İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

20.09.2007

Bugün Tarihi Bir Gün

20 Eylül 2007. Bu tarihi bir yere not edin. Çünkü İngiltere futbol tarihi adına çok önemli bir gün olabilir.

            Abramoviç’le sürtüşme içindeler, Chelsea’de mutsuz, Real’e gidecek, Şevçenko’yla Ballack’a trip atıyor, takımı gol yollarında sorun çekiyor, Ronaldinho’yu alacak derken beklenen ve beklenmeyen oldu ve José Mourinho istifa etti. Yani, en azından “resmi” olarak istifa etti. Zira, takımın içinden dışarı sızan bir iki dedikoduya göre esasen “kovuldu.”

            Peki bu gün niye tarihe geçebilir? Bu gün, eğer Mourinho’nun yerine getirilecek teknik adam, José’nin başarısını tekrarlayamazsa tarihe geçer. Şundan kimsenin kuşkusu olmasın: Chelsea’nin, 2003’te Rus işadamı Roman Abramoviç tarafından alınması, İngiltere Premier Ligi üzerinde tarihi bir etki bırakmıştır. Hillsborough faciasından sonra UEFA yarışmalarından men edilen, Demir Leydi politikaları yüzünden yediği darbenin altından kalkamayan İngiliz Premier Ligi, uzun süreden sonra Abramoviç’in transfer gücü sayesinde dünya futbol kamuoyunun dikkatini çekmeyi başarabilmiştir.

            Futbolseverler hatırlayamayabilirler. Roman Abramoviç’in Chelsea’nin sahibi olduğu ilk sene takımın başında Mourinho değil, İtalyan çalıştırıcı Claudio Ranieri vardır. Hatta o sene, Beşiktaş Ranieri’nin Chelsea’sini Stamford Bridge’de mağlup eder. Takıma gelen ilk oyuncu dalgası pek de o kadar süperstar ağırlıklı değildir. Mutu, Geremi, Joe Cole, Bridge gibi, şu anki takımın yedeklerini oluşturan yıldızlar, yine astronomik rakamlara transfer edilirler. (Bugünkü kadroda bu ilk gelenlerden yalnız J. Cole, Bridge ve Makelele kalmıştır.) Ranieri yönetimindeki Chelsea, Şampiyonlar Ligi’ne katılır. Ancak, şampiyonluğu, 38 maçı namağlup bitiren tarihinin en güçlü Arsenal’ine kaptırırlar. Ranieri, başarısız olduğu gereçkesiyle kovulur. Yerine, bir önceki sene Porto’yla UEFA’yı kazanmış, o sene de yine aynı Porto’yla Şampiyonlar Ligi’ni almış eski İngilizce ve beden eğitimi öğretmeni José Mourinho getirilir.

            Pek çoklarına göre José Mourinho, yönetimin bu kadar büyük başarılar beklediği Chelsea’yi başarıya taşıyacak “seçilmiş kişi”’dir. Gerçekten de, kariyerinin zirvesinde, başarıları tartışılamayacak genç bir çalıştırıcı olarak takımın başına getirilmiştir. Ayağının tozuyla, Drogba, Cech, Robben, Kezman gibi genç yıldızlarla beraber Porto’dan tanıdığı Ferreira, Carvalho gibi isimleri takıma dahil eder. Basın toplantılarında sık sık, büyük yıldızlarla çok işinin olmadığını, başarıya aç oyuncularla çalışmaktan zevk aldığını dile getirir.

            Mourinho’lu ilk sezonunun başlangıç evrelerinde, Chelsea oynadığı katı defansif futbol ve gol yollarındaki beceriksizliği yüzünden eleştirilere maruz kalır. Çoğu maçı 1-0 kazanmaktadırlar. Ancak Man Utd, Liverpool, Arsenal gibi rakiplerinin çoğu yeniden yapılanma sürecindedirler ya da sıkıntı yaşamaktadırlar. Sezonun ortasında gol sorununu da çözen Chelsea, 2004-05 sezonunda açık ara farkla şampiyon olur. Şampiyonlar Ligi’nde de çeyrek finalde Liverpool’a elenir. Yıllar sonra gelen şampiyonluk taraftarları sevindirmiş, yönetimin yüzünü güldürmüştür. Üstüne bir de Carling Cup kazanılmıştır.

            Sonraki sezona yatırım yapılır; Shaun Wright-Phillips, Essien gibi oyuncular kadroya dahil edilir. Sezon öncesi şampiyonluğun 1 numaralı favorisi ilan edilen Maviler, sezonun sonunda tahmincileri hayal kırıklığına uğratmazlar. Şampiyonlar Ligi’nde ise yine tık yoktur. 2 sene art arda gelen şampiyolnuk sonrası hedefin hem Şampiyonlar Ligi hem de Premiership olması kaçınılmazdır. Şampiyonluk tekrar kazanılır, Şampiyonlar Ligi’nde ise polemik dolu bir eşleşmede (Barça’nın teknik futbolunun önünü kesmek için Stamford Bridge’e bir ay bakım yapılmaz), erken finalde, Barça’ya elenirler.

2006 yazında kesenin ağzını iyice açan Abramoviç, takıma Ballack, Şevçenko, Ashley Cole, Mikel ve Kalou’yu dahil eder. Yalnız bu transferlerden özellikle Ballack ile Şevçenko’yu Mourinho istememektedir. Bu yüzden başkanla Portekizli hoca arasındaki ilk büyük gerilim ortaya çıkar. Bu iki süperstar da uzun süre kadroda kendilerine yer bulamazlar. Üstelik, Abramoviç’in Mourinho’nun gücünü daha da denetlemek için çalıştırıcının başına Frank Arnesen’i Mourinho’nun üstüne ataması, hocayla başkanın arasındaki uçurumu daha da büyütecektir.

            2006-07 sezonu, Chelsea adına pek çok açıdan şanssız bir sezondur. Mourinho-Abramoviç gerilimini bir kenara bırakalım, sezonun önemli bir kısmında kalecileri Cech, demir adamları Lampard ve kaptanları Terry’den şanssız sakatlıklar nedeniyle faydalanamazlar. Sezonun üçte birini üçüncü kaleci Hilario ile oynamak zorunda kalırlar. Bütün bunlara rağmen, çok formda bir Manchester United’a şampiyonluğu ancak kılpayı kaptırırlar, Şampiyonlar Ligi’nde de Liverpool’a yarı finalde kaybederler. Bu “başarısız” sezonda bile FA Cup’ı kazanmasını bilirler.

Ancak Abramoviç, takımın sezonu sadece FA Cup ile bitirmesini hazmedemez. Mourinho’yla arasındaki sürtüşmeler artar. Mourinho Abramoviç’in kendisinin isteği dışında transfer yapmasını eleştirir. Abramoviç, Mourinho’nun sırf bu sebeple Ballack ve Şevçenko’yu oynatmamasını... Mourinho’nun basın açıklamalarındaki gelenekselleşmiş kibirli ve polemik yaratıcı ifadeleri de Rus iş adamını rahatsız etmektedir. Bu sezona başlarken iki adamın arasında zaten açık bir uyuşmazlık vardır. Ceza olarak Mourinho’ya transfer parası verilmez. Man Utd ve Liverpool’un trilyonlar saçtığı bir transfer döneminde Chelsea bir tek Malouda’ya para harcar, Sidwell, Ben Haim gibi orta sınıf oyuncuları Bosman’dan almak zorunda kalır. Geçen hafta Londra'da Blackburn karşısında alınan 1-1'lik sıkıcı beraberlikten sonra Abramoviç stadı terk eder. Adamımızın kovulacağının ilk sinyalidir. Basın toplantısında Mourinho, her zamanki kibiriyle "Başkanın gitmesi doğal bir şeydir. Burası Londra, trafik tıkalı olur. Yetişmesi gereken bir randevu olabilir." der. Ancak, yine Stamford Bridge'de alınan Rosenborg beraberliği bardağı taşıran son damla olur.

Mourinho’nun Abramoviç tarafından kovulmasını tek cümleyle özetleyebiliriz. “İki karpuz bir koltuğa sığmaz.” Stamford Bridge, iki dev ego için çok dar geldi. Abramoviç, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu her şeyden çok istedi. Öyle çok istedi ki, Chelsea’deki üç buçuk sezonuna 2 lig şampiyonluğu, 2 FA Kupası, 1 Carling Cup ve 2 Şampiyonlar Ligi yarı finali sığdırmayı başaran Mourinho bile ona göre başarısız kaldı. Mourinho’nun çekici ve baskın kişiliği ise çoğu yönetim kurulunun güvenmesi, övünmesi gereken bir değer olması gereken yerde, Abramoviç’i Mourinho’dan daha da uzaklaştırdı.

Özetle, Mourinho İngiltere’den ayrılırsa, Ada futbolu için büyük bir kayıp olacaktır. O, futbol çalıştırıcılarının “Neo”’suydu, “seçilmiş olan”’dı. Gençti, hırslıydı, yetenekliydi. Leiria, Porto ve Chelsea kariyerleri tartışılamayacak kadar başarılıydı; gerçek bir süper profesyoneldi. Chelsea gibi dev bütçeli bir yıldızlar topluluğunu savaşan ve kenetlenmiş bir takım haline getirmeyi başarabilmişti. Real Madrid, Inter ve Barça’nın da en az Chelsea kadar para harcadığını ve son yıllarda bu kadar büyük bir başarı ivmesi yakalayamadıklarını düşünürsek Mourinho’nun büyüklüğünü tekrar takdir ederiz. Esasen, kızgın başkan ve küskün teknik direktörün fark etmeleri gereken şey şuydu: birinin parası ve şöhreti, diğerinin karizması ve dehası olmasa Chelsea bugün “bir dünya devi” olarak anılmayacaktı. Yine onların açtığı kapının ardından West Ham, Portsmouth, Liverpool, Manchester United ve son olarak da Manchester City gibi takımlar dünyadaki zengin spor yatırımcılarının dikkatini çekti. Bu yatırımlar sonucunda Premiership, “futbolun bir numaralı arenası” olma unvanını La Liga’dan devraldı. Yani, Mourinho ile Abramoviç, her ne kadar yollarını ayırmış olsalar da yazdıkları tarih hatırlanacak.

Özetle, Thierry Henry’nin gidişi Premiership için ne kadar büyük bir kayıpsa, Mourinho’nunki de öyledir. Gerçi yukarıda belirttiğim o “açılan kapı”’dan Torres’ler, Kuyt’lar, Anderson’lar, Nani’ler geliyor artık. Giden Henry’nin yerine Fabregas’lı, Adebayor’lu van Persie’li, daha güçlü bir Arsenal türüyor. Hepimiz onun olay dolu demeçlerini, kendini GQ tarafından “İngiltere’nin en iyi giyinen erkeği” seçtiren tarzını, saha kenarından eliyle Terry’nin eline not tutuşturuşunu özleyeceğiz. Kim bilir, belki de Tottenham’ın başına geçer.

Bugün ayrılan Mourinho’nun yerine, futbol direktörü ve Abramoviç’in yakın dostu İsrail asıllı Avram Grant getirildi. Maccabi Petach-Tikva, Maccabi Tel-Aviv’i çalıştırdıktan sonra Portsmouth’ta Harry Redknapp’ın üstünde futbol direktörlüğü yapmıştı. Kökenlerinin aynı olduğu (bu sözün arkasında kesinlikle ırkçılık aramayın) ve daha kolay kontrol edebileceği, kariyeri daha belirsiz bir hocayı takımın başına getirdi Abramoviç.

Kovuluşunun ardından Grant’ın üzerinde büyük bir baskı kurulacağını düşünmüyorum. Bence Abramoviç de Grant’ın büyük ihtimalle José kadar başarılı olamayacağını biliyor (kim bilir, belki de olur). Mesele, dev egolar meselesi yani.


Son olarak, kişiliği ve meşhur açıklamalarıyla hep gündemde kalmayı başaran Mourinho’dan birkaç inci ile bitirelim.

“Sakın bana kendini beğenmiş demeyin. Ama Avrupa Şampiyonuyum ve “seçilmiş kişiyim”.” (2004 yazında Chelsea’nin başına geçerken).

“Oyuncularımız A kalite. Üzgünüm, ama teknik direktörümüz de A kalite.”

“Zoru sevmeseydim Porto’da kalırdım. Rahat, mavi bir sandalye, Şampiyonlar Ligi kupası, Tanrı, tanrıdan sonra da ben.”

“Eğer tesislere gelip takımı çalıştırmama yardım etseydi şu an küme düşme hattında olurduk. Eğer ben mali işlere karışsaydım, bu sefer iflas ederdik.” (Başkan Abramoviç hakkında)

“Baskı? Ne baskısı? Baskıyı fakirler hisseder. Çocuklarının karnına bir lokma ekmek koyabilmek için sabahtan akşama çalışmak zorudnadırlar. Futbolda baskı maskı yoktur.”

“Herkes Chelsea’nin kaybetmesini istiyor. Bari bir gün kaybedelim de resmi tatil ilan etsinler.”

“Zirvede olmamızın nedeni kulübün mali gücü değil. Şu anda bütün kulvarlarda iddialı bir şekilde koşuyorsak, bu benim eserimdir.”

“Genç oyuncular kavuna benzerler. Kavunun içini açmadan iyi olup olmadığına %100 emin olamazsınız. Bazen pazardan müthiş kavun diye aldığınız kavun tatsız çıkar. Bazen de çürük gibi gözüken kavunun lezzetine doyum olmaz.”

Hiç yorum yok: