İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

16.11.2007

Demir Perde: Rinat Dasaev

Demir Perde: Rinat Dasaev

Geçmiş yazılarımdan hatırlarsanız, kalecilerin özellikle G. Amerika’da çektikleri zorluklardan ve gördükleri muameleden bahsetmiştim. 20. yy’ın son 10 yılına kadar dünyadaki herhangi bir sahnede varlığı her zaman hissedilen rahmetli Sovyetler Birliği’nde ve onun devamı sayabileceğimiz bugünün Rusya’sında ise durum çok farklı olmuştur. Dünyanın büyük bir bölümünde sokaklarda, bahçelerde top oynayan çocuklar forvet mevkî için kapışırken, Moskova’dan Sibirya’ya kadar olan coğrafyada aynı kavga kaleye geçebilmek için yapılagelmiştir. Kimileri bu garipliğin (!) sebebini 1936 yapımı Vratar (kaleci) isimli müzikal-komedi filmine bağlar. Bir roman uyarlaması olan filmde esas oğlan Anton Kandidov, karpuz atıp-tutmada ve düşen karpuzları yakalamakta o kadar başarılıdır ki, kendisini filmde ismi anılmayan bir takımın kalesinde bulur. Filmin finalinde ise, ülkeye gelen bir yabancı takıma karşı muhteşem kurtarışlar yaptıktan sonra son dakikada bütün sahayı geçerek maçı kazandıran golü bile atar. Filmin en sevilen şarkılarından birinde ise; “Ey kaleci, kavgaya hazırlan/Sen kalede bir nöbetçisin/Arkandaki sınırı unutma” denmektedir. Artık biliyoruz; “Futbol asla sadece futbol değildir”.

Tabi bu filmi bilmeyenler, Sovyetler’de kaleciliğin bu kadar kutsal bir mevki olmasını Lev Yashin’e bağlayabilir. Ancak, Yashin en büyük olmasına rağmen Sovyetlerin ilk büyük kalecisi değildir. “Kara Örümcek” , bir ara kendisini yedek bırakarak, neredeyse futbolu bırakarak hokeye geçmesine sebep olacak Alexei “Kaplan” Komich’in başlattığı geleneğin devamıdır.

Yashin toplam 4 Dünya Kupası’nda oynar ancak 1970’te katıldığı son kupada 44 yaşındadır ve daha çok varlığının hissedilmesi için Meksika’ya götürülür, zaten bir yıl sonra da futbolu bırakır. Sonrasında geçen 10 yıl ise Sovyet futbolunun en karanlık dönemi olarak anılır. Takım, 1974-78 Dünya Kupaları’nı kaçırken kaleden bizim müzeden Yevgeny Rudakov ve Vladimir Astapovskiy gibi isimler geçer. Bütün ülke “Yashin’in Varisini” beklemektedir.

Dünya onu ilk kez 5 Eylül 1979’da bir başka rahmetli ülke Doğu Almanya’ya karşı oynanan maçta görecektir. Sahaya yürüyen 22 yaşındaki genç adam, 1.87 boyunda ve o zaman 75 kilo ağırlığındadir. Kadroda ismi Rinat Dasaev olarak geçmektedir. Ailesinin koyduğu ikinci isim olan Fazyrakhmanovich ise, bu ismi yazmaya çalışan daktilograflarda ortaya çıkan parmakların düğümlenmesi vakaları nedeniyle giderek daha az kullanılacaktır. Soyadını ise başka yerlerde Dasayev ya da Dassaev olarak da görebilirsiniz.

Dasaev, 13 Haziran 1957’de Volga’nın Karadeniz’e döküldüğü deltanın kollarından birisinin suladığı Astrahan’da dünyaya gelir. Bu bölgedeki yoğun Tatar nüfus kendisini Dasaev’in yüzünde de gösterir; yüksek elmacık kemikleri ve hafif çekik gözler. Dönem, Yashin’in bütün dünyayı avucuna aldığı dönemdir ve genç Rinat’ın henüz sekiz yaşında Volgar Astrakhan takımında kaleci olarak futbola başlaması pek şaşırtıcı olmamalıdır. Takımın alt kademelerinden birer birer geçer ve 18 yaşında A takıma kadar yükselir. İnanılmaz refleksleri, teknik bilgisi, yüksek toplardaki hakimiyeti ve istikrarı ile ülkenin en büyük takımlarından Spartak Moskova’ya transferi sadece 3 yıl sürecektir. Yıllar sonra yapılan bir röportajda, kariyerinde unutamadığı birçok maç oynadığını ancak aralarından birisini seçmesi gerekirse Spartak kalesine ilk defa geçtiği maç olduğunu söyleyecektir. Dasaev, bugün bile o maç boyunca dizlerinin nasıl titrediğini hatırlamaktadır.

Dasaev, Spartak Moskova’da oynamaya başladığı 1979 yılında yukarıda anlattığımız şekilde milli takımda da oynamaya başlar ve 1980 yılında Moskova’da düzenlenen olimpiyatlarda Sovyetler Birliği’nin üst üste aldığı 3. bronz madalyanın kazanılmasına katkıda bulunur. Ancak, Dasaev’in bütün dünyanın dikkatini çekişi 1982 Dünya Kupası’nda olacaktır. Zaten çoğu kişi de kariyerinin zirvesi olarak 1982-1988 yılları arası dönemi gösteriyor. 1982 D. K. elemlerinde Çekoslovakya, Galler ve bize karşı oynanan 6 maçta sadece 1 gol yer (o da bizden değil) ve Sovyetler Birliği rahatça İspanya’daki finallere katılmaya hak kazanır. Daha ilk maçta karşılarına, 82’nin favorisi Brezilya çıkacaktır. Sovyetler maça daha iyi başlar ve 34. dakikada Bal’ın attığı golle 1-0 öne geçer. Sonrasında ise maç Brezilya ile Dasaev arasında geçer ve Dasaev 75. dakikaya kadar dayanır. Sonrasında Socrates (efsane kalecileri değil de efsane futbolcuları yazıyor olsam ilk isimlerden birisi Socrates olurdu) ve Eder’in golleriyle Brezilya 2-1 kazanır. Ama Sovyetler Birliği yine de grubu aynı puanda bitirdiği İskoçya’yı gol averajıyla geçmeyi başararak ikinci tura geçer. Bu arada Dasaev’in 2-2 biten İskoçya maçında yaptığı bir kurtarış kariyerinin en iyilerinden birisi olarak anılır. İkinci tur grubunda ise bu defa Belçika’ya iki gol daha az atabildiği için averajla Polonya’nın gerisinde kalır ve Sovyetler Birliği yarı finale kalamaz. Belçika, Sovyetlerin kalbini 4 sene sonra bir kez daha kıracaktır. Ancak, bütün dünya, Sovyetler’in yakaladığı yeni nesli ve kalelerindeki adamı farketmiştir artık. Dasaev’in 1982’nin en iyisi olamamasının sebebi de bir önceki yazıda selam durduğumuz Zoff olmuştur.

Sovyetler Birliği, 1984 Avrupa Şampiyonası’na katılamaz. Aslında grubun son maçına lider girmiştir ve ikinci Portekiz’in 1 puan önündedir, ancak ilk maçta Moskova’da 5-0 yendikleri Portekiz’e, deplasmanda 1-0 yenilince Fransa’ya gidiemez. Dassaev 6 maçta sadece 2 gol yemiştir ama bu gollerin diğeri de 1-1 biten Polonya maçına aittir. Ve bu beraberlikte sonunda Portekiz’in bir puan farkla Paris yollarını tutmasına sebep olur. Yine de ne Sovyetler Birliği’ni ne de Dasaev’i çok eleştirmemek lazımdır. Çünkü ev sahibi Fransa’nın dışında sadece 7 takımın daha eleme gruplarından çıkarak katıldığı Euro 84’te, onların yanı sıra son dünya şampiyonu İtalya, dünya 3.’sü Polonya, Hollanda ve İngiltere gibi ülkeler de yoktur.

1986 yılında ise 3 yıl aradan sonra yeniden göreve gelen Valery Lobanovksy’nin yönetiminde SSCB, Meksika’ya favorilerden biri olarak gider, kupaya da öyle başlar. İlk maçta, Macarlara 6 atan Sovyetler daha sonra Fransa’yla 1-1 berabere kalıp, Dasaev’in dinlendirilmek için çıkmadığı maçta Kanada’yı 2-0 yenerek gruptan lider çıkar. İkinci turda rakibi, belki de tarihinin en güçlü kadrosuna sahip Belçika’dır ve iki takımın 16 Haziran’da Guadalajara’daki karşılaşmaları 1986’nın en tartışmalı maçlarından birisi olur. Belçika’nın gücüne rağmen Sovyetler maça favori olarak başlar ve 27. dakikada Belanov’un golüyle öne geçer. Sonrasında ise Belçika iki kez geriye düşmesine rağmen maçı 2-2’ye getirerek uzatmaya taşımayı başarır. Ancak bunda Belçika’nın her iki golünde de ofsaytı görmeyen İsveçli hakem Frederiksson’un da katkısı büyüktür. Uzatmalarda ise psikolojik avantajı da ele geçiren Belçika, maçı 4-3 kazanır. Dasaev bu maçta tam 4 gol yese de çoğu yerde bu gollerin kurtarılamayacak toplar olduğu ileri sürülerek Schifo, Ceulemans, Demol ve Claesen’in hakkını vermektedir. Dasaev’in kaptanlığındaki takım Moskova’ya büyük bir hayalkırıklığı içinde döneceklerdir ama çileleri burada bitmeyecektir.

Hemen iki yıl daha atlayıveriyoruz ve 1988 yazında Batı Almanya’ya gidiyoruz. Lobanovsky’nin özellikle Dinamo Kiev iskeleti etrafında kurduğu Sovyetler Birliği yine favorilerden birisidir ve gruptan 2 galibiyet ve 1 beraberlikle çıkar. Yine sadece 8 takımlı turnuvada A grubunun lideri olarak, B grubunun ikincisi İtalya ile karşılaşır ve 2-0’lık galibiyetle 25 Haziran 1988’de Münih Olimpiyat Stadındaki final maçına çıkma hakkını kazanır. Hollanda-SSCB maçını bilmeyen var mı..? Hadi kısaca geçelim sonra Dasaev’e döneriz. 34’te Gullit’in kafasıyla Holanda 1-0 öne geçer, 54’te ise Van Basten’in, bu maçı efsaneler arasına kazıyan golü gelir, 70’te Belanov’un penaltısını ise Van Breukelen kurtarır (ve o gün 11 yaşında olan yazarın o yıllardaki kalecilik idolü olur) ve SSCB’ye öldürücü darbeyi vurur. Bence Van Basten’in o topu doğrudan kaleye vuracağını, bırakın Dasaev, dünyanın bütün kalecileri bir araya gelse tahmin edemezdi. Ama sonuçta, aynı Grosics’in bütün kariyerinin 1954 Finali’yle birlikte anılması gibi Dasaev’in de kariyeri artık bu maçla anılmaya başlayacaktır. Kendisi bu durumdan hâlen şikayet ediyor; “Bu soruyu kaç defa cevapladığımı hatırlamıyorum. Evet çok güzel bir goldü ama neden bu kadar büyük oldu!? Çünkü Avrupa Şampiyonası Finali’nde atıldı. Çünkü o yıl dünyada yılın kalecisi seçilen Dasaev’e atıldı. Ve ben spor tarihine –Van Basten’in en güzel golünü yiyen adam- olarak geçtim”.

Bu maç sadece Dasaev için değil SSCB için de büyük bir yıkımdır, çünkü Avrupa Şampiyonası’nı kazanmaya bir daha bu kadar yaklaşamayabileceklerinin farkındadırlar. Hatta bir yerlerde Sovyetler Birliği’nin esas çöküş tarihini bu maç olarak anan bir yorum okudum. Hep beraber tekrarlıyoruz efendim: “Futbol, asla sadece futbol değildir”.

Dasaev bu arada, 11 senedir oynamakta olduğu ve 1983’ten beri de kaptanlığını yaptığı Spartak Moskova’yla iki kez lig şampiyonu olur. O yıllarda SSCB liginde iki takım hükmetmektedir; Spartak Moskova ve Dinamo Kiev. “Dinamo’yla maçlarımız muhteşemdir. Her maç sanki son maçımızmış gibi oynardık ve kazanan taraf Dünya Kupası’nı almış gibi sevinirdi”. Bu arada Dasaev ülkenin en köklü haftalık dergilerinden Onokyok tarafından 6 defa “en iyi kaleci” seçilir. Bu arada, yukarıda da belirttiğimiz gibi 1988 yılında dünyanın en iyisi ünvanını alacaktır. Ancak her ne kadar “kendini beğenmiş olarak görünmek istemem ama bütün kariyerim bir zafer havası içerisinde geçti” dese de 1988 yılı kalecinin zirve yılı olarak görülebilir.

Euro 88 finalinden sadece birkaç hafta sonra Dasaev, toplam 385 maç (50’si Avrupa Kupaları) kalesini koruduğu Spartak Moskova’dan Sevilla’ya transfer olarak SSCB dışına çıkan ilk oyuncu olur. “Bugün, başka bir ülkeye giden oyuncuların uyum süreci daha kolay. O zaman ben ve benden sonra çıkan birkaç arkadaşım ise çok zorlandık. Öncelikle hızlı bir şekilde dil öğrenmemiz gerekiyordu. Diğer taraftan Sovyet disipliniyle yetişmiş olan bizler takım antremanlarından sonra da bireysel olarak çalışmaya alışkındık ve batı klüplerinde bu yoktu. Buna da bağlı olarak, çok boş zamanımız oluyordu ve yabancı bir ülkede, yalnız başına boş zamanınız olduğu zaman, varolan problemlerin psikolojik ağırlığı daha beter çöküyordu”. “Demir Perde” Dasaev’in, yurtdışına transferiyle birlikte Lobanovksy ile arası bozulur. Disipliniyle tanınan Lobanovsky, hem Dinamo Kiev’de hem de milli takımda oyuncuların kontrolünü elinde tutmaktan hoşlanıyordu. Milli takımın kaptanının bu düzenin dışına çıkması onun için affedilemez bir hataydı ve Lobanovsky İtalya 90’a Dasaev olmadan gitmeyi düşündüğünü saklamıyordu. “Lobanovsky’yle bu konuda hiç tartışmadık, hatta konuşmadık bile. Sadece iletişim koptu ve bu durum kendisi ölene kadar devam etti. Bugün yaşasaydı ilişkimizin normale döneceğini tahmin ediyorum, ne de olsa milli takıma 7 yıl birlikte hizmet ettik”.

Sovyetler Birliği, tarihinde son defa 1990 İtalya’da boy gösterir ancak, Lobanovsky’nin arası Dasaev’in yanı sıra ülke dışına çıkan Zavarov, Aleinikov ve Khidiatulin’le de bozuktur. Bunun üzerine bir de turnuva başlamadan birkaç hafta önce Michailichenko’nun sakatlanması takımın moralini darmadağın eder. Dasaev, milli formayı son defa İtalya 90’daki ilk grup maçında Romanya’ya karşı giyecek ve diğer iki maçta yerini Uvarov’a bırakacaktır. Bu maçla birlikte toplam 91 defa milli olur ve SSCB tarihinin en çok milli olan ikinci ismi olur. E, böyle bir ülke de kalmadığına göre bu onuru da Dasaev’in elinden kimse artık alamaz. Milli forma altında sadece 70 gol yer. 1982 ve 86 Dünya Kupaları’nın güçlü ismi Sovyetler Birliği bu defa 3 maçta sadece tek galibiyetle grup sonuncusu olur. Bu arada minik bir not; ikinci maçta SSCB’nin Arjantin’e 2-0 yenildiği maçın hakemi eski dost (!) Frederiksson’dur.

Başarısızlığın ardından Lobanovksy’nin eleştirileri daha da artar ve Dasaev’in üzerindeki psikolojik baskı da ağırlaşır. Sevilla’da kendi hâlinde geçen sezonların ardından 1991 yılında kontratının sona ermesiyle birlikte futbolu bırakır. “35 yaşında futbolu bıraktım. Kesinlikle değil ama göreceli olarak erken bir yaş bu. Belki Rusya’ya dönseydim 40 yaşıma kadar devam ederdim”.

Ama Dasaev, futbolu bıraktığı zaman dağılmış olan ülkesine dönmez. Bir süre daha Sevilla’nın kaleci antrenörlüğünü yapar. Sonrasında açtığı spor malzemeleri satan mağazası ise, biraz da kendi ününe bağlı olarak iyi bir başlangıç yapsa da sonunda iflas eder. “Tek kelimeyle battım, çünkü ben bir ticaret adamı değilim. Benim hayatım futbol”. Bu arada eşinden de boşanmıştır. O uğursuz Hollanda maçından beri yaşadıkları artık Dasaev’in taşıyabileceklerinden fazladır. Aniden ortadan kaybolur. O kadar ki Rus gazeteleri artık anne-babasını bile aramayan efsane kalecinin ölmüş olabileceğini ileri sürer; “Anne babamı aramadım çünkü çok kötü durumdayım, ve bilirsiniz yaşlılar kötü haberleri daha da abartır”. 1998 yılında bir anda yeniden Moskova’ya döner ve eski evine yerleşir, yeniden evlenmiştir ve 4 çocuk sahibi olacaktır (2 de ilk evlilikten, eder 6; Allah bağışlasın). Ve röportajlarında, ortadan kayboluşunun üzerindeki sır perdesini kaldırmamak konusunda çok özenlidir. Yine de pek parlak olmayan on yılını geçirdiği İspanya için “ikinci evim” demektedir.

2003 yılında kendi kurduğu “Uluslararası Futbol ve Kalecilik Akademisi”nin başına geçer ve aynı yıl iki yıllığına Rus milli takımının başına getirilir. Rinat Dasaev son olarak 2007 yılında 50. yaşgünü şerefine düzenlenen ve eski Sovyetler Birliği oyuncularıyla, Pele, Maradona ve Platini gibi efsanelerin karşı karşıya geldiği özel maç ve bu sezon başında Torpedo Moskova’nın teknik direktörlüğüne getirilmesiyle gündeme gelir. Arada bir de Rus medyasına röportajlar vermekte ve 50 yaşında, karizmatik, stil sahibi ve kesinlikle oyunculuk günlerinden daha yakışıklı bir adam olarak geçmişi ve bugünleri yorumlamaktadır. Geçmiş kırgınlık ve çöküntülerini ne kadar geride bırakmıştır bilemem ama benim gördüğüm, hayata olumlu bakmayı ve rahat bir tavır gösteren bir adamdır. Çoğu zaman kendisine varisi sorulmaktadır ve Dasaev’in verdiği cevapları derlersek şöyle bir sonuç çıkmaktadır.

“Kaleci olmam, tesadüf ya da bir anda verilmiş bir karar değildir. Başından beri ne olmak istediğimi biliyordum. Yola “-ikinci Yashin- olarak çıkmadım, bugünün genç Rus kalecilerine de –ikinci Dasaev- olmak için değil kendi isimleriyle anılmak için çalışmalarını öneriyorum” .

Bence Dasaev, hedefine ulaşmıştır. Düşünsenize Yashin gibi “20. yy’ın en iyi kalecisi” seçilmiş bir efsane varken, yetenek vaadeden genç Rus kalecilerin “yeni Dasaev” olarak adlandırılması. Bunun üzerine bir gurur var mıdır acaba?
Bugünlük bu kadar efendim... Bir dahaki yazıda yeniden Atlantik’in diğer yanına geçelim ve Arjantili Fillol ve Meksikalı Carbajal’ı hatırlayalım.

Hiç yorum yok: