İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

1.07.2006

Hayal Kırıklığının Adı Yine Değişmedi

Kupa öncesi yazdığım yazıda İspanya’nın artılarını eksilerini, nasıl bir turnuva geçireceğine ilişkin bazı tespitlerde bulunarak aktarmıştım. İspanya kupaya iyi başlamasına rağmen bu kez de ikinci turda belki de hiç oynamak istemeyeceği bir rakiple karşılaşmak zorunda kaldı. Fransız takımı Kore Cumhuriyeti’nden son dakikalarda yemiş olduğu golü yememiş olsa ben şu an bu yazıyı hiç yazmaya da olabilirdim ya da bir süre sonra yazıyor olurdum. Bu işler böyledir diyerek İspanyollarla ilgili aşağıdaki paragraflarda birkaç şey söyleyelim.


“Belki de turnuvadaki en iyi birkaç kadrodan biri” bu yandaki tırnak içinde ifade bana aitti. Hala arkasındayım tabi bu ifadenin. Peki Aragones ismindeki 68 yaşındaki teknik adam bunun farkına varabilmiş miydi? Önemli olan da benim değil O’nun varmasıydı elbette. Luis Aragones ile ilgili endişelerim olduğunu yazımda aktarmış mıydım hatırlamıyorum ama çevreme aktardığım bir durumdu bu. 23 kişilik kadronun seçimiyle ile ilgili bir takım hatalardan bahsetmiştim. Tekrarlayalım; Kadroda sakatlıktan yeni kurtulmuş bile olsa Vicente’nin yer almayışı önemli bir handikaptı. Bunu okurken Xavi ve Raul ne kadar faydalı oldular da Vicente olacak diyebilirsiniz haklı olabilirsiniz ama ben de haklı olabilirim. Real Madrid formasıyla belki de ilk kez tam yerinde oynamış olan ve en iyi sezonunu geçirdiğine inandığım, dünyanın en ince paslarını atan Guti’ye yer verilmeyişi de kanımca bir hataydı. Sağbek konusunda bir takım sıkıntılar yaşanacağını belirtmiştim. Kadrodaki tek sağ bek Salgado’nun yetersizliği ve stoperden bozma Ramos’un istenileni bu bölgede verememesi İspanya takımını olumsuz etkiledi. Asıl solbek olarak düşünülen Del Horno’nun sakatlanıp yerine kadroya dahil edilen Pernia bu bölgede A.Lopez’e tercih edilecek bir oyuncumuydu bu da oturulup düşünülmesi gereken bir nokta. Aragones’in tercih ettiği 4-3-3 sistemi hücuma yönelik gibi görünse de gol noktalarında ne kadar zorlanacakları hazırlık maçlarından belliyken Aragones bunda ısrarcı oldu. Asıl önemli olan noktanın Aragones’in takım tertibini bile hala belirleyememiş olmasından kaynaklanmakta. Kadro zenginliğini kullanmak adına yaptıgı değişiklikler eleştiriye tabi. Orta üçlü takım için çok önemli olmasına, turnuva öncesi Albelda’yı burada deneyeceğinin işaretini vermesine rağmen turnuvada işler değişti. Bunlara rağmen İspanya kupaya uzanabilirdi tabi. Bir sonraki paragrafta Fransa maçından bahsedelim.


İlk üç maçından sadece Tunus ve Ukrayna maçının da ilk yarısını izleyen ben, Fransa maçını doğal olarak izledim. İlk maçların ne kadar önemli olduğu gerçekten tartışılır. Fransa ile oynamak ikinci turda İspanyollar için gerçekten önemli bir şansızlıktı bunla başlamak lazım. Son dört maçını kaybettiği bir ülkeyle(Bu dört maçtaki Fransız kadrosunun benzerliğini de dikkate alırsak), hem de kupaya kötü başlayarak epeyce eleştiri almış bir takımla oynamak oldukça sevimsizdi. Maça da daha iyi başlayan Fransızlar oldu. Zaten oturmuş kadroları, muazzam tecrübeleri ve iyi savunmaya sahip bu takım, bir de inançlı bir mücadele ortaya koyunca İspanyollar beklenen etkinliği sağlayamadılar. Topa yine de İspanya sahipti bunun aksi de düşünülemezdi zaten. Hangi takımla oynarsa oynasın top mutlaka İspanya’da kalacaktı. Raul ve Fabregas değişiklikleriyle maça başlayan Aragones, İspanya’nın yıkımını 1-0 öne de geçmesine rağmen akıl almaz ofsayt taktiğiyle yapıyordu. Kim, Hangi hoca 1-0 öndeyken bile ofsayt taktiğine sığınır. Hem de Henry ve Riberry gibi oyuncuları olan bir takıma. Bu anlamsız savunma anlayışı 1-0 öndeyken farkı artırma şansına bile sahip olan İspanyol takımına komik bir gol yedirtti. İkinci yarıda da aynı taktik devam etti tabi. Henry bol bol ofsayta düşerken onun pasif kaldığı bir başka pozisyon da neredeyse golle sonuçlanıyordu. Fabregas, Xavi, Xabi Alonso üçlüsü gibi beyin bir üçlü oluşturulamazdı ama onlardan biri yerine daha savaşçı olan Senna yada Albelda gibi bir isim İspanyol takımına orta sahada daha fazla direnç sağlayabilirdi diye düşünüyorum. Makalele ve Vieria gibi dünyanın en iyi önliberolarından ikisine sahip ve çok da iyi savunması olan Fransızlara karşı Aragones’in ikinci devre başında yaptığı değişiklikler anlamlıydı aslında. Özellikle Joaquin’in maça ilave edilmesi çok doğruydu. Aslıda olması gereken Joaquin ve Reyes’in ilk onbirde olduğu sol ve sağ açığa sahip bir İspanya’nın sahada olmasıydı. Aragones bunu düşünmedi ya da düşünemedi. Turnuvaya ve Fransa maçına da iyi başlayan Torres’i, İspanyollar önde oldukları süre içinde çok daha verimli kullanabilecekken bunu başaramadılar. Öndeyken de topa çok sahip olan İspanya, ofsayt taktiği ve savunmayı orta sahaya yakın kurup geride geniş alanlar bırakarak oynamamalıydı.


Gelelim maçın hakemine; İspanya yukarıda anlatılanlara rağmen Fransız takımını Hannover’de mağlup edebilirdi. İki kritik hata çok şeye mal oldu diyebiliriz. Fransa’nın ilk golünden önce orta sahada İspanyol oyuncuya yapılan net faulu vermeyen hakem İspanya’nın savunmada sağlıksız yakalanmasına neden oldu ve sürekli dediğimiz tuhaf ofsayt anlayışının da etkisiyle ilk yarının bitimine beş dakika kala maç berabere oldu. Herkesin dikkatini daha fazla çeken de Fransa’yı 2-1 öne geçiren Puyol’un Henry’i düşürdüğü kararı ve bu serbest vuruştan gelen gol. Bu iki karar İspanya’nın elenmesine yetti diyorum. Ayrıca hakemin takdir haklarını maç içinde de Fransa lehine kullandığı intibası bende oluştu. Hakem ve teknik adam hataları İspanya için 2006’nın da erken bitmesine neden oldu.


Aragones’in hazır edemediği genç İspanyol takımı geçmişin izlerinden midir nedir belki de en kritik maçta ürkek davrandı. İstedikleri futbolu sahaya yansıtmakta bir hayli zorlandılar. 2002’deki hakem faciasını yaşamamış olsaydılar ve muhtemelen o kupanın finalisti olmuş olsaydılar acaba bugün bu turnuvadan bu kadar kolay elenirler miydi? Bu bir tartışma konusu olabilir. Hakemlerin gazabına daha önce Amerika 94’de, Japonya-Kore 2002’de uğramış olan bir takımın yine bundan nasiplenmesi FIFA’yı da sorgulamamıza yol açmalı. Maç spikerinin üçüncü Fransız golünden sonra Hoşça kal İspanya narası da kulağımdan uzunca zaman silinemeyecek.


Nostradamus mu yanıldı yoksa İspanyollar mı bunu yanlış yorumladı takdir sizlerin…

Hiç yorum yok: