İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

26.09.2011

Farkli bir anlayis


Stoke City hakikaten dikkate ve alkislanmaya deger bir takim. Cunku kadroya baktiginizda aklinizdan gecen seylerle onlarin yaptiklari seyler arasinda cok fark var. Fizik guclerini onlar kadar iyi kullanan baska takim yoktur belki de ve bunun faydasini da en cok son dakikalarda attiklari gollerle goruyorlar. Hatta Rooney gibi guclu bi oyuncu bile zamaninda Stoke`a karsi oynamanin cok zor oldugunu ve Barcelona`nin dahi onlar karsisinda zorlanacagini soylemisti.

Oyun felsefesi olarak once emniyet ilkesini benimsediklerini cogu kisi biliyor muhtemelen. Bu nedenle de defans beklerinin de defansin ortasindan devsirme oldugu biliniyor. Hatta yeteri kadar defansi olmasina ragmen Pulis yine de Woodgate ve Upson gibi iki tecrubeli defansi kadrosuna katmakta herhangi bi sakinca gormedi. Devsirme olan beklerin hucuma katkisi beklenilebilecegi gibi yetersiz ve kisitli. Bundan dolayi karsi alana top tasima Etherington ve Pennant`in bireysel becerilerine kaliyor. Bu ikisi ayni anda veya sadece biri dahi sakatlansa Stoke ciddi manada sikinti cekecektir. Ayrica top kullanma ve pas yetenegi sinirli olan ortasaha oyunculari olmasi ve cok hizli oyunculari olmamasina ragmen Stoke ilginc bi sekilde kontraatak da oynayabiliyor. Bunda en onemli etken Jones ve yeni transfer Crouch`un hava toplarindaki etkinligi ve Walters gibi surekli capraz kosular yapan bi oyuncularinin olmasi. Muhtemelen en etkili ozellikleri de maclara olan konsantrasyonlari ve hic bi zaman pes etmemeleri. Bunda da kondisyonlarinin yuksek olmasi cok onemli bi etken.

Stoke daha 5 sezon oncesinde ikinci ligdeydi ama su anda PL`nin onemli takimlarindan biri oldular hatta Ingiltere`yi Avrupa`da temsil eden takimlardan biri. Bunda suphesiz en buyuk pay sahibi Tony Pulis`in. Elestirilere kulak tikayip bildigi oyunu oynatmaya devam etti ve su anda da FA kupasi finali basarilari arasina girmis durumda Stoke`un. Yeni transferler Crouch ve Palacios`la beraber takimin kalitesi ozellikle ortasahada bi hayli artacak ve bu Stoke`un bu sezonu ilk 10 icinde bitirecek olmasini soylemek cok zor bi kehanet olmasa gerek.


19.09.2011

Eurobasket 2011 sıralaması

1. Juan Carlos Navarro (18,7 sayı, 3 asist)
2. Tony Parker (22,1 sayı, 4,4 asist)
3. SF olsa da 5.1 asist ortalamasıyla Victor Khryapa (7,9 sayı, 5 rib)
4. Bo McCaleb (21,4 sayı 3,7 asist)
5. Sarunas Jasikevicius (9,5 sayı, 4,6 asist)
6. Diamantidis, Spanoulis ve Papaloukas'dan bayrağı devralmaya çalışan Nick Calathes (9,2 sayı; 3,8 asist)
7. Jaka Lakovic - Goran Dragic (9,5 sayı; 3 asist - 11,7 sayı; 2.7 asist)
8. Milos Teodosic (11,3 sayı; 4,2 rib; 5,7 asist)

Peki tüm bunlara karşılık Kerem'in istatistikleri nedir? 3,3 sayı ve 2,1 asist. Tamam savunma şampiyonluk getirir ama bir de point guardın kadar konuş diye bir söz vardır. Sözüm Kerem'e değil; 10 senedir ha bire uzun yetiştirip bir tane oyun kurucu yetiştirmeye beceremeyenlere.

18.09.2011

Aslanlar, Kaplanlar, Canavarlar...Hey,hey,hey!

.Her sabah önünden servise bindiğim Sinan Erdem'in etrafını Dünya Güreş Şampiyonası afişleri ile etrafını doldurmuşlar. Zaten orası dışında tek reklamı da Taksim meydanındaki dijital panoda gördüm. Hal böyle olunca Serhat Balcı'nın "Tribünde en az bizim seyirci kadar İranlı vardı" demesi de gayet normal oluyor. GSGM bu iş için güreş federasyonuna ne kadar bütçe vermiş bilmiyorum ancak Tenis federasyonu WTA'yı gayet güzel videolar çekmişken, güreş federasyonunun pazarlama faliyetleri gayet güdük kalmış.

Herşeyin başında belli ki ne kreatif ajans seçerken, ne de işleri onaylarken pek de özen göstermemişler. "Filenin sultanları, potanın perileri..." derken ajans da "e hadi bunlara da minderin aslanları deyip işin içinden çıkalım" demiş. Mavi mayoluyu aslan krala, kırmızı mayoluyu da onun eşi kaplana benzetmeye çalışmış, artık "kaplan sizi kucaklıyor" mantığıyla ne yaptığı belirsiz bir maskot çıkmış piyasaya.

Bugün şampiyonanın son günü.Erkekler 66-74 ve 120 kg finalleri yapılarak turnuva sona erecek.

13.09.2011

Şampiyonlar Ligi Fantazi Futbol

Geçen seneki Ortakafagol.com ligi yeniden oluşturuldu.

Takımları kurmak için: şu link
Ligimizin kodu: 170045-27151

11.09.2011

Kader

"Değil Gutiler, Quaresmalar; Real Madrid'i, Barcelona'yı getirip şu lige dahil etseniz, birinden biri fikstürün ilk 3 haftasının birinde İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u çeker ve tökezler. Bu artık Türk futbolunun paradigması. Dört büyüklerin fikstür çekimine katılan temsilcileri "Bakalım bu sene hangimiz kötü başlayacak" diye geçirmiyorlarsa içlerinden, işlerini ciddiye almıyorlar demektir."
Eski bir yazının girişi bu; geçen sezona Guti, Quaresma gibi önemli transferlerle giren ve Real Madrid meneili Schuster'i takımın başına getiren Beşiktaş'ın, ligin ikinci haftasında İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a yenilmesi üzerine.

Geçen sezonun ikinci haftasında Beşiktaş (0-2), evvelki sezonun birinci haftasında yine Beşiktaş (1-1), daha evvelki sezonun ikinci yarısının ikinci haftasında Fenerbahçe (0-2), daha daha evvelki sezonun birinci haftasında yine Fenerbahçe (0-2) ve nihayet, bu sezonun ilk haftasında Galatasaray.. Büyükşehir Belediyespor'un mazisi bu kadar zaten.

İlgili iki yazı:

Get Up for England!

En son rugby'de dedim ki maçları seyretmek için rojadirecta'ya ihtiyaç duyacağız. Neyse ki teledünya 135. kanalda yayın yapan sports tv imdada yetişti. İngiltere açılış maçında Arjantin'i mağlup etmeyi başardı. Dedik ya maçlar sabah erken saatte. İngiltere'de düşünün nasıl bir saatte maçlar yayınlanıyor. Bunun için milli takım Yeni Zellanda'ya gitmeden aşağıdaki reklam filmini çekmiş. Çok başarılı!

10.09.2011

Kanser Eden Takım

Tatilden döndüğümden beri takım 5 maç oynadı, bunun dört tanesini kaybetti ve hala üst tur şansı var ama kanser olmak üzereyim. Takım kabiliyetsizdir, rakibi daha güçlüdür; oynar, kaybedersin. Ama bu durum böyle açıklanamaz. 2 sayı gerideyken, 12 saniyede bir set çizemeyip bütün turnuva boyunca bir tane bile üçlük sokamayan oyun kurucunun üçlük denemesi; maç topunu beş saniyede oyuna sokamayıp maçın kaybedilmesi; ilk çeyrekte 6 sayıda tuttuğun rakibinin kalan üç çeyrekte 67 sayı atması güçsüzlükle açıklanamaz.

"Hücum maç kazandırır, savunma şampiyonluk" felsefesini benimsememiz güzel ama hücum yapamayıp maç kazanamayınca şampiyonluk gelmiyor. %28 üçlük isabeti ile oynuyoruz ve şu noktadan sonra hangi birimizin hücumda maç topunu oynadığımızda, o topun gireceğine inancımız var ki?

26 sayı attığın sürece rakibi koca devre 23 sayı tutmak birşey ifade etmiyor. Hücumda birşeylerin üretilmesi gerekiyor ki bizim oyuncu yetiştirme politikamız sebebiyle anca seyirci olursa hücum oluyor. Uzunlara yatırım yapıp Semih, Enes, Ömer, M.Okur, Ersan ve hatta Hidayet ile senelerce NBA seviyesinde, hatta All-Star seviyesinde oyuncular yetiştirdik. Amma velakin İspanya sadece Pau Gasol ile değil Calderon, Navarro ve Rubio ile bu seviyelere çıkıyor.

10 sene önce Türkiye'deki şampiyonada da Kerem'e ana avrat dümdüz gidiyorduk, sene 2011 oldu hiçbir şey değişmedi.Kerem'in arkasında ikinci adam olarak dura dura Ender 28 yaşına geldi. Futbolda Semih Şentürk ne ise Ender de odur.Her sene aşağıdan gencecik uzunlar geliyor ama aşağıdan gardımız yok.

Nihayetinde pazar gene epik bir maç çıkartıp, Teodosic'e sahayı dar edip, maçı kazanıp üst tura da çıkabiliriz. Sonrasında Euro 2009'da olduğu gibi saçma sapan bir Yunanistan mağlubiyeti ile turnuvayı gene 8. kapatabiliriz.

8.09.2011

Rugby Dünya Kupası Başlıyor

Esasında bu oyunun bizim ülkenin kültürüne çok çok uygun olduğunu bu zamana kadar neden bu ülkede gelişmediğini anlayabilmiş değilim. 1945lere kadar rugby, Türkiye'de gayet oynanan bir spormuş sonrasında futbolun hegemonyasında unutulmuş gitmiş.

2 sene evvel Euroasia Sports'da çalışırken, Türkiye'de rugbyi kalkındıralım diye federasyonla bir projeye girişmiştik. Rugby; amerikan futbolu, beyzbol ve sofbol ile birlikte aynı federasyon çatısı altında. Bir önceki federasyon başkanı Amerikan futboluna ilgi duyduğu için federasyonun bütün parası bu spora kayıyordu. O dönemde rugby'nin olimpik spor olma durumu söz konusu olunca değişen federasyon başkanını rugby'e yatırım yapma konusunda ikna etmiştik. Nitekim, Avrupa'nın en güçlü ülkeleri İngiltere, İskoçya ve Galler üç farklı federayon oldukları için Birleşik Krallık çatısı altında turnuvalara katılamıyorlar. Böylelikle Avrupa'dan güçlü ülkeler Fransa, İtalya ve İrlanda kalıyordu.

O dönemde güreş federasyonu ile görüşülmüş, oradan oyuncu transferi için anlaşılmış, İngiltere'den antrenör getirilmiş sonra tabi ki tam Türk işi rafa kaldırılmıştı.
4 sene önceki Dünya Kupası sırasında Fransa'daydım. Final maçını 10 bin İngiliz taraftarı Paris'te izlemiştim. Sırf bu anılar yüzünden Rugby dünya kupasının bende bir yeri var. Bu senenin dünya kupası Yeni Zellanda'da oynanacak. Bu da maçların Türkiye saatlerinde sabah oynanacak olması anlamına geliyor. Şu dönemde öğrenci olmak isterdim.

Rugby ve dünya kupası hakkında ön bilgi almak için Morgan Freeman ve Matt Damon'a Oscar adaylığını getiren Invictus filmi ile başlamanızı öneririm.
Rugby genel olarak Okyanusya ülkelerinin başarılı olduğu bir ülke. Zaten 2003'te İngiltere'nin şampiyonluğu dışında, dünya kupası hep Güney Yarımküre'de kaldı. Futbolda adını bile duymadığımız Tonga, Fiji, Samoa gibi ülkeler bu kupanın gediklileri arasında. Yeni Zellanda, Avustralya ve son şampiyon Güney Afrika zaten bu sporda en başarılı ülkeler.

Grup maçları genel olarak takımlar arasındaki dengeler çok büyük olduğu için eğlenceli geçmiyor ama bu cumartesi sabahı güzel bir maç var. Türkiye saatiyle 11.30'da Arjantin - İngiltere (edit:Yeni Zellanda - Fransa diye yanlış yazmışım) maçı bir cumartesi sabahını değerlendirmek için güzel bir fikir. Maç yayını bulmak içinrojadirecta'ya ihtiyacımız olacak.

Kapanışı bu sporun ilk süperstarı Yeni Zellandalı Jonah Lomu'nun, 1995 Dünya Kupası yarı finalinde İngiliz savunmacıyı ezerek yaptığı sayı ile bitirelim:

7.09.2011




Kadro mühendisliği

Serde mühendislik ve cm tutkusu olunca her sezon öncesi kadro irdelemeleri yapmak kaçınılmaz oluyor benim için. Bu sezon görüşlerimi sevgili ortakafagol ahalisi ile paylaşmak istedim. Kaç kişi kaldıysak kalalım. Puanlama transfermarkt.de sitesindeki oyuncu değerlerinin benim uydurduğum bir hesap yöntemiyle puana dönüştürülmesiyle elde edilmiştir. Dileyenle onu da paylaşırım.

Futbol konuşmanın zamanı gelmişti ve her ne kadar iştahımızı açan bir oyun izlemediysek de henüz, yeni sezona dair heyecanımız ateşimizin harını canlı tutmaya yetiyor. Bu sene spor toto süper lig şampiyonlar kulübü çalkantılı bir transfer dönemi geçirdi. Beşi de farklı sebeplerle kadrolarını yenilemeye çalıştı. Hepsinin de birincil amacı belli, şampiyonluk. Ama özellikle son açıklanan playoff sisteminden sonra bu hedefe ulaşmak her zamankinden zorlu olacak tahminim.

Tartışmalar devam ediyor da olsa halen şampiyon unvanını taşıyan Fenerbahçe ile başlarsak, kadrosundaki biraz da zorunlu revizenin ilk on bire nispeten az yansıdığını görüyoruz. Az ama öz. Defansta Lugano’nun gidişinden doğan deliği Serdar’ın kapatıp kapatamayacağı soru işareti. Santos ise hücumsal etkinliğini Londra’ya götürüp arkasında daha sağlam bir bek bıraktı. Neredeyse yarısı yenilenmiş savunma hattına rağmen Yobo-Serdar ikilisi tutarsa yine en değerli savunmanın FB savunması olacağını tahmin ediyorum. Serdar sakin ve topla haşır neşir bir görüntü sergiledi. Yobo da sakinliğiyle bilinir, bu savunmayı yumuşak kılabilir. Belki yedekten sert bir kesici olarak Bilica’yı deneyecektir Aykut hoca. Beklerde ise en saf bekler FB’de. Bu konuda Caner’in formuna da bağlı olarak pek sıkıntı çekeceğini sanmıyorum FB’nin. Orta sahasını güçlendirmesi beklenen FB malum sebeplerle bunu başaramadı ve noktası virgülüne aynı orta saha ile sezona başlıyor. Özellikle Emre’nin yokluğunun derinden etkilediği bu bölge FB’nin yumuşak karnı olacaktır. Gökay’ın sürpriz bir patlamasına duacı olacaktır taraftar. İlk on birdeki Christian tercihim tartışılabilir ancak belirtmek isterim ki adil olma adına ilk on bir oyuncularını pozisyonları uygun olmak şartıyla mümkün olduğunca en değerli oyunculardan seçmeye çalıştım ve üzgünüm ama brezilya pasaportu futbolda bizimkinden daha çok para ediyor. Bu bölgede dengeleri değiştirebilecek sürpriz oyuncu Sezer. Ancak kişisel fikrim henüz bu olgunlukta olmadığı. Forvete gelirsek önemli kayıp Niang’ın yerinin dolmadığını görüyoruz. Yerine gelen Kamerunlu hızlı ve biraz da fizikli olmanın ötesinde çok farklı yeteneklere sahip değil ve fikrim Semih ile başlanması. Aykut hoca genç oyuncuya fazla güvenip gelişimi uğruna Semih’i keserse bu sefer bir daha hiç kazanamayacağı bir şekilde eldeki değerden de yoksun kalabilir. Bienvenu zamanla, yedekten de oyuna girerek ligi, takım arkadaşlarını tanıyacaktır ve mutlaka katkı verecektir ama en çok taraftarın kendisini yüksek beklenti içine sokmaması şart. Bana kalırsa 4 milyon avro bu kumar için yüksek bir ücret. Ancak alacağı düşük yıllık ücret düşünülürse biraz kabul edilebilir. Santrafor alternatifi çok kısıtlı FB’nin bu bölgeyi güçlendirmemekle çok büyük hata yaptığını düşünüyorum. Maç sayısı artmış bir sezonda elzemdi bu konu. Ancak yönetimi de mevcut şartlar hakkında ne kadar suçlayabiliriz o da tartışılır. Özet olarak FB ilk on birdeki gücünü az çok korumasını bildi ancak uzun maratonda alternatif eksikliği çekeceği önemli pozisyonları mevcut.

Bu seneki transfer döneminin şampiyonu GS ise yeni baştan bir kadro kurmaya girişti. Geçen seneki hezimetten sonra da anlaşılır bir tercihti bu. Ancak yine tipik Türk yöneticiliği hatasına düşüp gol organizasyonları suçluymuş gibi o bölgeye yüklendiler transferde. Çok tartışılan defans pek bozulmadı. Tabi ki Muslera’yı bu yargıdan ayrı tutmalıyız. Umarım takım aradığı kaleciyi bulmuştur. Kaleci bir takım için çok önemlidir ve kadro yazılırken düşünmeksizin ilk olarak yazılacak bir kalecinin varlığı takımları istikrara kavuşturan en önemli etkenlerden biridir. Muslera ülkeye uyum sağlarsa geleceği parlak bir kaleci ve yüksek maliyetine rağmen doğru bir tercih. Sorun şu ki önündeki defans yaşlı kurt Ufaliji haricinde geçen senenin aynısı ve kendisinin tek başına mevcut problemleri nasıl gidereceği meçhul. Eboue’nin de defansa getireceklerinden çok orta sahaya vereceği katkılardan dolayı transfer edildiğini düşünürsek bu bölgede taraftar yine dizini dövecek gibi görünüyor. Ancak şunu da unutmayalım ki defans bir takım işidir ve önceki sezonda kötü görünen oyuncular takımdaki yükselişle beraber yıldızlaşabilirler. Orta sahaya gelirsek Terim’in en önem verdiği bölge olarak ön plana çıkıyor ve bu önem de kesinlikle gerekli. Melo ve Selçuk ikilisi bana göre memleketin en iyisi olma yolunda en büyük aday. Konuşulanlara göre kendilerine bir üçüncü katılacak ve bu üçüncünün kimliği takımın oyunu hakkında çok fikir verecek. Benim yaptığım gibi değerine bakılıp da Elmander seçilirse, takım gol atmada değil ama yememede çok sıkıntı çekecektir. Eboue seçilirse devşirme bir orta saha olarak elinden geleni yapacaktır ancak ne derece etkili olacağı meçhul. Eboue beke, Sabri ortaya çekilirse bu sefer de Sabri’nin enerjisi orta sahayı daha dinamik kılacaktır ancak Eboue’nin sağ bekteki enerjisi hakkında emin konuşamıyorum. Yerine Sagna’ya kaptırdıktan sonra o bölgede pek oynamadı ve GS’de o bölgede ne kadar istekli olacağı şüpheli. Yine de en iyi çözümün bu olduğuna inanıyorum. Bu durumda Elmander’in yedeğe gelmesi veya çift forvete dönülmesi gerekecektir ve birinci durum oyuncu hoşnutsuzluğuna, ikinci durum ise sistem karmaşasına sebep olabilir. Arda’nın boşluğu Riera ile dolmaz, zira Riera çok farklı bir oyuncu ancak bu değişiklik GS için bir fırsata dönüşebilir. Daha klasik kanat oyunlarına başvurulabilir ve Arda’nın taşıdığı sorumluluk diğer oyunculara dağıtılarak daha bir takım olunabilir. Her şeye rağmen taraftarı gibi GS’den daha kesin transferler bekliyordum. Aldıkları en iyi oyuncunun bonservisine sahip olmamaları ileride başlarına iş açabilir. GS forveti Sercan’ın ilavesiyle zenginleşti ancak Baros’un durumu gönderilecek söylentilerinden dolayı biraz kritikleşti. Baros söylentilerden etkilenmezse gollerine devam edecektir, aksi takdirde Sercan’a güvenilerek bir sezonun gitmeyeceği yakın bir şehirden örnekle sabit. Son olarak şunu söylemek isterim ki GS kadrosuna bir yaratıcı oyuncu daha katmalıydı ve korkarım bıkkınlık veren on numara geyikleri ufukta kara bulut gibi dolanıyor.

Geçen senenin post sezon şampiyonu BJK ise bu sezon yıldızlarının uyumuna sabretmeyi tercih etti. Hali hazırda fantastik bir Portekiz takımı görüntüsündeki BJK, doymaz bir iştahla yeni transfer döneminde de Portekizli ve Brezilyalı oyunculara saldırdı. Bu saldırıdan nasibini alamamış kaleci bölgesi ise yine yerlilere, en çok da en gençlerine emanet. Her ne kadar yeteneği şüphe götürmezse de rakipleri incelediğinde yönetimin en büyük hatasının bu bölgeyi güçlendirmemek olduğunu söyleyebilirim. Sakatlıklar da düşünüldüğünde birilerinin şapkasını önüne koyması gerek. Defansta ise tek değişim olarak taze milli Egemen’i görüyoruz ki bence başarılı bir hamle. Özellikle Ersan’ın uzun süreli sakatlığında çok işe yarayacaktır. Sidnei ise henüz Sivok’u kesemiyor ama ucuz bir alternatif olarak kadroya alınması normal. Asıl sorun beklerde. İlginç bir şekilde bu kadar para harcanan bir kadroda sadece tek bir orijinal bek var ki onun da orijinalliği tartışılır ve çok genç: İsmail. Nedense mevcut yönetim futbolun birebirde adam geçmekten ibaret olduğunu düşünüyor gibi sürekli ofansif oyuncuları transfer ediyor. Kadroya bek seçerken o kadar zorlandım ki ben bile utandım bu durumdan. Geçen seneden farksız olarak Ekrem, Hilbert, Toraman sağ tarafı, İsmail ve bazen Ekrem ise sol tarafı işgal edecekler ancak tahminim bu sene yenilik olarak yeni gelen gurbetçilerden birinin de bu mevkiye çekileceği. Sürpriz bir performansın kendisini değişmez kılması içten bile değil.
Orta sahada Fernandes’in bonservisini alarak akıllı bir harekete imza atan BJK, Necip veya Aurelio ile kendisine destek vermeyi düşünüyor. Kalan pozisyonda Ernst yerine taraftar baskısıyla Guti tercih edilirse filmin tekrarını izleriz ancak gelen haberler İspanyol’un kredisini tükettiği ve yerini Alman’a veya yeni gelen Portekizliye terk edebileceği. Değerinden dolayı adını bile kadroda göremeyeceğiniz Portekizli yılın steal’i olursa Demirören çok istediği başarılara ulaşabilir, aksi takdirde yine hüsran bekliyor taraftarları. Tabi bu hüsran sadece orta sahanın performansıyla kısıtlı da kalabilir, eğer kanatlardaki iki gonzales kendilerinden beklentileri verebilirlerse. Almeida ile birlikte en iyi hücum gücüne sahip olduğunu düşündüğüm BJK, savunmadaki problemleri ve takım içi uyumunu çözebilirse başarılı olacaktır. Ancak Portekizcenin ağırlıklı dil olduğu takımların, Porto veya Lizbon’da iç saha maçlarını oynamıyorlarsa başarı şanslarının düştüğü de çok tekrarlanmış bir gerçek.

Kendilerine Şampiyonlar Ligi’ne katılım piyangosu vurmuş takımımız TS ise piyangodan gelen ödülü biraz savrukça harcadı. Ellerindeki değeri koruyup kadrolarını güçlendirmek yerine, neredeyse yeni baştan bir kadro kurmak zorunda kaldılar. Kalecileri değişmedi ama ki bu iyi haber. Üst düzey iki kaleci her zaman avantajdır. Defans ise SOS veriyor. Glovacki’nin sağlam varlığı umut veriyorsa da geri kalanların ŞL’de neler yapabilecekleri tam bir muamma. Yanlış bilmiyorsam içlerinde bu konuda tek tecrübe sahibi de Serkan Balcı. Umarım yeni transferleri beklediklerinden iyi çıkar da özellikle Avrupa’da başarılı bir sezon geçirmelerini sağlar. Orta sahasını da iki önemli transfer ile güçlendiren TS gidenleri bu bölgede aramak istemiyor. Bunu da başarabilirler. Ancak benzer özellikle çok adamları var. Sapara, Vittek transferleri biraz aceleye geldi bence. Bekleseler daha iyilerini bulabilirdiler. Tabi şehirde yaşamak isteyen birilerini bulmak da kolay değil. Görünüyor ki hücumda Burak’ın üzerine bu sene daha da fazla yük binecek ve üç kulvarda yarışan bir takım böyle bir meydan okumaya nasıl cevap verecek göreceğiz. Sanırım taraftarın en güvendiği konu Güneş’in kadrodan yıldız çıkarabilme yeteneği. Kendini kanıtlamak isteyen bir gencin yine yıldızlaşmasını bekliyoruz o zaman.

Bir önceki sezonun sürpriz şampiyonu Bursaspor ise önceki sezondan başlayan düşüşünü yükselişe çevirme niyetinde. Ancak onlar da geçen senenin savurganları olarak bu sene de çok adam alıp az heyecan yarattılar. Tecrübeli bir kaleci seçimi yaptıkları en isabetli iş. Defansın sağına da gerçek bir bek bulmaları da takdire şayan. Ancak merkez defansında pek bir değişiklik yapmadılar ve oyuncularının bir sezon önceki performanslarını sergilemesini bekliyorlar. Orta sahaya yaptıkları katkı ise yetersiz bana göre. Bir tane daha iki yönlü orta saha almaları gerekiyordu. Adem veya Musa’nın bu görevi üstlenmesini bekleyecekler. Forvette ise kaybettikleri acar ikili yerine yeni bir acar çete kurma çabasıyla fiziki özelliklerden gelen yeteneklere de güvenerek iki hızlı adam aldılar. İkisi de başarıya aç ve bu açlık doğru yönlendirilirse golleri de getirebilir. Yine de süper lig’de her zaman gol atabilecek bir santrafor bulundurmak çok faydalıdır ve ellerinde bunu yapabilecek tek oyuncu Turgay. Kısacası Bursaspor taraftarının kursağında kalan başarının tadını tekrar tatmak istiyorsa kontratak taktiklerini geliştirip daha etkin kılmak zorunda. Oyuncuları buna uygun hale getirmek de Sağlam’ın görevi olacak.

Bu yazıda sadece şampiyonlar paketi inceledim. Talep olursa diğerleri için de bir paragraf açabilirim. Tüm takımlarımıza yeni sezonda başarılar dilerim.

6.09.2011

Sogelau Tuvalu

Bayram haftasına denk gelmesi sebebiyle Dünya Atletizm Şampiyonası arada kaynadı.Usain Bolt'un diskalifiye olduğu 100m elemelerinde 1994 doğumlu genç bir Amerikan Samoalı 100 m elemelerinde yumuşak tabanlı ayakkabılarıyla 15.66 saniyede koştu ve tabi ki en az Usain Bolt ya da Blake kadar konuşuldu.

İşin aslı bu tosuncuk Güney Kore'ye gülle atmaya geldi. Ancak elemeleri geçemedi. Kurallara göre ise 100m'ye katılması içinse herhangi bir elemeye katılmasına gerek yok. Hal böyle olunca okyanusun ortasındaki 65 bin kişilik bir adadan gelen bu genç, oraya kadar gelmişken Dünya Şampiyonası'nda yarışmak adına tarihin en yavaş 100m koşularından birini gerçekleştirerek tarihe geçiyor.

Dip not: Amerikan Samoa, 2001'de Avustralya'ya Dünya Kupası elemelerinde 31-0 yenilerek bir uluslararası maçtaki en farklı mağlubiyete imza atmıştı.

Ritchie De Laet


Ilk kez iki sene once Manu-Wolves macinda izlemistim De Laet`i. Sag bek pozisyonunda oynuyordu ve iyi bi mac cikarmisti. Bu sene Norwich`te defansin ortasinda gorunce sasirdim acikcasi ama asil yerinin defansin ortasi oldugunu da anlamis oldum cunku iki sene onceki sag bek oyununa gore cok cok daha iyi ve rahat oynuyordu. Ferguson`in defansin gobegindekileri pas atmalarini gelistirmek icin bilerek sag bek oynattigini biliyoruz zaten ve De Laet de onlardan biriydi. Ayrica bi parantez de Paul Lambert`e acmak gerekir bence cunku De Laet gibi aslinda gayet tecrubesiz bi defans oyuncusunu direk ilk 11e koymak cesaret gerektiren bi durum. Gerci De Laet su ana kadar iki gole direk hatalariyla katki yapti ama genel oyunu ve hatta attigi bi golle de Norwich`in en onemli oyuncularindan. Hatta Norwich eger kumede kalirsa bana gore en buyuk pay sahiplerinin basinda De Laet gelecek.

De Laet ayrica iki sene once Manu`da ilk kez forma giyince Belcika kadrosuna dahil edilmis ama ondan sonra da daha secilmemis. Onunde Van Buyten, Kompany, Vermaelen ve Vertonghen gibi oyuncularin oldugu dusunulurse sansinin cok zor oldugu ortada ama Norwich`teki performansini surdururse bence en azindan cagrilmamasi icin herhangi bi sebep yok. Tabii en basta yaptigi basit hatalardan kurtulmasi gerek ama De Laet`in adini onumuzdeki sezonlarda en azindan transfer sezonlarinda daha cok duyacagimizdan suphem yok.

3.09.2011

O gece bu sene?


Üstteki başlık Karşıyaka'nın sloganı fakat Paris Saint-Germain'in şampiyonluk özlemi çok farklı değil, Karşıyaka en son 1995'te şampiyon olmuştu, Paris Saint-Germain için ise bu tarih 1994. Ve PSG taraftarı sıranın tekrar kendisine geldiğine inanıyor.

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki böyle zengin başkanlar tarafından alınan takımlar ilk bir kaç yıl istenen başarıya ulaşamaz. Çünkü fazla paranın rahatlığıyla yanlış transferler yapılır, takım içi uyumu sağlamak zor olur ve bol şöhretli ama başarısız takımlar ortaya çıkar, bu son derece normaldir. Yalnız PSG'nin bu yıl kurduğu kadro hiç öyle gözükmüyor, öncelikle Paris bence başarılı olan teknik direktör Kombouare ile devam etme kararı aldı. Burada gereksiz bir hamle ile sportif direktörlüğe eski topçu Leonardo getirildi. Geçtiğimiz yıl Inter'i yeni bırakmış ve teknik direktörlüğün içindeki bir adamı sportif direktör olarak atamak biraz iki başlılığa yol açabilir. Leonardo sanki orada Daum'un arkasındaki Aykut gibi olası bir başarısızlık halinde takımın başına geçecek isim olarak duruyor. Kombouare sezon boyu güven içinde olmayacak.

PSG'nin yaptığı bir başka güzel iş kadronun iskeletini korumak oldu. Ceara - Armand - Sakho - Chantome- Bodmer - Nene - Hoarau gibi isimler hala kadroda. Makelele bıraktı, Giuly ise Monaco'ya geri dönmüş galiba. Sessegnon geçen yıl gitmişti. Transfer konusunda da seçici olan PSG bir ara basında Katar sermayesi ile her oyuncuya atlıyormuş gibi gözükse de aslında hiç öyle bir politika izlemedi, tam tersi hedefi olan bir takım gibi doğru transferler yapmaya çalıştı. Genç oyuncular üstünde duran PSG Fransa milli takımına da seçilen Matuidi ve Gameiro gibi isimleri kadrosuna kattı.

Bu isimler Leonardo henüz göreve gelmeden anlaşılan isimlerdi. Leonardo gelir gelmez etkisini gösterdi ve PSG İtalya ligin talan etti. Sağ kanada Roma'dan Fransız milli oyuncu Menez alındı ve forvet arkasına Palermo'dan Avrupa'da yılın en pahalı ikinci transferi olan, süper yıldız adayı Pastore transfer edildi. Kaleci olarak yine Palermo'dan Sirigu transfer edildi ve Juventus'un ön liberosu Sissoko kadroya dahil edildi. PSG son transferini de stopere Fenerbahçe'den Lugano'yu alarak yaptı ki bu transfer de muhtemelen Lugano'nun menajerinin İtalya bağlantıları sayesinde gerçekleşti.

Şu an son derece güçlü ve alternatifli bir kadroyla yoluna devam ediyor PSG. İlk maçta kendi sahasında Lorient'e yenildi ama arkasından gelen bir beraberlik ve 2 galibiyet işlerin iyiye gitmekte olduğunu gösteriyor. Bu yıl Fransa ligi maçlarını Türkiye'de şu ana kadar herhangi bir televizyon kanalı satın almadı ve Paris ekibini henüz izleyemedim ancak takip ettiğim kadarıyla Sirigu, Menez ve Gameiro transferleri tam olmuş gibi. Daha Pastore devreye girecek. Şampiyonluk mu? Lyon hanedanlığı da yıkıldı, neden olmasın?

Önümüz Açık


Basketbol milli takımımız ile devam edelim. Litvanya maçıyla gördük ki bizim 2 senedir yakaladığımız ivme tesadüf değil, biz Avrupa'nın her takımıyla başa baş oynarız, işler iyi giderse Avrupa Şampiyonu bile oluruz.

Milli takımımız çok iyi savunma yapıyor. Savunmanın birinci kaynağı kenetlenme ve iyi mücadele. Ancak teker teker baktığımızda da oyuncularımız hep iyi savunmacılar, bu nedenle müthiş bir savunma takımı olduğumuz çok açık.

Bir başka artımız ise tabii ki pota altımız. Yıllardır pota altımız kuvvetliydi ancak hiç bu kadar iyi olmamıştı herhalde. Ömer, Ersan, Enes, Oğuz, Semih pota altı İspanya ile birlikte Avrupa'nın en iyisi. Furkan, İzzet, Dusan gibi daha tam olmamış isimleri de unutmayalım. Kerem Gönlüm, Kaya, Mirsad, Mehmet Okur gibi eski jenerasyonun yıldızlarını hiç saymadım bile ki bu isimler hala kullanılabilir.

2 ve 3 numara pozisyonlarında ise sıkıntı çekiyorduk, hele ki Hidayet'in kötü performansı bu sıkıntıyı arttırıyordu. Ancak son 2 yılda Ömer Onan'ın çıkışı muazzam. Ömer'den daha uzun yıllar yararlanamayacağız belki ama bu yıl Cenk'i kazanmaya başladık gibi, ve en önemli kazancımız Emir Preldzic oldu elbette. Henüz ilk yılında takıma inanılmaz bir katkı veriyor ve oyun sıkıştığında "al at" diyebileceğimiz bir numaralı oyuncumuz konumuna geldi. Bu turnuvada şu ana kadar çok süre almadı ama Sinan Güler'i de unutmayalım.

Point Guard konusunda ise Kerem Tunçeri şu an iyi götürüyor ve 2-3 yıl daha üst düzey seviyede basketbol oynayacağını ümit ediyorum. Ama ilerisi için bir fikrim yok, Doğuş'u hiç izlemedim, Tutku'yu beğenirim ama Orhun Ene tercih etmiyor. Hakan Demirel ve Engin Atsür maalesef olmadı. Ender Arslan'ı da hiç bir zaman güvenilir bulmamışımdır ama Emir'den sonra "al at" diyeceğimiz ikinci oyuncu konumunda.

Buradan da takımımızın hücum gücünün zayıflığına vurgu yapabiliriz. Evet, hücumda çok sınırlı değiliz ama oyuncularımız genelde tamamlayıcı, skor üreten NBA tabiriyle "go to guy" oyuncumuz yok. Bir Harun Erdenay yok yani..

Yazımı bitirirken şunu ilave edeyim dünkü maçta da gördük ki Ömer serbest atışlarını mutlaka geliştirmeli. Avrupa basketbolunda "Hack the Ömer" furyası başladı. Her potaya uzanışında faul yapıyorlar.

Hidayet "The End"


Basketbol milli takımımız geçtiğimiz yıl Dünya ikincisi oldu diye bu yıl da Avrupa Şampiyonu olacak diye bir şey yok, geçtiğimiz yıl çok ekstra durumlar söz konusuydu, bunları basketbolu az çok takip eden herkes biliyor.

Fakat yerimiz de çok aşağısı değil, bugün Avrupa'nın her takımıyla başa baş oynayabilecek kapasitede bir takımımız var ve gelecek yıllarda işler daha da iyiye gidecek gibi gözüküyor. İnşallah turnuvalara damga vuracağımız bir 10 yıl bizi bekliyor.

Futbolla karmaşa olduğu için sadece ikinci yarısını izlediğim Litvanya maçıyla ilgili analiz yapmamız gerekirse büyük sıkıntının Hidayet olduğunu söyleyebilirim. Hidayet'i severdim ta ki geçtiğimiz yılki maddi - manevi mevzusuna kadar. Ancak burada bahsedeceğim şeyler tamamen tarafsız düşüncelerim.

Hidayet 2001 yılından beri milli takımın lideri ve 11 yıllık NBA kariyeri gayet başarılı. Ancak Hidayet başarılı NBA kariyeri olduğu için Avrupa standartlarında skorer bir yıldız olduğunu düşünüyor, bu 10 yıldır değişmedi.
Oysa öyle değil, tam tersi Avrupa'da sayı atmak NBA'e göre çok daha zor. 2001'de, 2002'de, 2007'de yine takımın skor yükünü çekecek kadar attı ama üç turnuvadır Hidayet dripling ile adam geçemiyor, şutları girmiyor, yaptığı şey topu aldığında vakit geçirip zorlamak, adamını geçemeyince ya top kaybı yapıyor, ya el üzerinden isabetsiz bir şut atıyor. Kendisi için en iyi seçenek dün maçtaki gibi zor pozisyonda yanındaki oyuncuya verip yanındaki oyuncunun topu kaybetmesini sağlıyor.

Hidayet şu an bir üç numara için fazlasıyla ağır ve şutu kötü, ancak belli ki hiç bir zaman Avrupa standartlarında NBA'deki kadar bile iyi oyuncu olmadığını kabul etmeyecek. Hidayet bence milli takıma zarar vermektedir. Bunu 2009'da da söyledim, geçen sene maçları yarım yamalak izlediğimde de söyledim, şimdi de söylüorum. Hidayet'i milli takımdan kesmek kolay değil ancak kendisi bırakmazsa maalesef o da Hakan Şükür'ün durumuna düşecek, bıraktırılmak zorunda kalacak. Kendisi 2012 olimpiyatlarında oynamak istediğini sonra bırakacağını söylemişti zannedersem, bu da kendisi ve Türk basketbolu için iyi bir gelişme bence. Türk basketboluna büyük hizmetleri oldu ve belki de basketbol tarihimizin en büyük oyuncusu. Hidayet'i iyi hatırlamak istiyoruz.