İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

20.10.2005

UEFA'da Rakipler: Bolton Wanderers

Bolton adına, “Dünyanın en iyi pazarlanan Ligi” macerası, 2001 - 2002 sezonunda başladı. 28 bin kişilik Reebok Stadium’u (Stadın adı bile reklam) her maç dolduran hevesli kalabalık için Avrupa macerası ise geçen sezon gelen 6. sıra başarısının ardından, bu sezon apayrı bir heyecan (Bolton ilk kez Avrupa arenasında)..

Aslında geçtiğimiz sezon dehşet bir serinin ardından (14 maçta; 9 galibiyet, 3 beraberlik, 2 mağlubiyet) son beş haftaya girilirken Bolton, Şampiyonlar Ligi yolunda müthiş bir avantaja sahipti. Ama arka arkaya gelen üç beraberlik ve Chelsea mağlubiyeti, son hafta 3-2 yendikleri Everton’un onların yerine Şampiyonlar Ligi’ne gitmesine neden oldu.

1874’de kurulan kulüp, 1990’ların sonunda başlayan yatırım hamleleriyle birlikte, bugünkü kadro yapısı ve transfer politikasına taban tabana zıt bir şekilde, istikrarlı bir yükseliş içerisinde..

Bolton’ın genel kadro yapısı, gözle görülür bir prensip üzerine kurulu: Büyük takımların forma bulmakta zorlanan orta halli oyuncuları ve orta halli takımların istikrar sorunlu yıldızları bir araya toplanmış.. Bu bir bakıma takımın adındaki Wanderers (Gezginler) ifadesiyle de uyumlu bir tutum..

Premier Lig macerasının başladığı 2001 – 2002 sezonuyla birlikte bu prensibi hayata geçiren Bolton, evvela tecrübeli bir ismi, Sam Allardyce’i (Big Sam) takımın başına getirdi. Djorkaeff, N’Gotty gibi isimlerle başlayan düşük maliyetli ya da maliyetsiz yıldız transferleri, Okocha (PSG), Campo (Real), Speed (Newcastle), Hierro (Real) şeklinde devam etti.

Aralarda Bolton’a uğrayan ünlüler kervanına Mario Jardel, Les Ferdinand ve hatta Bülent Akın bile katıldı..

Bu politika, ilk hedefi yani taraftar desteğini sağlarken, Big Sam ilk etapta kadro içinde uyum sorununu aşamadığı için başarı biraz gecikti. Premier Lig’de ilk iki sezon düşme potasına yakın seyreden Bolton, bunlardan birinde düşmekten kılpayı kurtuldu. Şimdilerde ise uyumun sağlandığı dönemlerde gelen periyodik başarılarıyla biliniyor.

2001 – 2002’de düşme potasının iki basamak üzerinde, 16. olan Bolton, sonraki sezon düştü-düşecek derken 34. haftada en önemli rakibi WestHam’ı yenip, gayet zorlu bir seriden (Blackburn (D), Arsenal ve Southampton (D)) üç beraberlikle ayrıldı ve son haftada M’brough’u 2-1 mağlup ederek ligde kaldı. 2003 – 2004’de şaşılacak bir yükselişle ligi 8. bitiren Bolton; geçtiğimiz sezon da, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, özellikle ikinci yarı performansıyla Premier Lig’in en büyük sürprizi oldu.

Transfer politikasını geçtiğimiz sezondan itibaren kiralık oyunculara yoğunlaştıran Bolton, bu sezon Fadiga ve Oakes’i Derby’ye geri gönderirken, Fiorentina’dan Nakata ve Lens’ten Diagne-Faye’yi kiraladı. İlaveten de 2002 Dünya Kupası’nda parlayıp sonradan ortalardan kaybolan iki oyuncuyu transfer etti: Meksikalı Jared Borgetti’yi her arayanın bulamayacağı kadar ücra yerlerden bulup getirdi (Borgetti, biraz Avrupa’da, biraz Latin Amerika’da dolaştıktan sonra kendi ülkesinde Pachuca takımına dönmüştü) ve Liverpool’un kulübe mahkumu El Hadji Diouf’la birlikte o ofansif oyuncu kalabalığının içine dahil etti.

Emektar Hierro da artık uzatmaları da bitirdi ve emekliye ayrıldı.

Velhasıl, Bolton UEFA Kupası’nda şöyle bir kadroyla mücadele edecek:

Kaleciler:

(12) Ian Walker

(22) Jussi Jääskeläinen (Finlandiya)

(30) Chris Howarth

Defans:

(2) Nicholas Hunt

(5) Bruno N'gotty (Fransa)

(11) Ricardo Gardner (Jamaika)

(15) Radhi Jaidi (Tunus)

(26) Tal Ben Haim (İsrail)

(32) Jaroslaw Fojut (Polonya)

Orta saha:

(4) Kevin Nolan

(6) Gary Speed

(7) Stylianos Giannakopoulos (Yunanistan)

(8) Iván Campo (İspanya)

(10) Jay-Jay Okocha (Nijerya)

(16) Hidetoshi Nakata (Japonya)

(23) Fabrice Fernandes (Fransa)

(24) Joseph O'brien (İrlanda)

(25) Abdoulaye Faye (Senegal)

(35) Scott Jamieson (Avustralya)

(39) Khalilou Fadiga (Senegal)

Forvet:

(9) Henrik Pedersen (Danimarka)

(14) Kevin Cyril Davies

(18) Jared Borgetti (Meksika)

(20) Ricardo Vaz Té (Portekiz)

(21) El Hadji Diouf (Senegal)

(27) Bedi Buval (Fransa)

(31) Jamer Sinclair

(33) Johann Smith (ABD)

Bu kadro felsefesi takıma o denli sirayet etmiş vaziyette ki, Big Sam bile ne yapacağı konusunda biraz kararsız.

İçerde, belki tribünleri, belki de bu kadar (Kendilerine göre) üstdüzey ofansif oyuncuyu kadroya dolduran kulüp yönetimini memnun etmek adına garip taktik varyasyonlara ve buna bağlı olarak garip kadro seçimlerine malzeme olan Bolton kadrosu, ne zaman deplasmana gider ve sahaya doğru düzgün yayılırsa iyi işler yapabiliyor..

Bu iç saha karmaşıklığını geçip, Bolton’ın olması gereken ve olduğunda da iyi semere veren saha içi formasyonuna bakarsak:

Kalede tercih Jääskeläinen’den yana. Savunmanın dörtlü olduğunu düşünürsek, sağ bek Hunt, sol bek Gardner, stoperler N’gotty, Jaidi (Çok yönlü bir isim) veya Ben Haim. Bunlara ilaveten, bazen savunmanın herhangi bir yerinde, bazen de savunmanın hemen önünde organizatör olarak gördüğümüz Campo var.

Bolton’un iyi oynadığı maçlar genellikle savunmanın önünde Kevin Nolan ve Speed’in ikili oynadığı maçlar. Bu varyasyon kimi zaman da yerini Campo, Nakata, Giannokopoulos üçlüsüne bırakabilir. Bu savunmaya dönük hattın (İkili de olsa üçlü de olsa) önünde genellikle Okocha’yı görmek mümkün, o yoksa da yerine bakacak adam sürüyle..

Forvet hattı da pek çeşitli; ama Pedersen biraz daha vazgeçilmez. İkili veya üçlü tercih edilen bu hatta, alternatif isimler olarak Diouf, Faye, Davies’i görmek mümkün, bazen de Borgetti’yi.

Bolton’ın geçen sezon sıklıkla kullandığı 4-2-3-1 dizilişi, bu seneki kadro için de gayet uygun. Hatta yapılan transferler, bu dizilişin artık sabitleneceği izlenimini uyandırdı. Ama ilk on resmi maç sonrasında sahada “ideal” namına herhangi bir şey yok: Taktik diziliş de, 11 de…

Bolton, Premier Lig’in dokuzuncu haftasına 8 maçta; 4 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 mağlubiyetle beşinci sırada girdi. Cumartesi günü Beşiktaş provasını Chelsea deplasmanında yapan Bolton; 4. dakikada Giannokopoulos’la 1-0 öne geçmesine rağmen ikinci yarının hemen başında çözüldü ve sahadan 5-1 mağlup ayrıldı.

UEFA Kupası birinci turunda Lokomotiv Plovdiv takımını iki maçta da aldıkları ilginç 2-1’lik galibiyetlerle eleyerek 3. torbadan H Grubu’na dahil olduklarını da hatırlatalım.

İngiltere’deki ilk Lokomotiv maçında rakip ilk yarıda 1-0 öne geçti, Bolton son yirmi dakikaya girerken bulduğu bir golle beraberliği yakaladı, Borgetti’nin son dakikada attığı gol galibiyeti getirdi. İkinci maçta da pek benzer bir manzara vardı. Lokomotiv, ikinci yarının başında bulduğu golle yine öne geçti ve tur için yeterli bir skor yakalamış oldu. Bolton bu sefer son on dakikaya girerken beraberliği, 85’te de galibiyeti buldu.

Takımın gözde oyuncularından Hidetoshi Nakata, takıma alışma sürecinde zaman zaman yedek kalsa da Premier Lig’de olmaktan gayet memnun. Bir bakıma Premier Lig’de oynayan bir çok orta saha oyuncusunun kaderi olan “Kafasının üstünden uçup giden topları seyretmek”, şimdilerde onun canını pek sıkmıyor. En azından bunu Serie A’da zırt pırt sakatlanmaya yeğ tutuyor olmalı.

Aslında Bolton, kadro yapısı itibariyle, dan-dun oynamayan nadir İngiliz takımlarından biri (Yakında bunlar Premier Lig’i ele geçirip, daha izlenir bir lig yapacaklar, Sir’in tahtı iyice sallanıyor); yazık ki çok iyi bir organizatör olmaya namzet Nakata (Ee, burda da Okocha var, ne olacak şimdi? Hadi yavrum, sen yine sağ-iç’e geç), kiralık olduğu için (İyi tarafından bakılırsa aykırı ve iyi oynamaya başlayan) Fiorentina’ya ve (Kötü tarafından bakılırsa değişim konusunda Premier Lig kadar umut vermeyen) Serie A’ya dönmek zorunda..

Yeri gelmişken, Okocha, burada da kendini kabul ettirmiş, şovunu yapmakla meşgul, kendine yeni bir Fenerbahçe bulmuş da denilebilir. Belirli bir beklentiye alıştırılmış taraftar da ondan gayet memnun. Gerçi futbolunun son demlerinde ve bu kalabalık içinde o da birer ikişer kulübede oturmaya başladı ama hala takımının saha içinde güvenebileceği bir ofansif oyuncu ve geçen yılki başarıda önemli bir pay sahibi.

Orta sahanın defansif yükünü sırtlayan iki isimden bahsetmiştik: Kevin Nolan ve Gary Speed..

Aslında bu iki oyuncu, takımın anahtarları. Hücumcularıyla dikkat çeken Bolton’ın topsuz alan hakimiyetleriyle saha içindeki denge unsurları diyebiliriz bu ikisine. Bu sayede Bolton, rakip kim olursa olsun, en azından direnebiliyor.

Gary Speed, 36 yaşında ve Premier Lig’de parlak ve ilginç bir geçmişi var. Leeds, Premier Lig’de adından söz ettirirken o ordaydı. Newcastle yendien doğarken de orda. Everton sürpriz bir çıkış yaparken, yine orda. Şimdilerde Bolton sürprizinde aktif. Kısaca, nerede düşük bütçeli bir başarı varsa, Speed’i orada görmek mümkün.

Bu yaştaki oyuncular için sık kullanılan bir tabirle; “Neredeyse oğlu yaşındaki” Nolan’la (82 doğumlu) daha iyi bir ikili oluşturmasının önündeki engel, daha fazla birarada oynayamamaları. Bu da Big Sam’in huyu (Ya da huysuzluğu), daha çok bir basketbol takımını çalıştırır gibi davranmayı seviyor ve sahadaki kadroyu ve taktik düşünceyi sürekli değiştiriyor.

Tecrübe, teknik ve hız gibi unsurların ağırlıkta olduğu kadrosu, bir rakip olarak Bolton’ın artı tarafları.. Lokomotiv Plovdiv maçlarında da çok net belli olduğu üzere, Britanya dışına ilk kez çıkıyor olmaları ve yabancı herhangi bir futbol kültürünü tanımıyor olmaları, Premier Lig’de tedbir ağırlıklı oynayan Bolton’ın eksileri..

Lokomotiv karşısında iki kez zıplayan çekirge, bu grubun kesinlikle favorisi değil. Yukarıda bahsettiğimiz artı unsurlarıyla bu gruba renk katacakları kesin ama eksi unsurlarıyla da grubun dengesini bozabilirler. Yani bir yerlerde sürpriz puanlar bırakıp ya da bir yerlerden sürpriz puanlar alıp hesapta olmayan takımların potaya girmesine sebep olabilirler.

Bu da bizim Bolton’a Beşiktaş gözüyle bakışımız olsun..

Hiç yorum yok: