
Bu noktada orta çağ tarih mirasıyla York öne çıkan şehir oldu. Yaklaşık 140 bin kişinin yaşadığı York trenle Manchester'a 1,5 saat mesafede. Şehir Roma İmparatorluğu zamanında kuruluyor ve neredeyse İmparatorluğun bittiği noktada. Bu sebeple şehrin neredeyse 2000 yıllık bir tarihi var.
Sabah erken saatte otelden çıkıp şehri keşfetmeye başlıyorum. Hemen otelimin karşısındaki Museums Garden ve 1089'da yapılan St. Mary Abbey ilk durağım. Ardından kendimi dar sokaklarla çevrili Eski Şehir'de buluyorum. Pazar kurulan bir meydanda İngiltere'deki ilk sabahımın heyecanı ile hemen İngiliz kahvaltısı söylüyorum. Kahvaltı sonrası sokakları arşınlarken bir kilise bahçesinde kermese rastlıyorum. İlginçtir ki kilise artık kullanılmıyor ve hayır işleri için bir kafeterya gibi kullanılıyor. Evde yapılmış kekler ve kahve ile kahvaltı sonrası için ideal bir nokta.

York'un kafa karıştırıcı bir yanı sokak isimleri: sokak isimleri "gate" ile bitiyor; ismi "gate" olması gereken şehir kapıları ise "bar" diye isimlendirilmiş. Bunun sebebi ise şehrin Vikinglerin kullandığı dilde sokak "gata" demekmiş ve şehrin Viking egemenliğinde kaldığı 100 yıl boyunca 60 tane sokak bu şekilde isimlendirilmiş. Tüm bu bilgileri bir sonraki durağım olan Jorvik'te öğreniyorum. Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra kendi başına kalan şehir 866 yılında Vikingler tarafından istila ediliyor ve 100 boyunca yönettikleri şehrin ismini Jorvik koyuyorlar. Şehirin bu dönemini anlatan aynı isimli bir yer var.
Şehrin en önemli kısmını en sona sakladım. İngiltere'nin en büyük Orta Çağ ve Canterbury'den sonraki en önemli ikinci katedrali York Minister. 1220'de yapımına başlanan bu Gotik katedral 1480 yılında tamamlanıyor. İçindeki 1405'te yapılan doğu cephesi penceresi orta çağ döneminden kalan dünyanın en büyük camı ünvanını taşıyor. Kabaca bir tenis kortu büyüklüğündeki bu görkemli pencere dünyanın yaratılışından kıyamete kadar ki süreyi tasvir ediyor.
Şehrin kaderi sanayi devrimi ile değişiyor. Atölyeler bu şehri pas geçince şehir büyümüyor ve bir orta çağ şehri olarakkalıyor. Ayaklarım ağırana kadar gezdiğim her köşesinde fotoğraf çektirmek istediğim bu güzel şehri akşam saatlerinde Manchester trenine atlayarak terk ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder