İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

21.07.2008

Efsanenin Dönüşü

Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde yürütülen, bu topraklarda yaşayan herkesin gururu olan İstiklâl Savaşı’nın bitmesiyle Ankara Başkent ilan edilmişti. Yeni Cumhuriyet’in modern yüzünü ortaya koymak için, sıfırdan başlayan başkent inşasında dünyaca ünlü mimarlar sırayla davet edildiler Ankara’ya. Başkente yapılan ilk binalara bugün sırayla bakıldığında aslında ne kadar güzel bir devletin kurulduğu ortaya çıkıyor. İlk Meclis, Ankara Garı, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi ve diğer hem devlet ciddiyetini hissettiren hem de harika estetiğe sahip bir sürü mimari harikası. Laik cumhuriyet böylesine modern ve batılı bir şehir inşa etmeye çalışırken aslında Ankara’ya gelen memurlardan ziyade Ankaralıların laik yaşama pek uzak olmadığı, doğu batı sentezine ta o zaman başlandığı görülmektedir.

Ankara’nın diğer sakinlerine göre en az birkaç kuşak Ankaralı olanların yaşadığı Kayabaşı, Hamamönü, Samanpazarı, Hacettepe civarında her şehirde olan yasadışılık merkezi oluşmaya başlamıştı. Bugün adı sadece bir üniversiteden ibaret zannedilen Hacettepe Mahallesi’nde kendine özgü kuralları olan Hacettepeliler oturmaktaydı. Henüz kalabalıklaşmayıp mahalle kültürünün en hızlı zamanlarını yaşadığı yıllarda Hacettepe Ankara’ya korku salan, kabadayılarıyla ünlü, racon lafını kimse bilmezken en sağlam raconların kesildiği bir merkez haline gelmişti. Ankara’yı seçkinlerin merkezi yapmaya çalışan idareye inat Hacettepeliler kendi seçkinciliğini oluşturup Cumhuriyet’i “anladıkları gibi “ yaşamaya başlamışlardı. Ankara’nın ilk yıllarında yerleştirilmeye çalışılan kültürün tersine Hacettepe ortama hakim oluyordu. Batı müziği çalan ve kadınlı erkekli gidilen pastane, gazinonun yerine bol sarımsaklı mezelerin hüküm sürdüğü, rakı bilemedin şarap içilen ve utla kanunun geri döndüğü meyhaneler açılmaya başlamıştı Hacettepe’ye.

Ankaralıların laik yaşama uygun olduğundan bahsetmiştik. Hacettepe’nin gençlerinden olan anne tarafından dedem lakabıyla “Albay Cemal” Cuma namazlarına neden gitmediklerini soran mahallenin yaşlılarının Hacettepeli gençler tarafından “cumartesi gidiyoruz biz tenha oluyor” diye cevaplandıklarını söylemiş ve rahmetli olana kadar bu iddiasını sürdürmüştür. Artık ölmek üzere olan ve belikli kurtarma yazılısına giden ihtiyarlar dışında pek camiye gidenin oruç tutanın olmadığı ender mahallelerden biriydi Hacettepe.

Hacettepe kabadayılarıyla ünlü art arda açılan meyhanelerde yaşamın sürdüğü meydandaki büyük havuzun kenarında hep beraber pikniklerin yapıldığı en önemli mücadelenin futbol olduğuna inanılan bir mahalle olarak yükselmiştir. Sırf bu yüzden bu mahalleyle başa çıkmak kolay olsun diye mahallenin yakınına “Yıldırım Ekipler Amirliği” kurulmuştur. Aynı zamanda fakir insanların yaşadığı bir semt olduğundan sol fikirlerin serpilmesi karşısında bu tedbir şart olmuştur. İdam cezalarının infaz edildiği yıllarda bu cezalar için hemen Hacettepe’nin yanında bulunan “At pazarı”nın seçilmesi ve Adliyenin Hacettepe çıkışına yapılması “ensenizdeyiz” mesajını Hacettepelilere hissettirmiştir.

BİR GARİP KURULUŞ HİKAYESİ

Hacettepeliler sadece mahallelilerden oluşanlarla ve Hacettepe Parkı’ndaki menekşelerden rengini alan “menekşe mor – beyaz” renklerle Hacettepe Spor Kulübü’nü kurmak için mahallenin büyüğü Fahri Apça’ya müracaat ederler. Fahri Apça’da resmi başvuruları yapıp kulübü kurmaya çalışırken 1. Şube tarafından evinden alınıp merkezde bir güzel sopa yer. Bu örgütü hangi amaçla kurmaktasın vs diye. Niyetini anlatana kadar bir çok yeri morarmış biçimde geri döner. Ardından dönemin valisi Nevzat Tandoğan’a başvurulur ve kötü niyetli bir başvuru olmadığı anlaşılınca 28 Temmuz 1945’te Hacettepe Spor Kulübü kurulur.

Parlatır Mustafa, Karagöz Kemal, Dişi Bakkal, Diksaç Nevzat, Japon Ali, Orley İhsan, Albay Cemal diye bilinen ünlü simalar takımın nasıl taraftarları olduğunu gösteren isimlerdir. İçki içmeyenin mahalleye sokulmadığı Hacettepe bir de futbol takımıyla Ankara’da başarı kazanmaya başlayınca, kabadayılığa özentinin artmasından korkan idare bu mahalleye bir çözüm bulmayı düşünmeye başlamıştır. 1959 da deplasmanlı Türkiye Ligi kurulunca Hacettepe’de 1962 yılında lige yükselmiş ve 1968 e kadar mücadele etmiştir. Ancak Hacettepe maçlarındaki olaylar ve sık sık fair-play e aykırı hareketlerin görülmesi bardağı doldurmaya başlamıştır.

HARBİYE-HACETTEPE MUHAREBESİ

Kabadayılığı ülke çapına şamil olan Dündar Kılıç henüz Hacettepe Kabadayısı iken, Harp okulu’nda okuyan bir kaç öğrenci Hacettepeli bir kıza laf atmışlardır. Sarı Veli ve Karagöz Kemal bu grubu takip edip bir rivayete göre Sus Sineması’nda bir rivayete göre “Pala’nın Kahvesi”nde sıkıştırıp dövmüşlerdir. Bunun üzerine Harbiyeliler toplanıp Hacettepe’yi basmaya karar vermişler ve otobüslerle Hacettepe’ye gelmişlerdir. O dönemin bir çok tanığına göre bu laf duyulunca herkes sopa, silah, bıçak, balta, keser gibi aletlerle silahlanıp müdafaaya geçmişler ve Harbiyelileri biraz fena benzetmişlerdir. Bu olay hem Harp Okulu Komutanlığı’nda hem de Ankara Mülki İdaresi’nde infial yaratmıştır. Zaten istimlak planları sürerken böyle bir olay süreci hızlandırmış ve Hacettepe’nin tam ortasına benim yıllar sonra dünyaya geleceğim hastane dikilmiştir.

Ankara’nın başına bela olmuş olan Melih Gökçek Keçiören Belediye Başkanlığı döneminde 1988 de artık amatör kümedeki Hacettepe’yi alıp Keçiörengücü ile birleştirmiş ve Hacettepe ismi tarihten silinmiştir.

Yazarın futbola adım attığı ASAŞ Spor’un sonradan OFTAŞ haline gelmesi ve şimdilerde adını Hacettepe olarak değiştirmeye karar vermesi hem garip bir bağlantı hem de bütün Hacettepelilerin yattıkları yere güzel haberler gitmesini sağlayan bir olay olmuştur.

Şimdi İsmetpaşa ve Sakarya civarında görebileceğiniz eski Hacettepelilerin benim tanıdığım son iki kişisinden bir tanesi olan Büfeci Avni’nin sevincini ve Albay Cemal’in öldüğünde odasında asılı duran Mor-Beyaz flamanın hüznünü düşündüğümde bu yazının yazılması kaçınılmaz oldu. Artık Ankara’da Hacettepe maçına gitmek denen yarı dini töreni bizde yaşayabileceğiz diye düşündükçe sezonun bir an önce başlamasından başka bir temennim kalmıyor.

KAYNAKÇA

1-Sanki Viran Ankara(İletişim-1.baskı 2006) kitabında Levent Cantek’in yazısı

2-Çünkü Biz Ankaragüçlüyüz…-Ziya Adnan-İletişim Yay.

3-20 Temmuz 2008 tarihli Hüriiyet Gazetesi

Hiç yorum yok: