28.05.2015
Fantasy Premier League Sezon Sonu
İngiltere'de sezon tamamlanırken, OrtaKafaGol fantazi futbol liginde de 2014/15 sezonu sona erdi. 25 takımla bitirdiğimiz ligde, bir yıl aradan sonra şampiyonluğu Cuma Ali'den geri almayı başardım. Katılan tüm arkadaşlara teşekkür ederim. 15 Temmuz gibi yeni sezonla kapılarımızı açacağız.
5.05.2015
Venedik
Venedik, bu gezdiğimiz şehirler içerisinde en bilinen
hatta, klasik İtalya turlarının başlangıç noktası. Bu sebeple diğer şehirlerde
olduğu gibi uzun uzadıya şehri, tarihini falan anlatmayacağım. Üç aşağı beş
yukarı, kanallar şehri olduğunu, tarihte denizcilik anlamında çok önemli
olduklarını bilgilerini sahipsinizdir. Kaldı ki ufak bir google taraması ile
Venedik hakkında epey detaylı bilgi bulunabilir.
Trenimiz, şehrin içindeki Santa Lucia garına kadar
geliyor. Gardan çıkar çıkmaz karşımızda Vaporetto durağını buluyoruz. Bunlar,
şehirdeki büyük kanalların arasında dolaşan tarifeli tekneler. Tek yönün fiyatı
7 avro ama tekneler o kadar kalabalık ki kimsenin o biletleri kontrol edecek
hali yok. Biz aynı biletle 2 gün boyunca defalarca vaporettolara bindik
başımıza birşey gelmedi. En temizi bileti al, okutma, at cebine, ortamlarda
soran olursa “ben turistim, bilmiyordum” diye salağa yatarsınız, kim bilecek?
Tren garından 1 numaralı tekneye atlıyoruz. Bu hat, 500T
otobüsü gibi Büyük Kanal’ın üzerindeki sağlı-sollu yer alan tüm duraklarda
duruyor böylelikle kanal üzerinde yer alan bütün tarihi sarayları ve binaları
görebiliyoruz.
Venedik deyince
tabi ki ilk akla gelen şey gondollar.
Ancak 45 dakikalık bir gondol sefası 75 avro. Bunun alternatifi ise
kanalda belli noktalarda karşıdan karşıya geçen gondolun biraz daha büyük
versiyonu olan traghettolar ise sadece 2 avro. Muhtemelen kış olduğu için ne
yazık ki, traghetto durakları boştu ve biz bunu pas geçmek zorunda kaldık.
Her ne kadar kış olsa da Venedik epey kalabalık.
Labirent gibi daracık sokakları olsa da “Venedik’te
sokaklarda kaybolmak çok kolay” biraz klişe kalıyor. Zira, her daim olan
kalabalık, bir karınca yolu misali tek bir sırada akıyor. Eğer o kalabalığa
kapılıp giderseniz zaten San Marco, Rialto gibi merkezi yerlere
varabiliyorsunuz.
Otele eşyaları bırakır bırakmaz kendimizi Venedik’in dar
sokaklarına bırakıp, kalabalığın peşine takıldık. Her dar sokak eninde sonunda
bir meydana çıkıyor. Bir bakıyoruz bir meydanda buz pateni pisti kurulmuş. Bir
başkasında, sosisçiler ve sıcak şarapçılar var.
Bu şekilde Venedik’in adacıklarını arşınlarken, güneşin gitmesiyle hava
buz kesiyor ve günü tamamlıyoruz.
Son günümüzde, Pazar sabahı soluğu erkenden San Marco
meydanında alıyoruz. Tarihi 9. Yüzyıla dayanan bu meydan ve çevresindeki
binalar için Venedik’in kalbi desek yalan olmaz. Sabah 9 gibi henüz daha
turistler uyanıp, ayılamadığı için ortalık sakin. İlk olarak soluğu bazilikada
alıyoruz. Pazar sabahı ayini eşliğinde altın yaldızlı duvar ve tavan
süslemelerine hayranlıkla bakıyoruz. İtalyan Bizans mimarisinin en önemli
örneklerinden olan Bazilika’nın dekorasyonu, örneğin bir Roma’daki katedrallerden
epey bir farklı. Daha çok İstanbul’daki Ortodoks kilisesini andırıyor.
Dışarıya çıktığımızda ortalık şenlenmiş, bazilikaya
girmek için uzun bir turist kuyruğu oluşmuş. Bazilika’nın hemen yanında Palazzo
Ducale bulunuyor. Burası Venedik Devleti’nin yöneticisinin ikametgahıymış,
şimdilerde müze olarak işlevine devam ediyor. Saray’ın bulunduğu yer, denizden
gelenlerin ilk gördüğü yapılardan birisi. Bu sebeple Venedik devletinin
zenginliğini de yansıtması için denize bakan cephesi oldukça ihtişamlı dekore edilmiş.
Sarayın hemen önünde uzun bir kordonboyu bizi
bekliyor. Kış güneşi içimizi ısıtırken
Arsenale’ye kadar deniz kıyısında güneşin keyfini çıkarta çıkarta yürüyoruz.
Sonra oradan tekrar 1 numaralı vaporetto’ya atlayıp Rialto’ya geri dönüyoruz.
Venedik havalimanına gitmek için değişik yollar var.
Bunlardan birisi de tabiki deniz yolu. Hayatımda hiçbir havalimanına deniz
yoluyla gitmediğim için bu değişik deneyimi yaşamak istiyoruz. Ancak gelen teknelerde oturmak için aşağı inmeniz
gerekiyor bu yüzden pek de umduğumuz gibi manzaralı bir yolculuk olmuyor.
Böylelikle bir tatilin daha sonuna geliyoruz. Bundan
sonraki durakta Madrid var.
4.05.2015
Ravenna - Verona
Yaklaşık 1 saatlik tren yolculuğunun ardından Bologna’dan
Ravenna’ya vardığımızda hava artık iyice kararmış ve soğumuş vaziyette. Ravenna
çok daha ufak bir şehir olduğu için hem konaklama hem de yemek daha ucuz.
Ama ufak olduğu için de birçok
restaurant açılmamış durumda.
Ertesi sabah erkenden uyanıp Ravenna’nın sokaklarını
arşınlamaya başlıyoruz. 402 yılında Milano, Vizigotlar tarafından işgal
edilince çevresi dağlık ve bataklık, savunması kolay olur öngörüsüyle Batı Roma
İmparatorluğu’nun başkenti bu ufak şehre taşınıyor. Yine de 476’da bu defa
Ostragotlar bu şehri işgal ediyor. 50 yıl sonrasında ise Bizanslılar şehri geri
alıyorlar. İşte bu 150 yıllık süreçte Batı Romalılar, Ostragotlar ve
Bizanslılar tarafından inşa edilen 8 tane abide bugün UNESCO dünya mirası
korumasında. Bunlardan bir iki tanesi
ücretsiz. Diğerlerini de alınan tek bir bilet ile geziyoruz. Nasıl ki kiliseler camiye çevriliyorsa,
burada da görebileceğiniz üzere hamamları, vaftizhanelere çevirmişler.
Şehirde görülmesi gereken yerlerin hemen hepsi birbirine
yakın, yürüme mesafesindeler. Sabah erken olduğu için kalabalık da olmadığından
yaklaşık 3 saatte gezilmesi gereken yerleri tamamlıyoruz ve öğlen treni ile
Verona’ya doğru yola çıkıyoruz.
Verona bu gezdiğimiz iki şehre göre çok daha turistik,
hatta klasik İtalya tur güzargahında olduğu için zaten genelde uğranılan bir
şehir. Bugün halen daha birçok Avrupa şehrine tren seferi olan Verona, Roma
döneminde de geçiş yolları üzerinde olduğu için fazlasıyla gelişmiş ve yatırım
yapılmış, sonrasında da bunları güzel bir şekilde korumayı başarmış bir şehir.
Bu sebeple bir iki anıt ile değil, şehir komple UNESCO koruması altına alınmış.
Tren istasyonu da bu yüzden tam şehrin merkezinde yer almıyor. Daha tren
istasyonundayken 15 euro verip Verona Card almak bu açıdan oldukça mantıklı.
Böylelikle hem bütün görülüp gezilmesi gereken yerlere giriş hakkı elde
ediyourz hem de şehir içi ulaşımı kullanabiliyoruz.
Yaklaşık 10 dakikalık bir otobüs yolculuğu sonrası şehre
vardık. Eşyaları bırakır bırakmaz kendimizi sokaklara attık. Bir kış günü
olmasına karşılık dediğim gibi Verona turistik bir şehir ve bu sayede turistik
alanlar akşam 7’e kadar açık.
Gezmeye Piazza Erbe’den başlıyoruz. Burası Roma döneminde
forum işlevindeymiş. Halen daha turistik incik boncukların satıldığı tezgahlar
kuruluyor. Meydanda üzerinde saatin bulunduğu, Verona’nın en yüksek kulesi olan
Lamberti kulesi yer alıyor. İsteyen 238 basamak çıkarak tırmanabilir. Biz pas
geçiyoruz.
Meydanında devamındaki Via Mazzin şehrin alışveriş
caddesi. Armani’den Gucci’ye İtalya’nın bütün önemli markalarının mağazaları
sağlı sollu sıralanıyor. Bu popüler caddede yürümek ise Zincirlikuyu’dan
metrobüse binmeye benziyor.
Caddenin sonu Piazza Bra’ya çıkıyor. Her turistik meydan
gibi burası da tamamen turistik restoranlar ile çevrelenmiş. Ancak meydanın
esas assolisti ise Verona Arena’sına ait. 30 (yazıyla otuz) yılında inşa edilan
arena bugün halen daha asli görevi olan eğelence merkezi olarak işlev görmeye
devam ediyor ve her yaz operalarda 500 bin kişiyi ağırlıyor.
Günü sonlandırmadan önce nehir kenarındaki
Castelvecchio’ya gidiyoruz. Burası 14. Yüzyılda yapılmış bir kale. Kalenin ana
binası şu anda müze olarak kullanılıyor. İçinde pek bir şey yok. Eğer Verona
Card’ınız yoksa para vermeye değmez. En nihayetinde bir trattoria’da geceyi
sonlandırıyoruz.
Ertesi sabah ilk işimiz Jülyet’in evine misafirliğe
gitmek oluyor. Shakespeare’in Romeo ve Jülyet’i Verona’da geçiyor ve 1968
yılında çekilen filmde kullanılan ev bugün, aynen bizim Arap turistlere
yaptığımız dizilerin çekildiği konak turlarında olduğu gibi, turistik amaçlı
kullanlıyor. Şu yanda gördüğünüz de Jülyet’in “Romeo, Romeo nerdesin Romeo?” diye seslendiği balkon.
Şehrin kuzeyinde yine Verona Card ile girilebilecek, çok
güzel dekore edilmiş iki katedral ve köprünün hemen karşısında Roma tiyatrosu
bulunuyor. Buraları da kısaca gezdikten sonra esas noktaya, trenle 1 saat
mesafedeki Venedik’e doğru yola çıkıyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)