İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

27.12.2006

Dört Ayda İlgi Odağı Olmak

11 Eylül 2006… Londra’ya yeni inmişim. Heathrow Havaalanı’ndan atladım otobüse, Canary Wharf Otogarı’ndan uzun süreli ikamet edeceğim Birmingham'a gidecek arabaya aktarma yapacağım. Yanımda 30 kiloluk bagaj limitine karşın İstanbul Atatürk’teki THY görevlisi hanıma yavşayarak ceza ödemeden kotardığım ve arkamdan sürüklemeye çalıştığım neredeyse 50 kiloluk bir bavul demeti, varlıklıca bir Lübnanlı mülteci görünümünde Londra sokaklarında ilerlemekteyim. Tabi otogarlar dünyanın her yerinde aynı; Canary Wharf’a yaklaştıkça sokakta catwalk yaparcasına dolaşan, tarz İngiliz kızlar yerini türbanlı Müslümanlara, Hintlilere ve Arsenal formalı zencilere bırakıyor. Orası da bizim Bayrampaşa’mız yani. 50 kiloluk hengâmeyi otobüsün bagajına atıp, 3 sene önce beni neşter altına yatıran ve arada bir hala kendini hissettiren kasık fıtığımı nasıl nüksettirmediğime hayret ettikten sonra Karayip kökenli olduğunu sandığım, örgülü saçlı siyah kadının yanındaki, kalan tek boş yere oturdum.

Hayatında ilk kez yurtdışına çıkmış, güvensiz, korkak her insanın yapacağı gibi, arabadaki herkesin çalmak için can attığını sandığım çantamı kucağımda sımsıkı sarmalayıp, telefon kulaklığımdan radyo istasyonları arasında gezinmeye başladım. Otobüs Kuzey Londra’nın Yahudi mahallelerine doğru yol teperken bir spor programına ilişti kulağım. Adını bile bilmediğim, iki sıradan yorumcu, Londra kulüplerinin durumunu tartışıyorlardı. Arada bir de canlı yayına gazlı dinleyiciler bağlanıyor, azimli bir şekilde dakikalarca konuşuyorlardı.

Kulübün İzlandalı işadamı Eggert Magnusson tarafından satın alınmasını takiben, Tevez ve Mascherano’nun transfer edilmesi, bir anda West Ham’ı İngiltere ve dünya futbol basınının ilgi merceğine yatırmıştı. Özellikle yönetimin, menajer Pardew’den yeni gelen iki Arjantinliyi daha ilk maçtan ilk on birde oynatmasını istemesi yaklaşan fırtınanın habercisi gibiydi. Diyordu ki yorumculardan biri: “Alan Pardew, tam bir takım koçudur. Öyle ki, kendisini çoğu zaman Amerikan filmlerindeki lise koçlarına benzetmişimdir. Umarım Tevez’le Mascherano’nun ego problemleriyle yeni yönetimin aşırı hırsı, takım içi uyumu etkilemez.” Diğer yorumcu ise daha iyimserdi: “Ben West Ham’ın bu küçük çaplı krizi kısa zamanda atlatacağına inanıyorum.”

Bu programı izleyen haftalarda West Ham, Newcastle ile Manchester City’ye 2–0, Reading’e 1–0, Portsmouth’a 2–0 ve Tottenham’a 1–0 kaybedecekti. 5 maçta 5 yenilgi ve tek bir gol bile atamamak. Tabloid basının spor sayfaları Pardew’e saldıracak, takım 20 takımlık tablonun dibini boylayacaktı.



Welcome to England (bu uzunca introdan sonra bir Nigel Winterbottom filmi edasıyla New Order’dan Blue Monday’i çalmak isterdim. Hatta imkânınız varsa yazının devamını okurken etkisini artırsın diye, ya da benim kafamdakileri daha iyi hissedebilmeniz için indirin, satın alın, dinleyin. Neyse… Size sinematografik bir yazı keyfi yaşatmaya çalıştım. Şimdi West Ham’ı mercek altına alalım.)



West Ham United, İngiltere’nin en ilginç kulüplerinden biri… 1895’te Doğu Londralı demir işçileri sendikası tarafından kurulmuşlar. 1964’te kazandıkları FA Cup ve 1965’te aldıkları Kupa Galipleri Kupası dışında gözle görülür bir başarısı yok diyenler olabilir. Fakat efsanevi altyapısı ve geleneksel olarak benimsemiş oldukları akıcı, hücuma yönelik futbolla her zaman saygı görmüşlerdir. Geoff Hurst, Alan Taylor, John Bond, Clyde Best, Tony Cottee, Harry Redknapp, Frank Lampard, Lee Bowyer, Jermaine Defoe, Rio Ferdinand, Paul Ince, Joe Cole, Michael Carrick ve daha birçok ünlü futbolcuyu İngiltere ve dünya futboluna armağan etmişlerdir.
Alan Pardew yönetimine her şey iyi gitmekteydi oysa. Takım 2003–04 sezonu sonrası Premier Lig’e yükselmiş, Premiership’teki 2. sezonlarında da (geçtiğimiz sezon) FA Cup finali görmüştü. Genç yıldız üretmekle meşhur kulüp, Mullins, Ashton, Anton Ferdinand (Rio’nun küçük kardeşi), Zamora, Reo-Coker gibi gençlerle başarıdan başarıya koşuyordu. Ta ki bu yaz dünyaca ünlü iki Arjantinliyi transfer edene kadar. Mascherano’yla Tevez’in, yaz transfer aralığının son günü takıma dâhil edilmesi, herkeste soru işaretleri uyandırmıştı. Sonunda, Abramovich’in sağ kollarından Joorabchian’la yakın ilişkileri olan Eggert Magnusson’un başını çektiği İzlandalı bir konsorsiyumun takım hisselerinin çok büyük bir bölümünün satın alındığı öğrenilecekti. Bunca yıldır kendi yağında kavrulmuş West Ham, birden hedef büyütmüştü. Ancak bu iki oyuncunun sözleşmesinde yer alan “mutlaka ilk 11’de oynayacaklar” maddesi Alan Pardew gibi takımında büyük ego istemeyen bir teknik adam için çok fazlaydı. Pardew’ün Tevez’le Mascherano’yu maç başına 15 dakika oynatması ya da hiç oynatmaması tartışılırken West Ham kan kaybediyor, geçtiğimiz sezonun FA Cup finalisti küme düşme potasında serbest düşüşe geçiyordu. 13 maçta 2 galibiyet, 11 mağlubiyetlik bir seriden sonra, daha geçtiğimiz hafta Alan Pardew’in işine son verildi ve yerine yıllardır Charlton’ı çalıştırmış olan ancak sene başında Charlton’dan ayrılan Alan Curbishley getirildi. İronik bir şekilde, dün ise Alan Pardew, Charlton’ın başına geçti. İki takım resmen menajer değiştirmiş gibi oldu.

Peki, bu son kriz ve Pardew’ün kovulması, İngiliz futbol kamuoyuyla West Ham taraftarına ne ifade ediyor? Chelsea, Aston Villa, Portsmouth, Manchester United, Liverpool ve son olarak da West Ham’ın Britanyalı olmayan yabancı yatırımcılar tarafından satın alınması, nispeten daha tutucu İngilizleri önemli ölçüde endişelendiriyor. Sezonun ortasında, daha küme düşmek bile kesinleşmemişken, menajer kovmak hiç de West Ham geleneklerine uygun bir hareket değil. Yabancı yatırımcıların, geleneksel İngiliz spor yönetimine uymayan sabırsızlıkları ve kimi zaman kısa vadede randıman getirsin diye ani borçlanmalara gitmeleri düşündürücü. Öte yandan, Chelsea, Portsmouth ve Villa’nın son zamanlardaki silkinişleri de yabancı başkanların hepsinin o kadar da kötü olmadığını gösteriyor. West Ham taraftarlarının ezici çoğunluğunun Pardew’e karşı herhangi bir kırgınlıkları yok. Aşağı yukarı hepsi de kendisine biraz daha fazla zaman tanınmasını ve Pardew’ün takımı düzeltmesini çok isterdi. Ama Pardew’ün gidişine de kimse tepki koymadı. Zira takım son on haftadır çok durgun, ruhsuz bir futbol oynuyordu. Artı, Alan Curbishley, West Ham’ın başındaki ilk maçında lider Manchester United’ı 1–0 yenerek taraftarı heyecanlandırdı.

Tevez ile Mascherano’ya gelirsek… Tevez, Pardew’ün gitmesini doğru buluyormuş. Bence fikrini kendine saklayıp bir iki kelime İngilizce öğrense daha doğru olabilirdi. Doğruya doğru, bu iki Güney Amerikalı, West Ham tarihinde yapılmış en iyi iki transfer olabilir. Ancak Ortega gibi balona da dönüşebilirler. Mascherano’yu Almanya ’06 haricinde çok izleme fırsatı bulamadım, fakat Arjantin, Boca ve Corinthians forması altında izlediğim Tevez’in en az kendi suratı kadar korkunç bir potansiyeli var. Ancak bu iki oyuncu da, West Ham’ın ihtiyacı olan oyuncular değillerdi. Sansasyon yaratsın diye kulüp el değiştirmeden alındılar. Yani, kulübün İzlandalılar tarafından satın alınması öncesi ortamı yumuşattılar. Kaldı ki, Güney Amerikalıların İngiltere’ye, kültürüne ve İngilizceye ne kadar zor uyum sağladığını hepimiz biliyoruz. İki oyuncu da halen takım arkadaşlarıyla kaynaşamamış. Gerçi Londra gibi kozmopolit bir şehre gelmiş olmaları onlar için büyük avantaj da olabilir. Kısacası, bu iki potansiyel süper yıldızın kaderini zaman tayin edecek.

Hiç yorum yok: