Hollanda takımlarının Avrupa kupaları performanslarını görünce ne olacak bu Hollanda futbolunun hali diye dertlenen Hollandalı var mıdır bilmem ama ben, bünyeyi rakı ile terbiye eden bir ırkın ahfadı olarak, “Ne olacak bu memleketin hali?”, efendim “Ne olacak bu aslan sosyal demokratların hali?” gibi her Türk’ün doğuştan çözüm önerileri ile geldiği konulara bir yenisini eklemek ve “Ne olacak bu Hollanda futbolunun hali?” diye sormak istiyorum. "Hollanda gibi tüm dünyada saygı gören bir milli takıma, Avrupa kupalarından koleksiyon yapmış kulüp takımlarına sahip bir futbol geleneği için sorulacak soru mudur bu?" demeyin. (Bu soru benim Ahmet Çakarlaşmaya başladığımı göstermiyorsa…) Avrupa Şampiyonası finallerinde düştüğü o vahşi grupta (Fransa,İtalya,Romanya) Hollanda milli takımı ne yapar bilemem ama kulüp takımlarında bu ara işler hiç de iyi gitmiyor. İşler hiç de iyi gitmiyor derken aldığım ölçüt bizim genel geçer kabul gören “Bu sene fena değiliz” ölçütü değil elbette. Her şeyi kendi dengiyle kıyaslamakta fayda var. O zaman Hollanda takımlarının Avrupa kupaları geleneği bağlamında değerlendirme yapmak boynumuzun borcudur. Tek tek takımlar bazında bir durum değerlendirme yapalım bakalım :
PSV :Bir önceki sezonu bir futbol mucizesinin gerçekleşmesiyle şampiyon olarak tamamlayan ve doğrudan Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkı elde eden PSV bu şansını pek iyi değerlendiremedi. Bilindiği üzere Inter, CSKA Moskova ve Fenerbahçe ile aynı grupta yer alan PSV, 6 maç sonunda 2 galibiyet (ki iki galibiyetini de CSKA’yı yani grup sonuncusunu yenerek elde etti) ve 1 beraberlik alarak 7 puan topladı. Biraz da CSKA’nın beklenenden daha kötü bir performans sergilemesinin yardımıyla Avrupa defterini tamamen kapatmayarak UEFA Kupasının yolunu tuttu. PSV’nin UEFA Kupasındaki rakibi ise Galatasaray ile aynı gruptan çıkmayı başaran Helsingborg. Yıllardır Şampiyonlar Ligi’ne düzenli olarak katılan ve Hollanda futboluna özgü o oyuncu sirkülasyonuna rağmen gruptan çıkan, hatta yarı final ve ikbal gören PSV için bir seviye aşağıda mücadele etmek çok da büyük bir başarı olmasa gerek. Tabi onların da bir mazereti var : PSV, henüz Şampiyonlar Ligi’ne havlu atmadığı bir dönemde teknik direktörünü kaybetti. Çocukluğumda, topa her sert vuran futbolcunun kıyaslandığı adam olan Koeman, daha göz önünde bir ligde mücadele etmeyi tercih ederek Valencia’ya transfer oldu. Yıldırımlar saçan sarı kafanın yerini şu sıralar -emanetçi kabilinden- dolduran isim ise Jan Wouters . (Jan Wouters, 1986’da Ajax’ın Kupa Galipleri Kupası’nı kazanan ekibinde yer aldı.) Teknik direktörlük koltuğunun asıl sahibi ise sezon sonunda görevi devralacak olan Hamburg takımının hocası Huub Stevens. Sezon ortasında yaşanan teknik direktör sorunu bir yana bir zamanlar Ronaldo, Romario, Ruud Van Nistelrooy ve Kezman gibi gol makinelerini istihdam eden PSV golcü sorununa da bir çözüm bulmuş gözükmüyor. Sene başında kaybedilen Kone’nin yeri doldurulamadı kanımca. Şampiyonlar Ligi grup maçlarında sadece 3 gol atmış olmaları bu durumun en açık göstergesi.
AJAX :Önceki sezon kaderin bir oyunu sonucu sadece 1 gol averajla 2.olan Ajax, Şampiyonlar Ligi play-offunda (Burada ve yazının devamında kastedilen play-off, Hollanda Ligi’nde normal sezondan sonra Avrupa kupalarına katılacak takımları belirlemek için oynanan play-offtur.) işi şansa bırakmadı ve 4 maçta 8 gol atarak Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkı elde eden ikinci takım oldu. Ne var ki 3. ön eleme turunda karşılaştığı Slavia Prag takımına iki maçta da mağlup olunca tüm bu çaba sonuçsuz kaldı. Şampiyonlar Ligi’nin kapısından dönen Ajax’ın kapısından döndüğü tek organizasyon bununla sınırlı kalmadı. UEFA Kupası 1.turunda deplasmanda 1-0 kazandığı ilk maçın ardından evindeki maçın normal süresini aynı skorla yenik kapatınca maç uzatmalara gitti. Uzatmanın başlarında ardı ardına gelen Zagrep golleri dönülmez akşamın ufku oldu. Sonradan gelen iki Ajax golü sadece skoru eşitledi. Ama atı alan Üsküdar’ı geçmişti bile. Wesley Sneijder’i, Babel’i- affedersiniz eşek yükü paraya- satmanın, Perez’i PSV ‘ye kaptırmanın bir bedeli olmalıydı elbette. O zaman Ajax taraftarı için Sezen Aksu’dan geliyor; “Herşeyin bedeli var, güzelliğinin de...Bir gün gelir ödenir.”
AZ ALKMAAR :Alkmaar sokaklarında bir Hollandalı’yı çevirip “yüzüp yüzüp kuyruğuna getirmek” ,”arifeyi gösterip bayramı göstermemek” gibi Türkçe’ye özgü deyimlerin ve bilimum atasözlerinin anlamını sorduğumuzda cevap verebilecek birileri çıkacaktır sanırım. Yazının başından beri ikide bir topu atıp durduğum o “futbol mucizesinin” olumsuz kahramanı AZ çünkü. Ligi PSV’ye kaptıran, Şampiyonlar Ligi play-offunda da Ajax’ı geçemeyen AZ için Avrupa’ya çıkan tek yol UEFA kupasıydı. UEFA kupası 1.turunda ismi bir grup zıpır üniversitelinin kurduğu rock gruplarına benzeyen Portekiz takımı Paços de Ferreira ‘yı toplamda attığı 1 gol ile geçen AZ gruplara kalmayı başardı. Grup aşamasında ise işler pek iyi gitmedi. İlk maçında deplasmanda bizim için artık Fatih Tekke’nin takımı olan Zenit’e 1-0, Nurnberg’e 2-1 kaybeden AZ evinde kıstırdığı Larissa’yı 1-0 mağlup etti. Belki en güçlü olduğu yerde yani evinde darbeyi yemese bu kısır sonuçlarla gruptan çıkmayı başarabilecek kara bahtlı takım, son maçta Everton’a 3-2 kaybedince bu yalnızca evlerindeki 32 maçlık yenilmezliğin değil gruptan çıkma umutlarının da sonu oldu. Bu arada belki de Avrupa’dan elenmek Alkmaar için iyi olmuş olabilir. Çünkü geçen sene şampiyonluk tahtını son nefeste kaptıran Alkmaar şu anda ligde 10.sırada.
TWENTE :2006-2007 sezonunu az yukarıdaki üçlünün arkasında 4.bitiren Twente böylelikle Şampiyonlar Ligi hayaline tutunmayı başardı başarmasına ama AZ engeline takılınca tutundukları tek şey bu hayal oldu. “Şampiyonlar Ligi olmadıysa bunun UEFA’sı var” diyen Twente taraftarının bu iyimserliği bir işe yaradı mı peki? Maalesef… Develer tellal, pireler berber, Aydınspor 1.Lig takımı iken Kuşadası’na kamp yapmaya gelen, bu arada Aydınspor ile bir hazırlık maçı yapan (Yendiydik biz bunları, ehe) Twente’ye o zamandan kalan bir sempatim vardır. Ama ne benim sempatim ne taraftarın iyimserliği bir işe yaradı ve Twente ilk turda Getafe’ye takılıp gruplara kalamadı.
HEERENVEEN :Sezon sonunda oynanan play-offlara kadar teorik olarak Şampiyonlar Ligi şansı olan bir başka Hollanda takımı olan Heerenveen’di. Di’li geçmiş zamanda yazıyorum çünkü Heerenveen Şampiyonlar Ligi’nde boy gösterme şansını daha Hollanda hududunu geçemeden Ajax karşısında yitirdi ve rotayı UEFA Kupası’na çevirdi.UEFA Kupası’na 1.turdan katılan ismi yazılması zor Hollanda takımı bu yazıda birkaç kez ismi geçen Helsingborg’la eşleşti. İlk maçta evinde 5-3’lük fiyakalı bir galibiyet alan ismi lazım değil, deplasmanda daha fiyakalı 5-1’lik bir yenilgi alınca kupaya havlu atmış oldu.
GRONİNGEN :Ligi 8.bitirip UEFA play-offunda Feyenoord ve Utrecht’i eleyerek UEFA kupasına katılmaya hak kazanan Groningen’in durumu da Twente’den pek farklı değildi. Gerçi Groningen’in karşısında çok daha dişli bir ekip; Fiorentina vardı. Şansını sonuna kadar zorlayan Groningen postu pahalıya sattı. 1-1 biten iki maçın ve uzatmaların ardından gidilen penaltılarda rakibine 4-3 yenilince yolun sonuna gelmiş oldu ve bir Hollanda takımı daha grupları göremeden Avrupa’ya veda etti.
UTRECHT :Hollanda’nın bu sezon İnter-Toto Kupasındaki temsilcisi Utrech’ti. Dikkat ettiyseniz karşımıza yine geçmiş zaman eki çıktı. Çünkü Utrecht’te deplasmanda 0-0 berabere kaldığı Hammarby takımıyla evinde 1-1 beraber kalınca deplasmanda atılan golün gollerin anası olması kuralına boyun eğdi ve 3.turdan daha ilerisini göremedi.
Evet, durum böyleyken böyle… Nasıl, dertlenmekte haklıymışım değil mi? Eredivisie’den yola çıkıp da halen yolda olan yalnızca bir takım var. O da Şampiyonlar Ligi’nden UEFA’ya yatay geçiş yapan PSV. Peki Şampiyonlar Ligi’nde izleme şansı bulduğumuz PSV, UEFA’da ne yapar? Tottenham, Bayern Münih, Atletico Madrid, Villarreal, (hadi dostlar kızmasın) Galatasaray gibi takımların arasından sıyrılabilir mi? Hanım, koş rakımı getir!