İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

13.07.2006

Dünya Kupası'nda Dikkat Çekenler

Dünya Kupası bitmek üzere. Artık sadece üçüncülük-dördüncülük maçı ve final kaldı. Ben de Dünya Kupası'nın bitmesine ramak kala pek iyi takip edemesem de zevkle izlediğim turnuvadan aklımda kalanları yazayım dedim..

Turnuvada hiç genç oyuncunun parlamaması, maçların az gollü ve doğal olarak zevksiz geçmesi, Brezilya dışında sağlam takım görüntüsü veren takımın olmaması turnuva boyunca otoritelerin eleştrileriydi.. Doğrudur ama tüm bunlar bu kupanın kötü geçtiği anlamına gelmiyor..

Öncelikle tüm Dünya'nın sıkıldığı ve son yılların (burada kastım 20-30 yıllık bir süreç) en zevksiz Dünya Kupası dediği bu kupayı ben niye bu kadar sevdim? Çünkü favoriler yani yıldızları olan takımlar başarılı oldu, üst turlara kadar ilerledi. Futbol, spor yıldızlarla güzel.. Ben ne kadar iyi top oynarsa oynasın bir Senegali çeyrek finalde görmektense, elinde Pirlo, Grosso gibi göze hoş gelen oyuncular olan ama hiç zevkli futbol oynamayan İtalya'yı görmeyi tercih ederim.. Bir önceki turnuvada çeyrek finalde Senegal, Güney Kore, Türkiye(kimse kusura bakmasın), ABD gibi saçma sapan takımlar varken bu turnuvada tek uyuzluğu Fransa çıkardı.. Eğer Fransa ilk turu lider geçseydi Ukrayna'yı elerdi, İspanya da kendi rakibi olacak İsviçre'yi yenerdi ve 8 seribaşının çeyrek final oynadığı sürprizsiz bir turnuva izlerdik.. Ama Fransa sonradan coştuğu turnuvanın başını pek iyi geçirmeyince Ukrayna turnuvanın sürprizi olarak akıllarda kaldı. Ama ne sürprizse.. Yaptıkları bir tek Tunus ile Suudi Arabistan'ı yenmek.. İsviçre'yi de penaltılarla geçmek..

Bu nedenle turnuvanın sürprizini neticeye değil, haticeye bakarak seçmeliyiz.. Ekvador da bu hatice için uygun. Zayıf kadrolarıyla Polonya ve Kosta Rika'yı geçip İngiltere'yi zorlamak, onlar için bir başarı..
Diğer taraftan Fransa'nın finale kalması da benim için bir sürpriz ki ona birazdan değineceğim..
Kötü sürpriz ise C Grubu oldu.. Ölüm grubu olması beklenirken iki maç sonunda ilk ikinin belli olduğu lokum grup oldu. Gerçi maçları izleyenler Fildişi Sahilleri'nin ne kadar güzel oynadığını ve turnuva öncesi niye sürpriz takıma aday olarak gösterildiğini anlamıştır ama sonuç olarak baktığımızda Fildişi Sahilleri ikinci tur bile göremedi Yine de özellikle Arjantin maçının ilk yarısında oynadıkları futbol akıllara kazındı..


Oyuncu bazında da hayal kırıklıklarım yine C Grubu temsilcilerindendi. Drogba ve Robben..
Drogba gol kralı adayı olarak geldiği turnuvayı tek gol artı ezdiği birsürü topla bitirdi.
Robben ise hala anlayamadığım bir isim.. Ya ben salağım ya da futbol otoriteleri.. Herkesin hayran olduğu bu adamı ben bir türlü beğenemiyorum.. Kendimi zorluyorum, bazen de kandırıyorum ama olmuyor.. Göze hoş gelmesinin dışında ne gibi bir özelliği var, takımlarına ne kazandırmış hangi maçta hangi golü atmış?(iki sene önce Şampiyonlar Ligi'nde CSKA Moskova'ya hoş bir gol atmıştı başka hatırladığım yok). Üstüne üstlük ukala, fazla havalı ve sürekli kendine oynuyor.. İsimlerimiz benzemese iyice kızacam ama isminden kazanıyor..

Konudan konuya atlıyorum ama Robben demişken hemen Hollanda'ya bağlanalım. Van Basten konusuna gelelim. Yine kimse ile anlaşamadığım bir konu. Ne zaman bir antrenör takımı gençleştirmek istese, tecrübeli yıldızları kadroya almayıp genç yeteneklere güvense hemen taşlanıyor. Başarısız olması bekleniyor ve başarısız olduğu anlda hemen idam ediliyor. Van Basten, Seedrof, Davids, Kluivert gibi isimleri almadı diye neler denmedi ki adama? Peki bu isimler bu sezon ne oynadı? Milli takıma gelse ne yaparlardı? Euro 04'de ne yaptılar? Eminim Van Basten bu isimlerle turnuvaya gelse ve yine başarısız olsa bu sefer de bu adamları niye aldın derlerdi.. Ayıptır, sürekli gençlere önem veren Dünya ve Türkiye medyası bir antrenörün gençlere gerçekten önem verip onlara şans tanımasına neden tahammül edemiyor?

Güntekin Onay, Portekiz-Hollanda maçını anlatırken maç boyu Van Basten'in Nistelrooy'u oynatmamasını eleştirdi ve Hollanda'nın mağlubiyetini Van Basten'in bu hareketine bağladı. En komiği ise sürekli Van Basten'in Nistelrooy'u oyuna alması gerektiğini söylemesiydi. Maç boyu Onay'ın da belirttiği gibi Van Basten, Ruud'u, taktik icabı ya da ne bileyim formsuz olduğundan, kötü oyuncu olduğundan değil, araları kötü olduğu için oynatmamıştı. Artık dakika 70-80 olduktan sonra Van Basten, Nistelrooy'a sarılıp oyuna alsa, Nistelrooy'a sığınmış olmaz mıydı? Kendisiyle, ilkeleri ile çelişmiş olmaz mıydı? Bir antrenör olarak futbolcusuna ezilmiş olmaz mıydı? Van Basten, Nistelrooy'u oynatçak olsa niye baştan oynatmasın? Nistelrooy'un ölüsü bile Kuyt'ten daha iyidir. Ama hiçbir futbolcu da antrenörden üstün değildir..

Gelelim finalin bir takımı Fransa'ya.. Gerçekten başarılı bir performans çizdiler.. Bana göre yanlış bir kararla eski yıldızlarına güvendiler(Barthez, Sagnol, Thuram, Makelele,Zidane) ama bu isimler güvenlerini boşa çıkarmadı.. Zidane'ın ise kariyerinin son maçı Dünya Kupası finali olacak. Dünya Tarihi'nin en büyük oyuncusu olduğunu iddia ettiğim Zizou tıpkı Michael Jordan'ın 98 finallerinde 'The Last Shot' u gibi bir sonla (düşünün Fransa maçı 1-0 kazanıyor ve golü son dakikalarda Zidane atıyor) bitirirse bırakın Fransızları ben bile bizim eve heykelini dikerim..

Fransızlar ilk turda pek başarılı değillerdi ama finale İspanya, Brezilya ve Portekiz'i tek bir uzatma oynamadan geçerek geldiler. Diğer finalist İtalya ise Avustralya'yı tartışmalı bir penaltıyla, sonrasında kura yardımıyla Ukrayna ile oynarak yarı finale geldi.. Yarı finalde ise hakkını verelim, Almanya gibi güçlü bir ekibi, güzel bir futbol ile yenerek finale çıktı.. Benim gönlüm ve mantığım Fransa'dan yana.. Bakalım neler olacak finalde?

Konudan konuya atlıyorum ama Dünya Kupası Şampiyonu olmak çok zor bir iş değil.. Bu turnuvada bu sonuca kesin olarak vardım. Zaten ilk turu 4 puanla geçebiliyorsun.. Daha sonra da biraz zayıf takımlar denk gelirse biraz da maçlarda şansın yaver giderse, çok rahat yarı final oynar hatta şampiyon bile olabilirsin.. Neticede tek maç.. Bir maçta Güney Kore, İtalya'yı yenebilir, Kuzey Kore, Brezilya'yı yenebilir..
Oysa bir lig, ya da en az iki maç yaptığın bir Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak çok daha zor. Çünkü orada gerçekten güçlü olan kazanıyor. Şans bir kere yanında olur. Hadi bilemedin iki.. Ama bir yerde tıkanırsın. O nedenle her zaman dediğim gibi: ''Lig şampiyonu o ligin en iyi takımıdır.. Fakat Dünya Şampiyonu, Dünya'nın en iyi takımı değildir..O Dünya Kupası'nın en iyi takımıdır..''

Şimdi biz Dünya Üçüncüsü olduk da futbolda Dünya'nın üçüncü ülkesi mi olduk? Zaten Dünya Üçüncülüğünü de nasıl kazandığımız ortada.. Çin, Japonya, Senegal, Güney Kore gibi son derece zayıf takımları ve futbol ülkelerini yenip, karşımıza çıkan tek dişli rakip Brezilya'ya iki maçta da rezil olarak. Kosta Rika'yı bile yenemeyerek. Dünya üçüncüsü olmamız kesinlikle bir başarı değildir, zaten bizim o seviyelerde olmadığımız sonrasındaki iki organizasyona da katılamamızdan belli olmuştur. 98'de Hırvatistan'ın kazandığı üçüncülüğün yanında bizim üçüncülüğümüz çok sönük kalmaktadır..

Neyse konudan çok saptım, turnuvanın bana göre en iyi onbiri ve kadroya giremeyen diğer isimlerle tekrar bu Dünya Kupası'na geri dönelim..

En İyi 11: Lehmann-Miguel-Thuram-Cannavaro-Lahm-Rosicky-Camoranesi-Pirlo-Zidane-Riquelme-Klose Coach:Marcello Lippi

Bu isimler dışında Buffon ve Ricardo da gayet başarılıydı.. Tıpkı Cech ve Zuberbuhler gibi.. Suudi Arabistan kalecisi Zaid de başarılı oyunu ve şeker tipiyle beğenimi kazandı. Abbondanzieri ise turnuvanın en güzel soyadı ödülünü bendenizden aldı..

Sol bek için Grosso da çok ciddi bir adaydı ama Lahm o kadar güzel oynadı ki, yapacak birşey kalmadı. Başka bir turnuvada olsa Grosso tartışmasız ilk onbire girerdi ama Lahm bu turnuvada Dünya'nın en iyi solbeki olduğunu gösterdi.. Kısacası Lahm'ın tunuvası oldu.. Bir solbek olmasa ve Almanya daha ilerilere gitse turnuvanın en değerli oyuncusu ödülünü ona verirdim ama bu ödül Pirlo ya da Zidane'a gidecek gibi.. Lahm'a da en çok gelişme gösteren oyuncu ödülünü verelim ki o ödülü gerçekten hak etti..

Joaquin ve Zambrotta da izlediğim maçlarda dikkatimi çekti.. Zambrotta demişken, artık uzaktan atılan gollerden sıkılan biri olarak turnuvanın en güzel golünü İtalya-Ukrayna maçının üçüncü golü olarak seçiyorum.. Soldan içeri müthiş giren Zambrotta, herkes sağ ayağını kullanmaya çalışmasını ve doğal olarak topa yetişememesini beklerken(ki Zambrotta Ukraynalı defans oyuncusundan bariz bir şekilde gerideydi) zor pozisyonda sol ayağıyla topa müthiş uzandı ve Luca Toni'nin topu boş kaleye yollamasını sağladı. En azından enteresan bir goldü ve Joe Cole'un attığı (daha doğrusu kalecinin yediği) golden çok daha güzeldi.

Turnuvanın gol kralını da seçelim. Bence gol kralı Klose. Finalde 2 gol atarsa Henry de ortak olur. İkiden fazla atarsa geçer ve tek başına gol kralı olur.. Tabii tüm bunlar benim yorumum.. Sizce gol kralı kim? Yorumlarınızı bekliyorum..

Son olarak organizasyondan da bahsedelim.. Almanlar gerçekten bu işin altından nefis kalktılar.. Zaten Almanların disiplini ve iş ciddiyeti tüm dünyaca meşhurdur. Amasya'nın elması, Almanların disiplini derler, doğrudur.. Bizim Lise 1'deki Almanca hocamız da Almanların çöp atmak için bilmem kaç km yürüdüğünü, belediye otobüslerinin belli bir saati olduğunu ve otobüs yolcularının tam o saatte orada olduğu gibi birsürü hikaye anlatmıştı..

Bunları öğretmen anlatmamış da olabilir, belki ben kafamdan uyduruyor olabilirim. Ama ben bu kadar iyi sallayabilir miyim? Tabii ki hayır.. Bu hikayeler, benim bir şekilde bir yerlerde duyduğum Alman Şehir Efsaneleri.. Bir gün siz de duyabilirsiniz.. Hatta iyi bir çocuk olursanız Oliver Kahn'ı bile görebilirsiniz...

Hiç yorum yok: