İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

29.11.2005

Almanlar ve İspanyollar

Bir Alman takımının UEFA Kupası’ndaki son zaferi 1996-97 sezonunda Schalke’yle.. Hani ikinci turda, 0-1’in rövanşında Trabzonspor’la Trabzon’da ilginç bir maç sonunda 3-3 berabere kalıp turu geçtikleri sezon. Daha iyi hatırlamak için, Beşiktaş’ın Rasim Kara yönetiminde 1-3’lük deplasman yenilgisinin rövanşında Valencia karşısında erken gol de bulmasına rağmen kronik rahatsızlığı üzere, ne olduğunu anlamadan iki gol yiyip maçı 2-2 berabere tamamlayarak üçüncü turda elendiği sezon. Sezon, bu kupanın finalinin iki ayaklı oynandığı son sezon ve Schalke evinde 1-0 mağlup ettiği Inter’e deplasmanda 1-0 mağlup olup, kupayı penaltı atışlarıyla rahat bir şekilde kazanıyor (Penaltılarda rahat bir şekilde kazanmak!.. Ancak o dönemin bir İtalyan takımıyla, o dönemin bir Alman takımının karşı karşıya gelmesinin mümkün kılabileceği bir durum).

Bir önceki sezon da kupayı Bayern’in kazandığını ve Almanlar’ın kupaya iki senelik bir ambargo koyduğunu bir kenara bırakırsak, bu kupada bir önceki Alman zaferi taa 1980’de Frankfurt’la..

İspanyollar’ın son zaferi daha yakın; iki sezon evvel Valencia kazandı kupayı.. İşin içinde biz yok muyuz? Elbette varız.. Valencia üçüncü turda, Şampiyonlar Ligi’nden gelen Beşiktaş’ı kendi evinde 3-2, İstanbul’da da 2-0 yenerek (Bu da bir başka kronik rahatsızlık mahsülü); dördüncü turda da Ersun Yanal’ın Gençlerbirliği’ni Ankara’da 1-0 yenilmesine rağmen kendi evinde uzatmalarda hak getire 2-0 yenerek eledi… Finalde de maçın yarısını bir kişi eksik oynayan ama o yarıyı bir kişi fazla da oynasa kar etmeyecek Marseille’yı, ilk yarının son anlarında sözkonusu kırmızı kartla açılan perde sonrası 2-0 yenerek kupaya uzandı.

İspanyollar’ın bir önceki zaferine gidersek, Real Madrid’in 1985 ve 1986’daki double ile iki sezonluk bireysel ambargosunu görüyoruz.

Kupanın daha daha geçmişinde bu iki ülke takımlarından Almanlar İspanyollara nazaran daha başarılı.. Zaten o dönemlerde Alman Milli Takımı da başarılı. Ama bu durum kıyas halinde geçerli mi dersek, değil. Zira İspanyollar, Milli Takımlar seviyesinde hiçbir zaman yeterli düzeyde başarılı olamadı.

Ne zaman UEFA Kupası üzerine genel bir değerlendirme yapmaya kalksam konuyu getirdiğim yere geleceğim yine; hiç heveslenmeyin, bu abukluğu yad etmekten kurtuluş yok, çünkü kupa bu abukluk üzerine kurulu..

Avrupa’nın en elit liglerini (Alfabetik yazıyorum) Almanya, İngiltere, İspanya ve İtalya olarak alalım ve bu liglerde geçen sezonu bitiriş yerlerine göre ilk üçer takımı sırayla yazalım: Almanya’da Bayern, Schalke ve Bremen; İngiltere’de Chelsea, Arsenal ve Manchester; İspanya’da Barcelona, Real Madrid ve Villarreal (Villarreal deyip geçmeyin, son birkaç sezondur hem ligde iyiler hem de Avrupa’da); İtalya’da Juventus, Milan ve Inter…

Şimdi, şampiyonları bir kenara koyup diğer sekiz takımın mücadele ettiği bir UEFA Kupası hayal edin.. Ya da etmeyin, boşverin.. Bu kupa Palermo, Espanyol, Bolton, Stuttgart vs. gibilerinin takımı formda tutmak için bir araç olarak görüp hiç ehemniyet vermediği; arada CSKA, Porto, Galatasaray, (Ve en kötü zamanlarında) Feyenoord ve Parma gibi takımların kazanıp bayram ettiği ve akabinde de battığı bir Perşembe günü maç trafiği olsun.

Üç ilginç bir sayı.. En basitinden ıssız bir adaya düşerseniz yanınızada üç şey götürürsünüz; iki şey götürürseniz yetmez, dördüncü şey sizin için lükstür. Ya da cinler ve ak sakallı dedeler karşılarına çıktıkları insanların üç dileğini yerine getirirler..

O zaman ben de işimi “ciddiyetle” yapmak adına Alman ve İspanyol takımları bu kupada son üç sezonda neler yapmış ona bakayım..

2002-03 sezonunda kupaya üç takımla başlayan Almanlar son sekize takım sokamazken, yine üç takımla başlayan İspanyollar’ın dördüncü takımı Malaga (Bildiniz, İntertoto’dan gelme) çeyrek finalde penaltılarla Boavista’ya elendi.. Sezon, Beşiktaş’ın çeyrek final oynayıp Lazio’ya elendiği ve kupayı, Rıza Çalımbay’ın Denizlispor’unu dördüncü turun ikinci maçında topa tutan (2-2’nin rövanşında 1-6) Maurinho’nun Porto’sunun kazandığı sezondur.

2003-04 sezonunda Almanlar kupaya biri İntertoto’dan gelme beş takımla başlarken bunların üçü birinci turda, kalan ikisi de ikinci turda elendi. İspanyollar ise , yine biri İntertoto’dan gelme dört takımla başladıkları kupada dördüncü tura kadar kayıpsız geldiler ve son dörde soktukları iki takım olan Valencia ile Villarreal birbiriyle eşleşti, kupayı da Valencia kazandı.. Sezon, Valencia’nın üçüncü turda Beşiktaş’ı, dördüncü turda da kılpayı Gençlerbirliği’ni elediği sezondur, yukarıda da bahsettik.

Geldik geçen sezona; bu sezonda UEFA, kupayı güzelleştirmek ve kurtarmak gayesiyle yarı-grup sistemini hayata geçiriyor, hatırlayalım, hani bizim Federasyon’un da sanki bu şekilde UEFA Kupası kurtulmuş ve güzelleşmiş gibi, Türkiye Kupası’na aynı gayelerle örnek aldığı sistem..

Kupaya, biri yine ve yine İntertoto’dan gelme üç takımla başlayan Almanlar, bunlardan birini birinci turda, kalan ikisini de grup maçları sonrasındaki turda kaybetti. İspanyolların başlangıçtaki biri İntertoto’dan gelme dört takımı kayıpsız bir şekilde ve hatta Şampiyonlar Ligi’nden gelme Valencia’nın da katılımıyla son 32’ye kaldı ama ikisi bu turda, ikisi bir sonraki turda, kalan Villarreal de çeyrek finalde elendi.

Görüldüğü üzere kendi liglerindeki mücadelelerini ağzımız açık izlediğimiz Alman ve İspanyol takımları, Valencia’yı istisna tutarsak, son dönemde UEFA Kupası’nda bizim takımlarımızdan daha başarılı değiller. Valencia’yı hem öyle, hem de böyle istisna tutalım derim, zira bu kupayı beş yıllık altın dönemleri içinde kazandılar ve bu dönemde kazandıkları diğer başarılar arasında iki Şampiyonlar Ligi finali ile iki lig şampiyonluğu da var. Yani Valencia, diğerleriyle kıyaslandığında birinci sınıf bir takım.

Gelgelelim bu sezona..

Almanlar kupaya, İntertoto’dan gelen Hamburg ile bareber beş takımlı bir başlangıç yaptılar. Bunlardan Kupa şampiyonu kontejanından Mainz, Sevilla’ya (Deplasmandaki 0-0’ın rövanşında içerde 0-2 yenilerek), Leverkusen de CSKA Sofia’ya (0-1 ve 0-1) elenerek kupaya birinci turda veda etti.

Kalanlardan Hamburg A grubuna Leverkusen’i eleyen CSKA’yı deplasmanda yenerek başladı. Sonrasında içerde Viking’i yenip dışarda Monaco’ya mağlup oldu. Grupta 6 puanla lider ve son maçı içerde Slavia ile. Bir mucize olmazsa gruptan şimdiden çıkmış görünüyor. Geçen sezonu kendi liginde bol kazanıp bol kaybederek, içerde iyi dışarda kötü bir grafikle sekizinci bitiren Hamburg, bu sezon ligde erken kopan Bayern’in arkasında Bremen ile beraber başaltını oluşturucaklar gibi (Liginizde bir Bayern varsa, başaltı seviyesi ikinci üçüncü sıraya çıkıyor, pardon Can Evren, başaltı nedir ben de tam bilmiyorum ama kullanmış bulundum).. Elalem tatildeyken İntertoto Kupası’yla başladıkları sezonda duraklamaları da erken oldu. Şimdilerde yine içerde kazanıp dışarda kaybeden hallerine geri döndüler ama her ikisinde de geçen yılkı ortalamalardan daha iyiler. Bozulmadan gelecek ufak da olsa bir atak, Hamburg’u bu kupada iyi yerlere getirebilir. Dahası bu takımın bir de yıldızı var: Van der Vaart.

Yıldıray’lı Hertha’nın yer aldığı C grubunda çok ilginç bir tablo var: Açılışta Steau Lens’i yendi, sonrasında da önüne gelen Halmstad’ı.. Diğer maçlar da berabere bitince dört takım dörder puanla diziliverdi. Hertha’nın Sampdoria ile dışarda, Steau ile içerde iki maçı var. Diğer rakiplerin de benzer şekilde maçları olduğu düşünülürse, iki maçta gelecek bir galibiyet yetmeyip iş averaja kalabilir ve Hertha kupaya erken veda edebilir, herhangi bir şekilde turu geçip daha üst sıralarda da yer alabilir. Bundesliga’da geçen sezon iyi ve istikrarlıydılar, bu sezon da öyleler. Bu özellikleriyle Hertha üzerinde fazla durulmayası bir takım. İşin garibi de bu kupanın tam da bu tür takımlara göre oluşu..

Son birkaç yılın iyi takımlarından Stuttgart bu sezon kendi liginde sırtını beraberliğe dayamış gidiyor (3 galibiyet, 2 mağlubiyet, 8 beraberlik). Her iki kulvarda da dışarda iyi, içerde berbatlar (Bundesliga’da aldıkları iki mağlubiyet de iç sahada, üç galibiyet de dış sahada, dahası UEFA’da içerde oynadıkları tek maçı kaybedip dışarda oynadıkları iki maçı da kazandılar). Kuranyi’nin gidişi takımı etkilemiş görünüyor, Stuttgart kolay gol yemiyor ama atarken de zorlanıyor (Bir İtalyan’dan daha ne beklenir?). Yer aldıkları G grubunda bir sorunları yok; Rapid ve Shaktar ile birlikte gruptan çıktılar denilebilir ama eleme turları başlayınca bu üretkenlik problemiyle nereye kadar giderler, o ayrı..

Bakalım İspanyollar ne alemde:

İspanyollar’ın UEFA Kupası macerası (İntertoto finalinde kaybeden Deportivo ve Valencia’nın da gelmesiyle beş olabilecekken) üç takımla başladı ve onların da biri gitti (Kupa kontejanından Osasuna) ikisi kaldı (Şu bizim Sevilla ile Teplice’i dışarda 1-1, içerde 2-0’la geçen Espanyol)..

Her sezon böyle bir takım çıkartan La Liga’nın geçen seneki flaşı olan Espanyol, UEFA Kupası’nda B grubunda.. Grup maçlarına L. Moskova deplasmanından galibiyetle dönerek başladılar ve grubun derbisinde iç sahada Palermo ile barebare kaldılar. Kalan maçlardan biri kendi sahasında aslan kesilen Brondby ile deplasmanda olsa da, son maç içerde grubun küçüğü Maccabi ile. Yani gruptan çıkmak kolay ama Espanyol’un bu sezonki düşüşü Avrupa’ya yansımaz demek zor.

Sevilla ise malum Beşiktaş ile aynı grupta.. Birinci turda Mainz’i nasıl eledikleri, geçen yazılardan birinde ve bu yazının yukarılarında bir yerde konumuz oldu.

Bu sezon bambaşka bir takım olan Sevilla; şu ana kadar ligdeki konum itibarıyle çok farklı gözükmese de (Civar takımlar ile puan farkının azlığını hesaba katalım ama) yenilenen orta saha ve hücum bloğu, ve dahi Ramos’un gidişine karşılık farklı bir stratejiyle telafi edilen savunma anlayışı sayesinde takım ve oynanan futbol çok değişmiş; prese dayalı iyi savunma yapan ve kolay gol yemeyen bir takım yaratmışlar. Yukarıda benzer noktalardan eleştirdiğim Stuttgart’dan ayrıldıkları nokta, iç sahada gol bulmakta o kadar zorluk çekmiyor olmaları.

İstikrar bu kupada bir anlam ifade ediyorsa eğer, Sevilla’yı iyi işler yapacak takımlar listesine dahil etmek lazım.. Ayrıca Sevilla’nın oyun anlayışı, bu kupadaki geçmiş başarı örneklerine bakarsak, mevcut ve Şampiyonlar Ligi’nden gelecek babayiğitlere rahatlıkla meydan okuyabilecek şekilde kurgulu..

Eh, madem öyle gelecek yazı da İtalyanlar ve İngilizler üzerine olsun..

Hiç yorum yok: