İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

9.05.2016

Bir Tottenham ve Pocchettino Güzellemesi

Leicester’ın şampiyonluğu bu yılın hatta bir önceki yazımda değindiğim gibi spor tarihinin en büyük sürprizi olabilir ama sezonu yakından takip eden herhangi birine sorarsanız bu yılın en heyecan verici ve kaliteli futbolunu oynayan takımı için Kuzey Londra’nın mavi beyazlı ekibini göstereceklerdir. Ve esasında daha yeni başlıyoruz.

Önce hikayeyi 2 sezon önceye saralım. Tottenham Gareth Bale’i tarihin en yüksek bonservis ücretiile satıp bu paraynın 60 milyon poundunu Paulinho, Capoue, Soldado, Chircles’e harcayıp sezona Andreas Villas-Boas ile başlamış, sezon ortasında yol verip sezonu Tim Sherwood ile tamamlamışlardı.

Takım geçtiğimiz yıla ise Pocchettino’yu getirerek başladı. Bir önceki yıl Southhampton’ı sekizinci yaparak tarihinin en iyi derecesini yaptırtan ve Clyne, Ward-Prowse, Lallana, Jay Rodriguez,Schneiderlein, Chambers, Shaw gibi isimleri parlatan Arjantinli, Tottenham’da da temizlik çalışmalarına başladı.İki sezonda Sandro, Soldado, Adebayor, Livermore, Holtby, Townsend, Lennon, Livermore ve daha birçok ismi toplamda 100 milyon pounda satıp, 25 milyon ne transfer karı elde etti. Bu başlı başına bir olay. Zira Premierleague kulüpleri, yüksek televizyon gelirleri sayesinde transfer harcamalarında inanılmaz müsrifler. Örneğin City son 3 sezonda 250 milyon pound harcamasına rağmen bu oyuncuların hiçbiri ilk 11 oyuncusu haline gelemedi ya da küme düşme hattındaki Newcastle sadece bu sezon 80 milyon poundun üzerinde harcadı.

Bu transfer çalışmalarının ardından Pocchettino aynı Southampton’da olduğu gibi gençleri takıma monte etti. Geçtiğimiz sezon Harry Kane’i, bu sezon Delle Alli’yi çekip çıkardı. City, Arsenal gibi takımların sahaya hiçbir İngiliz’in olmadığı kadrolarla çıkarken, İngiltere milli takımına ilk defa çağrılan son 16 oyuncunun dokuzu Pocchetino’nun öğrencisiydi. Bu yaz Euro 2016 İngiltere ilk 11’inde muhtemelen Walker, Rose, Dier, Alli ve Kane olmak üzere beş Tottenhamlıyı göreceğiz.

Sezon başlarken gerçekçi olan herhangi bir Tottenham taraftarı sezona şampiyonluk iddiasıyla başladığını sanmıyorum. Gerçekçi hedef Şampiyonlar Ligi olabilirdi, ki ben de ekim ayında sezonu ilk dörtte bitireceklerine dair bahis oynamıştım. Ancak geçen hafta dediğim gibi herkesin kötü olmasıyla bir anda kendilerini şampiyonluk yarışında buldular. Şubat ayındaki istatistiğe göre Tottenham mağlup duruma düştüğü maçlardan 17 puan çıkarmayı başarmıştı. Oynadıkları oyun  ligin en ikna edici oyunuydu ve her ne kadar geriden takip ediyor olsalar da medya tarafından şampiyonluk için en büyük favori olarak gösterilmeye başladılar. İşte yaş olarak genç olan bu takım mental olarak bunu kaldıramadı. Önce WBA karşısında 3 tane direkten dönen top sonrası yenilen beraberlik golünden sonra tüm oyuncularda “naapacaz lan biz?” bakışı vardı ki daha maçı çevirmek için 15 dakikaya sahiptiler. Chelsea maçındaki şampiyonluğu resmen kaybetme hazımsızlığı ise daha önce hiçbir Premierleague takımında rastlamadığım boyuttaydı. Takımdaki dokuz oyuncu sarı kart görürken bunun üç tanesi 90. Dakikadan sonraydı.

Hugo Lloris
29
Kyle Walker
25
Jan Vertonghen
28
Toby Alderweireld
26
Danny Rose
25
Eric Dier
21
Dele Alli
19
Erik Lamela
23
Christian Eriksen
23
Heung Min Son
23
Harry Kane
22

Ne olursa olsun bu genç takım için ikincilik bile oldukça büyük başarı. Gelecek sezon çok daha tecrübeli olacaklar, Şampiyonlar Ligi’nde oynayacaklar. Football Manager’da kalecilerin en olgun zamanlarının 31, savunma oyuncularının 29 yaşında olduğunu da hesaba katarsak bu ideal kadronun hiçbiri henüz olgunluğa ulaşmadı. Zaten orta saha ve hücum hattında kimse henüz 23 yaşını geçemedi. Zaten bu gençliğin avantajıyla sezon ilerledikçe yorulmak bilmediler ve takvimler 2016’ya döndükten sonra maç başına 117 km ile Premierleague’in en çok koşan takımılar.  Bütün bunları düşünürsek Tottenham’ın altın çağı daha yeni başlıyor ve gelecek yıl yine onları buralarda göreceğimizi düşünüyorum. 

Hiç yorum yok: