İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

23.12.2013

Lev Yashin 3. Bölüm - Rakamlar ve Şahitlerle Dünyanın En İyisi


Peter Jackson büyüğümüz sağolsun bir hikayeyi 3 bölümde anlatmanın çok da yanlış bir seçim olmadığını hepimize ispatladı. Bu da Yashin efsanesinin üçüncü ve son bölümü…



Bir önceki yazıyı Yashin’in son 4 büyük turnuvasının 2-1’lik maçlarla sona erdiğini yazarak bitirmiştik. Bu dört turnuvanın son üçünde Sovyetler Birliği kaybeden taraf olmuştur. Yashin’in büyüklüğünü önce rakamlarla anlatmak için iyi bir başlangıç noktası olabilir. 20. yüzyılın en büyük kalecisinin milli takım kariyeri boyunca oynanan 8 büyük organizasyonun (4 Dünya Kupası, 2 Avrupa Şampiyonası, 2 Olimpiyat) gol ortalamasını (3.86) ikiye böldüğümüz zaman takımların maç başına 2 gol yediğini görüyoruz. Yani diyebiliriz ki aslında SSCB bu yıllarda sonuna kadar gidebilecek kalibrede bir takım değildir ve Yashin’in o turnuvalarda oynayan ortalama bir kaleci kadar gol yemesi (ki üst turlarda iyi takımlara karşı normal karşılamak lazım) bile Sovyetler’in elenmesine yetmiştir. O dönemin Dünya Kupası finallerini hızlıca hatırlarsak 1954: 3-2, 1958: 5-2, 1962: 3-1 ve 1966: 4-2 bitmiş. Yani kazanan takımların kalecileri 1962 dışında 2 gol yemiş ama takım arkadaşları en az 3 gol atmayı başarmış. 

“Hade len oradan, Yashin’i yüceltmek için amma kasmışsın” diyenleriniz varsa yukarıda ulaştığımız “1954-66 arası büyük turnuvalarda takımların maç başına 2 gol yediği” istatistiğini o dönem için dünya ortalaması olarak kabul edip devam edelim. Yashin çoğu kaynağa göre 270, bazı Rus kaynaklarına göre ise 207 maçı gol yemeden tamamlamış. Kariyerinde 800’ün üzerinde resmi maç olmasına rağmen Dinamo Moskova formasıyla 326 defa sahaya ilk 11’de çıkmış. Tek tek ayıklamakla uğraşamayacağım ve FIFA’nın kaydına göre milli takımda forma giydiği 75 defanın (başka kaynaklarda 74-78 arası değişiyor) tamamında da 90 dakika görev yaptığını kabul edeceğim. Yani, ortalama bir kalecinin maç başına 2 gol yediği yıllarda Lev Yashin’in “clean sheet” oranı tam %67. Resmî olarak teyit edilmese de dev kalecinin 150’nin üzerinde penaltı kurtarmış olduğu da artık itiraz edilmeyen bir gerçek hâlini almış. Ortalığı bakkal defterine çevirdiğimiz yeter…

Peki Yashin nasıl bu kadar başarılı olmuş. Öncelikle bütün maçı genellikle altıpas içerisinde geçiren çağdaşı kalecilerin aksine bütün ceza sahasını kendi bölgesi olarak kabul etmiş ve bu yolla bir devrim yaratmış. Kontrataklarda rakip forvetleri kale çizgisinin daha ilerisinde karşılamaya başlayan Yashin’in bazı uzun topları ceza sahası dışında kafası ile engellediğini söyleyenler bile var. Sadece şutları ve ortaları beklemek yerine oyuna aktif bir şekilde katılmayı seçen Yashin, bir anlamda kaleci-savunma arasında bugün çok normal olarak kabul ettiğimiz bağlantıyı ilk kuranlardan olmuş. Hatta kimilerine göre Yashin’in karısı, önündeki defansa çok fazla bağırdığı gerekçesiyle kocasına bozuk atmıştır. 

Sovyet kaleci ayrıca topu hızlı bir şekilde oyuna sokma konusunda da diğer kalecilerden çok daha ileri çıkmıştır. Aslında bütün bunlara baktığımız zaman bugün herhangi bir kaleciden beklenen standartların yarım asır önce Yashin tarafından konulduğunu görüyoruz. Hatırlarsanız Arjantinli Amadeo Carrizo da hemem hemen aynı yıllarda (1945-68) River Plate’in kalesinde benzer bir misyon üstlenmişti ancak ismi bu konuda Yashin kadar sık anılmıyor. 

Tabi gol kurtarmadaki becerisi olmasa Yashin bu kadar büyük olmazdı. O dönem kalecileri için uzun sayılabilecek 1.90’lık boyuyla Yashin esnekliği, refleksleri ve sıçrama kabiliyetiyle “insan olan bu işleri sadece ikişer kol ve bacakla yapamaz” dedirtecek şekilde “Kara Örümcek” ve bazen de “Kara Ahtapot” olarak anılır. Daha önce bahsetmiş olduğumuz “Kara Panter”le birlikte lakaplardaki ortak kelime ise Yashin’in kariyeri boyunca giydiği baştan aşağı siyah kıyafetlerden gelmektedir.


Yashin gol yeme fikrinden nefret etmektedir. Bir çok kaynakta kendisine atfedilen sözlerden en ünlüsü: “Gol yediği için acı çekmeyen adam nasıl bir kaleci olabilir ki? Acı çekmelidir. Aksi takdirde geçmişi ne olursa olsun geleceği yoktur”. Daha keyifli olduğunu tahmin ettiğimiz bir zamanda ise “Yuri Gagarin’i uzayda görmenin keyfini geçecek tek şey iyi bir penaltı kurtarışıdır” demiştir. Belki de kariyerinin başında aşırı heyecanlanmasına ve hatalı goller yemesine bu nefreti neden olmuştur. Ama Yashin bu sorunu da kendince çözmüştür; “maçtan önce sinirlerini yatıştırmak için bir sigara ve kaslarını gevşetmek için sert bir kadeh içki”.
Lev Yashin daha kariyeri sırasında en büyüktür. Bunu da dünyanın tepesi için en ciddi rakibi Gordon Banks söyler; “Yashin’in yaptığı her şey en üst kalitedir”. Eusebio ona katılır; “Yashin eşsizdir”. Sandor Mazzola ise Yashin’e karşı bir penaltı kaçırdıktan sonra; “Topu beyaz noktaya dikip kafamı kaldırdığımda devasa kara bir adam gördüm ama etrafında kale yoktu. Nereye atacaktım ki?” diyecektir. Ayrıca Yashin saha içi ve dışında da gerçek bir centilmen ve halk adamıdır. Gordon Banks “Kaleciliğinin yanı sıra Yashin gerçek bir centilmendir. Bir maçında kayarak kurtarışı sırasında kafasının yanından geçen tekmenin ardından ilk yaptığı üzerinden atlarken düşen rakibinin iyi olduğunu kontrol etmek olmuştu” diyor. Diğer yandan Yashin’in özellikle Rus halkıyla iletişiminin ve popülerliğinin Dinamo Moskova yönetimindeki bazı üst düzey yetkililerin maçlara gelmekten vazgeçmesine yol açtığı ileri sürülmektedir.  

Özellikle Avrupalı kalecileri anlatırken bu kalecilerin varsa Türkiye ile olan temasını da anlatmaya çalıştık. Yashin de bu konuda bir istisna değil ve bizle olan ilişkisi adına yakışır şekilde en iyilerle olmuştur. Resmî maçlarda Yashin, Türklerin karşısına sadece bir defa 12 Kasım 1961’de Dünya Kupası elemelerinde çıkar. İstanbul’daki maçı SSCB 2-1 kazanır ve Yashin gol atabilen tek Türk oyuncusu Metin Oktay olur. Türkçe bir blogda Lefter’in de Yashin’e jeneriklik bir gol attığı, Yashin’in bu golden sonra Lefter’i tebrik ettiği ve çok iyi dost olan iki efsanenin sonradan birbirine hediyeler gönderdiğini yazıyor. Üç ayrı hikayeyi bir araya getiren başarılı bir araştırmacı taraftarlık örneği; (1) Lefter ve Yashin sadece yukarıda andığım maçta karşı karşıya gelmiştir ve o maçta da bizim golümüzü Metin Oktay atmıştır, (2) Lefter’in, Fiorentina’da oynadığı dönemde ceza sahasının dışından çaktığı nefis vole sonrasında kendisini tebrik eden kaleci Çekoslavak efsanesi Bearra’dır ve (3) Yashin’le sıkı dost olan ve birbirine hediyeler gösteren Türk oyuncusu Turgay Şeren’dir. Çünkü Yashin 1967 yılında Turgay Şeren’in jübilesinde oynamak üzere bir kez daha İstanbul’a gelmiş ve o dönemin gazetelerine göre maçtan sonra Şeren’in misafiri olarak birkaç gün fazladan kalmıştır. 

Sonuç
Yashin kariyerinin son yıllarında yaşayan bir efsane olarak sahada daha çok sembolik bir rolle yer alır ve hem Dinamo Moskova’da hem de milli takımda yerini diğer kalecilere bırakmaya başlar. Böyle büyük bir ismin futbola vedası da büyük olur. Yashin’in jübilesi için Moskova’daki Lenin Stadyumu 27 Mayıs 1971 tarihinde 100,000’ün üzerinde seyircisiyle hınca hınç dolar ve Dinamo Moskova, kadrosunda Pele, Beckenbauer, Eusebio ve Müller gibi dünyanın en iyileri olan FIFA karmasının karşısına çıkar. 1-1 berabere biten maçla ilgili en ilginç hikaye Gerd Müller’in bütün çabalarına rağmen 42 yaşındaki Yashin’e gol atamamış olmasıdır. 

Yashin futbolu bıraksa da Dinamo Moskova’dan kopmaz ve çeşitli kademelerde antrenörlük ve yöneticilik yapar. Bu arada 1972 yılında hâlen devam eden bir geleneği başlatır ve ülke çapında gençlerin mücadele edebileceği yıllık bir futbol turnuvası fikrine imza atar. Bu arada gittiği her yerde el üstünde tutulmaya devam eder ve kendisine yaklaşanları hiçbir zaman gerçi çevirmez. Yukarıda bir yerlerde Yashin’in başarısının sırrı olarak maçtan önce bir sigara içtiğini söylediğini yazmıştık. Aslında sadece maçtan önce değil hemen her yerde sigara içiyordur; antremanlarda ve hatta yedek kulübesinde bile. Sigara alışkanlığı midesinde ülsere de neden olmuştur ama Yashin bu sorunu yanında sürekli taşıdığı ve suya karıştırarak içtiği kabartma tozu ile çözmüştür. Ayrıca birçok fotoğrafında bandajlı gördüğümüz sağ dizinde bir türlü gerçek anlamda tedavi görmediği bir sakatlığı vardır. Hatta futbolu bıraktığı yıllarda yurtdışından bu sakatlığın tedavi edilmesi için birçok teklif almıştır ancak bunu kabul etmemiştir. Maalesef bunlar Yashin’in ilk yılları olduğu gibi son yıllarının da sıkıntılı geçmesine neden olmuştur. Önce 1986 yılında Budapeşte’deyken kangrene dönüşen sağ dizindeki sakatlık nedeniyle bacağını diz altından kaybeder. Daha sonra ise geçmişi ülsere dayanan mide kanserine yakalanır ve cerrahi müdahalelere rağmen 20 Mart 1990 günü bu dünyadan göçüp gider. Cenazesi için devlet töreni düzenlenir ve ülkesinin diğer sanatçı ve sporcularının yer aldığı Vagankovo mezarlığına gömülür. 

Bu kadar görkemli bir insanı anlattığım yazıyı nasıl bir bitirsem bilemedim… Yashin ve kalecilik hem ülkesi hem de dünya için Dostoyevski veya Tolstoy ve edebiyat, Çaykovski ve müzik, Kandinski ve resim, Kasparov ve satranç kadar birbirinden ayrılamayan kavramlar olmuş. Onun Vratar filmini gerçeğe çevirmiş olduğunu söyleyebiliriz. 

Yashin hayattayken, Sovyetler Birliği’nin en yüksek hizmet nişanını (1967), Olimpiyatlar (1986) ve FIFA’nın (1988) yaşam boyu başarı ödüllerini kazanır. FIFA başta olmak üzere birçok kaynağın “en iyi” seçimlerini abluka altına alır. 1994’den bu yana Dünya Kupası’nın en iyi kalecisine Lev Yashin ödülünün verilmektedir. SSCB ve uzantısı ülkelerde ise 100. maçını gol yemeyen kaleciler “Yashin Kulübü”nün üyesi olmaktadır. Ve son olarak 1997 ve 1999 yıllarında Luzhniki ve Dinamo stadyumlarına dikilmiş iki heykeli vardır. 

Bu yıl içerisinde Rusya Devlet Başkanı Putin, Yashin’in hayatının filme alınması görüşünü ortaya atmıştır ancak Yashin’in hâlen hayatta olan eşi buna şiddetle karşı çıkmıştır; “Lev ya da beni istedikleri gibi göstermelerini kabul etmiyorum. Ben öldükten sonra istediklerini yapabilirler”. Bu arada son ilginç notumuz; Yashin’in torunu da kaleciliği denemiş ancak dedesi kadar başarılı olamayınca futbolu bırakarak beden eğitimi öğretmenliğine geçmiştir. 

Sanırım en iyisi son sözü Pele’ye bırakmak: “Dünyanın her yerinde 1,000’in üzerinde gol attım. Siz seyircilere bir çoğunu kolayca halletmiş gibi görünebilirim ama öyle değildi. Ve ancak Yashin’e gol attıktan sonra kendimi tam bir golcü olarak hissedebildim” 

Söz vermiyorum ama efsane bir başka kaleci için bir yazı daha yazmayı planlıyorum. Onun dışında 2006 yılında başladığımız “20. Yüzyılın En İyi Kaleciler” serisini böylece sona erdiriyoruz. Can ve İlker’e bana bu imkanı verdikleri, sizlere de okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. 

Her ne sürç-i lîsan ettiysek affola…

Hiç yorum yok: