkulan oldu ve Celtic zirve mücadelesinde yalnız kaldı. Şampiyonun hemen hemen belli olduğu Avrupa Liglerine İskoçya haftalar öncesinden dahil oldu maalesef. Hearts’ın şimdiki mücadelesi ligi ilk iki sırada tamamlayarak Şampiyonlar Liginde İskoçyayı Celtic ile birlikte temsil edebilmek. Başkent ekibinin bu noktada en büyük rakibi Rangers. Halen 31. hafta sonunda 6 puan farkla Rangers’in önünde bulunan Hearts’ın her şeye rağmen bu seneki beklenmedik çıkışı takdire şayan.

Rangers bu sene tarihinde bir ilki yaşattı taraftarlarına. O da ilk kez bir İskoçya takımının Şampiyonlar Liginde ikinci turda mücadele etmesiydi. Rangers’ın Şampiyonlar Ligi ikinci tur mücadelesinde rakipleri İspanyanın flaş ekiplerinden Villa Real idi. Rangers ilk maçta kendi evinde ispanyol rakibi ile 2-2, ikinci maçta ise deplasmanda 1-1 berabere kaldı ancak averajla elenmekten kurtulamadı. Ligde yaşattığı hayal kırıklığına rağmen Şampiyonlar Liginde yaşanan bu kısmi başarı İskoç takımı için bu senenin belki de hatırlamaya değer tek olayı olarak kabul edilebilir. Rangers gelecek sene için yeni bir yapılanmaya gidecek. Bunun için önce Teknik Direktör değişikliğine gidildi. Olympique Lyon’un eski hocası Le Guen önümüzdeki seneden itibaren Rangers'i çalıştıracak.

Ligin Hearts’tan sonra en büyük çıkışını yapan takımları ise Hibernian ve Kilmarnock. İki ekip arasında 4. lük için mücadele son haftaya kadar sürecek gibi gözükmekte. Ligin köklü ekiplerinden Aberdeen son yıllarda olduğu gibi yine orta sıralar için Inverness ve Motherwell ile birlikte mücadelesine devam etmekte. Dundee United ise geçen senelere nazaran daha rahat. Turuncu siyahlar düşme korkusu yaşamıyorlar ancak üst sıralar için de şansları oldukça zor gibi görünüyor. Livingston haftalardır galibiyete hasret şekilde ligin dibine demir atmış durumda. Falkrik ve Dunfermline son ikiye girmeme mücadelesi içindeler.

Görüldüğü üzere SPL ‘inde her ne kadar ligi en üst ve en altta bitirecek ekipler belli olmuş olsa da 2.lik 3.lük, 4.lük ve 5. lik ile orta sıralar için mücadele ve küme düşmeme mücadelesi halen devam etmekte.

İskoçya Premier Liginde 31. hafta maçları ve gerçekleşen puan durumu şöyle:

25/03/06

Aberdeen

2-2

Motherwell

25/03/06

Dundee United

2-2

Kilmarnock

25/03/06

Falkirk

1-2

Hearts

25/03/06

Hibernian

0-2

Inverness

25/03/06

Rangers

1-0

Dunfermline

26/03/06

Livingston

-

Celtic

1

Celtic

30

24

4

2

81

30

76

2

Hearts

31

18

8

5

60

26

62

3

Rangers

31

16

8

7

54

33

56

4

Kilmarnock

31

14

9

8

57

50

51

5

Hibernian

31

15

4

12

54

43

49

6

Inverness

31

10

13

8

44

35

43

7

Aberdeen

31

10

12

9

37

36

42

8

Motherwell

31

11

8

12

48

53

41

9

Dundee United

31

7

11

13

38

53

32

10

Dunfermline

31

5

7

19

25

58

22

11

Falkirk

31

5

6

20

29

60

21

12

Livingston

30

2

6

22

17

67

12

SPL’de 32. haftanın karşılaşmaları Nisan 1,2 ve 5’inde oynanacak. 32. haftanın programı:

01/04/06

Dunfermline

-

Falkirk

01/04/06

Inverness

-

Aberdeen

01/04/06

Motherwell

-

Livingston

02/04/06

Dundee United

-

Rangers

05/04/06

Hibernian

-

Kilmarnock

05/04/06

Celtic

-

Hearts

Sevgiyle kalın.

24.03.2006

Aşkımı Geri Verin Bana (Sen Beni Hiç Sevmedin ki)

Bırakalım artık yalan söylemeyi, komplo teorilerini, safsataları. Ama şunu unutmayalım: hayat sen beni böyle yaptın, “ben böyle değildim sonradan oldum”



Ey futbol, sen ne ara hem güzel, hem zeki, hem bilge oldun. Güzelsen bilge, bilgeysen güzel olamazdın. Güzelsen salak, bilgeysen çirkin olman gerekirdi. Ama sen hem güzel, hem bilgesin.



Defalarca bekledik takımımızın iki sıfırdan maç çevirmesini ama olmadı. Çok kereler farka koşalım rakibi sürklase edelim dedik o da olmadı. Ama onu düşlemek güzeldi. Böyle üç sıfırdan çevrilince maçlar sorgular olduk. Çünkü, bu futbol ama içinde hileyi de barındırıyor. Hayat gibi yani. Kesin maç içerde satın alındı abi yoksa “şehit strasburg” bu kadar kötü oynayamaz ikinci yarı, aynı topa ıskalar ayak kayması ile açıklanamaz düşüncesi içten içe beynimize hücüm etti. Yani bu oyun hem güzel hem bilge. Anlayamadığımız bir şeyler vardı tribünlerde atkı sallarken: yıkılmayan imparatorluk, tükenmeyen kalem ve kaybolmayan sakızın olmadığı. Biz hep namağlup şampiyonluklar, gol yemeden atılan gol desteleri istedik. Ama hiç olmadı bunlar, olanlarda açıklamaları beraberinde getirdi. Senelerdir bekliyoruz İngiltere’ye ulusal takımımızın gol atmasını. Ama “Ünal Amca”nın üst direkten dönen topu dışında beklentilerimizin çok uzağındayız. E niye peki hala bu takımı tutuyoruz biz ey ahali? Ya da niye hala bekliyoruz gol sevinci yaşamayı, bu adalı ülke vatandaşlarının santrada toplanıp boyunlarını bükmelerini. Bu takım fark da yiyiyor, istikrardan da çok uzakta, mahalle kavgası gibi olayları da çok iyi beceriyor, antrenörüne sadık olduğu konu taktik anlayış da değil. E hala niye bu sevgi?



Oyunumu seviyoruz (el cevap) – yooo

Gol mü heyecan veriyor? – yooo

Biz sevmeyi seviyoruz. Oyunun bizi sevmediğini bile bile hem de. Biz tahirliğimizden ödün vermiyoruz da ondan.



Ben de biliyorum Milli takımın dünya üçüncülüğünün at nalı yonca silsilesinin ürünü olduğunu, ben de biliyorum fenerbahçenin avrupada başarılı olması için çok şeylerin değişmesi gerektiğini, beşiktaşlılarda avrupa başarısının çok uzağında yeni tribün melodileri üretme çabası içindeler.



Futbol güzel de değil, bilge de. Biz onu sevdiğimiz için kör olmuşuz ahali. Kral çıplak, Eflatun'un bizi döndürmesi lazım baktığımız yönden. Biz takımımızı seviyoruz, o bize hezimetler yaşatsa da, biz direkten dönen topu seviyoruz, gol olmasa da, biz 90. dakikada yenen golle Nou Camp'ta kaçan bir puanı daha çok seviyoruz.



Ama şunu unutmayalım, “mutlu aşk vardır, mutlak aşk yoktur”. Bu hayat bu gerçeği yüzümüze takır takır vuruyor ve onun istediği gibi yaşayacaz, istesek de istemesek de.



Çocukken seçilir takımlar ve mutlaka bir kere değiştirilir ilk tutulan takım ama kimse bunu hatırlamak istemez. Delete file till dead. Onu kimse kendine itiraf edemez. Sonra o takıma veririz ilk gençlik yıllarımızı, her maçını izleriz, formasını alırız, uzaktan bir sevgidir bu ama güçlüdür. Sonraları maçlarına gitmeye başlarız takımımızın. O daha büyük bir sevgi değildir. Yakından temas halinde sevmektir bu ama kesinlikle daha büyük değildir. Çünkü orda gerçekler alenen ortadadır. Göz görmeyince gönül katlanır ama göz görünce bu sefer yalanlar uydurulur ve inanılmaya başlanır. Özetlerde görünmeyenler statda o kadar açıktır ki. Sonra o statda kötü anılar oluşur, zorluklar ortaya çıkar, maddi imkansızlıklar belirir ve statdaki koltuktan kahvedeki köşeye taşınır sevgimiz. Sonra öyle bir şey olurki sadece derbileri izlemeye başlamışız. Ve bir bakmışız, “Onlarda kazansın sonuçta türk takımı” sözleri gençliğimizde küfür ettiğimiz takım için ağzımızdan dökülmeye başlanmış.

Son aşama 5 yaşındaki oğlumuzu takımımızın (oda ehemmiyeti çok olmayan bir maça) stada götürmek olur. Onada aşılamışızdır sevgimizi ve nesilden nesile geçiş tamamlanmıştır. Ama bundan sonraki aşama adama çok koyar. “Oğlum, stada gitmesen iyi olur, sana bir şey olur diye korkuyorum” moduna geçmişiz. Hayat aşkımı söndürdün de bana niye bunları söyletiyorsun? Dedim ya mutlu aşk vardır, mutlak aşk yoktur. Tahir hala tahirdir de, zühremi çekici gelmez artık ya da selülit mi başlamıştır zührede onu bilen yok.



Ama bildiğim tek şey var “her aşk bitermiş bir gün bildim her aşk bitermiş öğretildim” diyen Candan Erçetin şarkısı doğruluğa çok yakın gibi gelmeye başladı.





Masal Kadın Şiiri Yusuf Aras’ındır. Yazdıda alıntı yapılmıştır.

20.03.2006

İngiltere'de Kim Mutlu?

Şampiyonlar Ligi organizasyonu hayata geçtiğinden beri yerel lige göre en az ilgi gördüğü ülke muhtemelen İngiltere’dir. Geleneksel İngiliz muhafazakarlığı bu alanda da etkisini göstermiş ve futbolun beşiği olmakla övünen bu ülkenin futbolseverleri kendi liglerini şampiyonlar liginden daha ön planda tutmuşlardır. Ama artık bu ifadeleri geçmiş zamanda kullanmak daha doğru herhalde, finansal zorunluluklar ve Rusya’dan gelen para akımı İngiliz kulüpleri arasındaki rekabeti Kıta Avrupasının en büyük futbol turnuvasına taşıdı. Halbuki 1992 ile 2003 yılları arasında 11 sezonun sekizinde şampiyonluk yaşayan ve dünyanın en büyük kulüplerinden biri haline gelen Manchester United’da Sir Alex Ferguson böylesi bir sıkıntıyı pek hissetmemiş ve (inanılmaz biçimde kazanılan) tek Şampiyonlar Ligi finali ona yetmişti.

 Bugün ise durum pek öyle değil. Mourinho’nun tüm kredisine ve kazanması kuvvetle muhtemel ikinci şampiyonluğa rağmen böyle bir lüksü olduğu söylenemez, Abramovich’in bunca parayı yerel başarılar için harcadığını düşünmek saflık olur. Ferguson’un başı hepten dertli, Glazer’la olan anlaşmazlıklar, şampiyonlar liginden ilk turda elenme, takımın lider oyuncu sıkıntısı derken önümüzdeki sezon takımın başında olacağı şüpheli. Hoş bu şüphe takımı bırakacağını söylediği 2001-02 sezonundan beri hep var ama bu kez onun takımı değil takımın onu bırakması söz konusu. Zamanı gelince koltuğu bırakmamak sadece bize özgü değil demek ki. Wenger şimdilik rahat sayılır, ligden o kadar erken koptular ki o başarısızlığın etkileri geçti sayılır. Bugüne kadar şampiyonlar liginde ilerlemekte zorlanan takım için Real Madrid’i elemek ilaç gibi geldi. Ama Juventus eşleşmesinin iyileştirici etkisinin tahrip edici etkisinden fazla olacağını düşünmek zor geliyor bana. Bir de İstanbul fatihi Liverpool ve Benitez var tabi. İlk sezonda şampiyonlar ligini kazanmak gibi aşılması zor bir çıta koyan Benitez nispeten kolay bir rakip olan Benfica’ya elendi ve artık takımın tüm amacı şampiyonlar ligine katılmalarını sağlayacak bir yerde ligi bitirmek.

İngiltere’nin son temsilcisi ise UEFA’da son 16 takım arasına kalan Middlesborough. Nereye kadar gideceklerini kestirmek zor ama onların elde edeceği sonucun İngiltere’deki havayı değiştirecek kadar büyük olmayacağını düşünüyorum. Öyle görünüyor ki –belki Şampiyonlar ligini kazanacak bir Arsenal dışında-herkes sezon sonunda nerede hata yaptığını düşünecek. Eğer Lampard Katalanca konuşabiliyorsa Chelsea bunu kesinlikle yapmak zorunda kalacak mesela. Eğer ayrılmayacaksa Alex Ferguson, Ronaldo’ya aynı oyuncuyu tek pozisyonda dört kere geçenlere ekstra puan verilmediğini öğretmek için mesai harcamak zorunda kalacak. Benitez’in de vermesi gereken bir hesap olacak; Morientes ve Cisse varken (ve Fowler da evine dönmüşken) Crouch tercihinden ne beklediği gibi. Bunun yanında bir bütün olarak İngiltere takımları sıradan oyunculara verdikleri milyon sterlinleri gözden geçirmek zorunda kalacaklar. Aslında Premier League tanıtımı ve pazarlaması bu kadar iyi yapılan bir lig olmasa bu değerlendirmenin çok daha önce yapılması gerekirdi ama ligin dünyanın dört bir tarafında büyük ilgi görmesi ve bunun önemli bir finansman kaynağı olarak takımlara dönmesi Premier ligi takımlarına kumar niyetine milyon poundluk transferler (Bkz. Dean Ashton) yapma imkanı sağlıyor. Ne var ki her finans kaynağı gibi bu da bir süre sonra tükenme aşamasına gelecektir. Daha da ciddi bir sorun Abramovich ve Glazer başta olmak üzere İngiliz kulüplerini almaya başlayan “yeni zenginler” için (ayrıntılı bir listesi için Bkz. Can Özenç’in ‘Para Babaları İngiltere’ye Akıyor’ yazısı) nakit akım tablolarının gelenekten daha önemli olmasıdır.  Bu tablodan ortaya çıkan sonuç bu yazın İngiliz takımlarının birçoğu  için bir yeniden yapılanmaya sahne olacağıdır. Zaten Dünya Kupasıyla renklenecek bir yazda bu takımların yapacakları hamleleri takip etmek bizleri ayrıca mutlu edecektir.

8.03.2006

Belçika' da Şike Skandalları

Belçika futbolu bu aralar şampiyonluk mücadelesinden çok şike iddiaları ile çalkalanıyor. Şu anda Avrupa' da hiçbir ligde olmayan üç takımlı şampiyonluk mücadelesi bu ülkede olmasına rağmen gündemi oluşturan tek konu Çin mafyasının karıştığı ve bazı maçların manipüle edildiği şike olayları. Şike olaylarında ismi geçen ilk kulüp Sk. Lierse takımı oldu.Kulüp yönetiminin yaptığı ilk araştırmadan sonra, kulüp içinde bahislerde şike iddiası olduğunu belirterek, adli makamlara rapor sundu.

Brüksel ve Hasselt adli makamları, Asya mafyası olarak belirledikleri Çin asıllı Zheyun Ye (40) adlı iş adamının kulüplere para yatırarak karşılaşmaya çıkan ilk 11'lerde değişiklikler yaparak bahisteki olayları etkilediğini açıkladılar. Avrupa'da değişik birinci lig kulüplerine yatırım yapan Zheyun Ye'nin adı, daha önce de Finlandiya birinci futbol ligindeki bahis skandalına karışmıştı. Olayla ilgili olarak, bir dönem Türkiye Birinci Futbol Ligi'nde oynayan Olivier Surray'ın da polis tarafından olayla ilgili sorgulandığı adli makamlar tarafından açıklandı.

Zheyun Ye Kimdir?

Çin Halk Cumhuriyeti'nde zengin bir iş adamı olan Zheyun Ye, Paris'te tekstil üzerine çalışan büyük bir mağazanın sahibi. Ye çok büyük bir sermayeye sahip olduğu Belçika polisi tarafından açıklandı. Ye kumar ve bahis oynamayı da çok seviyor.

Diğer Şike Olayları

Zheyun Ye sadece Sk. Lierse takımıyla sınırlı kalmamış ve ligin ilk yarısında Standard Liege- La Louvierre maçından önce La Louvierre takımının oyuncuları ve teknik direktörleriyle anlaşarak bu maçı manipüle etmek istemiş. Ancak bu olayın haberini alan Belçika Futbol Federasyon'u bu maçı ertelemiş. Ancak bu maçtan önce de şike yapıldığı ortaya çıkarıldı. Çinli işadamı bazı maçlarda La Louvierre takımının yenilmesini sağladığı bazı maçlarda ise bu takıma teşvik primi verdiği ortaya çıktı. İşte şike yapılan maçlar ve maçların sonuçları:

La Louvierre- Genk: 2-3

La Louvierre- Lierse: 1-0

St. Trond- La Louvierre: 1-3

Club Brugge- La Louvierre: 4-0

La Louvierre- Westerlo: 0-3

Gent- La Louvierre: 3-0

Futbol üzerine bahis oyunları çok uzun süredir oynanmasına rağmen son dönemlerde futbol da dönen para yüksek boyutlara ulaştığı için mafyada artık bu sektörde. Bir oyuncu takımından milyon dolarlar alırken mafyanın bu sektörden para kazanmaması düşünülemez. Ancak onlar bahis oynadıktan sonra maç skorunu beklemek gibi sıkıcı işlerle uğraşmayacakları için önceden skor yaratmayı tercih ediyorlar. Artık sürpriz skorlu maçlardan sonra acaba bu maçta bahis veya mafyanın parmağı var mı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu işin çözümü ise ya futbol da bahisi kaldırmak ya da kişilerin kendi isimleri üzerine kupon yapmaları ve bu kuponların limitli olması. Örneğin, kimse 5.000 YTL üzerinde bahis oynayamaz yasası konulabilir. Eğer bu işin önüne geçilmezse bahis yüzünden mafyalar futbolcuları bile öldürülebilir. Kendi kalesine attığı golden sonra öldürülen Pablo Escobar' ı saygıyla anıyorum.

Şampiyonluk Yarışında Son Durum

Son haftalara yaklaşırken üç şampiyonluk adayından biri olan Club Brugge son hafta Lokeren karşısında aldığı mağlubiyet nedeniyle biraz daha geride kaldı. Birinci Anderlecht ile 5 puan ikinci Standard Liege ile 3 farkları var. Mağlubiyetin en büyük nedeni olarak as kaleci Butina' nın sakat olması ve yedek kaleci Stijnen' in kötü performansı gösteriliyor. Ayrıca maça defans ağırlıklı bir kadroyla çıkan antrenör Jan Ceulemans da Belçika basını tarafından çok ağır bir şekilde eleştiriliyor. Anderlecht ise son hafta Lierse' i 3-0 gibi net bir skorla mağlup etti. Temsilcimiz Serhat Akın sakatlığı nedeniyle sadece 26 dakika oynayabildi. 64. dakika da Mbo Mpenza ile yer değiştiren oyuncumuz iyi bir performans ortaya koyamadı. Lierse tarafında ise mağlubiyetten çok takımın önemli iki oyuncusu ıÜüKarel Snoeckx ve ıÜüHasan Kacic' in görüdüğü kırmızı kartlar moralleri bozdu. Standard Liege ise Germinal Beerschot karşısında çok iyi bir oyun çıkardı. Gol krallığında Tosin Dosunmu' yu takip eden Mohammed Tchite çok iyi bir oyun sergiledi ve bu oyununu bir golle süsledi. Şampiyonluk mücadelesi son haftalara kadar devam edeceğe benziyor.

Belçika Ligi' nde Dikkat Çeken Oyuncular

Bu bölümde size 25. haftaya kadar dikkat çeken oyuncuları tanıtacağım...

Şu ana kadar en dikkat çeken oyuncu Belçika Milli Takımı'nın da iskelet kadrosunda yer alan Vincent Kompany. 20 yaşındaki genç oyuncu hem ümit hem de a milli takımda görev yapıyor. Stoper oynamasına rağmen bazı maçlarda ön libero ve sağ bek olarak da iyi performanslar sergiledi. Genç oyuncuyu sezon başı Bayern Münih istemesine rağmen kulübü onu satmayacağını açıkladı. Onu alamayan Bayern Münih ise Valerien İsmael' i kadrosuna kattı. Kompany yaptığı bir açıklamada bir iki sene daha kulübünde kalıp tecrübe kazanmak istediğini söyledi. Takım arkadaşı tecrübeli oyuncu Gert Verheyen onun için bir boğa kadar kuvvetli ve bir tilki kadar sezgi sahibi yakıştırmalarını yaptı. Anderlecht forveti eski Real Madrid' li Javier Portillo ise onu birkaç sene içinde Real Madrid' in alacağını iddia etti.

İkinci isim ise gol krallığında birinci sırada bulunan Nijeryalı forvet Tosin Dosunmu. 26 yaşındaki oyuncu kariyerinin en iyi senesini yaşıyor. Futbolseverler onu ilk kez Mechelen forması ile tanıdı. 2002-2003 sezonunda genellikle yedek olarak başlayan Dosunmu 20 maçta 4 gol atabildi. Ara transfer döneminde Westerlo' ya transfer olan siyahi oyuncu sezon sonuna kadar 17 maçta forma giydi ve 7 gole imza attı. Bir sonraki sezon ise ilk 11 de değişmez oyuncu olan Dosunmu 35 maçta 15 gol atmayı başardı. Yeni sezona yine Westerlo' da başlayan Nijeryalı oyuncu 4 maçta 5 gol atınca bütün dikkatleri üzerine çekti ve Austria Wien' e transfer oldu. Burada da pek mutlu olamayan oyuncu 12 maçta sadece 4 gol atabildi. Şansını tekrar Belçika' da denemek isteyen oyuncu Germinal Beerschot ile sezon başında 1 yılı opsiyonlu 3 yıllık bir anlaşma imzaladı. Bu sezon ise 22 maçta 15 gol atan oyuncuyu Lazio' nun istediği kulislerde konuşuluyor.

En son dikkat çeken oyuncu ise Kongo' lu Mohammed Tchite. 3 sezondur Standard Liege' de oynayan oyuncu Dosunmu gibi çok iyi bir sezon geçiriyor. Kötü bir Spartak Moskova tecrübesi geçiren oyuncu Belçika'daki ilk senesinde ağır bir sakatlık geçirdi ve sadece 2 maç oynayabildi. Geçen sezon 22 maçta 5 gol atan oyuncu bu sene 23 maçta 14 gol atmayı başardı.

Belçika'dan Haberler

- Anderlecht' in Sırp oyuncusu Milan Jestrovic takımdan ayrılmak istediğini açıkladı. Serhat Akın ve Mbo Mpenza' nın gölgesinde kalan oyuncu İspanya Ligi' nde oynamak istediğini açıkladı. Jestrovic bir dönem Galatasaray ve Beşiktaş' ın da transfer listesinde yer almıştı.

-Lierse takımı teknik kadrosu son günlerini yaşıyor. Düşmeme mücadelesi veren Lierse takımının teknik kadrosunun takımın kötü performansına devam ederse kovulacağı açıklandı. Teknik direktör ise Lierse takımı küme düşmese bile istifa edeceğini açıkladı.

-Lokeren antrenörü Aime Anthuenis takımının iki hafta önce oynadığı karşılaşmada saha kenarında fenalaştı.Bir dönem milli takımın da antrenörlüğünü yapan Belçika'lı hoca emekliliğini açıkladı. Oyuncular son hafta aldıkları Club Brugge galibiyetini ona armağan ettiler. Sezon sonuna kadar yardımcısı Ruddy Cossey takımın başında olacak.

-Brugge takımının tecrübeli oyuncusu Gert Verheyen sezon sonu futbolu bırakacağını açıkladı. Bu sezon başı bırakmak istediğini ancak taraftarların isteği üzerine sezon sonuna kadar oynayacak olduğunu açıklayan oyuncu sabah kalktığımda ayaklarımın ağrıdığını hissettiğim için böyle bir karar verdim diye ekledi.

-Verheyen 2-1 mağlup oldukları Roma maçından sonra başlarının dik olduğunu açıkladı. Avrupa' nın en formda takımıyla başa baş mücadele etmelerinin onları mutlu ettiğini ifade etti.

-Club Brugge oyuncusu Sven Wermant ligin ikinci yarısında performanslarını çok artırdıklarını Belçika basınına iletti.

3.03.2006

Bundesliga'nın 10 Numaraları

Merhaba sevgili okurlar, bundan sonra herhangi bir değişiklik olmazsa Bundesliga'yı ben yazacağım... Bu sezon için de elimden geleni yapacağımı söyleyebilirim fakat bu yaz almancamı geliştirmek için kursa gideceğimi(biyografi yazarken ve röportaj çevirirken bana yardımcı olacak) ve gelecek yıl büyük ihtimalle ÖSS ile uğraşmayacağımı(daha çok maç, daha çok takip) belirtir ve gelecek sezondan itibaren çok daha doyurucu ve kaliteli yazılar yazacağıma garanti veririm..

Bu yazıda Almanya Ligi'nde son durum yazmayı gerek görmüyorum... Bayern Münih'in en yakın rakibine 9 puan fark attığı bir ortamda en geç iki yazı sonra Bayern'in şampiyonluğunu yazarım gibi geliyor.. Diğer taraftan Şampiyonlar Ligi vizesi için büyük bir kapışma var ve ben yarışta Bremen ve Schalke'yi avantajlı görüyorum.. Hamburg bana göre biraz gazla gidiyor..

Almanların en önemli özelliği içine kapanıklığı.. Yani Almanya başka bir dünya.. Tüm futbol ülkelerinden farklı, ayrı bir ekol Almanya Futbolu.. Bunu sadece oynanan oyun sistemi için demiyorum.. Almanya siyasi tarihiyle de farklı bir ülke.. Her zaman içine kapanık olmuş, kendi siyasi birliğini kurduktan sonra da diğer Avrupa devleri gibi çok uluslu sömürgeci bir anlayışı değil, kendi içinde büyüyen bir ulusal devlet olma yolunu seçmiştir.. Bu anlayış Alman halkının yapısına da işlemiş.. Alman turistlerin Türkiye'ye geldiğinde kendileriyle Almanca konuşulmasını istemeleri, ingilizce bilmelerine rağmen ingilizceyi kullanmamaları yine Almanların enteresan yapısına verilebilecek bir örnek...

Neyse konunun ucunu kaçırmadan bağlayayım.. Almanya Ligi'nde oynanan futbolda hep bu şekildeydi.. Almanlar dış Dünya ile bağlarını keser, ne Dünyaca ünlü yıldızları kendi ülkesine getirir, ne de kendi yıldızlarını Avrupa'ya gönderirdi.. Bunun sonucunda genelde fizik mücadeleye dayanan, hava toplarıyla sonuca gidilen, mücadelenin hiçbir zaman bırakılmadığı, sert bir futbol ekolünü dünyaya kazandırdılar.. Ve gerek Milli Takım ile Dünya ve Avrupa Şampiyonalarında gerekse Bayern Münih ve diğer takımlar ile Avrupa kupalarında çok büyük başarılar kazandılar..

Fakat son yıllarda işler biraz değişmeye başladı.. Alman altyapısı adeta çökünce ve Almanlar kendi ekollerini uygulayacak oyuncuları bulamayınca hemen taktik değiştirdiler..
Baktılar Milli Takımlar düzeyinde eski başarıları elde edemiyorlar bu kez liglerini geliştirme yollarını aradılar.. Bu da çok kolay oldu.. Zaten Almanya sanayi devi bir ülke.. Hemen kendi ülkesinin ünlü markalarını liglerine ve takımlarına sponsor yaptılar ve mali açıdan çok daha güçlü takımlar kurup ve çok daha büyük yıldızlar getirmeye başladılar.. Ve bu yıldızlar da Almanya futboluna renk kattı.. İzlenilecek takım ve maç sayısını arttırdı.. Özellikle '10 Numara' dediğimiz hücuma yönelik ortasaha oyuncularına çok fazla yatırım yaptılar.. Şu an çoğu alman takımında bu tip yıldız yabancı oyuncuları görmek mümkün.. İşte biraz uzun da olsa konuyu bağladım.. İlk yazımın konusu: ''Almanya'nın yıldız yabancı 10 Numaraları''

Aslında kadro dışı bırakıldıktan sonra Porstmouth'a kiralanan D'Alessandro olsaydı takımı ve kendisi bir türlü beklentileri karşılayamamış da olsa sırf yetenekleri ile tüm listeyi altüst ederdi.. Çünkü Porstmouth'a gitmeden önce Bundesliga'nın en göze hoş gelen ve en çok seyirci çeken oyuncusuydu.. Ayrıca en çok fana sahip oyunculardan biriydi..

Bir diğer yetenekli ortasaha oyuncusu Stuttgart'lı Gronkjaer'i ise tam bir ortasaha olmadığı için listeye sokmadım.. Çünkü sağ kanat, sol kanat hatta forvet de diyebileceğimiz bir isim Jesper Gronkjaer...
Yine listeye alabileceğim Yıldıray Baştürk ise gerek listedeki oyuncular çapında olmaması, gerekse Hertha Berlin'den Marcelinho'yu ilk beşe almam nedeniyle, lise dışı kaldı..

Neyse fazla uzatmadan ilk beşi sondan başa doğru sıralayalım...

5-Tomas Rosicky/ Borussia Dortmund: Şu anda aynı il sınırları içerisinde bulunduğum Tomas Rosicky, bu listedeki en tanınmış, en spaktaküler, en karizmatik oyuncu.. Ama Avrupa'nın son yıllarda gördüğü en büyük hayalkırıklığı oldu.. Sparta Prag'da oynadığı futbol sonrası çok genç yaşta Avrupa'nın devlerinin gözüne giren Rosicky tıpkı Ronaldinho'nun Barca öncesi PSG'de oynaması gibi, kendini geliştirmek için Borussia Dortmund'a geldi.. Ama bırakın kendini geliştirmeyi aynı seviyede bile kalamadı.. Ve doğal olarak Dortmund'da kaldı.. Hatta böyle giderse daha gerilere gitmesi kuvvetle muhtemel..Oysa Sparta Prag'la şampiyonluklara giderken aynı zamanda Çek Milli Takımında da gösterdiği performansla birden Avrupa'da 2000'li yıllara damgasını vuracak oyunculardan biri olarak gösterilmişti.. Fakat 20 yaşında Dortmund'a geldikten sonra geçirdiği sakatlıkların da etkisiyle bir türlü bekleneni veremedi.. Tabii imajına verdiği önem her ne kadar karizmasını arttırsa her insan gibi onu da şımarttı.. Değişik saç stilleri belki kızların ilgisini çekebilir ama bir futbolcu saçlarını yapmaya başlamışsa ondan geçmeye başlamıştır demektir.. Borussia Dortmund'da geçirdiği 5 yılda ne kendisi ne takımı birşeyler başarabildi.. Tek kıpırdanmayı Euro 2004'te yaptı ama onun da devamını getiremedi..Şahsi görüşümü de belirteyim.. Rosicky, benim en sevdiğim futbolculardan biridir.. Çok hoş bir stili var gerçekten. Derslerim olmasa sırf onu izlemek için İzmir'deki Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçına gidecektim.. Umarım onun için çok geç değildir ve kendini toparlayıp potansiyelini harekete geçirir... Bu haliyle listenin 5. sırasına bile giremez ama ismiyle kazanıyor..

4-Lincoln/Schalke 04: Özellikle Fenerbahçe ile Saracoğlu'nda oynanan maçta oynadığı futbolla Türk futbolseverleri kendine hayran bırakan bu Brezilyalı arkadaş yaşından 22 yaşına kadar Atletico Mineiro'da oynamış... Bu yıllarını herhalde kimse bilmez.. Daha sonra 2001 yılında da Kaiserslautern' e gelmiş.. Burada 3 sezonda 12 gol atan Lincoln, 2004 yılında Schalke'ye transfer olmuş... Geç piyasaya çıkmış bir oyuncu. Ben Kaiserslautern' de kendisini tanımıyordum... (Zaten önüne gelenin oynadığı bir takım Kaiserslautern.. Yeri gelmişken, Almanya Ligi'nin bir klasik özelliği de yine kendi içinde sürekli oyuncu ve antrenör değiştirmesi.. Belli yabancı oyuncular ve antrenörler yıllardır bu ligde takım takım dolaşıyorlar.. Bu konuda Almanya Ligi'ne rakip olabilecek tek lig, Türkiye Ligi) Lincoln'u ilk kez Schalke'de izleme şansı buldum ve forma numarasına da 10'u yazdıran Lincoln beni ilk görüşte kendine aşık etti.. Almanya Ligi'nin sert yapısında onun oynadığı teknik, seri ve dikine oyun hakikaten göze çok batıyor.. Şutları da çok iyi.. Ama bazı eksikleri olduğu da aşikar.. Örneğin istikrar sorunu mevcut.. Bir de kapalı oyunda çok fazla birşey yapamıyor.. Daha çok açık alan oyuncusu.. Bir ara ülkemizde Alex-Lincoln kıyaslaması vardı.. Hatta Brezilya Milli Takımı'nda Ronaldinho, Kaka, Juninho gibi oyuncuların yedekliğini Alex'in yerine Lincoln'un yapması gerektiği söyleniyordu.. Bana sorarsanız, Lincoln daha iyi bir oyuncu olmasına rağmen kendi stilinin krallarının yanında sönük kaldığı için, daha farklı bir stil olan Alex'i tercih ederim... Lincoln'u da bu listede 4. sıraya yerleştiririm..

3-Marcelinho/Hertha BSC: Brezilya'yı turlayıp Avrupa'da da Marsilya'da oynadıktan sonra ikinci bir Brezilya turu atıp Temmuz 2001'den beri Hertha'da olan Marcelinho, çok çok geç parlayan bir oyuncu.. Bundesliga'da oynadığı 145 maçta 60 gol atan Marcelinho'nun bu istatistiği göz kamaştırsa da tam olarak parlaması geçen sezona denk geldi.. Geçen sezon oynadığı futbol ve attığı çok sayıda golle birden Dünya Futbolunu takip edenlerin dikkatini çekti.. Ama attığı gollerin sayısından çok niteliği önemliydi, çünkü Marcelinho geçen sezon çok fazla sayıda jeneriklik gol attı.. Pele'yi örnek alan ve bu listedeki tüm oyuncular gibi hoş bir stile sahip olan(zaten bu liste, göze hoş gelen futbolcular listesi) Marcelinho'yu Türk futbolseverler en çok geçen sezon başında Beşiktaş'ı ve Galatasaray'ı sezon öncesi hazırlık maçlarında rezil etmesiyle hatırlar.. Hakikaten karşısında oynamak çok zor.. Çünkü, rakibi aşağılayıcı bir tarzı var.. Yapacağı bir hareketle sizi rezil edebilir.. Defans oyuncularına duyurulur...

2-Johan Micoud/ Werder Bremen: Micoud'u ilk kez Bordeaux forması ile tanıdık.. Çok daha aşmış olup Cannes kariyerini de bilenler varsa üzgünüm ben onlara hitap etmiyorum.. Bordeaux'da parlayıp Fransa'nın 2000 Avrupa Şampiyonluğu'na kulübeden destek verdikten sonra büyük umutlarla Parma'ya geldi.. Fakat Parma'da bekleneni veremeyip 02-03 sezonunda Werder Bremen'e transfer oldu... Özellikle Werder Bremen'in şampiyon olduğu 04 yılında Ailton ile beraber çok işler yaptı ve şampiyonlukta en çok pay sahibi olan oyunculardan biri oldu.. Bu sezon ise Werder özellikle Şampiyonlar Ligi'nde iyi işler yapıyorsa bunu ilerideki Micoud-Klasnic-Klose üçlüsüne borçlu... Micoud'nun da stiline hayranım. Topun Dünya üzerine en çok yakıştığı ayaklardan.. Hakikaten çok hoş bir top sürüşü var.. Her an kaptıracakmış gibi çok narin sürüyor ama hiçbir zaman kaptırmıyor.. Neyse fazla uzatmayalım.. Micoud 2. sırada..

1-Rafael Van der Vaart/ Hamburg:Uzun yıllardır futbol piyasasında olan Van Der Vaart henüz 23 yaşında.. İlk çıktığı yılı hatırlıyorum.. Ajax uzun yıllar sonra şampiyon olmuştu ve Pienaar'lı, Ibrahimovic'li, Mido'lu o kadroya liderliği Van der Vaart yapmıştı.. Daha sonra Ajax her zaman ki gibi bütün yıldızlarını sattı ama Van der Vaart'ı elinde tutarak geleceğini onun üzerine kurmak istedi ve Rafael'e kaptanlık pazubandını da verdi.. Ama Van der Vaart bir türlü beklenen çıkışı gerçekleştiremedi ve Ajax da düşüşe geçince Vaart'ı satma kararı aldı.. Fakat düşen değeri nedeniyle öyle pek fazla talibi olmadı ve Hamburg 5.5 milyon euro gibi gayet uygun bir fiyata yılın en şık transferlerinden birini yaptı.. Van der Vaart da bu sezon Hamburg'un yaptığı çıkışa en önemli katkıyı yaptı.. Bir ortasaha oyuncusu için 6 gol çok iyi.. Ayrıca bu gollerin çok şık goller olduğunu da belirtmek gerekir.. Bunun dışında takıma liderlik yapan ve gol yollarını açan Rafael Van der Vaart kesinlikle Almanya Ligi'nin en iyi ''10 Numaraları'' listesinde birinci sırada olmayı hak etti..


2.03.2006

25. Hafta Portekiz Ligi Değerlendirmesi

Bu hafta Avrupa Ligleri’nin dikkat edici özelliği üç ayrı lig’de üç derbi maçının olmasıydı. Bakıldığı zaman en önemlisi Seri A’daki Lazio-Roma derbisiydi -ki Avrupa’nın sayılı derbilerinden biri- Süper Lig’de FB-BJK derbisi ve sonuncusu da yazımıza konu olan Portekiz Ligi’nin en önemli derbisi olan Benfica-Porto derbisiydi.

Benfica-Porto derbisinin özelliği iki takımında şampiyonluk şanslarının olmasıydı. Porto bu maçı kazanarak lig için rahatlamak Benfica ise muhtemel ŞL elenmesi sonrasında lige daha fazla asılmak için sahaya çıkmışlardı. Bu açıdan maçın zevkli ve heyecanlı geçmesi bekleniyordu. Benfica Robert’in freekick golüyle maçı 1-0 kazanarak lige heyecan getirdi. Şu anda ligin ilk dört sırasındaki takımın da şampiyonluk şansları eşit. Hatta 8 maçlık muhteşem seri yakalayan Boavista’yı da bu listeye ekleyebiliriz.

Ronald Koeman maçtan sonra ‘şampiyonluğu düşünüyorsak kazanmamız gerektiğini biliyorduk ve bunu için her şeyimizle savaştık ve 3 puanı aldık. Bunu hak ettiğimizi düşünüyorum, çünkü gecenin iyisi bizdik, ilk yarı sağladığımız skor avantajı ile ikinci yarıyı domine ettik’ yorumunda bulundu.

Benfica ve Porto Portekiz Ligi’nin en büyük iki takımı, 60’lı yıllarda Benfica’nın domine ettiği –ki 1960-1980 yılları arasında 14 şampiyonluk kazandı- ligde son yıllarda Porto egemenliği ve önlenemez yükselişi vardı. Son 15 yılda Porto 11 şampiyonluk kazanırken Benfica buna sadece bir kere karşılık verebilmişti(1994) Bu da Benfica’nın ülkede biraz daha geri plana düşmesine, Avrupa’da ikinci plana itilmesine neden oldu. Ancak son üç senedir çekişme iki takım arasında daha da yükseldi ve en sonunda geçen sezon Trappattoni yönetiminde Benfica 10 yıllık şampiyonluk özlemine son verdi. Bu senede şampiyonluk parolası ve R.Koeman ile lige giren Benfica’nın şu anda biraz geride kalmasının sebebi istikrarsız sonuçlar alması ve özellikle Şubat ayında sanırım kafalarının Liverpool maçında olması nedeniyle ardı ardına alınan yenilgiler. Ancak bu galibiyet ile takımın yükselişe geçeğini ve ligde tekrar şampiyonluğu alacağını düşünüyorum.

Aslında ligde şu anda konuşulması gereken iki takım var. Biri 8 haftalık muhteşem seri yakalayan ve bu dönemde kalesinde sadece 2 gol gören Boavista. Bu hafta da Academica’yı deplasmanda 3-0 yenerek çıkışını sürdürdü. Boavista son yıllarda yaptığı çıkışla biliniyor. 00-01 sezonunda yakaladığı şampiyonlukla ligde üç büyükler dışında şampiyon olan tek takım ve dördüncü büyük olma hakkını kazandı. (Bir de 30 yıllarda Belenense var ama devamını getiremedi) İkinci takımımız ise Braga. Son üç seneye kadar ligden düşmemeye oynayan Braga üç sezondur ŞL’nin kapısından kıl payı dönme seviyesine geldi ve bu senede ŞL için inanılmaz çabaları var. Son hafta Rio Ave’yi 5-0 yenerek bunu da gösterdiler. Ve Braga ile Boavista bu hafta karşılaşacaklar. ŞL’ni hedefleyen iki takım için son derece önemli bir maç.

Bu senenin Portekiz Ligi için en önemli ve daha heyecanlı hale getiren özelliği; ligin 06-07 sezonundan itibaren 16 takımla oynanacak olması. Bu yüzden bu sene ligden dört takım düşecek. Baştakiler ve baş altına oynayan iki-üç takım dışındakiler birbirine eşit güçte ve puanların yakın olması ligi heyecanlı hale getiriyor. İlk 7 sıra Avrupa kupaları için savaşırken diğer takımların hemen hepsi düşme korkusunu çok yakından yaşıyorlar. Ve 17. ile 8. sıra arasında sadece 8 puanlık bir fark var.

Yetiştirdikleri genç yıldızları ve sürpriz Brezilyalıları ile izlenmeye değer bir lig. Bakıldığında Süper Lig ile benzerlikleri çok fazla ama Portekiz’de futbol kalitesi ve klüplerin Avrupa vizyonları bize göre daha iyi durumda. Figo, Rui Costa, Ronaldo (ki bu tartışılabilir!!) gibi yıldızları çıkarıp bunları Avrupa’nın önde gelen klüplerine sunması bu lige olan ilgiyi arttırmakta. Ayrıca şu anda Avrupa’nın önde gelen liglerine baktığımızda lig liderlerinin uzak ara önde gittiklerini biliyoruz ama Portekiz’de şampiyonluk yarışı son haftaya kadar sürecek gibi ve bunu içinde izlenmesi gerekir diye düşünüyorum.

1.03.2006

Olympiakos Arayı Açıyor

Son yazımın üzerinden 4 hafta geçti ve ligde değişen fazla bir şey yok. Olympiakos,Atina derbisinde AEK’yı 3-0 la geçerek arayı biraz daha açtı,Panathinaikos AEK’ya yaklaştı ve dolayısıyla Şampiyonlar Ligi potasına girdi,4.,5. ve 6. takımlar Xanthi,Iraklis ve PAOK arasında amansız bir UEFA Kupası’na katılma yarışı devam ediyor ve şu an aralarındaki puan farkları sadece bir.Orta sıralarda ve küme düşme hattında da değişen bir şey yok.Son iki sıradaki takım olan Kallithea 4 puan,Akratitos ise puan alamadan hala son iki sırada bulunuyorlar.

Team

Pld

Pts

1

Olympiacos

20

54

2

AEK

20

45

3

Panathinaikos

20

42

4

Xanthi

20

32

5

Iraklis

20

31

6

PAOK

20

30

7

Egaleo

20

28

8

Ionikos

20

26

9

Larissa

20

26

10

Atromitos

20

26

11

Kalamarias

20

26

12

Levadiakos

20

18

13

OFI

20

17

14

Panionios

20

16

15

Kallithea

20

13

16

Akratitos

20

10

Takım takım değerlendirmeye başlarsak önce Olympiakos;son dört haftada 3 güçsüz rakiple ve bir de AEK ile karşılaştı…ilginçtir,üç güçsüz rakibi zorla yenerken,AEK’yı çok rahat geçti.Önce Panionios ile karşılaşan Olympiakos,2-0 yenik duruma düştüğü maçta,2-2 yi çabuk buldu,82’ de de Konstantinou ile 3-2 yi buldu.Daha sonra Kallithea’yı yine 2.yarı bulduğu golle 2-1 yenen Olympiakos,deplasmanda da ligin son sırasındaki Akratitos’u 1-0 yendi.Geçen hafta ise zirveyi çok çok yakından ilgilendiren maçta birde kırmızı kart görmesine rağmen AEK’yı 3-0 yendiler.Goller 6.Dakika da Okkas,65 ve 90+4’te de süperyıldızları Rivaldo’dan geldi.Çok ilginç bir grafik çiziyor Olympiakos,13 maçtır galip geliyor fakat hep zorlanıyor.Genellikle bir farkla kazanıyorlar,fakat derbi maçlarında azıtıyorlar.Bunun böyle gideceğini zannetmiyorum.Sonraki dört maçları,PAOK’la-Olympiakos’u bu sene ligde yenen iki takımdan biri-dışarıda,2 maç üst üste içerde(OFI-Olympiakos’u yenen 2 takımdan diğeri-ve Kalamaria)ve dışarıda Xanthi…ana göre Olympiakos bu maçlardan toplam 4 puanla ayrılabilir.En kötü PAOK veya Xanthi yener Olympiakos’u…

AEK’ya gelecek olursak,bıraktığımızda 39 puandı,şimdi ise 45.Önce Iraklis’den fark yediler 4-0 la,daha sonra Aigaleo’yu deplasmanda 2-0,Larissa’yı içerde 1-0 yendiler ve son olarak deplasmanda Olympiakos’tan fark yediler.3-0.Böyle giderlerse yerlerini Panathinaikos’a kaptırmaları garanti gibi ve 2 hafta sonra deplasmanda Pana ile karşılaşacaklar.Deplasman karneleri zayıf ve Pana’nın içerde sadece Olympiakos’a yenilgisi var.Bu maçı mutlaka kazanmaları şart ki çok zor ihtimal.İlk maçları Atina’da 3-0 AEK’nın üstünlüğü ile sonuçlanmıştı fakat bu maçın değeri çok çok önemli.Zaten Olympiakos’a yenilerek zirveden epey bir uzaklaştılar bu maçı da kaybederlerse Şampiyonlar Ligi tehlikeye girecek o yüzden kazanmaları şart diğer 3 maçı ise gelecek hafta Ionikos ile içerde,23.hafta Panionios ile içerde ve 24.hafta Kallithea ile dışarıda…

Gelelim Panathinaikos’a…Onlarda AEK’nın son haftalarda puan kaybetmesiyle epeyce bir heveslendiler Şampiyonlar ligi için,son 4 maçlarını rahat kazandılar ve 2 hafta sonra ki AEK maçını bekliyorlar,fakat AEK’ya yetişmek için yenilmemeleri gerekir.Bana kalırsa iç saha performansı mükemmel olan bu takım AEK’yı içerde yener ve yetişir.Gelecek dört maçları;dışarıda Akratitos,içerde AEK,dışarıda PAOK,içerde OFI…

İşte Yunanistan liginin şu ana kadar ki en gözde üçlüsü:Xanthi,Iraklis ve PAOK…Bu sene ki en zevkli mücadelelerden birini bu üç takım veriyor.4. ve 5. sırayı alanlar UEFA Kupasına katılma hakkı kazanacak.Yani bu üç takımdan ikisi.Yunanistan ligi öyle bir lig ki,ne zaman ne olacağı belli gibi görünen çoğu maç sürprizlerle bitebiliyor ve bu üç takım her hafta sürekli sıra değiştiriyorlar. Önce Xanthi’den başlayalım;son dört maçtır kazanamıyorlardı içerde OFI ile berabere kalarak bu seriyi devam ettirdiler,dışarıda güçsüz Kalamaria’ya 2-1 yenilerek 6 maça çıkardılar fakat sonunda Levadia’yı 2-0 ve Atromitos’u 1-0 yenerek bu seriye son verdiler.32 puanla dördüncü sıradalar.Iraklis ve PAOK ta şok yenilgiler aldı özellikle PAOK bu dört haftada sadece bir maç kazandı o da çok önemli bir maç olan Iraklis maçıydı. 1-0 galip geldiler. Iraklis ise AEK’yı 4-0 yendikten sonra PAOK’u ezer denildiği halde 1-0 yenildi,OFI’yi 2-0 yendikten sonra,güçsüz Kalamaria’ya 2-0 yenildi. Güçsüz Kalamaria dedik fakat,Kalamaria ligin ikinci yarısında PAOK’tan 1 puan,Iraklis ve Xanthi’den de 3 puan alarak bu üç takımın belalısı oldu…Önümüzde ki haftalarda ki en önemli maçları;Iraklis-Xanthi,PAOK-Olympiakos, PAOK-Panathinaikos, Xanthi-Olympiakos..Özellikle PAOK’un 7.Aigaleo ile aralarında 2 puan fark var ve Aigaleo PAOK’u geçebilir… Orta sıralarda durum fazla değişmezken (7.Aigaleo, 8.Ionikos, 9.Atromitos, 10.Larissa, 11.Kalamaria) özellikle Larissa 2 maç, Kalamaria da 2 maç kazanarak dikkat çekti.

Küme düşme hattınız üzerinde ki üç takım birer maç kazanarak birer de beraberlik alarak(OFI:2 beraberlik) yerlerini korudular.Küme düşme hattında ise Kallithea bu dört hafta içinde bir galibiyet(Larissa:2-1)bir de beraberlik alarak Akratitos’un 3 puan önüne geçti.Geçen yazımda dediğim Akratitos ligden kurtulabilir sözünün arkasında değilim artık fakat Kallithea böyle giderse kümede kalabilir.Öyle ki gelecek dört maçın üçünü içerde yapıyor(Panionios,Levadia,AEK)dışarıda ki maçları Akratitos la ve bu maç Akratitos’un kümede kalmak için amansız bir mücadele sergileyeceği bir maç olabilir ve Akratitos bu maça fazla asılırsa ve de kazanırsa tekrar ligin alt kısmının seyri değişebilir…

Yorumlarınızı bekliyorum,şimdilik bu kadar,sağlıcakla kalın..