İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

26.02.2006

Portekiz'de futbol

Portekiz Ligi'ne olan ilginin azlığından dolayı, geçen yazıda belirttiğim gibi bu kez daha değişik bir içeriğe sahip bir yazı yazdım.. Portekiz'in siyasi tarihinden girip, futbolunun şimdiki durumuna uzanan, benim yorumlarımla bezenen güzel bir yazı oldu.. Bir de bu benim Portekiz'le ilgili büyük ihtimalle son yazım.. Bu yazıdan sonra Portugal Super Liga'yı yazacak insan değişecek.. Bu haftaki Benfica- Porto maçı ve Portekiz Ligi'nin diğer tüm aksiyonlarını yeni yazarımızla okuyabilirsiniz.. Şimdi okuyacağınız ise Portekiz Futbolu'na ilgiyi arttırması amacı ve dileğiyle yazılmış, Portekiz Futbolu'nu tanıtma yazısı..

Bugün Avrupa'nın en güneybatısında yer alan, Atlas Okyanusu'na kıyısı olan, bu 10 milyon nüfuslu ülke, tarihte ilk kez Roma İmparatorluğu'nun bir parçası olarak görülmüş.. Daha sonra Müslümanların(Endülüs Emevileri olması lazım) ele geçirdiği ve Hıristiyan-Müslüman çatışmasının yaşandığı bir ülke olmuş.. Bağımsızlığını ise 1139'da ilan etmiş..

Portekiz'i Portekiz yapan şey ise hepimizin bildiği gibi coğrafi keşifler.. Bartolomeu Diaz, Vasco De Gama ve R.A Cabral (Brezilya'ya ulaşmış.. Brezilya'da Portekizce konuşulmasının sorumlusu.. Türkiye'de Brezilyalı futbolcu bolluğundan her portekizce bilene ekmek kapısını açan adam) gibi ünlü denizcilere sahip olan Portekiz kısa sürede büyük bir sömürge imparatorluğu kurmuş.. Fakat daha sonra ekonomik sıkıntılar nedeniyle 70 yıl kadar İspanya egemenliği altında kalan Portekiz tekrar bağımsızlğını kazandıktan sonra sorunlar yaşamaya devam etmiş.. 20. yüzyıl başlarında monarşiye karşı ayaklanan halk ile cumhuriyet rejimine geçilmiş.. Fakat kısa ömürlü olmuş bu iktidar.. 1926 da ise askeri darbe sonucu yeni hükümet devrilmiş ve 'Salazar Dönemi' olarak adlandırılan diktatörlük dönemi başlamış.. (Zaten çoğu Avrupa ülkesinde görülen bir şey bu.. Hepsinde mutlaka bir tane diktatör var.) Salazar'ın 3F'sinden de bahsetmek gerekir tabii ki.. Herkesçe bilinir ama yine de açıklayalım.. Salazar yıllarca baskı rejimini ciddi bir direniş ile karşılaşmadan yönetebilmesini 3 F'ye borçlu olduğunu söyler: Fiesta, Fado, Futebol...
1974'te son devrim yaşanmış ve ülke sonunda bir siyasi istikrara kavuşmuş..

İşte böyle bir ülke Portekiz.. Futbol alanında ise her zaman güçlü olmuş ama hiçbir zaman devlerin arasına girememiş bir ülke... Avrupa Tarihi'nin en iyi on takımını sayın deseler, Real, Barca, Man U, Liverpool, Inter, Milan, Juventus, Ajax, Bayern Münih i banko koyarız.. 10. takım ise çoğu kişiye göre Marsilya'dır.. Ya da son yıllarda Chelsea denmeye başlanmıştır.. Abartıp coşanlar, Galatasaray bile der.. Fakat kimsenin aklına Benfica ve Porto gelmez.. Oysa bu takımlar hem Avrupa kupalarında son derece başarılı olmuş ( Benfica ve Porto'nun ikişer Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu var), hem de çok sayıda yıldızı Dünya futboluna kazandırmışlardır..

Bunlardan biri de Benfica'nın efsanevi topçusu (bu ifadeyi de çok seviyorum) Eusebio'dur.. Eusebio, sayısız gol atmış Avrupa'da altın ayakkabı ve yılın oyuncusu ödüllerini kazanmış, Dünya Kupalarında efsanevi maçlar oynamış, sadece Portekiz'in değil, tüm Dünya'nın son derece saygı duyduğu büyük bir efsanedir... Portekiz Tarihi'nin de gelmiş geçmiş en iyi oyuncusuydu..

Tabii Figo gelene kadar.. 90 yılların başlarından itibaren ise Portekiz'de yeni bir akım doğdu.. Altın Jenerasyon... Figo'nun önderliğini yaptığı bu jenerasyonda çoğu Avrupa Tarihi'ne yazılabilecek çapta oyuncular vardı.. Birkaç isim: Rui Costa, Vitor Baila, Jorge Costa, Fernando Couto, Poula Sousa, Joao Pinto, Pedro Pauleta...
Bu özelliği ile bize benziyorlar biraz.. Biz de 90 lı yıllarda doğan altın jenerasyonumuzla büyük işler başardık... Boyumuzun ölçüsünü bir hayli geçtik..

Fakat Portekiz'in bizden farkı bu jenerasyondan öncesi olmasıydı.. Her ne kadar hiçbir zaman altın jenerasyon kadar iyi olmasalar da en azından kabul edilebilecek bir futbol geçmişleri vardı.. Ve öncesi olduğu için sonrası da oldu.. Bizim ise ne öncesi vardı.. Ne de sonrası oldu.. Bu gidişle de olmayacak...

Neyse, Altın Jenerasyon'dan bahsetmişken yaptıklarından da bahsetmek gerekir.. Fakat yaptıkları pek birşey de yok.. Zaten bu jenerasyonu efsanevi yapan bir arada yaptıkları değil, her bireyinin kendi kariyerlerinde müthiş başarılar kazanmış olması... Bu takım 94 ve 98 Dünya Kupalarına katılamasa da özellikle Euro 2000'de yanlarına katılan Nuno Gomes'in de çok önemli katkısıyla büyük bir başarı elde etmişti.. (Bir başka not ise hem 96 hem de 00 Avrupa Şampiyonalarında bizi yenmiş olmaları) Daha sonra 2002'de tüm oyuncularının çok formda olduğu dönemde, şampiyonluk beklenirken, Portekiz gruptan çıkamadı.. Tek hatırlanan büyük PSG'li Pauleta'nın Polonya maçında yapmış olduğu hat-trick idi..

Burada yazıdan kopmak pahasına bir küçük parantez ile 01-03 arasında parlayan, Hugo Viana ve Hugo Leal'den bahsedeyim.. İkisi de ilk kez piyasaya çıktığında geleceğin yıldızı unvanı üstlerine yapıştırılımıştı.. Biri solak, biri sağlaktı ama ikisi de hücuma yönelik orta saha özelliklerine sahip, yetenekli oyunculardı.. Ama biri Newcastle United'da diğeri ise Paris Saint Germain'de bekleneni veremedi..

Bir daha ki şampiyona 04'te Portekiz'de yapılacak Avrupa Şampiyonası'ydı ama herkes artık bu jenerasyonun miadını doldurduğunu ve eline gelen son şansı değerlendiremediğini söylüyordu.. Fakat iki şampiyona arası inanılmaz şeyler oldu ve Portekiz süper bir jenerasyon yakaladı.. Tabii ki bu yeni kadroya en büyük katkıyı iki senede bir UEFA, bir Şampiyonlar Ligi alan Porto yaptı ama diğer takımların da katkılarıyla hakikaten süper ve bazılarına göre 90'ların takımını geçebilecek çapta bir 2000 jenerasyonu oluştu... Brezilya'dan devşirme Deco ve bardan devşirme Cristiano Ronaldo (devşirmenin ikinci anlamı toplamaktır, Cristiano Ronaldo'yu da sürekli barlardan topluyorlar) liderliğinde, Ricardo, Miguel, Jorge Anderade, Ricardo Carvalho, Nuno Valente, Maniche, Simao, Helder Postiga, Tiago, Queresma gibi isimlerden oluşan bu jenerasyon, eskilerden Figo, Pauleta, Rui Costa, Nuno Gomes gibi oyuncuların katkıları ile Avrupa Şampiyonası finali oynadı... Fakat finalde Yunanistan'a kaybetti.. Pauleta ise turnuvayı gol atamadan tamamlayarak beni ve tüm PSGlileri hayalkırıklığına uğrattı...

2004'ten sonra Portekiz futbolu duraklama dönemine girmiş durumda.. Ligi çok heyecanlı ama pek de kaliteli değil.. Portekiz Futbolu'nu son on yılda sürükleyen Porto düşüşte.. Gerçi Porto'dan bayrağı devralan takımlar olduğu da aşikar.. Sporting geçen sezon UEFA Finali oynadı.. Küçümsenebilir belki ama Taffarel, Henry'nin topunu inanılması güç bir şekilde çıkarmasaydı, hep övündüğümüz futbolumuzun en büyük başarısı olacaktı UEFA Finali.. Benfica'nın Şampiyonlar Ligi'nde elde ettiği başarılı sonuçlar da ortada.. Yani her ne kadar duraklasalar da durmadılar ve geçmişte elde ettiklerinin de etkisiyle en sınırlara sahipler.. Bu onların 2006'da İran, Meksika ve Angola ile kolay bir gruba düşmesini sağladı...

Belki de şu ana kadar hep beklenileni başaramamasının nedeni üzerlerindeki baskıydı.. Artık kimse onlardan çok büyük şeyler beklemiyor.. Bakalım daha iyisini başarabilecekler mi? İşte size 2006 Almanya'yı beklemek için başka bir neden daha..

Hiç yorum yok: