İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

30.07.2013

Bremen


Werder'ini biliriz, mızıkacılarını biliriz, Bremen hakkında da sanırım başka da bir şey bilmeyiz. En azından kendi adıma konuşayım, bu geziye kadar benim için öyleydi.

Hoş gezip gördükten sonra da anlaşıldı ki bilinmesi gereken pek bir şey yok. Orta çağda ticaret yolları üzerinde olup zenginleşen, bu sayede devasa katedrallerin, loncaların, belediye meclislerinin dikildiği; binalar taştan olduğu için bin senedir korunmuş eski şehre sahip bir yer Bremen.

Bütün görülmesi gereken yerler Lübeck gibi bir adada toplanmış; birkaç saat içresinde bitiyor. Ana merkez Markplatz doğal başlangıç alanı. Meydandaki Roland heykeli ile Rathaus UNESCO dünya mirası listesinde yer alıyor. Bahsettiğim katedral ve lonca da bu güzel meydanı tamamlıyor. Bremen mızıkacılarının heykeli de hemen Rathaus'un yanında yer alıyor.



Loncanın yanından inen Böttcherstrasse ile yola devam ediyorum. Burası 1920lerden sonra bir kahve tüccarı tarafından düzenlenmiş güzel bir sokak ve beni doğrudan Weser nehrinin kıyısına çıkartıyor. Kıyıyı gezmek için oldukça güzel planlamışlar.

Nehir kıyısından Schnoor bölgesine geliyorum. Burası 15.-18. Yüzyıl arasında inşa edilmiş küçücük evlerin ve daracık Arnavut kaldırımlarının olduğu ikinci dünya savaşına kadar şehrin en fakir mahallesiymiş. Sonrasında bu küçük evler ve daracık sokaklar sempatik gelince burası bir dönüşüm geçirmiş ve evler; butiğe ya da restauranta çevrilmiş.

Ve böylelikle Bremen'in de görülmesi gereken yerlerinin de sonuna geldik. Bremen ile ilgili bir genel kültür bilgisi de burası Beck's biralarının anavatanıymış. Sonuç olarak Bremen yaklaşık 4-5 saati hak eden huzurlu bir şehir.



23.07.2013

Gerçek Süper Yıldızlar




Sneijder ve Drogba Türkiye’ye ilk transfer olduğu günden beri bu isimlerin akıbetinin Türkiye’de futbol oynayan bir çok yabancı “yıldız” gibi kötü olabileceği konuşuluyor. Bu “saçma” konuşmalarla ilgili ne zamandır yazmak istiyordum, nasip bugüneymiş. Önce kavramları netleştirelim. Türkiye’ye öyle bahsedildiği gibi çokça gerçek yıldız gelmedi. Dünya çapında yıldız olmak kolay bir iş değil.

Türkiye’de oynayan ve “Dünya yıldızı” denilen yabancıları şu şekilde gruplara ayırabiliriz.

1- İyi takımlarda oynamış, iyi kariyerli, ancak pozisyonları itibariyle gösterişsiz isimler: Örnek olarak aklıma Popescu, Taffarel, Eboue, Frank De Boer, Oscar Cordoba geliyor.  Bu örneklerden Popescu ve Taffarel’in neler yaptığını biliyoruz. Örnekleri çoğaltabiliriz.

2- Dünya piyasasında hiçbir zaman süper yıldız olmamış, ancak Türkiye’ye gelmeden önce iyi işler yapmış isimler: Örnek: Jardel, Alex, Van Hooijdonk, Elano, Moussa Sow, Ailton, Guti aklıma gelen ilk isimler. Özellikle Alex ve Van Hooijdonk’un yaptıkları muazzam. Örnekleri çoğaltabiliriz.

3- Kariyer başlangıcında umut vaat eden ama sonradan “bir türlü isteneni veremeyen”  ve hiçbir zaman Dünya piyasasında süper yıldız olamayan isimler: Örnek: Anelka, Ortega, Abdul Kader Keita, Lincoln, Quaresma. Bu isimler biraz da tarzları gereği Türkiye’de de başarılı olamadılar. Çünkü ortak noktaları düşük iş ahlakı.  Örnekleri çoğaltabiliriz.

4-Gerçek manada süper yıldızlar: Burada örnekleri çoğaltamayız. 2013 yılına kadar Dünya çapında süper yıldız mertebesine erişmiş ve Türkiye’de oynamış iki isim vardı: Hagi ve Roberto Carlos. 2013 Ocak ayında Sneijder ve Drogba da bu ikiliye katıldı.

Şimdi de bu isimlerin Dünya çapındaki yıldızlığını tartışalım:

Hagi: Bir çok kişi onun Barcelona ve Real Madrid’de başarısız olduğunu sürekli vurgulasa da şunu unutmayalım ki Real Madrid’de başarısız olup sonradan Barcelona’da oynamak kolay iş değildir. Ayrıca Hagi’nin Steaua kariyeri, Romanya Milli Takım kariyeri, Galatasaray ve Brescia kariyeri son derece başarılı. Karizması da cabası. Dünya üzerindeki bir çok otoriteye göre futbol tarihinin en büyük 50 isminden biri ve Dünya’da futbolun konuşulduğu her yerde bilinen bir isim.

Roberto Carlos: Herkesçe kabul edilen bir şey var: Roberto Carlos futbol tarihinin en iyi sol beki. Ayrıca mevkisine göre fazla gösterişli oyunu sayesinde her zaman ön plana çıkmış, Dünyaca tanınmış gerçek bir süperstar.



Wesley Sneijder: 2010 yazında bu adama Dünya’nın en iyi orta sahası diyenlerin sayısı hiç az değildi. Kariyerinde oynadığı her takımda başarılı oldu, belki pozisyonu için fazla gösterişli değil ama pozisyonu için fazla iyi bir oyuncu. 50 yıl sonra hatırlanmayabilir, ancak Avrupa kariyerinin bir süper yıldız seviyesinde olduğu nettir.

Didier Drogba: Afrika futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncularından biri. Çok fazla uzatmaya gerek yok, Dünya çapında gerçek bir süper yıldız olduğu aşikar.

Bu kısa notlardan çıkan sonuç: Sneijder ve Drogba Türkiye’de Hagi'nin yaptıklarını yapamayabilirler, bir Alex olmayabilirler. Ancak lütfen bu isimleri Lincoln ile Queresma ile ya da ne bileyim Frank De Boer ile aynı kefeye koymayalım. Gerçekten Dünya yıldızı olmanın ne demek olduğunu bilelim.

20.07.2013

Lübeck


Hamburg'a gelip bavulumu otele atar atmaz ilk trene atlayıp soluğu Hamburg'un 60 km kuzey doğusundaki UNESCO dünya mirası listesinde olan Lübeck'te aldım. Burası ortaçağ sonlarına kadar  Baltık havzasının en önemli şehriymiş. 2. Dünya savaşındaki bombalamalara karşı çok iyi bir restorasyon çalışmasıyla 1200lü yıllarda yapılan binaları başarılı bir şekilde korumuşlar.

Nehirle çepe çevrelenen eski şehir bir Brugge ya da Cesky krumlov'u andırıyor. Ama en nihayetinde bombalanmanın etkisi ile bu iki şehir kadar kendinizi ortaçağda hissettirmiyor.

Trenden indikten sonra Disneyland kapısını andıran bir kapıdan girip eski şehire adımımı attım. Muhtemelen pazar olmasının etkisiyle belediye meclisinin olduğu meydana panayır kurulmuştu. Sosisçisinden biracısına, balıkçısından tatlıcısına kadar her türlü stand vardı. Ben tercihimi kuzey denizinin ünlü ringa balığından (matjes) yana kullandım. Bizdeki gibi soğan, yeşillik ile ama çiğ olarak servis ediliyor. Eğer suşi yiyorsanız yemekte zorluk çekmezsiniz.

Hemen hemen hepsi 60 yaş üstü yerel halk ile karnımı doyurduktan sonra başladım şehri arşınlamaya. Birçok tuğladan kilise ve güzel mimarili evlerin bulunduğu sokakları arşınladıktan sonra son durağım yine belediye meclisinin (Rathaus) arkasındaki Niederegger şekercisi oldu. Lübeck'in alamatifarikası badem ezmesinden yapılan marzipan. Memlekete dönerken hediye götürülecek yer burası oluyor.

Sözün özü 3 saat ayırmanın yeterli olduğu keyifli bir kasaba. Ola ki yolunuz bir şekilde Hamburg'a düşerse trenle 12 avro ve 45 dakika mesafedeki bu kasabaya uğramanızı öneririm.


Sahibinden az kullanılmış Benteke


 
Paul Lambert, 11 gün önce transferini isteyen Cristian Benteke ile samimi bir görüşme gerçekleştirdiklerini ve takımda kalacağını açıkladı. 

Geçen yıl Villa'nın kulüpte kalmasında çok büyük payı olan Benteke'nin kulüpte kalması takım için çok önemli ancak Benteke'yi satışa koyan taraftar onu kolay kolay affeder mi, orası muamma

19.07.2013

Fantasty Premier League


Premierleague'de sezonun başlamasına bir ay kala Fantasy Premier League kapıları açıldı.

Bu yılın Michu'su, Fellaini'si kim olacak? Robin Van Persie'ye 14 milyon vermeye değer mi? 3-4-3 mü, 3-5-2 mi? Geçen yılın şampiyonu olarak ünvanımı koruyabilecek miyim? Bunun gibi daha birçok soru ile oyuna başlıyoruz.

OrtaKafaGol ligini yeniledim. Eğer daha önceden ligteyseniz yeni birşey yapmanıza gerek yok. Yok değilseniz 36647-44889 kodu ile kayıt yapabilirsiniz. Başlamak için buraya tıklayınız.


18.07.2013

Hamburg


Avrupa'nın ortasında olmasına rağmen Almanya turistik açıdan pek de rağbet görmeyen bir ülke. Ben de kişisel olarak iş için Almanya'ya gelmek durumunda olmasam kalkıp gelir miydim emin değilim. Hazır gelmişken de haftasonu ile birleştirip Hamburg'a geldim.

Açıkcası Avrupa'nın en büyük limanlarından biri ve Berlin'den sonra Almanya'nın ikinci büyük şehri olması dışında birtek futbol takımını bildiğim bunun dışında bir turist olarak ne yapılacağı hakkında en ufak fikrim olmadan geldim Hamburg'a. Tek dayanağım yakınındaki Bremen ve Lübeck'in UNESCO dünya mirası listesinde olmasıydı. Zaten Hamburg'a gelir gelmez ilk yaptığım iş Lübeck'e gittim. Orası bundan sonraki yazının konusu.

İlk öğrendiğim şey, bizim taraftarı sayesinde bildiğimiz St. Pauli esasında Cihangir ila Red light district arası bir semtmiş. Şöyle ki tiyatrolar, müzikaller; stripclublar ile yanyana. Şanssızlığım pazar akşamı Hamburg'da olmamdı. Zira burada da pazar gecesi oldukça ölü. Zaten ufak olan şehirde kimse pazar gecesi eğlenmeye çıkmıyordu ve kalabalık olmayınca da eğlence de yoktu. Böylece Reeperbahn'ın meşhur gece hayatının tadına varamadan Hamburg'tan ayrıldım.

Şehir liman şehri ve limanın turistik açıdan pek de bir değeri yok. Bu anlamda şehrin belki de tek görülmeye değer yeri Miniatur Wunderland. Elektrikli oyuncak trenlerin oradan oraya haraket ettiği muazzam maketler yaratmışlar. Tarih ve coğrafyaya merakınız varsa buradan çok keyif alabilirsiniz. Eğer tren istasyonundaki penguen ailesi gibi detaylara takılıp uzun uzun maketleri incelerseniz çok rahat saatlerinizi geçirebilirsiniz. Ben kısmen üstünkörü dolaşmama rağmen 2 saatten fazla kaldım.
Bunun dışında yapılacak bir diğer keyifli aktivite İstanbul'da artık yavaş yavaş hayal olacak, şehrin içinde doğa aktiviteleri yapmak. Alsterparkta dolanıp, oradan tekneye atlayarak Aussenalsterde dolanmak size epey huzurlu bir saat yaşatacak.

Onun dışında da açıkçası pek de birşey yok. Kanalları bir Amsterdam falan değil. Böyle diyen varsa Amsterdam'ı hiç görmemiştir. İkinci dünya savaşında şehir yerle bir olduğu için de öyle kayda değer bir tarihi birikim de yok.

Sözün özü Hamburg bir cumartesi gecesi eğlence, ertesi gün de doğada huzur bulmak için güzel bir yer. Bunun dışında da fazla bir şey beklenmemesi gereken bir şehir.







14.07.2013

Finalin ardından


Finalde statta, geçen maçta yer alan Ganalıları ya da bir şekilde İstanbulda bulunan Iraklıları bekliyordum ama dünyanın bir ucunda yer alan Uruguaydan yaklaşık 2-3 bin kişiyi hiç ummuyordum. Yaz tatiline kıtaya gelen üniversite öğrencisi sırt çantalılar ülke finale çıkınca soluğu İstanbul'da almışlar. Bu sebeple tribünde bir çok kız vardı. Diego Forlan'ın kız versiyonlarından onlarcasının tribünde olduğunu düşünün, nasıl bir tribünde maç izlediğimizi anlayacaksınız.


Yinede Uruguay lehine çıkan bu kadar tezahüratın arkasındakilder yine Türklerdi. Her yerde olduğu gibi kraldan fazla kralcı olanlar Uruguaylılardan daha fazla Uruguay lehine bağırdılar. Sırf rakip kulübün formasını giyiyor diye Kendi milli takımındaki futbolcuyu yuhalayanların başka bir milli takımı bu şekilde desteklemesini anlayamıyorum.

Geçmiş turnuvalarla kıyaslayınca esasında yıldız potansiyeli anlamında son derece sönük bir U20 turnuvası geride kaldı. Zira daha önceki turnuvalarda Oscar, Agüero, Messi zaten isim yapmış birşekilde oynamışlardı. Belki de bu turnuva öncesi isim yapmış bir tek Paul Pogba vardı.

İşte finalde, biraz Uğur Meleke'nin de yazdığı gibi ekstrayı koyabilecek bir oyuncu çıkmayınca maç penaltılara gitti. Bu yüzden 3.lük maçı, finalden daha keyifliydi. Zira ne Gana ne Irak bu kadar takım oyununa hakim olmadıkları için daha bireysel çabalarla izlemesi keyifli bir oyun ortaya çıktı.

Burada esas üzerinde durulması, düşünülmesi gereken Uruguay'ın sadece 3.3 milyonluk yani bırak şehri, Bağacılar + kadıköy + bakırköy ün toplamı kadar nüfusuyla dünya futbolunda söz sahibi olması. Bugün haritada Uruguay'ıgöster desen bulamayacak birçok kişi hiç düşünmeden muslera, lugano, forlan, suarez, cavani yi sayabiliyorsa ortada incelenmesi gereken çok ciddi bir başarı var demektir.

11.07.2013

Topcast 8 Temmuz

Konfederasyon kupası, U20 falan var ama esas transfer geyiği dönemindeyiz. Mümkün olduğunca gerçekleş transferleri Can ve Cuma Ali ile konuştuk. Bu arada mixcloud'a DNS ayarı olmadan girilmediğini de öğrendik. Soundcloud'a geçmeyi göz önünde bulunduruyoruz.




8.07.2013

7 gollü bir pazar gecesi

 Bol ataklı bir Tour de France tırmanış etabı üzerine 77 yıl sonra ilk kez bir Britanyalı'nın kazandığı Wimbledon finalinin olduğu günün sonunda Gana - Şili U20 maçı için kardeşim Sezer ile soluğu Arena'da aldık.

Hepi topu 2-3 bin kişinin olduğu maçta biz Ganalıların arasındaydık. Sanki Eurosport'tan Afrika Uluslar Kupası izliyormuşuz gibi bir hava vardı. Sürekli çalan bir davul. İlginç danslar. Neyse ki vuvuzela yoktu. Biz de kendi çapımızda "Haydi Gana, haydi Gana haydiii" diye bağırarak destek verdik.

Çok keyifli bir maç oldu. Maçı anlatmayacağım, gidişatını herhangi bi haber sitesinde bulabilirsiniz. 113'te Gana beraberlik golünü bulunca "hadi artık penaltılara Ganalıların arasına karışalım" dedik. İndik yanlarına tuttuk bayrağın bir ucundan.

Şili'nin zaten Manchester United altyapısında olan bir sol açığı ve iyi bir santraforu vardı. Bunlar sayesinde 3 gol attılar. Buna karşılık o kadar berbat bir savunması vardı ki iki kere öne geçip vakit geçirmek için sürekli kendilerini yere atmalarına rağmen gol yiyecekleri çok aşikardı. Bir türlü savunmada kademeyi oturtamayınca üç gol yemişlerdi ancak 120. dakikada yedikleri dördüncü golü kademe ile falan açıklamanın zaten imkanı yok. Ortada şut yokken top üç kişinin arasından tıngır mıngır içeriye girdiği anda zaten bizim bulunduğumuz tribün yıkıldı. En son baktığımda Ganalı'nın biri kardeşimi kucaklamış, çocuğun ayakları yerden kesilmişti. Benim yamyam kardeşim de fırsat bu fırsat deyip Ganalının elinden nevresim boyundaki bayrağı çekti aldı. Artık Gana finale çıkarsa elimizde bir bayrakla stada gideceğiz.

Sonuçta 7 gollü çok dramatik bir şekilde sonuçlanan çok keyifli bir maç seyrettik bu güzel Temmuz pazar akşamında. Ancak bu güzel maçı seyretmek isteyen futbol meraklısı dediğim gibi toplasan anca 2-3 bin kişi idi. FIFA'nın düzenlediği Dünya Kupası'ndan sonraki en önemli ikinci turnuvanın çeyrek finalinde bu kadar az kişinin olması esasında 10 senedir söylediğim tezi doğruluyor: Biz esasında futbolu sevmiyoruz. Biz futbolda taraf olmayı ve bundan doğan tartışmayı seviyoruz. Yoksa çok az insan kendi takımı dışında futbol seyretmeyi seviyor. Zaten futbol seyretmediğimiz için ortada görüntü olmayan futbol tartışma programları 6 saat sürüp seyrediliyor. Oysa yanıbaşımızda, sadece İstanbul'da da değil 7 şehirde çok güzel bir turnuva var. Biletler satılmadığı için en kral yerler 10 TL'ye düşmüş durumda. Haftaya cumartesi final maçı var. Ben gene oradayım. Gelmek isteyen varsa beklerim.

Bu maçtan 4 gün önce de İspanya - Meksika maçındaydım. Orada da tribünler çok boştu. Gerçi bu durum tribündeyken keyif veriyor. Zira etrafında gerçekten oyunu seven, ondan keyif alan ve kendi tuttuğu takım dışında da oyuncuları bilen insanlar çevrende olunca daha bir zevkli oluyor tribünde olmak. Misal İspanya'nın en büyük yıldızı 1994 doğumlu Atleticolu Oliver Torres. Tribünün sağından solundan "Kanka bu adam var ya ileride İniesta olacak", "Bak bu adam Xavi'den daha iyi topçu olacak" diye fikir beyanı edenlerle maç seyretmek  sahaya sırtı dönük bir şekilde "ölümüneee ölümüneee" diye bağıranlarla izlemek arasında uçurumlar kadar fark oluyor.

Son olarak eski dostlar makamında söylenen bir Gana türküsü ile postu kapatıyorum. Çakmak yakamadık zira stada girmeden topladılar.



3.07.2013

Milli Takım Antrenörü Olmak İçin Ne Yapmak Gerekir?



Turgay Demirel bugün 2013 Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda takımın başında Bogdan Tanjevic'in olacağını söyledi. Koç arayışı başladığından beri milli takımı çalıştırmak istediğini söyleyen Ergin Ataman yine tercih edilmedi.

Şimdi Ataman'ın 1996-97'de Türk Telekom ile başlayan kısa kariyerini özet geçeceğim: İki Euroleague F4, bir Saporta Kupası şampiyonluğu, bir Eurochallenge Kupası şampiyonluğu, 3 lig şampiyonluğu, dört Türkiye Kupası şampiyonluğu, beş Cumhurbaşkanlığı Kupası şampiyonluğu. Artı finalde kaybedilen iki Türkiye Kupası ve üç lig şampiyonluğu mevcut.

Kariyerine baktığımızda Türk basketbol tarihinin en başarılı koçlarından birisi olduğunu görüyoruz. Ve bu adam son iki yılda tartışmasız ülkemizin en iyi antrenörü. Geçen yıl Beşiktaş'ta rakiplerinden düşük bütçe ile yaptıkları ortadayken bu yıl Galatasaray ile Türkiye Kupası'nda final oynadı, ligde çok net bir şampiyonluk yaşadı.

Şimdi soruyorum: Ergin Ataman milli takım koçu olmak için daha ne yapmalıydı? Yine bu sezonun çok başarılı koçu Ufuk Sarıca ile birlikte milli takımın başına geçse bu genç ekip Avrupa Şampiyonası'nda milli takıma katacakları dinamizm ve yenilikçilik tahmin ediyorum en kötü çeyrek final oynamamızı sağlardı.