İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

20.04.2006

Sevilla: Endülüs Harikası

Onyedi özerk bölgeli, Katalunya’sı, Galiçya’sı, Bask’ı ile bizim üniter yapımızdan yola çıkarak anlamak da güçlük çekeceğimiz ilginç bir ülkedir İber yarımadasının büyük çocuğu İspanya. Yanlış anlamayın okuduklarım bunlar daha henüz gidip görmedim. İspanya’nın tarihinden de bahsetmeyeceğim bu yazıda. Ne var ki Andalucia(Endülüs) bölgesinin en büyük kenti Sevilla’da geçtiğimiz birkaç sene ile birlikte futbolda büyük bir ilerleme, bir farklılık gözleniyor. Yazının konusu da bu.

Sevilla kenti İspanya’nın gerek tarihsel dokusu gerekse futbol kültürü açısından kayda değer kentlerinden(En azından futbol tutkunu bizler için öyle)Bu Endülüs kentinin iki tane takımı İspanyol futboluna da damgasını vurmuş durumdalar. Betis-Sevilla derbisinin dünya üzerindeki en görkemli birkaç derbiden biri olduğu artık neredeyse herkes tarafından biliniyor. Hem Manuel Ruiz De Lopera hem de Ramon Sanchez Pizjuan tribünleri bu görkemi yaşıyor. Sevilla futbolu 90’lı yılların sonunda büyük bir düşüşe girmiş ve hem Betis hem de Sevilla bırakın LaLiga’nın önder takımlarından olmayı soluğu İkinci Ligde almışlardı. Bu iki takım düştükleri ikinci ligden 2001 yılında tekrar La Liga’ya yükseldiler ve kaldıkları yerden devam etmeye başladılar. Müthiş derbilere sahne olan Sevilla kentinin bu iki takımı La Liga da şampiyonluk görmüş az sayıda takımdan ikisi. Betis 1934-35 sezonunda İspanya Şampiyonu olurken, Sevilla ondan 11 yıl sonra 1945-46 sezonunda İspanya Şampiyonu oldu. Şampiyonluk sayılarının az olması onların İspanyol futbolundaki yerini hiçbir zaman aşağılara itmedi. Bu iki takım her zaman LaLiga’nın en önemli unsurlarından oldular. Geçen sezon iki takımda büyük bir çıkış yakalamışlar ve hatta aralarında lig dördüncülüğü yani Şampiyonlar ligi bileti için nefes kesen bir yarışın içine girmişlerdi. Sonuçta Betis Şampiyonlar ligi biletini alırken, Sevilla da UEFA kupasının yolunu tuttu. Betis için bu sezon hiç de iyi başlamadı önce kötü bir kura sonucu Liverpool ve Chelsea ile eşleştiler(Buna rağmen Chelsea’yi yenmeyi başarmış olmaları önemli)lige de hiç de iyi başlayamadılar ve ard arda gelen sakatlıklarla da beraber(Ricardo Oliviera hiç kuşkusuz en önemlisi)kendilerini ligin dibinde bulmuşlardı. Neyse ki şimdi toparlandılar ve tehlikeli bölgeden giderek uzaklaşıyorlar. Artık yazının asli unsuruna geçmek istiyorum. Yani Sevilla’nın kırmızı-beyazlılarına;

Geçen sezonki başarıdan sonra hem teknik direktörleri Caparros’u Deportivo’ya, hem de Sergio Ramos ve Baptista gibi çok önemli iki oyuncusunu Real Madrid’e kaptıran Sevilla takımı kadroyu güçlendirmek konusunda hiç de tereddüt etmedi. Saviola, Kanaute, Luis Fabiano gibi isimler takıma derin bir hücum zenginliği oluşturdu. Teknik direktörlüğe de en son Malaga’yı çalıştıran(daha önce Betis’i de çalıştırmış), Juan De La CruzJuande Ramos” u getirdiler. Sezona onlar da hemşehrileri gibi iyi başlayamamış ve ilk maçta sadece bir galibiyet almışlardı. Sonrasında ise hem UEFA kupasında hem de ligde aldıkları başarılı sonuçlar ve oynadıkları güzel futbolla ligde beşinci sırayı, UEFA kupasında da yarıfinali yakalamış durumdalar. Ligi bu sezon ilk dört içinde bitirmeleri olasılığı hiç de az değil. UEFA’yı kazanma şansları ise belki ligdeki ilk dört içine girme olasılığından da fazla. UEFA kupasında Beşiktaş ile de aynı grupta yer almış(Sevilla’da 3-0 mağlup etmişlerdi) ve izleme imkanı bulmuştuk. La Liga’nın gerçekten de takım gibi takımlarından Sevilla. Savunma hattındaki başarısı oldukça fazla. Espanyol ve Real Madrid maçları dışında hiçbir maçta ikiden fazla gol yemeyen bir takımdan bahsediyoruz.

Kırmızı-Beyazlıların oldukça iyi de bir kadrosu var. Zaten hem ligde hem de Avrupada başarılı olabilecek bir kadronun yetersiz olması söz konusu olamazdı. Özellikle hücum silahları gıpta edilecek cinsten. Arjantinli Saviola, Brezilyalı Luis Fabiano, Fransız Frederic Kanoute, Portekiz-Kongo karışımı Makukula ve İspanyol ümit milli Kepa.

Orta sahada henüz 20 yaşındaki Jesus Navas çok önemli bir yetenek. Brezilyalı Adriano, İtalyan Maresca(Juventus’dan hatırlarız sanırım) önemli isimler. Navas gibi altyapıdan yetişmiş 21 yaşındaki Antonio Puerta da son haftalarda önemli bir performans sergiliyor. 22 yaşındaki Brezilyalı Daniel Alex da Silva üç sezondur takımın orta sahasının belki de en önemli ismi. Brezilyalı Renato, İspanyol Jesuli, Jordi, Marti, Fernando Sales diğer önemli isimler. Henüz 17 yaşında olmasına rağmen ara sıra kendine yer bulan Diego Capel de takımın gelecekteki çok önemli bir ismi olacak. Jesus Navas, Diego Capel ve Kepa’nın özellikle de ilk ikisinin gelişimini yakından takip etmenizi öneririm. Bu oyuncular adlarını sıkça duyuracaklar çünkü bize. Bu noktada Sevilla takımının geçmişten beri genç ve yetenekli oyunculara kadrosunda yer vermesine dikkat çekmek lazım. Ayrıca Sevilla ile Real Madrid transfer ilişkisi de dikkate değer. Zamarano, Davor Suker, Robert Prosenecki, Soler gibi isimler iki takım arasındaki en önemli transfer örnekleri. Bu arada Maradona’nın da bir dönem Sevilla forması giydiğinin altını çizmek lazım.

Defansın sağında Javi Navarro, solunda Aitor Ocio yer alıyor. Fransız Escude, David ve Dragutinovic göbekte oynayan isimler. Pablo, Prieto, Crespo, Blanco diğer savunmacıları. Kaleyi ise bu sezon Valencia’dan aldıkları Palop ve emektar Notorio ile doldurmuşlar.

Juande Ramos’un takımı klasik 4-4-2 oynayan, alan savunması yapan, çok koşan, oldukça mücadeleci ve güçlü bir takım. Saviola ve Fabiano’nun verimlerinin daha üst seviyede olmaları onlar için çok arzu edilen bir durumdu yine de bu sezonun İspanya’daki en başarılı takımlarından biri olmalarını engellemiş değil bu durum.

Ligde kalan haftalarda Real Madrid, Barcelona gibi maçları olan Sevilla’yı bu karşılaşmalardan tekrar izleme fırsatı bulacağız. UEFA kupasının da en başından beri benim için favorisi olan Sevilla’nın kupayı alacağı kanaatim devam ediyor. LaLiga takımlarının son birkaç sezondaki Avrupa maceralarındaki başarısızlıklarını bu sezon gerek Sevilla gerek Villareal gerekse Barcelona ört bas etmiş görünüyorlar.

Endülüs takımı dedik ya işte. Türk milleti için bu adamlara karşı bir yakınlık duymamıza neden oluyor. Bir nevi kültürel yakınlık hissi uyanıyor insanda galiba. Bu başarının darısı diğer Endülüs kentlerine diyelim bari. (özellikle Granada ve Cordoba)

Hiç yorum yok: