İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

28.08.2008

Ön Elemeler

Kanımca Dünya futbolunun bir numaralı arenası olan Şampiyonlar Ligi ön elemeleri tamamlandı. Temsilcilerimizden Fenerbahçe, Partizan’ı eleyip yoluna devam ederken Galatasaray Steaua Bükreş engeline takıldı. Öncelikle Galatasaray’ın elenmesiyle ilgili bir Galatasaraylı olarak biraz hüzünlü bir değerlendirme yaptıktan sonra Fenerbahçe hakkındaki öngörülerimi belirteceğim. Yarın kura çekildikten sonra da Fenerbahçe’nin grubunu ve diğer grupları ele alan bir yazı yazmam pek muhtemel.

Galatasaray Steaua Bükreş’ten kesinlikle iyi takımdı, elemeliydi falan demiyorum. Fakat eleyebilirdi. Geçen sezonki şampiyonluk ve kulübün ekonomisinin düzelmeye başlaması ile Galatasaray 2001’de Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadığından beri ilk kez bu kadar güçlü ve havalı oldu. İki yıl önce transferde Carrusca ve Inamoto’yu zar zor getiren kulüp bu sezon Kewell, Meira, De Sanctis ve Baros gibi isimleri getirebildi. Zaten eldeki harika Türk oyuncu kadrosu ve Lincoln, Nonda ve Linderoth gibi yine iyi isimler sayesinde kaliteli ve geniş, hatta biraz fazla geniş kadroya sahip oldu.

Üzüntüm bu yüzden. Ön elemede ilk kez elenmek, kaçan para, Şampiyonlar Ligi’nin doyumsuz heyecanı falandan çok Galatasaray’ın yükselen ivmesinin Şampiyonlar Ligi ile taçlanamamasından dolayı.

Beni çok çok üzen ikinci bir nokta, sezonun en iyi transferi denilen, Juventus dahil olmak üzere bir çok büyük takımın istediği söylenilen Meira’nın dünkü maçta yenilen goldeki inanılmaz hatası. Yarı sahada rakibe basıp pozisyonu bozmak yerine geri geri giderek hücum oyuncusunun ilerlemesine izin veren Meira, yenilen golün baş sorumlusuydu. Eğer rakip oyuncuya baskı yapsa belki topu kapacaktı, kapamasa bile oyuncu yavaşlayacak orta sahadan topu götürene kadar defans yerleşecekti. Bırakın tecrübesiz bir stoperi, kafası normal düzeyde çalışan hiçbir insanın yapmayacağı bir hataydı. Maalesef Portekiz milli takımının üçüncü stoperi Meira yaptı bu hatayı.


Fakat beni sevindiren bir nokta da Galatasaray’ın aslında çok da iyi bir takım olmadığını anlamış olmamız oldu. Tabii insan tuttuğu takımı kolay kolay zayıf göremiyor hele ki bu takım kendi liginde çok güçlü bir takım izlenimi veriyorsa Avrupa’da Leverkusen, Steaua Bükreş gibi takımlardan alınan yenilgiler daha çok koyuyor. Fakat henüz Galatasaray iyi bir Avrupa takımı değil. Türkiye için çok yeterli kadrosu ve bence bu yıl da şampiyonluğun en büyük adayı. Fakat Avrupa takımı olmak başka bir şey. İki Steaua maçında da Arda’nın tek kişilik şov yapması, dünkü maçta Arda’ya yaklaşan ve diğer iyi oynayan oyuncuların Hasan ve Kewell gibi Avrupa’da daha önce çok iş yapmış oyuncular olmaları bunun göstergeleri.

İlk maçtaki saçma kadro seçimi ve verilmeyen penaltı, ikinci maçtaki bariz ofsayttan yenilen gol tabii yaralasa da Galatasaray bunların altına sığınmamalı. Bir an önce toparlanıp Uefa’da bir şeyler yapmalı. Fazla uzamış saç gibi Galatasaray. İyi bir berberin elinde güzelce tıraş edilmeli. Kadro şekle şemale girmeli. Hücuma yönelik orta saha olarak Arda, Kewell, Hasan Şaş ve Lincoln’e sahip Galatasaray sezonun en önemli maçlarından birine sağ beksiz çıkıyor. Bu Galatasaray kadrosundan Türkiye’de şampiyonluğa oynayacak iki takım çıkar ama bir tane Avrupa’da iş yapacak takım çıkmıyor. Fazlalıklar en kötü devre arasında temizlenmeli. Lincoln de böyle giderse bu fazlalıkların en başta gideni olacak.

Ayrıca Galatasaray biraz da zorunluluktan oynadığı tek forvet saçmalığından bir an önce vazgeçip çift forvete dönmeli. Galatasaray’ın önde basan ve kanatlardan beslenen oyun anlayışı çift forvetle çok daha iyi olacaktır. Ayrıca forvet arkası oyuncunuz katkı sağlayamayan Lincoln ve defansif orta sahalarınız Topal ve Ayhan gibi hücuma katkıda zorlanan isimler ise tek forvet oynamak pek mantıklı değil. Sanırım Baros ilaç gibi gelecek Galatasaray’a.

Son olarak Baros transferi hakkında birkaç cümle etmek istiyorum. Nedense Baros transferi medyada ve kamuoyunda yeterli önemi göremedi. Hatta kimileri tarafından Baros’un kariyerinin dü
şüşte olduğu ısrarla vurgulandı. Sanki kariyerinin zirvesindeki bir Baros Galatasaray’a gelecekmiş gibi ya da Türkiye’ye gelen tüm yıldızlar kariyerinin zirvesindeymiş gibi(örneğin Kezman, Carlos, Anelka vs.) bu yorumları yapmak gerçekten anlamsız. Bahsettiğimiz adam Euro 2004’ün gol kralı ve 2005’te Şampiyonlar Ligi’ni alan Liverpool’un forveti. Galatasaray’ın diğer kariyeri düşüşteki yıldızları (Lincoln, Kewell, Nonda) gibi önemli sakatlıklardan etkilenmemiş bir oyuncu ve henüz 27 yaşında. Ayrıca Galatasaray kazıklanmış olabilir ya da olmayabilir ama hala 7 milyon avro. Jardel’den beri bence Galatasaray’ın yaptığı en flaş transfer fakat belki biraz transferin son dönemine geldiği için biraz da Galatasaray transferi kimselere duyurmadan birden yaptığı için(örneğin Lincoln transferi 2 hafta kadar medyanın gündemindeydi) Baros yeterli ilgiyi görmedi.

Galatasaray bahsini kapattıktan sonra Fenerbahçe’ye geçelim.

Öncelikle iki Partizan maçını da izlemediğimi söylemeliyim. Fakat Fenerbahçe hakkında analizimi Partizan maçı etkilememeli çünkü Fenerbahçe geçen sezon Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadı. Partizan’ı zaten elemeliydi ve eledi de.

Fakat yine de Fenerbahçe hakkında olumsuz görü
şlere sahip olduğumu belirtmeliyim. Bir kere Fenerbahçe yönetimini kutlamak gerekli. Transfere 50 milyon avro civarı para harcayarak ve hiç oyuncu satmadan nasıl bir önceki sezona göre daha güçsüz hale gelineceğini bize çok güzel bir şekilde öğrettiler.

Zico – Aragones tartışmasına hiç girmeyeceğim. Zico beğendiğim bir teknik adamdı, Aragones de kariyerli bir teknik adam. Futbolcuları bir iki kere izleyerek ne yapacağını tahmin edebilirsiniz fakat teknik direktörler için bu söz konusu değil. Antrenörler farklı takımlarda farklı görüntü çizebiliyor. O nedenle Aragones’in ne yapacağını değerlendirmek saçma olur. Yaptıklarını hep beraber görüp değerlendireceğiz.

Fakat Kezman – Guiza analizini yapabilirim. Bu iki oyuncunun birbirine göre artıları ve eksileri olsa da genel anlamda benzer yapıda oyuncular. İkisi arasında kayde değer tek fark birinin kariyerinin en üst noktasında olması diğerinin ise en alt noktasında olması. Yine de Guiza’ya 14 milyon avro verirken Kezman’ı kiralamak ne kadar doğru, tartışılır.

Emre’ye ise oyunun iki yönünü de oynayabilen bir oyuncu diye tonca para döküldü fakat Emre birkaç senedir oyununu iki yönünü de oynayamıyor. Ayrıca Alex gibi oyunun sadece tek yönünü oynayan(onu da mükemmel oynayan) bir oyuncunuz varsa orta sahada iyi bir Emre bile lüks olabilir. Çift ön libero her zaman daha iyi olacaktır Fenerbahçe için.

Ön libero demişken, Aurelio’yu bedavaya kaybeden Fenerbahçe’nin elindeki ön liberolar şu an için Maldonado, Deniz ve Selçuk. Alonso ve Senna olmadı gibi ve ben bu yazıyı yazarken internette Fenerbahçe’nin Villarreal’li Josico ile anlaştığı yazılıyordu. Josico hakkında yorum yapacak kadar bilgi sahibi değilim, bunu daha çok İspanya Ligi’ni sıkı takip eden kişilere bırakmak gerekir.(örneğin Eray Çek)
Fakat Aziz Yıldırım Aurelio gittiğinde kendini kurtarmak için “zaten yaşlıydı” falan demişti. Şimdi alınan oyuncu 33 yaşında.. Ayrıca Aurelio’nun Türkiye’ye ve takımına uyumunu, Türk vatandaşı olmasını da hesaba katarsak Aurelio’nun kaybının önemi bir kat daha artıyor.

Geçtiğimiz sezonun ortasında Fenerbahçe bu önlibero mevkiinde eksik diye Maldonado alınmıştı. Geçen zaman Maldonado’nun Deniz ve Selçuk’tan fazlası olmadığını gösterdi. Şu an için kesin olarak bu üç isim var bu pozisyonda Fenerbahçe’de. Türkiye’de mutlaka yeterli olacaktır fakat Avrupa için ne olacağını Josico’nun (ya da transfer gerçek değilse alınacak ön liberonun) performansı gösterecek.

Orta sahanın kanatlarında Fenerbahçe’nin sıkıntılı olduğunu söyleyebilirim. Deivid’in sakatlığından sonra Kazım, Ali Bilgin ve Burak Yılmaz’ın ne kadar yeterli olacağı tartışılır. Hele ki kıstasımız geçen yılki Deivid ise şimdiden Fener’in sağ kanatta çok güç kaybettiğini söyleyebiliriz.

Solda ise durum aynı: Uğur Boral ve Vederson. Geçtiğimiz yıl çok iyi bir performans çizen bu ikilinin bu yıl da aynı performansı göstermesi mümkün. Fakat bu oyuncular olası bir form dü
şüklüğünde bir Alex gibi, Deivid gibi ölüsü iş yapacak oyuncular değiller. Sıkıntı burada.

Son olarak Fenerbahçe’nin ciddi bir eksiği de kadronun darlığı. Fenerbahçe taraftarı yedeklerine güvenmiyor. Özellikle kale olmak üzere defansta ilk onbirin her taşı takım için vazgeçilmez durumda. Volkan Babacan’ı, Can Arat’ı, Yasin’i bir türlü ciddi performanslarda göremedik ve o nedenle değerlendirirken zorlanıyoruz. Geçtiğimiz yıl Song Afrika Kupası’na gitmese Emre Güngör ortaya çıkmayacaktı. Belki de Lugano sakatlansa Türk futbolu Yasin’i kazanacak. Ama diğer ihtimal de var işte.

Tüm bu karamsar tabloya rağmen Fenerbahçe kalede ve defans dörtlüsünde halen çok güçlü. Biraz abartılı gelecek ama Avrupa’nın en iyilerinden bu beşli. Keza Semih, Guiza ve Burak Yılmaz’dan oluşan forvet de süper. Alex için ise diyecek bir şey yok zaten. Geçtiğimiz sezonki başarının en büyük mimarı yine iş başında olacaktır. Kadıköy faktörünü de göz önüne alırsak Fenerbahçe’nin hala güçlü olduğu net. Fenerbahçe için asıl tehlikeli olan yönetimin transferde 2000lerde yakaladığı başarı grafiğinin dü
şüşe geçmesi. Geçtiğimiz yıl Tuncay’ın bu yıl Aurelio’nun bedava gitmesi, Carlos, Guiza ve Emre’ye verilen büyük paralar, ön libero transferinde beklenildiği gibi büyük bir isim getirilememesi bu düşüşün bazı göstergeleri

Hiç yorum yok: