İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

1.09.2007

Golleri Sırala, Devleri Parala, Şampiyonlar Ligi’nde Finali Arala*

Milan’ın Avrupa’nın en büyüğü olduğunun oyuncu bazında da karara bağlandığı bir gecenin ardından Şampiyonlar Ligi’ne katılan ülkemiz temsilcilerinin rakipleri belli oldu. Takımlar hakkındaki naçizane fikirlerimi beyan etmeden evvel kura töreni hakkında birkaç hissimi paylaşmak isterim. İlk olarak Maldini ve Seedorf’un yaşları hakkında dün akşamki halı saha maçında yapılan spekülasyonlardan sonra belki sizlerin arasında da benzeri tartışmalar olabilir düşüncesiyle bir malumatı tekrar ortaya koymak istiyorum: Clarence Seedorf sadece 31 yaşındadır. Evet kendisi Avrupa’nın pek çok büyük kulübünde oynamıştır ve Şampiyonlar Ligi’nin en önemli demirbaşı durumundadır ama bütün bunlar 1 Nisan 1976 doğumlu olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Eğer birgün Şampiyonlar Ligi’nin logosu değiştirilecekse kendisinin bir vesikalık fotoğrafı kanaatimce olabilecek en iyi alternatiftir (NBA logosundaki Jerry West silüeti hesabı). İkinci olarak da kardeşim madem eskinin kıymetli topçularını bugünün yıldızlarına ödül versinler diye getirdiniz adamlar da iki kelam etsinler; bilhassa Savicevic doğrudan Lig TV programlarındaki bayan sunucu muamelesi gördü; zaten anladığımız kadarıyla İngilizcesi bülbül gibi şakımaya da çok müsait değildi. Didier Deschapms –ki bende hep bir Dustin Hoffman havası uyandırır- ödülü verip hemen kaçmak isterken çok dil bilen arkadaş tarafından durduruldu; lakin ona da duygu ve düşüncelerini iletme fırsatı verilmedi. Hattızatında bizim takımlarımızın kuraları Kaka tarafından çekildi ve gazetelerimizin manşeti belli oldu: “Ellerine sağlık Kaka!”.

Takımlarımıza Barcelona, Lyon, Lazio gibi bir kura çıksa “Ellerin kopsun Ricardo” diye başlık atarlar mıydı bilinmez ama ilk bakışta gözümüz bunları kesti gibi. Ben kura çekiminden evvel üç torbayı kendi içinde 1’den 8’e puanlamıştım (En az istediğim 1, en çok istediğim 8 olmak üzere). Benim puanlamama göre Beşiktaş’ın rakipleri 13, Fenerbahçe’nin rakipleri 18 puana denk geldiler. Yani Beşiktaş’ın rakipleri Fenerbahçe’den 24 puanlık bir skalada 5 puan daha zorlar. Ne demek şimdi bu? Aslında hiçbir şey demek değil; sadece benim son derece subjektif değerlendirmemin bir sonucu; ama izin verin bu rakipler hakkında ne düşündüğümü daha açık bir şekilde izah etmeye çalışayım.

Öncelikle ilk torbadan gelen rakiplerimize bakalım. Liverpool benim bütün takımlar içinde Barcelona’dan sonra en tehlikeli bulduğum ekip. Tehlikeli kelimesini özellikle kullanıyorum çünkü kastettiğim özellik iyi bir takım olmaktan ziyade gününde olduğu zaman sahip olduğu tahribat kapasitesiyle ilgili. Üstelik Beşiktaş takımlarımız içinde deplasmanda kaybolma potansiyeli –ve geçmişe bakarsak sabıkası- en fazla olan ekip. Dolayısıyla Anfield’daki maçtan zaten puan beklememek bir yana o maçın hazin bir sonla bitmesinden endişeliyim. Ama Beşiktaş’ın İstanbul’daki maçta puan alabileceğini düşünüyorum. İnter ise İtalya şampiyonu ama mesela Milan’ın göz korkutma kapasitesine ulaşabilmesi için daha pek çok başarı elde etmesi gereken bir ekip. Çünkü onların büyük çoğunluğumuzun nazarında –haklı olarak- hovarda bir kulüp imajı var ve bence kadrolarına bakıldığında en büyük yıldızı oynadığından çok fazla konuşan ve kendine güvenen bir takımın birinci torbadan gelmesi yine de şanstır. Ya da şöyle sorayım; bu seneki Arsenal dışında o torbadan Inter’e tercih edeceğiniz bir takım var mı?

İkici torbadan nasibimize düşenler Porto ve PSV oldu. PSV de Porto da bu sene önemli oyuncularının bazılarını kaybettiler. Anderson ve Pepe Porto’nun en büyük yıldızlarıydılar. Sorun şu ki bu iki oyuncuya da 2 sezon önce tanımıyorduk ama arada gösterdikleri performansla büyük meblağlara transfer oldular. Yani Porto bu sene de böyle oyuncular çıkarabilir. Evet böyle bir ihtimal elbette var ama yine de Porto ve Beşiktaş’ın birbirlerini kendi sahalarında yeneceklerini düşünüyorum. PSV ise Şampiyonlar Ligi kaderimizin ayrılmaz bir parçası. Neden bilmiyorum ama bazı takımlarla ülkece sürekli karşılaşıyoruz ama mesela Ajax’la, Celtic’le (bu seneye kadar Porto’yla) kesinlikle eşleşmiyoruz. Belki de bu aşinalık hissinden dolayı PSV’den de çok çekinmiyoruz. Ve Alex, Kone gibi oyuncuları kaybetmiş bir PSV’nin Fenerbahçe’den 2 torba üstün bir takım olduğunu düşünmüyorum.

Bir üstümüzdeki torbanın karşımıza çıkardığı takımlar CSKA Moskova ve Marsilya oldu. Şimdi CSKA diyince spor ne olursa olsun bir durmak lazım; üstelik takımın sahipliğinde son dönemde meydana gelen gelişmeler göz önüne alındığında daha da dikkatli olmak gerekiyor. Bence grupta Fenerbahçe için kritik maçlar Moskova maçları olacak. Çünkü PSV ile muhtemelen maçlar paylaşılacaktır ama CSKA’nın ne zaman ne yapacağı belli değil. Şampiyonlar Ligi finali de Moskova’da oynanacak ve Caner Erkin’in yalancısıyız, adamlar ciddi ciddi orada olmanın hesabını yapıyorlar. Marsilya da pek alışkın olduğumuz bir takım değil. Fakat bildiğimiz bir gerçek var, Ribery artık orada oynamıyor. Yeni Zidane denen Nasri takımın yıldızı durumunda. Gerçi bu “Yeni X”lerin kariyerleri o X’lere pek benzemiyor ama yine de dikkatli olmak lazım. Bir de tabi Cisse var, o da günündeyken Allah muhafaza…Son tahlilde Beşiktaş’tan bariz bir üstünlükleri olduğunu sanmıyorum.

Sonuç olarak ben de kendimi iyi bir kura çektiğimizi düşünmekten alıkoyamıyorum. Öncelikle bu organizasyonda sonuç almada en başarılı ülke olan İspanyol takımlarıyla eşleşmemiş olmamızın önemli bir şans olduğunu düşünüyorum. Evet ligimizde tempo İngiltere ya da İspanya seviyesine pek çıkmıyor ama futbol rakiple oynanan bir oyun ve bazen rakibiniz sizi o noktalara çıkmaya zorlayabiliyor. Liverpool-Galatasaray maçı bunun iyi bir örneği, Galatasaray o maçta Türkiye’de asla oynamadığı bir tempoda Premier Lig’in Avrupa’da en iyi oynayan takımına karşı başa baş mücadele verdi. Ayrıca torba meselesinin de ex-ante bir değerlendirme olduğunu unutmamak lazım; gruptan çıkmak ise Hatice’nin değil, neticenin eseri. Demem o ki çektiğimiz kura enseyi karartacak bir kura değil; rakiplere bakıp “biz buradan rahat çıkarız” demenin haddimiz olmadığı da hepimizin malumu. Bundan sonra söz Sabri Ugan’da.

*1994-95 sezonu Şampiyonlar Ligi resmi müziği

Söz-müzik: Bahriye Tokmak ( Nam-ı diğer Kibariye)

Hiç yorum yok: