31.10.2010
Semih'in Celtics'e Katkısı
Madem Youtube resmi olarak açıldı, hemen bir video ile bunu kutlayalım. Sezon başladığından beri henüz eşofmanlarını çıkarmak nasip olmayan Semih Erden'in takım içindeki görevi anlaşılan, itilip kakılarak takım arkadaşlarını motive etmek.
27.10.2010
Barcelona olmadan adam çarpmaya kalkmak ...
1.cisi Attacking Full back olayı zaten kısıtlı ülkemizde ve bunun belki de en önemli temsilcisi olmasını beklediğim İsmail'e ne hikmetse kimse güvenmiyor. Her gelen çocuğu oturtup günü kurtarma peşinde artık bu İbrahim ne yapıyorsa antrenmanlarda. Neyse sonuç itibariyle zaten sistemin ana gereksiniminden yoksunuz biz. Beklerimiz kötü. Oyuna genişlik katıyorlar ama bitiremiyorlar. Zaten bir maçta kaç orta fırsatı bulabilirsiniz ki? Biz buluyoruz ama isabet oranımız çok düşük. Buraya bir eksi ile başladık.
2.si 2 stoperden en az birinin Libero özellikleri ya da commending Center Back denen tarzda olmaları gerekiyor. Buna uygun elimizdeki tek stoper Ferrari'nin adam kovalamaktan artık kasları tutmuyor. Zaten yavaş ve set savunma adamı rolü ona daha uygun. Dolayısıyla iki tane düz stoperle oynayınca takımın açıkları daha net bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Burdan da hanemize bir eksi yazıyoruz.
Geldik orta sahaya. Kesinlikle en güçlü olduğumuz bölge zira Necip, Onur ve Ernst oyunu 2 yönlü oynayabilirken sadece savunmada Fink+Aurelio ve sadece hücumda Guti+Yusuf gereken derinliği sağlayabilirler. Şimdi Barca şablonuna baktığımızda Sergi Busquets'in dikine yer değiştirip hücuma destek verebildiğini hatta zaman zaman şık asistler yaptığını gerektiğinde savunmayı 3 lediğini görüyoruz. Bizde bu profile uygun adam aslında Aurelio ama yaşı ve sakatlık geçmişi itibariyle hücum yönünde beklenenden uzak, doğru olan burda Ernst'i kullanıp onun hücum ve top kullanma özelliklerinden faydalanmak gibi. Xavi'nin rolünü zaten Guti üstlenmeye çalışıyor. Pozisyon alma ve parselasyon konusunda takımdan 15 gömlek üstün olması ile az koşarak bazı şeyleri yapabiliyor. Gelelim Iniesta rolüne burda ki zaaf zaten sistemin işlerliğinin 2 kilit noktasından biri. Burda bir türlü istikrarı sağlayamadığımız ortada. Antalya maçında 2 asist yapan o süreçte neredeyse her maç araya bir top atan Ernst'in 4 maçlık yenilgi periyodunda kreatif olarak ortaya hiçbirşey koyamadığını görüyoruz. Sonuç orta sahada sağa sola yapılan 3 pastan sonra stoperlerden birinin yaldır yaldır hücuma çıkması yada topu saçma sapan biryere şişirmesi oluyor. Sezon başındaki savım aynen geçerli "Bjk Guti-Ernst ve Necip'in sağlıklı olarak oynadığı hiçbir maçı kaybetmez". Zira Barca sistemine en uygun orta 3lümüz bu ekip. Eğer bu arkadaşlar oynayacaksa buraya bir artı vermek gerek.
Sol kanatta sorunumuz yok Q7 oraya gerekli işlerliği kazandırıyor ama sağ kanatta aynı şeyi söylemek zor. Schuster çok denedi Holosko, Nihat, Tabata, Hilbert hatta Nobre'yi bile denedi ama olmuyor. O zaman sağ bek ve stoperin ardından yapılacak 3. transfer bu noktaya olmalı ve burdaki şişkinlik derhal azaltılıp yabancı sıkıntısı sona erdirilmeli. Bu durumda yarım işlerlikten buraya bir yarım artı veriyoruzki Q7 olmadığında çifte eksi yazabiliriz.
Forvette zaten 2 alternatif var Bobo ve Tekke. Tekke düzeldiğinde iyi bir alternatif olabileceğini gösterdi. Bobo zaten gol krallığında iyi gidiyor. Buraya bir artı verebiliriz.
25.10.2010
Utandır beni be Sabri
23.10.2010
Rakibe Saygı Duymak ve Hüsranı Beklerken
Ben: Şimdi ben maça gidiyorum ya, kesin yenemeyiz.
O: Rahat ol oğlum, Galatasaray bu, Kadıköy'de kesin yeneriz.
Ben: Ne alaka lan, sanki sonsuza kadar yenilmeyeceğiz.
O: Sonsuzu bilmem de, önümüzdeki 2-3 yılda berabere bile kalmayacağımız kesin.
Ben: E iyi bakalım.
Bir de, şimdi nefret ettiğim iddaa'yı, o zamanlar çatır çatır oynardım. Her gün 1-2 kupon yapardım sektirmeden. Genelde derbilerde rakibe oynardım totem olsun diye. Bir de egoist bir düşüncem vardı, takımım kazanamazsa ben para kazanayım. Ama o gün, öyle motive olmuştuk ki biz, 6 maçlık kuponumda Fenerbahçe'ye de vermiştim. Zaten İddaa açılalı ilk defa bir derbide, bir taraf en düşük oranı almıştı, 1.60. Neyse, gerisini biliyorsunuz. 11 Türk ile sahaya çıkan Galatasaray, bize dar etti Kadıköy'ü. 0-0 bitti maç. İddaa'da tek maçtan yattı. Rövanşında 8 kişi kalmıştık, son dakikada yemiş ve 2-1 yenilerek elenmiştik. Nerede "derbilerde favoriler kaybeder ama Fenerbahçe favoriyse işler değişir" sözü?
Şimdi bir derbi oynanacak yarın. Sanırsın Galatasaray ile değil, Tarsus İdman Yurdu ile oynayacak Fenerbahçe. Tarsus'lu taraftarlar alınmasın, Fenerbahçe'li, yüzdesi hiç de düşük olmayan bir kesime göre maç %100 bizim hatta 5-0'dan sonra 6'yı atmalı mıyız, atmamalı mıyız o tartışılıyor. Evet gerçekten, ciddi ciddi bir forumda tartışılıyormuş bu bir arkadaşımın dediğine göre. Bakmadım ama muhtemelen de antu'dur. Facebook'ta herkes profil resmini "Cimbom'a koymaya az kaldı" yapmış, en yakın arkadaşlarımdan biri "yarın puan kaybetmemiz için bir neden söyle?" diyor bana. Herkes hazır yani, yarın maç başlayacak, ilk 10 dakikada 2 tane sallayacağız, sonra rölantide götürdüğümüz oyunda "canımız isterse" 6'ya kadar gelip "kulak çınlatacağız". Aksi düşünülemez, en kötü 3-0 olur, bizim olur.
Haydi taraftarı bir nebze anladık. Anlamadık da, anladık diyelim. Yönetime ne demeli? Çok değil, 4 yıl önce Denizli deplasmanına önde girmiş bir takım Fenerbahçe, son haftada. Galatasaray sahasında Kayseri'yi 3-0 yenerken, biz Denizli'de 1-1 berabere kaldık ve ellerimizle şampiyonluğu verdik. Üzerinden 4 sene geçti, lider girdiğimiz son hafta Trabzon'u ağırladık, Bursaspor evinde Beşiktaş'ı yenerken biz yine 1-1 berabere kaldık ve şampiyonluğu ellerimizle verdik. 28 yıldır Türkiye Kupası'nı alamıyoruz ve son 10 senede sanırım 4 final oynadık, 5 de olabilir bakamayacağım şimdi. Hepsini de kaybettik ve öyle bir psikoloji oluştu ki, sanırsın hiç bir zaman kazanamayacağız. Neden anlattım bunları? Hepsinin de bir ortak noktası var. Hepsinde de maçlar başlamadan önce Fenerbahçe kurumu öyle bir abartıyor ki olayları, maçlar başlamadan şenlik gününe dönüşüyor ortam. Özellikle geçen seneki Trabzonspor maçı, Kadıköy'ün her tarafında sarı lacivert konfetiler, balonlar hazırlanmış. Bağdat Caddesi süslenmiş. Resmi siteyi açıyorsunuz maçtan önce, şampiyon olmuşuz gibi resimler, yazılar çıkıyor. Bunların hepsi taraftarın da, futbolcuların da bilinçaltına yerleşiyor. O "asla kaybetmeyiz, havada karada alırız" bilinci. Sonra ne oluyor? Acı gerçek, 90 dakika sonra ortaya çıkıyor. Kazanamayınca önünde televizyonla Bursa maçını izleyen stad anonsçusu bile şaşırıyor, ne dediğini bilemiyor. 70. dakikada Fenerbahçe Marşı çalıyor, 90. dakikada Bilica, Lugano maç bitsin de şampiyonluğumuzu kutlayalım diye zaman geçiriyor. Fenerbahçe taraftarı kafayı yemekten ne yaptığını bilmiyor ve kutsalını yakıyor, mabedim dediği yeri yakıyor ya adam, yakıyor. Var mı böyle bir şey?
Fenerbahçe yönetimi bütün bu olaylardan hiç ders almamış olacak ki, hafta başında "6-0 Dejavu" tişörtleri çıkarttı Fenerium'dan. Mantık şu; hazır biz bu kadar iyiyiz, Galatasaray kötü, 10 yıldır yeniyoruz, taraftar zaten gaz, biz 1 desek onlar 1000! diyor. Çıkaralım tişörtleri de paramıza para katalım. Hiç Fenerbahçe onuruymuş, duruşuymuş, rakibe saygıymış kimsenin umrunda değil. Heh, bravo size. Afferin, devam edin böyle. Yarın da stadı şenlik yerine çevirin yine. Taraftarı iyice havaya sokun, galibiyete şartlandırın. Hayır en büyük korkum da şu, taraftar böyle galibiyete şartlanınca, gerçekten yenilmeyeceğiz sanıyor. Yani adamlar ciddi ciddi yarın Galatasaray'a yenilmeyeceğimizi iddia edebiliyor. Yenilirsek ne olur? Ne olur söyleyeyim, o stat 2. kez yanar. Vallahi de billahi de yanar. Galatasaray'ın 4 puan önündeyiz, yenilirsek de önünde tamamlayacağız haftayı ama ne olacak? 10 yıldır kazandığımız takıma karşı ilk yenilen teknik direktör Aykut Kocaman oldu olacak ve vurun Aykut Kocaman'a. Öyle bir atmosfer oluşacak ki, 3 haftadır çok iyi gittiğimiz halde, sistem oturduğu halde, şampiyonluğun önemli adaylarından biri olduğumuz halde bir anda moraller bozulacak, takımın üstünde baskı olacak ve Galatasaray'ın, Galatasaray'lının şu günlerde bile yaşadığı kötü durumdan daha kötüsü bizi bekliyor olacak. Evet bir maçta, bu taraftar ve yönetim yüzünden her şey değişebilir.
Bakın daha maçtan 2 gün önce konvoy yapan, 1 gün önce de Galatasaray adına kına gecesi düzenleyenlerden bahsetmedim bile. Üstelik şöyle bir durum var, bu adamlar teknik direktör değiştirdi. Hagi, yenilgiye her zaman baş kaldıran bir isimdir. Galatasaray'ın lideridir. Rijkaard takımın başındayken oyuncular bilerek oynamıyordu diye bir iddia atıldı ortaya, doğruysa eğer bu maçta aynı oyuncular ekstra çaba sarfedecektir. Galatasaray burada 1 puan alırsa, neredeyse sezon başından bu maça kadar tüm yaşananları unutabilirler. Bu şartlar altında sahaya çıkacaklar ve "kesin yeneriz" öyle mi? İyi madem, tutmayayım ben sizi, sevinmeye başlayın.
Tam da bu yazıyı yazarken, bir arkadaşım msn'den şöyle dedi; "Yenilme falan ihtimali benim için sona ermiştir. Kewell yok, Baros yok, Ufuk yok, Arda yok. Kadromuz mükemmel, seyircimiz mükemmel. Psikolojik avantajımız var. Banko alacağız, alamazsak sorun var." Bir de dün bir kafe açılışına katılmış bizimkiler, Galatasaray'lı bir taraftar Gökhan Gönül'ün yanına gidip, "Ne olur yarın bize çok fark atmayın" demiş. Ha bir de, İddaa 1.50 veriyor bu sefer, kendi rekorunu kırdı adamlar. İşte bu nedenlerden dolayı sen yılların en zor derbisi bizi bekliyor diyorum Fenerbahçe adına. Galiba da yenemeyeceğiz...
22.10.2010
Dizlerimi de kırarım,Gollerimi de yerim
21.10.2010
5 mil 6 mil
9.10.2010
Almanya: 3 - Türkiye: 0
Açıkçası bu kadar ezileceğimizi hiç tahmin etmemiştim. Kuralar çekildiğinde Almanya'ya rakip olacağımızı düşünüyordum, bu maç aday öncesi kadrolar açıklandığında da.. Arda sakatlanınca da düşüncem değişmedi, Sabri'yi sağ bekte gördüğümde de.. Bence Hiddink'in taktiksel hataları, futbolcuların inanılmaz formsuzluğu, Arda'nın yokluğu vs. gibi etmenlerin hiçbiri bu performansı açıklamıyor.. Geçtiğimiz Dünya Kupası elemelerinde benzer aciz futbolu İspanya karşısında da oynamıştık ama İspanyollar yapı olarak çok atan bir takım olmadığı için rakibi zorlamış gibi gözükmüştük.. Bu gece Almanya karşısında da gördük ki bizim milli takımımız en üst seviyelerde oynayamıyor. Zaten o seviyede olmadığımızı biliyorduk ama o seviyelerdeki takımlara karşı bu kadar aciz duruma düşmemiz gerçekten üzücü. Bu bence tamamen yetersizlikten kaynaklanıyor. En ideal onbirimizle çıksaydık Almanya karşısına bence yine zorlayamazdık.
Bir de tabii ki Mesut Özil olayına değinmek gerekir. Gerçekten garip bir ülkeyiz. Dünya Kupası'nda iyi performans gösterdiğinde sevinirken, Real Madrid'e gittiğinde "Real Madrid'de oynayacak ilk Türk" derken Mesut bize karşı forma giyince birden Mesut'a antipati besler olduk. Sanki Mesut ilk kez Türkiye karşısında Alman milli olmuş gibi. Ha bunun nedeni Mesut'un yapmış olduğu " Türk milli takımında oynamayı hiç düşünmedim" açıklaması ise Mesut'un en az bizim kadar milliyetçi bir ülkede göçmen olarak kendini kabul ettirmeye çalışan bir oyuncu olduğunu unutmayalım. Ne demesini bekliyorduk? " Ben aslında Türk'üm, kendimi geliştirmek için Almanya'da oynuyorum" demesini mi? Kaldı ki Almanya'da doğup büyümüş biri olarak yetiştiği milleti etnik kökenine tercih ediyor olması son derece doğal bir durumdur. Hala bunları tartışmamalıyız.