30.08.2013
Şampiyonlar Ligi Kuraları
Geçtiğimiz yıl kura çekiminden sonra Galatasaray'ın analizini yaparken " 6 yıldır Şampiyonlar Ligi'nde oynamayan, yeni kurulmuş bir takımın hepimiz için kapalı kutu olduğunu" vurgulamıştım. Bu sezon daha sağlıklı ön-yorum yapabiliriz.
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki kura çekimine 3. torbadan katılan bir takım için önemli olan 2. ve 4. torbadan gelecek rakiplerdir. Bir 3. torba takımı gruplara ikincilik hedefi ile girer ve bu nedenle iyi bir 2. torba kurası ile çok rahatlar. Geçtiğimiz yıl Galatasaray ikinci torbadan gelebilecek en iyi takımı(Braga) çekmişti, bu yıl en kötüsünü çekti(Juventus). 4. torba ise bu yıl geçtiğimiz yıla göre oldukça zordu. Ve zorlu takımlar içinden Kopenhag'ın gelmesi bir açıdan iyi gibi. En azından Galatasaray'ın ciddi bir üçüncülük şansı var ve UEFA Kupası'na gitmesi halinde bu kupada çok iddialı olabilecek bir kadrosu var.
1. torbadan bahsedelim biraz da. Ben bir çok kişinin aksine Real Madrid'in çok iyi bir kura olduğunu düşünüyorum. Arsenal-Benfica-Porto tarzı bu torbanın nispeten zayıf takımlarından biri gelseydi, işler iyice karışabilirdi. Oysa Real Madrid Juventus'tan iki maçta 6 puan alabilecek bir takım ve bunu yaparsa(Juventus en kritik süreçte 3. ve 4. maçları Real ile oynayacak) Galatasaray için son derece şık olur. Hatırlayalım, geçtiğimiz yıl Braga 3. ve 4. maçları Manchester ile oynadığı için gruptan çıkamamıştı.
Şimdi gelelim Galatasaray'a. Galatasaray'ın geçtiğimiz yıl Manchester, Schalke, Real Madrid gibi zorlu takımlara karşı gösterdiği oyun ve aldığı skorlar gayet iyiydi. Bu grupta da hiçbir maçta ezileceğini sanmıyorum. Galatasaray'ın oturmuş ve güçlü bir kadrosu var, başarılı olmak için şu an için her şey mevcut. Eğer herhangi bir terslik sonucu ekstra kötü bir performans olmaz ise ben Galatasaray'ın bu grupta ses getireceğini düşünüyorum. Bu tip zor grupların bir avantajı şudur: Bir çok futbolseverin odaklanacağı bir grup olacak ve bu grupta gösterilecek güzel bir performans Galatasaray için ciddi reklam olacaktır.
Son olarak diğer kuralardan biraz bahsedeyim: Arsenal-Marsilya-Dortmund-Napoli grubu gerçekten efsane. Müthiş bir heyecan olabilir. Ajax ise geçtiğimiz yıl ölüm grubuna düştükten sonra bu yıl da Barcelona-Milan grubuna düştü, adamlar şanssız.
27.08.2013
Topcast 28 Ağustos
Yeni sezon başladı. Bu kadar gezi yazısından sonra tekrar futbol konuşmanın zamanı geldi. Cuma Ali ile genel olarak Chelsea ve Manchester United ile başlayıp Premierleague'in ilk iki haftasını değerlendirdik.
21.08.2013
Gaziantep
Blog'un Anteplisi Cuma Ali varken bana pek G.Antep'i yazmak düşmez ama yine de en azından bir turist gözüyle yazayım Antep'te geçen bir günümü. Belki Cuma Ali üzerine birşeyler eklemek ister.
Tıka basa doymanın üzerine soluğu Zeugma müzesinde alıyoruz. Belki yeni olmasından mütevellit Türkiye'de gördüğüm en iyi konsept müze olabilir. (Bundan kastım Ayasofya, Efes gibi müzeye çevrilmiş eski mimarileri hariç tutuyorum) Kocaman mozaikler gerçekten şaşkınlık yaratacak derecede güzeller.
Zeugma müzesi sonrası tekrar bakırcılar çarşısına doğru iniyoruz. Organik pazarda biraz dolandıktan sonra Akşam Simit'ten yarım kilo kahke paket yapı İstanbul'a götürüyorum. Kahke böyle galeta gibi bir şey. Sabah kahvaltısında çayla güzel gidiyor.
Sonuç olarak yediğim her bir çataldan acayip memnun kalarak İstanbul'a döndüm. Sanırım kampanya uçak bileti buldukça 6 ayda bir bu turu yapmak lazım.
Ta üniversite yıllarımda başka bir G.Antepli arkadaşım "siz İstanbul'da kebap yediğinizi mi sanıyorsunuz" dediğinden beri Gaziantep gidilmesi gereken yerler listemin bir köşesinde yer alıyordu.
Pegasus'un yaz fırsatlarında gidiş dönüş 100 tl ye bilet bulunca bu yemek turu fırsatını kaçırmadım. Gaziantep için bir tam güne ihtiyacnız var. Bunun sebebi gezilecek görülecek yerlerden ziyade yenilecek şeylerin çokluğu. Zira Antep mutfağını salt kebaba indirgemek çok büyük haksızlık olur.
Pegasus'un sabaha karşı bir uçağı var. Buna binerek sabah 8 de şehirde oluyoruz bu da bize akşama kadar 3 öğün yemek yemek için yeterli zamanı sağlıyor. Şehrin merkezinde Kamil Ocak stadı ile karşılaşmak ilginç doğrusu. İstanbul dili ile konuşmak gerekirse düşünün ki Taksim meydanında stad var.
Bizim şirketin 13 yıldır gasyro yayınlarından sorumlu Nilhan Aras'tan - ki kendisinin Gaziantep mutfağı üzerine bir de kitabı bulunur- nerede ne yemeli listesini alarak çıkıyoruz yola.
Listenin ilk sırasında yer alan ve sabah 8'e kadar içilmesi icab edilen beyranı hava sıcaklığı ve dahası sabahın köründe midem kaldırmadığı için pas geçip doğruca Orkide pastahanesine katmer yemeye gidiyoruz. Bu incecik yufkalardan oluşan bol antep fıstıklı bir tatlı ile kahvaltıyı yapıyoruz. Açıkçası salaş bir pastane beklerken, Pelit kıvamında bir yerle karşılaşsak da yediğimiz katmerden gayet memnun bir şekilde ayrılıyoruz.
Oradan yönümüzü kale civarına çeviriyoruz. Daha Neymar, Barcelona'ya transfer olalı birkaç gün oldu ama muhtemelen Barcelona sokaklarından önce çakma Neymar formaları Gaziantep sokaklarına ulaşmış bile. Temmuz gibi turizm için önemli bir ayda kalenin bakım için kapalı olmasına anlam veremiyor ve Bakırcılar Çarşısı'ndan geçerek meşhur tarihi Tahnis Kahvesi'ne gidiyoruz. Kahve o kadar meşhur ki yönünü gösteren trafik levhası bile var yolda.
Saat henüz daha 10 ancak İstanbul'a geç gelen yazla birlikte bünye sıcağa alışmadığı için şimdiden bize çok sıcak geliyor ve kendimizi klimalı kahveye atıyoruz. Hayatımda ilk defa menengiç kahvesi içiyorum. Bence kesinlikle Türk kahvesinden daha güzel.
Biraz soluklanıp, serinleyip ve sabah kahvaltısını sindirip midemizde yer açtıktan sonra öğle yemeği için Kebabçı Halil Usta'ya doğru yola çıkıyoruz. Beyaz fayansları ve metal tabakları ile aradığımız salaşlığı burada buluyoruz. Yediğimiz adana kebap ve kuzu şiş ile midemiz bayram ediyor. Bunun üzerine altın vuruş için küşneme geliyor. Dananın böbrek kısmından çıkan bir etmiş. Ben hayatımda bu kadar lezzetli bir yedim mi hatırlamıyorum.
Pegasus'un yaz fırsatlarında gidiş dönüş 100 tl ye bilet bulunca bu yemek turu fırsatını kaçırmadım. Gaziantep için bir tam güne ihtiyacnız var. Bunun sebebi gezilecek görülecek yerlerden ziyade yenilecek şeylerin çokluğu. Zira Antep mutfağını salt kebaba indirgemek çok büyük haksızlık olur.
Pegasus'un sabaha karşı bir uçağı var. Buna binerek sabah 8 de şehirde oluyoruz bu da bize akşama kadar 3 öğün yemek yemek için yeterli zamanı sağlıyor. Şehrin merkezinde Kamil Ocak stadı ile karşılaşmak ilginç doğrusu. İstanbul dili ile konuşmak gerekirse düşünün ki Taksim meydanında stad var.
Bizim şirketin 13 yıldır gasyro yayınlarından sorumlu Nilhan Aras'tan - ki kendisinin Gaziantep mutfağı üzerine bir de kitabı bulunur- nerede ne yemeli listesini alarak çıkıyoruz yola.
Listenin ilk sırasında yer alan ve sabah 8'e kadar içilmesi icab edilen beyranı hava sıcaklığı ve dahası sabahın köründe midem kaldırmadığı için pas geçip doğruca Orkide pastahanesine katmer yemeye gidiyoruz. Bu incecik yufkalardan oluşan bol antep fıstıklı bir tatlı ile kahvaltıyı yapıyoruz. Açıkçası salaş bir pastane beklerken, Pelit kıvamında bir yerle karşılaşsak da yediğimiz katmerden gayet memnun bir şekilde ayrılıyoruz.
Oradan yönümüzü kale civarına çeviriyoruz. Daha Neymar, Barcelona'ya transfer olalı birkaç gün oldu ama muhtemelen Barcelona sokaklarından önce çakma Neymar formaları Gaziantep sokaklarına ulaşmış bile. Temmuz gibi turizm için önemli bir ayda kalenin bakım için kapalı olmasına anlam veremiyor ve Bakırcılar Çarşısı'ndan geçerek meşhur tarihi Tahnis Kahvesi'ne gidiyoruz. Kahve o kadar meşhur ki yönünü gösteren trafik levhası bile var yolda.
Saat henüz daha 10 ancak İstanbul'a geç gelen yazla birlikte bünye sıcağa alışmadığı için şimdiden bize çok sıcak geliyor ve kendimizi klimalı kahveye atıyoruz. Hayatımda ilk defa menengiç kahvesi içiyorum. Bence kesinlikle Türk kahvesinden daha güzel.
Biraz soluklanıp, serinleyip ve sabah kahvaltısını sindirip midemizde yer açtıktan sonra öğle yemeği için Kebabçı Halil Usta'ya doğru yola çıkıyoruz. Beyaz fayansları ve metal tabakları ile aradığımız salaşlığı burada buluyoruz. Yediğimiz adana kebap ve kuzu şiş ile midemiz bayram ediyor. Bunun üzerine altın vuruş için küşneme geliyor. Dananın böbrek kısmından çıkan bir etmiş. Ben hayatımda bu kadar lezzetli bir yedim mi hatırlamıyorum.
Tıka basa doymanın üzerine soluğu Zeugma müzesinde alıyoruz. Belki yeni olmasından mütevellit Türkiye'de gördüğüm en iyi konsept müze olabilir. (Bundan kastım Ayasofya, Efes gibi müzeye çevrilmiş eski mimarileri hariç tutuyorum) Kocaman mozaikler gerçekten şaşkınlık yaratacak derecede güzeller.
Zeugma müzesi sonrası tekrar bakırcılar çarşısına doğru iniyoruz. Organik pazarda biraz dolandıktan sonra Akşam Simit'ten yarım kilo kahke paket yapı İstanbul'a götürüyorum. Kahke böyle galeta gibi bir şey. Sabah kahvaltısında çayla güzel gidiyor.
Akşam yemeği için bu kez artık İstanbul'da da bir hayli meşhur olan İmam Çağdaş'a gidiyoruz. Midemizde artık çok az yer kaldı. Bu sebeple ancak birer ceviz lahmacun ve az Ali Nazik söyleyebiliyoruz. Hayatımda yediğim en güzel Ali Nazik'ti. Sarımsak ile patlıcanın ayarının bu kadar iyi tutturulduğu bir yemeği daha önce yememiştim. Altın vuruş için bir tek dilim baklava yemeğe yerim kaldı. Yarım kiloyu paket yapıp eve götürdüm.
Sonuç olarak yediğim her bir çataldan acayip memnun kalarak İstanbul'a döndüm. Sanırım kampanya uçak bileti buldukça 6 ayda bir bu turu yapmak lazım.
19.08.2013
Amerikalı Futbol yayını yaparsa
Daha önce paylaştığım gibi bu sezon ABD'de Premierleague yayınları ESPN'den NBC'ye geçti. Futbolu bilmeyenler için Premierleague 101 soruları hazırlarken aynı zamanda aşağıdaki sözde komik videoyu çekmişlerdi. Ama görünün o ki NBC'nin öncelikle kendisinin ders çalışıp öncelikle City ile United arasındaki farkı öğrenmesi lazım.
16.08.2013
Fantasy Premierleague Başlıyor
Premierleague'de sezon yarın açılıyor. Halen daha takımınızı kurmadıysanız artık 24 saatten az vaktiniz kaldı.
Bu yılın Michu'su, Fellaini'si kim olacak? Robin Van Persie'ye 14 milyon vermeye değer mi? 3-4-3 mü, 3-5-2 mi? Geçen yılın şampiyonu olarak ünvanımı koruyabilecek miyim? Bunun gibi daha birçok soru ile oyuna başlıyoruz.
OrtaKafaGol ligini yeniledim. Eğer daha önceden ligteyseniz yeni birşey yapmanıza gerek yok. Yok değilseniz 36647-44889 kodu ile kayıt yapabilirsiniz. Başlamak için buraya tıklayınız.
Kos
Kos'a gelişimle bir kültür şoku yaşadım. Bu tatile çıkarken amacım iki seksen uzanıp dinlenmek; sessiz, sakin koylarda kafa dinlemekti. Leros ve Kalymnos bu amacımı fazlasıyla tatmin etmiştim. Ancak Kos bu konseptten tamamen farklı; karşı komşusu Bodrum'a iyiden iyiye benzemiş bir ada. "Come my friend" deyip kolunuzdan sizi restaurantına sokmaya çalışan garsonlar var dersem bu benzetmeyi daha iyi kavrayacaksınız.
Öncelikle fiyatlar diğer iki adanın fiyatlarının iki katı. Dediğim gibi Kalymnos'a 50 avroya otel varken burada 95 avro. Keza Kalymnos'ta 8 avroya yediğim ahtapot burada 13,5 avro. Tabi bunda Kos'un çok daha büyük ve turistik bir yer olmasının payı büyük. Hem Bodrum'dan çok fazla günübirlik tekne kalkıyor, hem de özellikle İskandinav ülkelerinden buraya direk uçuş var. Zaten barlarda buraya yaz tatilini geçirmek için gelen çok İskandinav öğrenci var. Adanın güzel bir özelliği ise Avea ve Turkcell'in sorunsuz çekmesi.
Kos'un hikayesi ise Hipokrat'ın doğum yerinin olması. MÖ 4. Yüzyılda kurulan ve MS 554 yılına kadar hizmet veren hastane, tıp okulu ve Apollo tapınağından oluşan Aspili kompleksi adanın en önemli arkeolojik kalıntıları. Kompleksin en tepesinden hem Kos town'a hem de Turgutreis'e bakan çok güzel bir manzara var. Şehir merkezinde ise güzel bir çarşının etrafında eski şehir kalıntıları ve Hipokrat'ın ağacı yine dolaşırken fotoğraf çektiğim yerler.
Limanın hemen yanında plaj var, denize girilebiliyor ama daha büyük plajlar anladığım kadarıyla adanın öteki ucuna toplanmış durumda. Ben gitme gereği duymadım, nasıldır bilmiyorum.
Sonuç olarak Kos'u değerlendirmek için ne aradığınıza bakmak daha doğru olacaktır. Kafa dinlemek için buradan çok daha uygun adalar var. Amacınız daha canlı ve kalabalık eğlence mekanları ise Kos bu talebi karşılıyor ama bu eğlencenin alası hemen karşı yakada, Bodrum'da zaten mevcut.
Öncelikle fiyatlar diğer iki adanın fiyatlarının iki katı. Dediğim gibi Kalymnos'a 50 avroya otel varken burada 95 avro. Keza Kalymnos'ta 8 avroya yediğim ahtapot burada 13,5 avro. Tabi bunda Kos'un çok daha büyük ve turistik bir yer olmasının payı büyük. Hem Bodrum'dan çok fazla günübirlik tekne kalkıyor, hem de özellikle İskandinav ülkelerinden buraya direk uçuş var. Zaten barlarda buraya yaz tatilini geçirmek için gelen çok İskandinav öğrenci var. Adanın güzel bir özelliği ise Avea ve Turkcell'in sorunsuz çekmesi.
Kos'un hikayesi ise Hipokrat'ın doğum yerinin olması. MÖ 4. Yüzyılda kurulan ve MS 554 yılına kadar hizmet veren hastane, tıp okulu ve Apollo tapınağından oluşan Aspili kompleksi adanın en önemli arkeolojik kalıntıları. Kompleksin en tepesinden hem Kos town'a hem de Turgutreis'e bakan çok güzel bir manzara var. Şehir merkezinde ise güzel bir çarşının etrafında eski şehir kalıntıları ve Hipokrat'ın ağacı yine dolaşırken fotoğraf çektiğim yerler.
Limanın hemen yanında plaj var, denize girilebiliyor ama daha büyük plajlar anladığım kadarıyla adanın öteki ucuna toplanmış durumda. Ben gitme gereği duymadım, nasıldır bilmiyorum.
Sonuç olarak Kos'u değerlendirmek için ne aradığınıza bakmak daha doğru olacaktır. Kafa dinlemek için buradan çok daha uygun adalar var. Amacınız daha canlı ve kalabalık eğlence mekanları ise Kos bu talebi karşılıyor ama bu eğlencenin alası hemen karşı yakada, Bodrum'da zaten mevcut.
14.08.2013
Futbol, futboldur (!)
Premierleague'de yeni sezon bu hafta başlayacak. ABD'deki yeni yayıncı NBC zor bir işe kalkışmış ve futbol deyince aklına elle oynanan oyun gelen topluluğa futbolu nasıl anlatırım derdine düşmüş. Bu konuda da yaptığı tanıtım videosu epey bir satirik olmuş.
Leros
Kalymnos'un aksine burada yerleşim epey dağılmış durumda. 2000'den daha fazla nüfuslu yerleşim birimi yok. Vromolithos ve Pandeli koyunda demirlemiş birçok Türk teknesi ile karşılaşıyoruz.
Nasıl ki Simi'de Manos'un restaurantı baya ünlendi aynı şekilde burada da Dimitris'in yeri Türkler arasında baya meşhur. Vromolithos koyundaki bu restaurant için Bodrum'dan tekneyle kalkıp buraya akşam yemeğine gelenler var. Ama yemek gerçekten bu ünün hakkını veriyor. Akşam için rezervasyon kesinlikle gerekli.
Bunun dışında Vromolithos koyunu deniz için tavsiye etmem. Taşlık plaj küçük, bu sebeple yoğun bir kalabalık oluşuyor. Ayrıca demirleyen tekneler yüzünden şezlonga uzandığınızda uçsuz deniz yerine bir limana bakıyormuşsunuz hissi uyanıyor. Tam bu aradıklarımı sağlayan yer ise Alinda koyu. Denize burada girmenizi tavsiye ederim. Adanın zaten görülecek kısımları da Vromolithos ile Alinda arasına sıkışmış durumda.
Bunun tek istisnası şu aşağıda gördüğünüz çok güzel fotoğraf malzemesi çıkartan Aya Isıdoros. Vakti zamanında gitmişler bir kayalığa ufak bir şapel dikmişler. Bugün ise kayalık anakaraya beton dökme ile bağlanmış durumda.
Leros'un sundukları da bu kadar ile sınırlı. Bu sebeple bir gece burası için haydi haydi yeterli. Sonraki adaya devam edebiliriz.
13.08.2013
Kalymnos
Sezon henüz başlamadan tatil yazıları ile devam. Bu kez istikamet bayram tatili vesilesi ile Yunan adaları.
Çeşmeden kalkan vizesiz Cruise turlarına geçen yıl Türkiye'den 55 bin kişi katılmış. Bu klasik tur sayesinde zaten bayramda Mykanos, Samos ve Rodos'ta Yunan'dan fazla Türk bulunuyor. Keza Bodrum'dan 20 dakikada giden katamaranlar sağolsun Kos da epey bir Türk tarafından ziyaret ediliyor, hatta bir neticede krizdeki Yunanları biz kalkındırıyoruz.
Datça'nın karşısındaki Simi ve Kaş'ın karşısındaki Meis'i de çıkarırsak diğer adalara doğrudan ulaşım olmadığı için 12 Adalar'ın kalanları Türkler tarafından pek bilinmez ve ziyaret edilmez.
Rivayet odur ki 1945'te savaş sonrası adalar Almanya'nın elinden alındığında İsmet İnönü adaları almak için çok da çaba sarfetmez zira tarıma elverişli olmayan çorak toprakları olan, temiz su kaynağı olmayan, o yıllarda henüz turizmin de olmadığını düşünürsek ekonomik olarak pek de bir faydası olmayan bu adaların ülkeye getiriden ziyade götürüsü olacaktır. Kalymnos da nispeten bu tanıma uyanlardan bir tanesi.
Ada vapuru misali sabah Rodos'tan kalkan öğlene kadar tüm adalara uğrayan sonra da gerisi geriye akşama Rodos'a dönen 12 adalar express'i ile Kos'tan 45 dakikada adanın limanının ve idari birimlerinin olduğu Pothia'ya varıyoruz. Denize dik inen bir dağ yamacına kurulu bu 10 bin nüfuslu şehir evlerin dizimi itibariyle Yunan anfitiyatrolarını andırıyor. Adanın tüm nüfusunun 16 bin olduğunu düşünürsek geri kalan yerleşim birimleri köylerden ibaret.
Pothia'nın deniz kenarı tamamen liman ve balıkçılardan oluşuyor, dolayısı ile burada plaj yok. Plajlar adanın batı yakasına Masouri diye adlandırılan mevkide yer alıyor. Bir caddenin etrafında sağlı sollu yer alan apart oteller, restaurantlar ve mini marketler bu küçük beldeyi oluşturuyor.
Burası belediye otobüsü ile 45 dakika tutuyor. Masouri'ye gelirken adanın ilk yerleşim birimi olan Horio'dan geçiyoruz. Haliyle tarihi kale, kilise de bu köyde bulunuyor. Adada o kadar az kişi yaşıyor ki Pothia ile Masouri arasında otobüs 2 saatte bir çalışıyor. Adanın geri kalan köylerine ise bir sabah bir akşam olmak üzere toplam 2 otobüs seferi var.
Kendi halinde olan bu adanın turizm açısından talihi 15 sene önce bir İtalyan dağcı ile dönüyor. Buradaki kayaların tırmanmak için çok uygun olduğunu keşfeden dağcı sayesinde ada kendine bir alan yaratıyor ve tırmanma okulları açılarak bu konuda bir turizm merkezi oluyor.
Bunun dışında sakin bir deniz tatili dışında adanın fazla bir vaadi yok. Deniz kenarındaki otelde 3 kişi gecelik 60 avro ödedik. Resepsiyonist, booking.com'dan değil telefonla rezervasyon yapsaydık 50'ye verebileceğini söyledi. Eylül'de 45'e düşüyormuş. Alkollü, deniz mahsüllü akşam yemeğine 26 avro verdik.
Eğer ki amacanız cıstak cıstak beachler yerine apaçiler tarafından rahatsız edilmeden sessiz sakin plajlarda yatayım, dinleneyim ise Kalymnos gayet mütevazi bir seçenek. Zira Bodrum'dan buraya 28,5 avro karşılığında geldiğinizi düşünür ve yukarıdaki fiyatları da hesaba katarsak Kalymnos belki de en ucuz yurtdışı deniz tatili fırsatını sağlıyor.
9.08.2013
Arda Turan Dönmeli Mi?
Arda bir kaç senedir tartışmasız bir şekilde Türkiye'nin en iyi futbolcusu. Kendisinin iddiasına göre de çok iyi bir Galatasaraylı. Her ne kadar dilimizde "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" gibi güzel bir deyiş olsa da ben Arda'nın samimiyetine inanıyor ve en az benim kadar iyi bir Galatasaraylı olduğunu da varsayıyorum. 2 yıl önce kulübünün ona en çok ihtiyacı olduğu dönemde Avrupa'ya gitme isteğini "Her insan önce kendini düşünür" bakış açısıyla açıklamak istiyorum.
Tüm bunlara rağmen Arda'nın Galatasaray'a medyada konuşulan mevcut şartlarla dönmesine karşıyım. Öncelikle 12 milyon avroya sattığın bir oyuncuyu 14 milyon avroya almak hoş değil. Artı bir de Riera'yı veriyorsun. Hakan Balta'ya illa futbolcu diyeceksek Hakan olsa olsa orta sınıf bir takımın stoperi olur. (bu arada Hakan'ın oyununu hiç sevmesem de kendisini çok severim) Bu demektir ki Riera giderse 4-5 milyon avro civarı harcanarak bir sol bek transferi daha yapılacak. Bu da Arda'nın maliyetini 20 milyon avroya kadar çıkartıyor.
Ben bu maliyetlerde bu transfere karşıyım. Galatasaray'ın mevcut 4-1-2-1 sistemi içinde Arda'nın çok da gereği yok. Arda'yı oynatmak demek Sneijder-Drogba-Burak üçlüsünün birinden vazgeçmek demek. Galatasaray'ın bu sezon kadrosuna katması gereken yegane adam Hamit, Melo, Selçuk ve hatta Sneijder'i yedekleyebilecek Alper Potuk'tu ama Fenerbahçe'ye kaptırıldı. Arda transferi Galatasaray'ın kadrosunu kağıt üstünde çok güçlendirir, hatta muhtemelen şu kadroya Arda da eklense bu Galatasaray takımının gelmiş geçmiş en güçlü Türk takımı olduğu savunulabilir, ancak sistem içinde takıma verebileceklerinin maliyetini karşılamayacağını düşünüyorum.
7.08.2013
Bu Adamlar Çıldırmış Olmalı
Konfederasyon
kupası dışında futbolsuz
geçen yaz sezonu, transfer hareketliliği namına oldukça canlıydı. Falcao’lar,
Cavani’ler Fernandinho’lar 30 milyon € üstü paralara takım değiştirdiler.
Üstelik daha da ses getirecek hareketler olacak gibi gözüküyor. Şampiyonlar
Ligi’nde oynamak isteyen Suarez, United’da istenmeyen adam ilan edilen Rooney
ve Real Madrid’in peşinde koştuğu Bale de takımlarına en geç bu hafta sonu
yazılı transfer dilekçeleri sunacaklar. Özellikle Suarez,
Rooney ve Bale transfer söylentileri hakkında söyleyecek bir iki sözüm var. İki
ana nokta altında...
Halkla İlişkiler ve Yönetim Fiyaskoları
Suarez, Rooney ve
Bale’nin en önemli ortak noktaları, üç oyuncunun da takımlarının pazarlama
yüzleri oluşu. Liverpool teknik direktörü Rodgers, her fırsatta, takımı Suarez’in
üzerine inşa ettiklerini, Uruguaylı forvetin takımın yüzü olacağını dile
getirirdi. Her ne kadar geçtiğimiz sezon bayrağı Van Persie almış olsa da
Manchester United’ın yeni forma tanıtımlarında, bilgisayar oyunu kapağı
anlaşmalarında biraz da “vatan evladı” olduğundan Rooney
yer alırdı. Nitekim Tottenham da daha 2 gün önce resmi Twitter sayfasındaki Bale ve
Dempsey resimlerini Lennon ve Dembele resimleriyle değiştirdi
(tabii burada Dempsey’in de takımdan ayrılmasının önemli rolü var).
Eleştirilerimizi madde madde yapıp özetleyelim.
Suarez’le
başlayacak olursak... Bugün the Guardian’da çıkan bir röportajda
Suarez, resmen Liverpool’u İngiliz ve dünya kamuoyuna şikayet ederek kariyer
hedefleri doğrultusunda Şampiyonlar Ligi’nde direkt oynayacak bir takıma
(Arsenal ya da Real Madrid) gitmek istediğini belirtti. İşin komik yanı,
Guardian köşe yazarlarından Daniel Taylor, bu röportaj sonrasında ayrı bir yazı
yazarak, röportaj için ısrarcı olan tarafın gazeteleri değil, bizzat Suarez olduğunu anlatan ve sadakatsizliği ve sahadaki saçma sapan pragmatik hareketleriyle
gündemden bir türlü düşmeyen oyuncuyu yerden yere vuran bir yazı
yayımladı. Kulak ısırmadan ırkçı küfürlere kadar aldığı bütün cezalarda
Liverpool camiası tarafından sonuna kadar desteklenen bir adamın bu tarz çirkin
bir sadakatsizlikte bulunması düşündürücü olabileceği kadar normal de, çünkü
oyuncu sonuçta bir profesyonel ve sözleşmesinde “Bu tarz davranamaz” vb. maddeler
yer almıyor. Öte yandan asıl gaflet, Gerrard gibi bir efsanenin varlığında niye
hala bu kişilikte bir sporcuyla takımı özdeşleştirme çabasına girişen yönetime
aittir diye düşünüyorum. İşin bir de Arsenal boyutu var. İstatistiklerine ve
oyununa kimsenin bir itirazı olamaz fakat sadakatsizliği ve düşük sporcu ahlakı
tescillenmiş bir oyuncu için 40 milyon £’luk bir riske girmeyi de çok
anlamıyorum. Çünkü aldığın şey yine aynı sadakatsizlik, aynı kişilik. Özetlemek
gerekirse, oyuncu iyi de, kişilik bakımından bu kadar para ödeme riskine değmez
sanki.
Rooney davasında,
yeni teknik direktör Moyes’un Rooney’i takıma küstürmesinin mantığını biri bana
gelsin açıklasın. Sezon öncesi hazırlık kampına çıkarken gazetecilere yok yere “Rooney,
Van Persie’nin yedeği” demek neyin kafasıdır? Tamam, 4-4-1-1’den vazgeçmiyor,
Rooney’den kurtulmak istiyor hatta belki 2 sezon öncesinin intikamını alıp
(Rooney Real Madrid’e gitmek istediğini belirtip, sızlanıp 2 ay sonra maaşını
ikiye katlamıştı) burun sürtmek, takıma disiplin mesajı vermek istiyor olabilirsin.
Fakat bunu bütün dünyaya ilan edip de gül gibi forvetin fiyatını düşürmene ne
gerek vardı? Çaresiz, United yönetimi de yeni gelen hocanın arkasında durmak
için Rooney’i satmayacaklarını ve gerekirse sözleşmesini bitirene kadar
yedeklerde süründürmekten çekinmeyeceklerini belirttiler de kardeşim, ne
çekiyorsunuz anlamıyorum.
Bale hakkında konuşacak çok şey yok aslında. Tottenham’a fazla geldiğini herkes görüyor. Real’e gitmek istemesi doğal. Fakat Spurs yönetiminin 84 milyon £ gibi saçma sapan bir teklifi kabul etmeyip gereksiz yere oyuncunun şevkini ve moralini kırmasını anlamıyorum. Ha olur, daha yükseği de zayıf bi ihtimal de olsa gelebilir. Ama niye? Cristiano Ronaldo bile daha az paraya takım değiştirdi. İnsaf. Bence Messi de dahil olmak üzere hiçbir oyuncu o kadar para etmez, o parayla da yeni bi takım kurarsın.
Finansal Fair Play Yalanı
Bütün bunlar olup
biterken saçma sapan bonservis rakamları konuşulmaya başlandı. Ne Cavani 55, ne
Higuain 30 küsür, ne Fernandinho 30 küsür, ne Negredo 20 küsür ne de Soldado 30
milyon € edecek oyuncular. Arsene baba çıkmış demiş geçen: “Bu kadar astronomik
bonservislerin döndüğü bir piyasada UEFA’nın Finansal Fair Play takibine ne
oldu?” diye... Altına imzamı atıyorum. Wenger de atıyor, ama bir yandan da
Suarez’e 40.000.001 £’luk resmi teklif yapıyor, orası ayrı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)