İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

9.09.2006

İdolüm: Ümit Özat

Bir insan neden futbolcu olmak ister? Yaşadığı yere göre birden fazla cevabı var. Brezilya’da başka yeteneği olmadığı için, İngiltere’de başka bir şey bilmediği için, ABD’de farklı hissetmek için, İtalya’da düşmemek için, İspanya’da sevilmek için, Nijerya’da kurtulmak için, Almanya’da spor yapmak için, Güney Kore’de öğrenmek için, Avustralya’da sevinmek için, İran’da inandığı için. Nihayet Türkiye’de önce oynamak için sonra kazanmak için.

Tarihteki en iyi oyuncularımıza bakalım, kaç tanesi 8 yaşında başlamıştır kulüplerde futbol öğrenmeye? Evet son yıllarda bu durum değişmekte ve aileler futbolculuğu önemli, saygın bir meslek olarak görmekte, çocuklarını futbola teşvik etmektedir ancak şu anki milli takımın bile oyuncularının çoğunluğu en az bir kez top peşinde koşturduğu için tokat yemiştir. Büyüklerin düşüncesi bellidir. Yeteneğini futbol ile çarçur etme, oku adam ol. Peki ya tek yeteneğin futbol ise? Futbolcu olmak için doğduğuna, takımının sol kanat problemini gidermek için doğduğuna inanıyorsan? Ama bu yazının cevap arayacağı soru bu değil. Daha can alıcı bir soru; ya futbol yeteneğin yoksa ve futbolcu olmak için doğduğuna, takımının sol kanat problemini gidermek için doğduğuna inanıyorsan? Ya da futbol yeteneğin yoksa ama tek amacın futbolcu olmaksa ve içindeki coşkunun seni herhangi bir mevkide iyi bir futbolcu yapacağına inanıyorsan?

İyi futbolcu kimdir? Çevik, akıllı, güçlü ve ahlaklı olan mı? İyi futbolcu futbolu gerçekten seven ve oyunu oyun olduğu için oynayandır. İyi futbolcu güzel çalım atan oyuncu değildir. Çalımcı futbolcunun yeri sirktir ya da maç öncesi stadyum dışında zaman öldüren taraftarlarının oluşturduğu çemberin ortası. Spor malzemeleri satan global cüzdan avcısı markaların reklam kampanyaları boyalı şekerleri seven çocuklar içindir. Bu yüzdendir ki bu markaların en sevdikleri kahramanların saçları son trendlere uygun, tırnakları bakımlı ve ciltleri pürüzsüzdür. Oysa biraz futbol oynayan herkes bilir ki futbol sahaları podyumlardan farklıdır. Sahada kalmak sizi güzellikten oldukça uzaklaştırır ve sahadayken en son umursadığınız güzelliktir. Biz daha fazla cüzdan sahibini futbol ilgilisi yapmaya çalışan bu anlayıştan uzak duralım ve konumuza dönelim. İyi futbolcu kimdir? İyi futbolcu futbol için mücadele edendir. Futbolu iki takımın kazanma mücadelesi olarak görür ve kazanmak için değil en iyi şekilde mücadele edebilmek için takımı adına elinden geleni yapar. Bu illa çok koşmak değildir. Kast ettiğim futbolcunun yeteneklerinin farkında olması ve onları sonuna kadar takımının hizmetine sunmasıdır. İyi futbolcu oynadığına saygı duyandır. Rakibine, taraftara, antrenörüne, takım arkadaşlarına ve tabi ki futbola saygı duyandır. Yaptığı işin değerini bilendir. Geldiği yerin öneminin farkında olandır. İyi futbolcu dürüsttür. Futbol bir oyundur ve oyunların amacı kazanmaksa eğer kazanmanın birinci kuralı rakibini aldatmaktır. Bu cümle ilk okunduğunda kabul edilebilir görünebilir ama detaylı incelendiğinde oyunu oyun olmaktan çıkardığı kolayca anlaşılabilir. Eğer ki oyunu aldatarak kazanmayı doğru buluyorsanız karşı tarafa da hile yapma hakkı tanımış olursunuz ve bundan sonraki aşama kimin kuralları daha çok bozarak ama daha az göstererek kazanacağıdır. Kimse adaletten bahsetmez ama şöyle söylenir; tamam biz de haksızız ama siz daha çok haksızsınız. Ancak şu iki durumu karıştırmayalım lütfen. Çalım atmak hile değildir, oyunun şaşırtmacasıdır. Kendini ceza sahası içinde yere atmak ise hiledir, hakemi kandırmaktır ve tek kazandırdığı oyunu daha çok çirkinleştirmektir. Böyle bir futbolcu kazandırdığı penaltıyla kazanılan şampiyonluğun hatırlanacağını düşünür ama tarih hep haksız çıkarmıştır onu. Bu tip futbolcular her zaman hilekarlar olarak hatırlanır. Uzun vadede “golü elle attım” demek futbolcuyu her anlamda daha iyi futbolcu yapar.

Geçen sezon bir ara Ümit Özat ile ilgili bir yazı yazmak istedim ve başladım da ancak sitemizde başka bir arkadaşımız benden erken davrandı ve Ümit’i anlatan bir yazı yazdı. Güzel bir yazıydı ancak benim de söyleyeceklerim içimde kaldı. İzninizle ben de birkaç söz söylemek istiyorum Ümit hakkında. Bunları yazmadan önce yukarıdakileri yazma gereği hissettim.

Ümit’i Bursaspor’da Gençlerbirliği’nden kiralık oynarken FB’ye attığı frikik golüyle tanıdım. Maçın sonlarıydı ve maçı 2-2 yaparak takımına bir puan kazandırmıştı. Sonradan neden Bursa’da olduğunu İlhan Cavcav’dan öğrenecektim. O senenin sonunda FB’ye geldi ve transferi hiç de gürültü koparmadı. Hatta net hatırlıyorum şöyle yazıyordu gazeteler; “GB’den İstanbul’a iki Ümit geldi. Karan GS’ye , Özat FB’ye” Benim aklım Karan’da kalmıştı ama söylenenlere göre Özat da iyi oyuncuydu. Bir defa göründüğünden genç bir oyuncuydu. Gençti ama GB’de kaptanlık yapmıştı. Hakkında okuduklarıma göre o kadar lider ruhluymuş ki takımda neredeyse efsane olmuş ama takımdan ayrılmasının sebebi de biraz da bu olmuş. Bir gün başkan Cavcav’ın odasına gitmiş ve PAF takımının kontrolünün kendisine verilmesini istemiş. Tabi ki reddedilmiş ve Bursa’ya kiralık gönderilmiş. Ne kadarı doğru bilmiyorum ama bir futbolcu hakkında böyle bir dedikodu çıkması bile ilgimi çekmişti. Biraz daha araştırınca Ümit’in futbol sevgisine giderek daha çok şaşırdım. Maç sonrası eve gittiğinde her maçını izliyor ve yaptığı hataları inceliyormuş. Hedefi bir gün UEFA başkanı olmakmış. (Kaç futbolcunun buna yakın bir hedefi var?) Çok az antrenman kaçırırmış ve gittiği takımlarda hep bir şekilde oynarmış. Sahada izleyince kendisine hayranlığım daha da arttı. Bu adam yetenek küpü değildi ve kendine öz güveni doruk noktasındaydı. Üstelik takım arkadaşlarının da övgüsünü alıyordu. Peki nasıl yapıyordu bunu?

FB’ye ilk geldiğinde üçlü defansta düşünülüyordu ve doğal bir libero olduğu için de tercih edilmişti. Evet Ümit iyi bir kesiciydi ancak bazen fazla uzun top kullanıyor ve alması gerekenden çok topu oyuna sokmada insiyatif alıyordu. Bir defans oyuncusuna göre pas yeteneği fena değildi ama bir kaiser de değildi. Denizli’nin ikinci senesinde FB ilk yarı çok puan kaybetti ve antrenör değişikliği sonrası yeni patron Lorant da Ümit’ten vazgeçmedi. Ne de olsa o da üçlü defans oynatıyordu. Ümit’in ikinci senesinde de yeri değişmedi ta ki Oğuz Çetin dörtlü defansı tercih edene kadar. Görüldü ki Ümit tandem oynayamıyordu. Çok çabuk yerini terk ediyordu. Sanki daha önde oynamalıydı. Bunun üzerine yeni bir tartışma başladı; neden Ümit orta sahada defansın önünde denenmiyordu? Kendi adıma bu denemenin olumlu sonuç vereceğini düşünüyordum ancak 2003-2004 sezonunun ilk GS-FB ( Olimpiyat Stadı’nda gündüz oynanan) derbisinde Daum tarafından denenene kadar (yanlış hatırlamıyorsam Aurelio’nun cezası yüzünden) bu seçenek göz ardı edildi. Sonuç takdir edildi. Kesici Ümit istediği kadar orta sahada erken basabilirdi. Ancak top kullanma problemleri vardı. Sonra Daum’dan beklenmedik bir hamle geldi. Kangren sol kanata Ümit yerleşti. Bu delilikti. Bir defa Ümit kanatta oynayamayacak kadar ağırdı. Üstelik orta yapamazdı. Bir keresinde bir röportajında Ümit’in şöyle dediğini hatırlıyorum; “Takımın testlerde Fatih’ten sonra en hızlı oyuncusuyum.” Bu konuda emin değilim ama Fatih Akyel’den daha sempatik olduğu gerçekti. Antipatik Fatih sempatik Ümit’le her dalga geçtiğinde kendi antipatikliğini artırıyordu ve Ümit’i de mazlum durumuna düşürüyordu. Tıpkı çalışkan arkadaşlarıyla onun gibi olamadıkları için dalga geçen tembel öğrenciler gibi .Ümit çalışmaya devam ediyor ve dünya kupasında en çok oynayan oyuncumuz Fatih hızla dibe düşerken, yeteneklerini hoyratça harcarken, milli takımın yeni sol beki Ümit oluyordu. Dünya kupası kadrosunda stoper olarak giremediği ilk on bire Avrupa şampiyonası elemelerinde sol bek olarak giriyordu. Yetenekleriniz kullandığınız takdirde vardır ve yeteneksizliğiniz geliştirdiğiniz ölçüde avantajınız olur. Bugün Ümit’i her izlediğimde futbolcu olmak için çalım atmayı bilmenin şart olmadığını tekrar tekrar öğreniyorum. Benim yeteneklerimde birinin bile milli olma şansının olması bana umut veriyor.Biri tekniğime bakıp seni birebirde rahat yenerim dediğinde cevabım şu oluyor. “Olabilir ama bu hiç kolay olmayacak”.

Bugün hala FB’ye sol bek aranıyor. Ben dahil çok kişi takımın en zayıf yanının sol bek olduğunu düşünüyoruz. FB kaybettiğinde hala Ümit ıslıklanıyor. Oysa Ümit’i kötü bir ortası sonrası alkışlamalıyız, ne zaman ki mücadeleden kaçtığında, oyundan koptuğunda ıslıklamalıyız. Bence Ümit’in geliştirmesi gereken yönü ortaları, top tekniği değil, o konuda yapabileceğinin en üst noktasında. Ümit konsantrasyon özelliğine dikkat etmeli, bazen maç içinde yerini kaybediyor ve topu takip etmekten arkaya adam kaçırıyor. Rakipleri de bunu bildiğinden onun kanadına o hücumdayken hep adam kaçırıyorlar. Gerçi ben biliyorum Ümit bunun çoktan farkındadır ve ben bunları yazarken o çalışmaya başlamıştır bile. 29 yaşından sonra gelişmeye devam edecek bir oyuncu varsa o da Ümit Özat’tır.

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Futbol sadece Hasan Şaş’ın , Delgado’nun, Alex’in, Yattara’nın, Yusuf’un , Sergen’in oyunu değildir. Biraz da Ümit Özat’ın, Cihan Haspolatlı’nın, İbrahim Üzülmez’in, Hüseyin Çimşir’in , Yılmaz Özlem’in oyunudur. Bu oyuncuların sahalardan kaybolması futbolu jübile maçlarına çevirir.

Bir futbolcu izledim, uzun paslarını ortaya dönüştüren, ayağının içiyle yapamadığını ters ayağının dışıyla yapan, ortadayken kanada geçen, kendinden kat be kat yeteneklilere kaptanlık yapan, en çok eleştirilip en çok koşan ve en çok oynayan bir futbolcu. Eve gittiğimde hayallerimin o kadar da imkansız olmadığını düşündüren, hissettiren, futbola her hafta yeniden inandıran bir futbolcu.

Hiç yorum yok: