İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

4.03.2007

Matematikten Anlamamak (4>9)

Okuldayken en sevdiğim ders matematikti. Belki de bu yüzden futbolcu olamadım. Futbolcu olamayacağımı ilk anladığımda aklıma gelen düşünce bari teknik direktör olayımdı. Teknik direktör de olamadım. Çünkü zaten çoğu teknik direktör önceden profesyonel futbol oynamışlardı. Öyle olmasa bile futbol dünyasının bir ucundan içeri girmişlerdi ve bunu matematikteki üstün başarılarından dolayı yapmamışlardı. Futbolda matematikten anlayanlar sadece istatistikçiler ve onlardan da teknik direktör olduğu nadir görülür. Üstelik futbolda istatistik hep küçümsenir ve beylik sözdür; “futbol istatistik oyunu değildir.” Doğrudur, istatistik basketbola yakışır, futbola değil. Ama futbolda matematiğin yeri yok mudur?

Gelin biraz matematik yapalım. A milli futbol takımızın çarşamba oynadığı şanslı Norveç maçından sonra puanımız 13 oldu ve lideriz. Grupta 18 maç yapıldı ve toplanabilecek en yüksek toplam puan olan 54 puanın 51’i toplandı. Geriye 24 maç kaldı ve 48 ile 72 puan arası toplanabilecek puan mevcut. Tahminimce toplam 60 puan toplanacak ve bu puanların 12’sini milli takımımız alabilirse 25 puanla grup birincisi olabiliriz. 3M’den yine 9 puan toplayıp, kalan 4 maçtan da 3 puan alırsak rahatlıkla 12 puan toplayabiliriz. O zaman kendisini sevmeyen teknik direktörümüze rağmen matematik bizden yana. Matematiği seven arkadaşlar için de uğraşacak bir problem: Sizce milli takımımızın grubu lider bitirme ve gruptan çıkma şansı matematiksel olarak yüzde kaçtır? Dileyen bu hesabı Bosna maçından sonra da yapabilir. Çünkü o maçla beraber grupta ilk yarı tamamlanmış olacak.

Matematikten sonra biraz da futbol konuşalım. Önce çıkardığımız ilk on birden başlayacağım. Terim belki de kadro tahmininde bulunanları şaşırtmayı çok sevdiğinden ki bunların içinde rakip antrenörler de var, yine küçük bir sürprizle maça başladı. Sürprizin adı sol bekte Sabri idi. Maçtan sonra sebebini de açıkladı ama ben pek ikna olmadım. Bekte oynatmayı düşündüğünüz oyuncudan belli bir hızda olmasını bekleyebilirsiniz. Ancak eğer bir oyuncuyu o bölge için seçmişseniz ve onun orada uzun süre görev yapmasını istiyorsanız, daha ilk hızlı bir rakip kanat oyuncusu karşısında yavaş kalacağını düşünerek söz konusu oyuncuyu yedek bırakmamalısınız bence. Bu oyuncu daha ne hızlı oyuncular karşısında oynayacak, her seferinde yedek mi kalacak? Bir bek oyuncusu kendisinden daha hızlı oyuncuları tutabiliyorsa iyi bir bek oyuncusudur ve milli takımda oynamayı hak eder. Bence ondan beklenmesi gereken hızlı olmasından ziyade yerini kaybetmemesidir. Eğer geri dönmek şartıyla hücuma da destek verebiliyorsa ne ala. Sabri ise iyi bir bek oyuncusu olabilecek potansiyelde ancak bundan daha iyi olarak hazır bir orta saha oyuncusu şu anda. Hele Yunanistan maçındaki performansından sonra onu savunmada oynatmak hem savunmada yarı verimli bir oyuncuyla oynamak demek hem de orta sahanın direncini azaltmak demek.

Nitekim Terim de bunu gördü ve ikinci yarı Volkan’ı defansa alıp Tümer’i çıkardı oyundan. Birçok sığ görüşlü yorumcu için bu değişiklik defans oyuncusu alıp forvet oyuncusu çıkararak defansif anlayışa dönmek olarak görülebilir ancak ikinci yarıdaki oyun da gösterdi ki taşlar yerine oturunca takım performansı hemen artıyor ve hücumda da etkinlik sağlanıyor. Bu iş ne kadar çok hücum oyuncun varsa o kadar atak yaparsın adlı kolay bir matematik denklemi değil. Takım olmak çarkların yerli yerinde olması demek. Orta sahanın Yunanistan maçından farkı Sabri’nin yerine Emre’nin gelmesi ve ek olarak Gökdeniz’in de kadroya girerek sağ atak oyuncusu olarak başlamasıydı. Terim’in bu kararına katılıyorum ve yazımda da böyle olmasını istediğimi belirtmiştim ama ben olsam Tümer’i forvet oynatır, Sabri’yi orta sahada bırakırdım. Terim ise forvet de vazgeçilmezi tercih etmişti.

Yediğimiz gollere gelince; Norveç maçına çıkmadan önce çok dikkatli olmamız gerektiğini söylemiştik ama iki hata skoru 0-2 yaptı. Birinci golde ofsayt taktiğine kurban olduk. Bir savunma oyuncusu gelen topa hamle yapmak yerine neden çıkıp rakibi ofsayta düşürmek ister? Daha kolayına geldiği için mi? Ona öyle öğretildiği için mi? Bence duran toplarda ofsayt taktiği uygulamak akıllıca ancak maç içinde içeriye şişirilen toplarda bile riski göze alıp çıkmak cesaret işi. Tahminimce oyuncu geride kaldığını anlayınca hatasını telafi etmek için ileri çıktı ve arkasında kalan oyuncunun ofsaytta kalacağını düşündü. Ama top geriden çıkan oyuncuya gelince golü yedik. Yine de pasif ofsayttaki oyuncunun kalecinin görüş alanını etkilediği için avantaj sağladığı tartışılabilir. İkinci gol ise daha trajik. Golcümüz kaleyi düşüneceğine geriyi düşünüyor ve topu kapan Norveçliler iki-üç pasta ceza sahasına geliyor. Topu önünde bulan Carew de gerçek bir hücumcunun yapması gerekeni yapıp doğru pası arkadan gelen arkadaşının önüne bırakıyor. Sanki az önce olanlara nazire yapıyor; öyle değil böyle pas verilir. Ama beklenmedik skor Norveç’i durdurdu. Tamamen skoru korumaya yöneldiler çünkü üç puana çok ihtiyaçları vardı.

Gerçekten de grupta avantajı ele geçirmeye birkaç dakikaları kalmıştı ki son dakikada gelen şans golü bir anda şemsiyeyi tersine çevirdi. Tabi ki bu maçta aldığımız bir puandan ziyade vermediğimiz iki puan çok önemli. Bu arada Hamit Altıntop için de bir şeyler söylemeliyiz. Orta sahada başladığı kariyerine sağ bek olarak devam ediyor ve kimseye de forvetten bek olmaz dedirtmiyor. Her oyuncu gole yakın oynamak ister ama o zaman kim savunma yapacak? Oyuncuların bazen olgunluk gösterip antrenörlerinin istedikleri pozisyonda oynamayı kabul etmeleri onları büyütür, çok yönlü oyuncu yapar. Hamit böyle oyunculara en güzel örnek. Açıkçası Hamit’in milli takımımızın savunmasında olması içimi rahatlatıyor. Keşke solda da Malik Fethi olsaydı. Cezası bittikten sonra ilk defa oynayan Emre Belözoğlu ise ilk yarı tutuktu ikinci yarı biraz toparlandı. Form tutarsa orta sahanın vazgeçilmezlerinden olacak.

Bence 2008’de final hedefliyorsak orada olacak kadromuzu yavaş yavaş şekillendirmeliyiz. Buna göre kaleye güven verici bir kaleci şart. Defans ikilisi Gökhan Zan-Servet olmalı. Belki Servet’in yerine İbrahim Toraman da düşünülebilir. Sağda Hamit banko. Solda ise şu an için en iyi alternatif İbrahim Üzülmez görünüyor. Ama benim fikrime göre 2008’deki ilk on birimizde en yaşlı oyuncumuz 30 yaşında olmalı. Ben olsam sol kanat için şimdiden birini yetiştirmeye başlardım. Bu isim belki de Volkan Yaman olacaktır. Umarım istenen gelişmeyi gösterir. Orta sahada üç isim mutlaka olmalı, Aurelio, Emre, Yıldıray. Mutlaka bu üçlüyü beraber oynamaya alıştırmalıyız. Eğer Emre çift taraflı oynayabilirse bu orta saha gerçekten turnuvanın önemli sürprizlerinden birini gerçekleştirir. Kanatlarda solda Tuncay banko, sağda ise Sabri veya Gökdeniz maça göre değişmeli oynar. Bence şu an Sabri bir adım önde. Forvet çok önemli. Görünen o ki tek forvet oynamalıyız. Ama bu öyle bir forvet olmalı ki, kanatlardan gelecek oyuncuları pozisyona sokmalı. Yani pas yeteneği çok gelişmiş olmalı. Gollerimiz daha çok Tuncay, Yıldıray, Gökdeniz gibi orta saha oyuncularından, asistlerimiz ise forvetimizden gelmeli. Bu özelliklere en uygun oyuncumuz: Fatih Tekke. Sağlıklı olması için dua etmeliyiz. Belki o olmazsa Halil de burada oynayabilir ama Halil’in tek forvet oynayabileceğinden şüpheliyim. İkinci alternatifimiz Gökhan Ünal olmalı. Onu da daha kontratak oynayacağımız maçlar için tercih edebiliriz. İsviçre-Avusturya’ya götüreceğimiz diğer bir forvet oyuncusu ise Ümit Karan olabilir. Özellikle gol vuruşu sıkıntısı çektiğimiz maçlara ilaç olur.

Saydığım oyuncuların dışında da birçok oyuncumuz var. Mesela savunmada Ümit Özat joker olarak düşünülebilir. Yine form durumuna göre Orhan Ak çağrılabilir, Serkan Balcı olabilir. Koray Avcı düşünülebilir, Aurelio’nun yedeği olarak. Orta sahada dinamizm için Mehmet Topuz tercih edilebilir. Nihat Kahveci sakatlıktan dönebilirse sağ kanatta oynayabilir. Nuri Şahin yeterli dakikaları bulursa kadroya girebilir. Serdar Kurtuluş ve Burak Yılmaz istikrarları devam ederse oynayabilirler. Ayhan Akman ve Tümer Metin her zaman tecrübelerine ihtiyaç duyulan oyuncular. Deniz Barış pas yüzdesini geliştirirse oynayabilir. Arda Turan fantastik oyununa başka artılar daha katarsa , belki de turnuvanın parlayan yıldızı olur. Zaten bu tür turnuvalar Arda gibi oyuncular için kendilerini göstermek için bulunmaz platformlardır. Necati Ateş var, her zaman kadroda olmasını istediğiniz türden patlayıcı bir oyuncu. Mehmet Yozgatlı düzenli on bir oynarsa milli takıma da girebilir. Vestel Manisa’nın gençleri Ersun Yanal’ın gidişinden sonra kendilerini toparlarlarsa milli olabilirler; Selçuk İnan, Nizamettin Çalışkan, Hakan Balta, Uğur İnceman, Metin Akan, CSKA’ya giden Caner. Gençlerbirliği’nden Mehmet Çakır potansiyeli olan bir oyuncu. Unuttuğum isimler de var muhakkak ve benim bilmediğim daha birçok oyuncu sayılabilir. Yeter ki üzerlerinde ısrar edilsinler, oynasınlar ve kendilerine milli olabileceklerine dair umut verilsin.

Son olarak, tüm bu oyuncuların dışında bir oyuncu var ki artık onun için yeni bir paragraf açmak istiyorum. Geçenlerde milli takımımızın Moldova ile oynadığı maçın gollerini izlerken bir sahneye takıldı gözüm. Sanırım ilk golümüzdü. Hamit’in ortasına(yanılmıyorsam) dizlerini kırarak kafasını uzatan efsane golcümüz uzun süreli gol orucunu bozuyordu. Golü attığını anlayınca ayağa kalkıyor, hareketlenecek gibi oluyor, ellerini kaldırıyor sonra bir anda vazgeçerek çimlere çöküyordu. Ellerini yüzüne götürerek muhtemelen dua ediyordu. Sanırım önce seyircilere gitmek istedi, aylarca kendisini eleştirenlere cevap verecekti ama maçın seyircisiz olduğunu fark edince yere kapaklanmayı tercih etti. Maçtan sonra da mikrofonlara nerdeyse ağlayacaktı. İnsanın içi parçalanıyor.(Bu ruh halini bir o gün, bir de evimizde ikinci olduğumuz Avrupa Basketbol Şampiyonası’nın final maçından sonra Kerem Tunçeri’nin duygulu açıklamalarından sonra hissetmiştim) Norveç maçından sonra ise daha sakindi. Yine de olgunca kendini eleştirdi, hatta kendisi için üç günde maç yapmanın zor olduğundan bile bahsetti. Tanıdığım, bildiğim en çok eleştirilen ve en çok göklere çıkarılan oyuncu. .Lütfen bir an kendinizi onunla özdeşleştirin. Diyelim ki bir konuda potansiyel vaat ediyorsunuz. Mesela dersleriniz çok iyi, ya da FIFAda-PESde yenilmezsiniz, ya da çok iyi şiir yazıyorsunuz, resim yapıyorsunuz… Herkes sizde gelecek olduğunu düşünüyor ve bunu size de söylüyor. Aslında alçak gönüllüsünüz ama söylenenler egonuzu okşuyor.

Sonra fırsatı yakalıyorsunuz, LGS’de veya ÖSS’de veya ulusal FIFA-PES kapışmaların birinde derece yapıyorsunuz. Birden ülkenin gündemine giriyorsunuz ve parmakla gösteriliyorsunuz. Ülkenin en iyi üniversitelerinden birine veya varsa öyle bir takım milli sanal oyunlar takımına giriyorsunuz. Ya da eserleriniz Türkiye’de çok popüler oluyor, iyi eleştiriler alıyor, alanınızda en iyilerden biri seçiliyorsunuz. Kendinizi kanıtladığınızı düşünürken her şey yeniden başlıyor, hem de bu sefer en zor seviyede oynuyorsunuz. Sizden üniversitenizde yaptığınız çalışmaların dünya çapında konuşulmasını, alanınızda Avrupa’nın sayılı kimselerinden olmanız bekleniyor. PES turnuvalarında karşınızda oyunu yaratan Japonlar var ve sizden onlardan aşağı kalmamanız isteniyor. Yapamadığınızda da acımasıca eleştiriliyorsunuz oyunu bilmemekle suçlanıyorsunuz. Sizi gözlerinde o kadar büyütmüşler ki ve siz de abartılı övgülerden etkilenip kendinizi o kadar yüksekte görüyorsunuz ki en küçük başarısızlık sizin için bir yıkım oluyor, zaten duygusalsınız, yeteneklerinizden şüphe etmeye başlıyorsunuz. Ezbere yaptığınız, sizinle özdeşleşen hareketlerinizi kendinize güveniniz sıfırlandığından yapamamaya başlıyorsunuz. Sonra işler ülkeniz için iyi gidiyor ve içinde bulunduğunuz ulusal takım tüm dünya ülkelerinden seçilmiş ülkelerin yarıştığı bir organizasyonda hayallerin ötesinde bir başarı elde ediyor.

Eski gücünüzden yoksunsunuz, birçok hata yapıyorsunuz, yeteneklerinizi daha fazla da gösterebilirdiniz ama sonuçta o takımın içindeydiniz ve başarıda pay sahibisiniz. Oysa ülkenizde başarı size rağmen kazanılmış gibi gösteriliyor. Turnuva sonrası neredeyse diptesiniz. İş bile bulamıyorsunuz. Kapısından geçmediğiniz üniversitelerden bile iş alamıyorsunuz. Doğup büyüdüğünüz şehirde bile size tepki gösteriyorlar. Resimlerinizle dalga geçiyorlar. Adınıza fıkralar türüyor. Milli kahramandan milli komediye dönüşüyorsunuz. Yine de sizden ümidi kesmeyenler size kariyerinizi başladığınız yerde bitirmeniz için bir şans veriyorlar. Bu şansı da sizsiz yapamadıklarını deneyip gördüklerinde veriyorlar. Artık yıldız değilsiniz ama tecrübeli bir abisiniz. Takımınızda birkaç başarısızlıktan sonra başarıyı elde ediyorsunuz ve payınız bu sefer kabul ediliyor. Ama sizin de hatanız çok. Bazen kendinizi ulusal takımın bile üstünde görüp, yardımcı rolleri kabul etmiyorsunuz. Artık iyice yaşlandınız, eski özellikleriniz azaldı ama siz tekrar ve tekrar kendinizi kanıtlama peşindesiniz. Kimsenin sizi eleştirmesine fırsat vermeden onurlu bir şekilde yaşlandığınızı kabul edip bütünleştirici rolünüzü kabul etseniz herkes sizi alkışlayacak ve kimse sizden yüksek beklentiler içine girmeyecek ancak halen yıldız olma peşindesiniz. Hedefleriniz var, kırılmadık rekor bırakmak istemiyorsunuz ve sizin yeni motivasyon kaynağınız zaten tarihe geçmiş adınızın kitaplarda geçme sıklığını artırmak.

Hırsınız bazen başarısızlığa yol açıyor ama mazeretler üretiyorsunuz. Eleştirilere karşı çok hassasınız ve hep duygusallığınızı öp plana çıkararak korunma sağlıyorsunuz kendinize. Ne yazık ki zaman size daha çok iticilik kazandırıyor. Halkın desteğini kaybediyorsunuz. Yaşattığınız sevinçlerden çok hüsranlarınız hatırlanıyor ve seleflerinizden çok daha fazla unvan kazanmanıza rağmen tarihe alanınızda gelmiş geçmiş en iyi olarak değil tartışılan bir isim olarak geçiyorsunuz. Şöyle yazıyorlar/söylüyorlar; Hakan Şükür: Yaşayan en golcü, kariyerinde en fazla kupa, unvan sahibi ama bir o kadar da eleştirilen hatta nefret edilen adına şarkılar kadar küfürler de yazılan futbol oyuncusu. O kadar yükselirdi ki ne zaman durması gerektiğini bilemezdi.

Not: Aşağıda milli takımımızın grupta oynadığı ve oynayacağı maçların listesini bulabilirsiniz. Olasılık hesabı yaparken kaynağınız olur.

TAKIMLAR

O

G

B

M

A

Y

P

1

Türkiye

5

4

1

0

14

3

13

2

Yunanistan

5

4

0

1

8

4

12

3

Norveç

5

2

1

2

9

6

7

4

Bosna Hersek

5

2

1

2

10

12

7

5

Macaristan

5

2

0

3

7

8

6

6

Malta

5

1

1

3

5

10

4

7

Moldova

6

0

2

4

3

13

2

C GRUBU 2.Maç Günü

02.09.2006

Malta

2 - 5

Bosna Hersek

Macaristan

1 - 4

Norveç

Moldova

0 - 1

Yunanistan

C GRUBU 3.Maç Günü

06.09.2006

Norveç

2 - 0

Moldova

Türkiye

2 - 0

Malta

Bosna Hersek

1 - 3

Macaristan

C GRUBU 4.Maç Günü

07.10.2006

Moldova

2 - 2

Bosna Hersek

Macaristan

0 - 1

Türkiye

Yunanistan

1 - 0

Norveç

C GRUBU 5.Maç Günü

11.10.2006

Malta

2 - 1

Macaristan

Türkiye

5 - 0

Moldova

Bosna Hersek

0 - 4

Yunanistan

C GRUBU 8.Maç Günü

24.03.2007

Moldova

1 - 1

Malta

Norveç

1 - 2

Bosna Hersek

Yunanistan

1 - 4

Türkiye

C GRUBU 9.Maç Günü

28.03.2007

Macaristan

2 - 0

Moldova

Malta

0 - 1

Yunanistan

Türkiye

2 - 2

Norveç

C GRUBU 10.Maç Günü

02.06.2007

Norveç

00:00

Malta

Bosna Hersek

00:00

Türkiye

Yunanistan

00:00

Macaristan

C GRUBU 11.Maç Günü

06.06.2007

Norveç

00:00

Macaristan

Yunanistan

00:00

Moldova

Bosna Hersek

00:00

Malta

C GRUBU 13.Maç Günü

08.09.2007

Malta

00:00

Türkiye

Moldova

00:00

Norveç

Macaristan

00:00

Bosna Hersek

C GRUBU 14.Maç Günü

12.09.2007

Türkiye

00:00

Macaristan

Bosna Hersek

00:00

Moldova

Norveç

00:00

Yunanistan

C GRUBU 15.Maç Günü

13.10.2007

Yunanistan

00:00

Bosna Hersek

Moldova

00:00

Türkiye

Macaristan

00:00

Malta

C GRUBU 16.Maç Günü

17.10.2007

Malta

00:00

Moldova

Bosna Hersek

00:00

Norveç

Türkiye

00:00

Yunanistan

C GRUBU 17.Maç Günü

17.11.2007

Norveç

00:00

Türkiye

Yunanistan

00:00

Malta

Moldova

00:00

Macaristan

C GRUBU 18.Maç Günü

21.11.2007

Macaristan

00:00

Yunanistan

Malta

00:00

Norveç

Türkiye

00:00

Bosna Hersek

Hiç yorum yok: