İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

7.06.2007

Hakan Şükür, Korku ve Türk Futbolu Manifestosu

Bosna-Hersek maçını niye kaybettik? Üzerine milyon türlü analiz yapılabilir. Terim’in muhafazakârlığı, oyuncuların ciddiyetsizliği, motivasyon ve disiplin eksikliği, bireysel hatalar... Klasik mazeretler. Teknik analiz yapmak değil amacım. Bu yazıda artık sakız haline gelen “Hakan Şükür” tabusunu yıkmayı, bu tabudan yola çıkarak milli futbol manifestomu açıklamayı amaçlıyorum.



Her milli maçta, maçın izlenildiği ortam (kafe, kahvehane, restoran, meydan), kritik anlarda ikiye bölünür: Hakancılar, Hakancı olmayanlar. Hatta bazen işler iyi gittiğinde de bu ikilik ortaya çıkabilir. Konuştuğumuz adam, açık ara Türk futbolunun en önde gelen sembolü. Yüz küsür maç, bin bilmem kaç gol (istatistiklerle aram iyi değildir). UEFA Kupası, Dünya 3.’lüğü, sayısız şampiyonluk... Nurculukla flörtü, hep bir cemaatle ilişkilendirilmesi... Tartışılan da bir figür yani. ... Ve bütün bunlara rağmen, kırılması çok güç bir gol ve maç rekoru....



Peki niye sürekli tartışılıyor o zaman? Tek bir nedeni var efendim: Korku. Hakan’ın en çok eleştirilen yanları nedir? Bir, bitiriciliği tartışmaya açıktır. Kafa vuruşlarına söz söylemeye haddim yok tabii ki, ama ezelden beri ayaklarının yeterli derecede zalim olmadığı konuşulur. İki, “Şabanlığı.” Laubalilik olarak algılamayın, ama gerçekten Hakan’ın kritik anlarda ebleme, donakalma ya da komik hareketler yapma gibi bir huyu vardır. Fiziksel olarak da ince, uzundur. Kemal Sunal’ı andırır. Üçüncüsü, cemaatçilik iddiaları ve gerek milli takımda gerek kulüp düzeyinde çeşitli oyuncularla yaşadığı sorunlar. Galatasaray’a UEFA’yı kazandıran Hakan’ı hatırlıyorum. Saha içinde gerçek bir psikopattı. O kadar iyi oynuyordu ki, o kadar fazla koşup zıplıyor, pres yapıyordu ki bu negatif yanlarının hepsi unutuluyordu. Lakin doğa kanunu... Kurt kocuyor, hocam. Kocadıkça da o hataları kapayan fiziksel performans ister istemez kayboluyor (“ama Maldini...” diye başlamayın çünkü o insan değil ve bunu hepimiz biliyoruz.). Yaşlandıkça tecrübesi, liderlik vasıfları ve iktidar egosu baş gösteriyor.



Daha yakın zamanda spor bakanımız Hakan Şükür’ü ileride “spor bakanı” olarak görmekten onur duyacağını belirtti (hiç şaşırmadım). Dünya Kupası’nda İlhan Mansız, Yıldıray, Ümit Karan gibi Almancılara yaşam tarzlarından dolayı aralıksız trip koyduğunu, Okan Buruk ve diğer yandaşlarını da aynı yönde motive ettiğini hepimiz biliyoruz. Hatta hep çok tartışılan, kimilerine göre Türkiye’nin Van Basten’i (bkz. Van Basten misin be Ümit?) Ümit Karan’ın kariyerinin üzerindeki en önemli karaltı olduğu konuşuluyor. Tabii ki, artık eskisi kadar gol atamıyor ve koşamıyor. Hatta çoğunlukla hareketsiz kalıyor ve abuk subuk goller kaçırıyor. Buna rağmen, tecrübesi sebebiyle Fatih Terim’in vazgeçilmez tercihi... Arada bir çakmıyor mu? Ayıpsınız, daha son Bosna maçında yine eski “Matrix” günlerinden bir tutam sergiledi, havada asılı kaldı, golünü attı.



Ama görüyorsunuz ya okurlar... Sorun bu değil aslında. Sorun şu: 70 milyon nüfuslu bir ülkede niye hala “Tek bir Hakan Şükür var.” Tartışmasının yapılıyor olması. Ne yani, sadece hizmetlerinden ötürü 42 yaşına kadar tek santrfor mu oynasın bu adam? Ama lider, golünü de atıyor. Soruyorum o zaman: “Hakan’a tanınan şans kime tanındı?” İlhan Mansız’a tanınır gibi oldu, o olmasa dünya 3.’sü olamıyorduk. Gökhan Ünal’a çok kritik Yunanistan maçında tanındı, golünü attı adamcağız sonra oyundan aldılar. Bundesliga gol kralı Halil Altıntop’a golsüz geçirdiği bir-iki maç tahammül edebildiler sadece. Oysa Hakan 10 maç gol atamasa da tek santrforlu sistemde yeri hep garanti kaldı. Ümit Karan’a tanınan maksimum şans ise maç başı 10 dakika, çünkü Hakan’ın lobiciliğiyle karşı karşıya. Hadi zamane örneklerini geçtim, sene taaa 1993. İsveç’le, Norveç’le maçlar oynuyoruz. Fatih Terim döneminin başlangıcı... Genç bir Samsunsporlu Ertuğrul Sağlam, Hakan’ın yerine denendi, milli takım özgüven patlaması yaşandı.



Demek istediğim, Türkiye’de forvet var. Türk insanı Batı karşısında, Avrupa karşısında komplekslidir. Tıknazız, onlar süt, domuz, et, proteinle beslenirken biz tahıl yeriz. O yüzden kısa kalırız. Hakan’ın bu kadar profilik bir sembol olmasında önemli bir pay da, o dalyan gibi Avrupalıların üzerinden kafayı zımba gibi çakabilmesi değil midir? Boyu değil midir? E bu saydığım oyuncuların (Gökhan, Halil) boyu da uzun. İlhan da 1.85 civarında. Ümit Karan da pire tarzında kısa ama sıçrayabiliyor. Kompleks yapacak hiçbir şeyimiz yok. Alternatifimiz bol.



Neden Bosna maçıyla başladım? İşte bu muhafazakârlığı eleştirmek için. Bosna maçında Hakan yine iyi oynadı. Helal olsun. Bu sefer de Rüştü batırdı. Niye? Çünkü kendi kulübünde oynamayan sakat oğlu sakat bir kaleciyi oynatıyorsun. Hakan’ı yıllardır tek alternatif olarak görmekle aynı zihniyet... Türkiye’de kaleci de var sevgili okurlar. Türkiye’de her şey var. Ne yok biliyor musunuz? Cesaret yok. Yeniçeri soyumuzu, damarlarımızdaki asil kanımızı, barbar cesaretimizi kaybetmişiz. Bosna karşısında sahaya “aman bir kaza olmasın” diye çıkıyoruz. Oynadığımız oyunla ulusumuza ve tüm dünyaya zevk vermek, mesaj göndermek için değil. Türk insanı yarattığı şeyi koruyamaz. Akıl oyunları yapamaz, savunma da yapamaz. Türk dediğin saldırır, çok düşünmez, cesurdur. Ulusal karakterimizi yansıttığımız tüm maçlarda destan yazdık. Bütün maçlarını bo....an korner golleriyle 1-0 kazanan, gol yemeden Avrupa şampiyonu olan Yunanistan’ı evinde dörtledik. Niye? Korkmadık, inandık, düşünmedik ve saldırdık.



Fatih Terim’in ve futbol adamlarımızın zihniyeti bu çünkü. Aman Bosna flaş takımdır, patlamayalım, kazanma formülümüze sarılalım, yani 100 yıldır oynayan oyuncularımız Hakan’la Rüştü oynasın. Alpay’ı da alacaklar utanmasalar. Niye? Bu oyuncularla istatistiki olarak kaybettiğimizden fazla kazandık. Uyanın artık! Ülkede canavar gibi futbolcular var. Hadi bizimkileri bırakın gurbetçiler bir başına yeter. Hamit Bayern’de oynuyor Bayern’de. B-a-y-e-r-n... Hakan’ı güvenlikten geri çevirirler Bayern tesislerinde. Emre var Newcastle’da. Nuri Şahin var Chelsea istiyordu. Tuncay var Tuncay. Hakan’a gelene kadar küskün Tugay’ımız var, İngiltere’de sokaktaki West Midlands insanına Tugay diyorsun, Türküm diyorsun, aptal sarhoş slogan söyleyip tapınma hareketi yapıyor.



Hem yeni gelen yeteneğe şans tanımazsak rekabet nasıl sağlanacak? Genç oyuncuların cesareti kırılmayacak mı? Şu Beşiktaş altyapısından Manchester City’e gidecek denilen 90’lı velet Batuhan mesela... Ben onun yerinde olsam oynamayı bırakırım, ya da başka vatandaşlığa geçerim. Hakan 45 yaşına kadar oynasa, temiz bir 10 yıl daha forma giyemeyecek Batuhan. Bu da eder 27 yaşına kadar 0 milli maç. Aklımızı başımıza devşirelim. Özellikle de Fatih Hoca... Fatih Terim’i Fatih Terim yapan, Fiorentina taraftarına yumruk şov yapan, Milano meydanlarında İtalyanca konuşturan, milli takımın ve Galatasaray’ın başında destanlar yazdıran cesaretini bu aralar bi yerlerde unutmuş sanki.



Sizce de artık zevk veren, milli gururumuzu okşayan, yüksek tempolu, cesur futbola dönmenin vakti gelmedi mi? Sonuç önemli değil, oyuncularımız maç bitiminde sahanın ortasına akciğerlerini sersinler, o bana yeter de artar bile diye mi düşünüyorsunuz? Evet, hissedebiliyorum öyle düşünüyorsunuz. Korkunun ecele faydası yok.

Hiç yorum yok: