İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

6.05.2009

Arsenal Ne Kadar Başarılı?

Profesör Wenger’in Arsenal projesini çözen varsa gelsin bizimle de paylaşsın. Yıllardır hep ilk 2’de yer aldıkları Premier League’de, Chelsea’nin Mourinho sonrası yükselişiyle önce 3.’lüğe, sonra da bu sene Liverpool’un sıradışı formu ile 4.’lüğe kadar gerilediler. Felsefe yine aynı. Kadro desen bir iki oyuncu dışında olduğu gibi 23 yaş altı. United, Barça, Chelsea, Madrid, Liverpool, Inter gibi takımlarla kıyaslandıklarında transfere çok daha az para harcıyorlar. Emirates Stadı, Deloitte Zenginler Ligi 2008 raporuna göre kendini çoktan amorti etmiş bile.
Genç Arsenal takımı için 2008-09 sezonunun Şampiyonlar Ligi yarı finaline çıkmış olmak bile büyük başarı. Ama gel gör ki, ezeli rakipleri Manchester United karşısında alınan 1-0 ve 3-1’lik mağlubiyetler, daha da ötesinde bu yenilgilerde oynanan aciz futbol, hatta ve hatta United tarafından sahanın her yerinde küçük düşürülmek, Arsenal taraftarının kafasında çeşitli soru işaretleri uyandırıyor.
Bütün bu faktörler değerlendirmeye alındığında karşımıza kaçınılmaz olarak 2 sonuç çıkıyor:
1)    Arsenal esasında çok başarılı bir kulüp:
Tamam, belki uzun süredir müzeye bir kupa götüremiyorlar. Fakat şu küresel kriz zamanında inanılmaz bir altyapı inşa ettiler. Pires’ler, Henry’ler, Vieira’lar, Cole’lar, Ljungberg’ler gönderildi. Yerine kesilen sakal gibi Fabregas, Walcott, Adebayor, Djorou, Arshavin gibi oyuncular yetiştirildi ya da monte edildi. Ve bu genç, iddiasız kadro buna rağmen Şampiyonlar Ligi’ne katılmayı garantiledi, artı bir de aynı kupada yarı final oynadı.
Üstelik, Wenger, tıpkı X-Men mutantları gibi Bergkamp’tan bir van Persie, Henry’den bir Walcott, çeşitli defans oyuncularından da bir Song klonladı. İlaveten elinde Fabregas, Bendtner, Arşavin, Nasri, Vela, Fabianzski gibi sürüyle genç ve potansiyeli yüksek oyuncusu var.
Finansal açıdan ise, Avrupa’nın elit kulüpleri arasında, tek kendi kendine sürdürülebilir bütçesine sahip olan kulüp haline geldiler. Yani, kulüp zengin bir Arap ya da Rus’un müdahalesine gerek duymadan, profesyonel yöneticileriyle şu anki refah çizgisini bir sorun olmadan uzun yıllar sürdürebilecek konumda.
2)    Bu takımdan adam olmaz:

Futbol, Arsene Wenger’in paleti ya da ego tatmin tahtası değildir. Taraftarı sevindirmek için kazanmak gerekir. Yarı final rövanşında ezeli rakip United’a evinde ezilmek değil. Artı, yıllardır her otoritenin ağzına sakız olmuş bir laf var: “Gününde olduklarında, Arsenal’den daha çok keyif veren takım yok.” Bence bu çok acı bir söz. “Gününde olduklarında...” Yani, her zaman değil. İstikrarsız. Hele bir de her yenilgiden sonra Wenger’in hakemi suçlamaları, “Bizi ancak sertlikle durdurabiliyorlar” demeçleri yok mu? Gençlerle iyi güzel, bir yere kadar da, takım acaba biraz yerinde saymıyor mu?

Camia madem para kazanıyorsa, evde ve Avrupa’da başarı için dış transferde, Gallas ve Silvestre gibi atıkların yerine, daha çok harcama yapılarak, daha iddialı isimler alınmalı. Örnek vermek gerekirse, Şampiyonlar Ligi yarı finali rövanş maçında Kieran Gibbs’ten C. Ronaldo’yu tutması beklenmemeli diye düşünüyorum. Dikkatli okurlarım, bu düşünceme ise “Eğer Gibbs’ten Ronaldo’yu tutmasını bekleyecek inanç olmasaydı, Fabregas’lar, Henry’ler de yetişmez, yedek kulübesini ısıtırlardı” dersiniz, itiraz da edemem. Öte yandan, takım birim futbolcudan o kadar çok kar etmeye başladı ki, Flamini, Lassana Diarra gibi 25'ine gelmemiş adamlar bile milyon dolarlar karşılığı satılır oldu. Yani 25 yaşında adamların "veteran" statüsünde oynadığı bir takım haline geldiler.

Özetlemek gerekirse, bir yandan genç oyuncularla dolu, oynadığı güzel futbolla sempati toplayan, dünyanın belki de tek “self-sustainable” kulübü, öte yandan ise bir türlü gelmeyen, hatta git gide uzaklaştırılan sportif başarı ve inada binmiş bir “harcamama” isteği. İşte sevgili Ortakafagol.com okurları, bu yüzdendir ki, ben Arsenal’in gidişatını bir türlü çözemedim. Başarılılar mı, başarısızlar mı, karar veremedim. Sanırım bu sorunun cevabını, önümüzdeki birkaç yılda, Fabregas-Arşavin-Walcott üzerine kurulu yeni jenerasyon Arsenal takımının performansına bağlı olacak.
Fakat yazımı bitirmeden şunu da atlamayayım: bu jenerasyonun olası başarısızlığı bile Arsene Wenger’i yerinden edemeyecektir. Sanırım Sir Alex Ferguson’u saymazsak, Wenger dışında, Arsenal ayarında büyük bir kulübün menajerlik koltuğunu gerçek anlamda “tapulamış” bir teknik adam göremeyiz. Bir insanın adının ilk 5 harfi bile kulübüyle bu kadar uyuşamaz. United hezimetinde pankartlar ne diyordu? “In Arsene We Trust!” Yoksa inanmıyor muyuz?

Hiç yorum yok: