İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

18.09.2007

Tam Bir İşkolik: Dino Zoff

Çinliler ve İngilizlerin yanı sıra İtalyanlar da futbolun kökenlerini sahiplenen milletlerden birisidir. Hatta bu oyuna kendi dillerinde “Calcio” ismi verirler ki diğer dillerin çoğunluğunda, İngilizce “football”dan türeyen sözcüklerden farklıdır. Ve İtalyanlar 1960’lardan bu yana dünyanın bir çok ülkesinin aksine futbolu –hele de uluslararası arenadaysalar- bambaşka oynarlar. Catennacio (kilit) öncelikle gol yememe üzerine kurulmuştur ve çoğu futbol izleyicisi için (kendimi dışarıda tutuyorum) pek keyif verici değildir. Savunmaya bu kadar önem veren bir anlayış, doğal olarak da iyi bir kaleciye ihtiyaç duyar. Zaten 1930’ların büyük kalecisi Combi’den sonra catenaccio yerleşene kadar ülkeden efsanevi bir kaleci de çıkmamıştır. Ama 1960’ların sonundan itibaren deyim yerindeyse Buffon’la bugüne uzanan bir zincir kurulur. Zenga, Pagliuca, Peruzzi ve Buffon bizim hatırlayabildiğimiz isimlerdir ve kendi dönemlerinde dünyanın en iyi kalecileri arasında isimleri mutlaka geçer. Bu arada söz Buffon’dan açılmışken minik bir not; 1962 Dünya Kupası da dahil olmak üzere toplam 16 defa İtalya’nın kalesini koruyan Lorenzo Buffon, Gianluigi Buffon’un dedesiyle amcazadedir.



Ama bu zinciri başlatan isim çalışma disiplini sayesinde 40 yaşına kadar oynayabilmiş ve o yaşta Dünya Kupası’nı İtalya’nın kaptanı olarak kaldırmayı başarmıştır. Bizim neslin görsel hafızasında gri-mavi bir kazak ve siyah kısa bir şortla yer alan Dino Zoff’la tanışıyoruz.



İtalya’nın kuzeydoğusunda, Udinese’den o zamanın Yugoslavya (bugün Slovenya) sınırına sadece birkaç kilometre mesafedeki Gorizia’ya giden yolun ortasından geçtiği küçük bir kasabadır Mariano del Friuli. Hani, zamanın durduğu küçük yerler vardır sanki hayat 100 yıl öncesine göre fazla değişmemiştir. Sadece 1,300 kişinin yaşadığı kasabada deyimin cuk oturduğu gibi “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”. İtalyanlardan alıştığımızın aksine çok konuşmazlar ama yaşamak için çok çalışmak zorundadırlar. Mario Zoff da, ailesine bakabilmek için sabahtan akşama kadar tarlalarda çalışanlardan birisidir. Karısı Anna, İkinci Dünya Savaşı’nın en sıcak zamanlarında, 28 Şubat 1942 günü bir erkek çocuk verir Mario’ya, ismini Dino koyarlar.



Dino, küçük yaştan itibaren bir futbol yıldızı olabilmek hayaliyle yaşamaktadır, ama o zaman bile bu hayaller kendisi için herşeyin ötesinde değildir: “Kaleci olmasaydım bu ellerle çiftçiden başka bir şey olamazdım”. Ve daha o yaşlarda, küçük kasabasının genel özelliği olan sükuneti ve az konuşarak çok şey anlatabilmeyi de öğrenmektedir. İdolleri futbol dışından iki isimdir; bisiklet dünyasında disiplin, sorumluluk, fedakarlık ve çalışmalarıyla isim yapmış Fausto Coppi ve Abdon Pamich.



Mario baba ona öncelikle çalışmanın önemini anlatmıştır. Futboldan önce okul ve çalışma gelmelidir, eğer daha sonrasında özel bir yeteneği varsa ve yeterli zaman bulabiliyorsa futbol oynayabilecektir. Dino, bu öneriyi kabul eder ve zorunlu eğitimini tamamladıktan sonra her gün bisikletiyle gidip geldiği bir tamircide çalışmada başlar. Artık para kazanmaya da başlamıştır ve futbol için yeterli zamana da sahiptir. 15 yaşından itibaren kasabasının takımı olan Marianese’nin kalesinde oynamaya başlar. Bu dönemde kendisini izleyen Juventus ve Inter takımlarının yetkilileri Giuseppe Meazza ve Renato Cessarini, Zoff’un boyunu kısa ve kendisini de çok genç bulmuşlardır. Halbuki birkaç yıl bekleseler, Dino’nun tam 33 santim uzadığını ve 1.82 m’ye ulaştığını göreceklerdir. Bunu gören ve Zoff’u henüz 19 yaşındayken Udinese’ye öneren ise Comuzzi isminde bir yetenek avcısıdır. Teknik Direktör Liugi Bonizzoni, Zoff’a güvenmektedir ve 1961-62 sezonunun 6. haftasında Dino’yu Fiorentina karşısında ilk kez sahaya sürer. Ancak bu Zoff için kötü bir gün olacaktır, Udinese maçı 5-2 kaybeder. “Maçtan birkaç gün sonra sinemaya gittim. Film arasında maçın özet görüntülerini verdiler. Koltuğun altına saklanmak istedim”. O sezon boyunca Udinese kalesinde sadece 3 kez daha oynayacak ve sezon sonunda takımıyla birlikte Serie B’nin yolunu tutacaktır. Sonraki sezon boyunca Udinese’nin kalesindeki tek isimdir ancak her hatası acımasızca eleştirilmektedir. Dino, buna daha fazla dayanamayacağını anlayınca, 1963-64 sezonunda Bonnizoni’nin peşinden Mantova’ya transfer olur. Burada geçirdiği 4 sezonda daha da olgunlaşır ve gerçek anlamda doğuşunu tamamlar. Artık büyük takımların ilgisini çekmektedir ve 1967-68 sezonunda Milan’ın da kendisini istemesine rağmen son anda (gerçekten de son anda, bazı kaynaklar Zoff’un imzayı bastığında transfer sezonu kapanalı birkaç dakika olduğunu ileri sürüyor) 5 sezon geçireceği Napoli’ye transfer olur. Çok mutlu anılarının olduğunu söylediği bu şehir ve takımdaki ilk sezon performansıyla Milli Takım’a da seçilecek ve azzurinin kalesinde (azzuri zaten “açık maviler” demektir, sonuna bir de –ler takısı olmaz.. imza: ukala yazar) ilk defa 30 Nisan 1968’de Avrupa Şampiyonası çeyrek final ikinci maçında, ilk maçta 3 gol yiyen Albertosi’nin yerine, Bulgaristan’a karşı oynayacaktır. Aslında Dino; Albertosi, Anzolin ve Pizzaballa ile birlikte 1966 D.K. aday kadrosunda da yer almıştır ancak Teknik Direktör Fabbri, kupaya kendisi yerine diğer 3 isimle katılmayı tercih eder. Zoff’a göre “Kendisi de Mantova’lı olduğu için, şehrinin takımından bir kaleciyi kayırdığı yönündeki eleştirilerden kaçmak istemiştir”. Zoff, İtalya’nın 2-0 kazandığı Bulgaristan maçı da dahil olmak üzere Avrupa Şampiyonluğu’na ulaştığı son 4 maçında sadece 1 gol yiyecektir. Ancak sonrasında 1970 Dünya Kupası’na kadar sadece 6 maçta daha İtalya’nın formasını giyecektir ve Meksika’da Albertosini’nin yedeği olarak bekleyecektir. “Avrupa Şampiyonasını kazanan takımın kalesinde ben vardım. Dünya Kupası elemelerinde de ben oynadım ancak finallerde Albertosi seçildi, tabi bunda onun Cagliari’de oynuyor olması ve Milli Takım içerisinde Cagliari’lilerin ağırlıkta olmasının da payı vardı”. Albertosi’nin, finalde Brezilya karşısında gösterdiği kötü performans ise, İtalya’ya bir Dünya Şampiyonluğuna ve bence daha önemlisi Jules Rimet kupasına ebediyen sahip olma fırsatına malolmuştur. Ancak artık kale 13 sene boyunca Zoff’undur. Bu yıllar artık zirveye yükselişin habercisidir. Hemen buraya sıkıştıralım; Zoff, 1974 D.K. elemlerinde Türkiye’ye karşı iki maç oynar ve Ocak-Şubat 1973’te oynanan bu iki maçta da gol yemez.



Dino Zoff, 1972–73 sezonunda Juventus’a transfer olur ve yıldızlıktan efsaneliğe yükseleceği ve bazı çevrelerde “SuperDino” olarak anılacağı dönem başlar. 30 yaşındadır ve heralde o zamanlarda Juventus yöneticileri ondan en fazla 4-5 sezon bekliyorlardır. Ama Zoff; Bettega, Anastasi, Capello (Fabio) ile başladığı 11 Juventus yılı boyunca Scirrea, Boninsegna, Benetti, Tardelli, Cabrini, Boniek ve Platini gibi unutulmaz oyuncular ile oynayacak ve çoğuna kaptanlık yapacaktır. Capello demişken; kendisi ile Zoff’un bir başka ortak noktası da 1973’te İngiltere’ye karşı Wembley’de elde ettikleri zaferdir. Adalılar ile ilk defa 13 Mayıs 1933’te karşılaşan İtalya, o maç da dahil olmak üzere 40 yıl ve 8 maç boyunca İngiltere’yi yenememiştir. Sonunda, Haziran 1973’te Torino’da oynanan maçta, şeytanın bacağı kırılır ve İtalya 2-0 kazanır. İngilizler, 5 ay sonra bu defa ev sahibidir ancak İtalya yine 1-0 kazanır ve İngiltere’yi bu defa kendi evinde ilk defa yener. Zoff; “Kariyerimin zirvesini hiç düşünmedim ancak Wembley’deki maç kesinlikle en iyilerden birisiydi”. Fabio Capello ise, Wembley’deki tek golün sahibidir.



Ajax, Bayern Münih ve Barcelona’yla birlikte 1970’lerin Avrupa futboluna damga vuran Juventus, Zoff’un oynadığı süre içerisinde 6 kez İtalya Ligi’ni, 2 kez İtalya Kupası’nı, 1 kez de UEFA Kupası’nı (1977) kazanır ve sadece 1974 ve 80 yıllarını kupasız kapatır. Bence Zoff’un kariyerindeki tek eksiklik olarak görebileceğimiz Şampiyon Klüpler Kupası ise, iki defa finallerde (1973’te Ajax ve 1983’te Hamburg’a karşı) kaybedilmiştir. Efsane kaleci, İtalya Ligi’nde henüz kırılamamış iki, 20 yıldan fazla süre yaşamış iki rekorun da sahibidir. 11 sezonda toplam 332 defa üst üste forma giymiştir ki bugün bile bunu başarabilen oyuncu yoktur ve aynı zamanda İtalyan liginde bir maçta forma giyen en yaşlı oyuncu olmuştur (15 Mayıs 1983’te, 41 yaş+75 gün). 570 maç ile ligde en fazla forma giyme rekoru ise 2005/06 sezonunda Lazio kalecisi Ballotta ve Paolo Maldini tarafından peşpeşe kırılırken, 903 dakika ile en uzun süre gol yememe rekoru ise Milan kalecisi Sebastiano Rossi tarafından 1994’te 929 dakika ile geride bırakılmıştır.



Milli Takım’a döndüğümüz zaman, Zoff’un klüpler düzeyindeki başarısına ulaşmak için milli formayı ilk giyişinden 15 yıl sonrasını beklemek zorunda kaldığını görüyoruz. Zoff’nu kenarda oturduğu 1970 Dünya Kupası’nı finalde kaybeden İtalya, 1974’te Haiti, Polonya ve Arjantin’in bulunduğu gruptan çıkamaz, 1978’de ise 4.’lükle yetinir. Zoff’a göre; “Aslında hep iyi bir takıma sahiptik ancak 1974 ve 78’deki performansımızı kalitemiz değil psikolojimiz belirledi”. Kendisi ise 1974 Dünya Kupası’nda, hiç beklenmeyen bir maçta Haiti’li Sanon’un uzaktan attığı golle sona eren ve hâlen kırılamamış olan “milli maçlarda toplam 1142 dakika gol yememe rekoru” ile gündemdedir. 1978’te ise artık 36 yaşındaki kaleci, özellikle ikinci turun liderini ve finalisti belirleyecek maçta Hollanda’lı Brandts ve Hahn’ın uzaktan gönderdiği füzeler karşısındaki çaresizliği (özellikle Hahn’ın golünü izlemeniz lazım, heralde 40 metre vardır) nedeniyle ağır eleştirilere hedef olur. Ancak Zoff, hiç katılmadığı “yaşlandı ve ağırlaştı” eleştirilerine cevap vermeden çalışmaya ve çalışmaya devam eder. Daha önceden hep olduğu gibi cevabını sahada vermeyi tercih edecektir. Bu arada geçen 3 Avrupa Şampiyonası’nda ise (1972,76 ve 80) alınan en iyi derece dördüncülüktür.



Yıl 1982... Futbol ateşi, endülüs güneşiyle birlikte hem İspanya’yı hem de Dünya’yı avuçlarına almıştır. Şiir gibi futbol oynayan Brezilya ve Maradona’lı Arjantin en büyük favorilerdir. İtalya ise daha çok, şikeye karıştığı gerekçesiyle milli takımdan uzaklaştırılan en iyi golcüleri Paolo Rossi’nin, Teknik Direktör Enzo Bearzot’un özel çabasıyla geri dönüşünü konuşmaktadır. Azzuri, ilk turdaki 3 maçından da beraberlikle ayrılır ve o kupanın (ve sonrasında 1990’nın) “gönüllerin şampiyonu” Kamerun’u sadece averajla geride bırakarak, ikinci tura çıkabilir. İkinci tur grubunda ise, Brezilya ve Arjantin’le aynı gruptadırlar ve genel görüş Latin Amerikalıların İtalya’yı çerez niyetine yiyeceği şeklindedir. Ancak, hiç de öyle olmaz. İlk turda sahada hayalet gibi gezinen “şikeci” Rossi, kendisine “Yılın Futbolcusu” ödülünü getirecek yükselişine başlar ve İtalya, Arjantin’i 2-1, Brezilya’yı ise 3-2 yenerek yarı finale yükselir. Dino Zoff, Brezilya maçının son dakikasında çıkardığı bir topla maçı kurtaran adam olur. Rossi daha sonraları 1982 D.K. için “Ben gol atıyordum, Zoff ise maç kazandırıyordu” diyecektir.



Rossi, muhteşem performansına 2 gol attığı Polonya karşısındaki yarı final ve 1 gol attığı Federal Almanya karşısındaki final maçlarını da ekler. 11 Temmuz 1982’de Madrid’te oynanan ve İtalya’nın 3-1 kazandığı final sonrasında, turnuvanın en iyi kalecisi seçilen Dino Zoff şeref tribününe kaptan olarak gelir. 40 yaşını tamamlamış kaleci, Dünya Kupası’nı kaldıran en yaşlı isim (ve de kaptan) olarak tarihe geçer. Zoff ayrıca, 1934’te Combi’den sonra D.K. kazanan takımda kaptanlık yapan ilk kalecidir. Kupayı kaldırdığı fotoğraf Time ve Newsweek dergisinin kapaklarını süsler, kupayı tutan elleri, İtalya’da basılan hatıra pulun üzerinde yer alır. O günden geriye kalan diğer fotoğraflar ise Dino’nun sevincini Hem oyuncu hem de insan olarak çok şey borçlu olduğunu söylediği ve kendisi gibi Kuzeydoğu İtalyalı olan Teknik Direktör Bearzot ile paylaşmasını belgeler.



Dino Zoff, klüp kariyerinin sona ermesinden 15 gün sonra 29 Mayıs 1983’te İsveç’e karşı oynanan Avrupa Şampiyonası grup eleme maçında milli formayı da son kez giyer. İtalyan Federasyonu’na göre maç başına 0.81 gol yiyerek 114 kere milli olmuştur (diğer bazı kaynaklar ise 2 maçı saymayarak 112 rakamını telafuz ediyorlar) ve bu rekoru da yıllar sonra Maldini tarafından kırılana kadar sürer. Aslında Zoff’un sahip olduğu ancak daha sonra Maldini tarafından kırılamayan rekor çok azdır. Yine de Maldini’ni muvaffak olamadığı bir şey vardır; Dino Zoff hâlen, hem Avrupa Şampiyonası hem de Dünya Kupası kazanan tek İtalyandır.



Artık eldivenlerini giyip sahaya çıkmıyordur ama futboldan da kopmuş değildir ve Juventus’un kaleci antrenörlüğünü yapmaya başlar. Zaten çalışmaya aşık bir kişi için 20 yıldan uzun da sürse, kariyerini bitirdiğinde dinlenmek için bir kenara çekilmek mümkün olamazdı. 1986’da ise Olimpik Milli Takımın başına geçmesi teklif edilir. 11 maçta 7 galibiyet, 4 beraberlikle İtalya’yı Seul’e taşımayı başarır. Bu başarısı sonrasında Juventus’un Teknik Direktörlüğü görevine getirilir. Burada sadece iki sezon görev yapacaktır ama 1989-90 sezonunda hem İtalya Kupası’nı hem de UEFA’yı kazanır. Ancak sonrasında hem takımın sahibi Agnelli ile yaşadığı sorunlar hem de yardımcısı olarak göreve birlikte başladığı yakın saha içi ve dışı arkadaşı Scirea’nın ölümünün kendisinde açtığı yara nedeniyle Torino’dan ayrılması gerektiğine karar verir. Bir sonraki durak 1990-91 sezonundan itibaren Lazio’dur. İlk iki yıl çok göze batan başarılar yoktur ama 1992-93 yılında Serie A’yı 5. bitirerek, başkent takımını 16 yıl aradan sonra UEFA Kupası’na taşır. Sonraki sezonda ise Lazio, ligi 3. bitirecektir ve sezon sonunda takımın en büyük hissedarı Sergio Cragnotti, Zoff’a takımın genel menajerliğini üstlenmesini isteyecektir. Yerine gelen Zdenek Zeman’la birlikte Lazio, 1994-95 ve 95-96 sezonlarını ligi ilk 3’te bitirmeyi başaracaktır. Ancak sonraki sezondaki kötü gidişin faturası Zeman’a kesilecek ve 19. hafta sonunda işine son verilen Teknik Direktör’in yerine Zoff yeniden sahaya inecektir. Lazio kalan 15 maçında 32 puan toplamayı başlayarak, ligi 12.’likten 4.’lüğe yükselerek tamamlayacaktır ve 1997-98’de ise yeniden menajerliğe dönen Zoff, takımı ise Sven Goran Eriksson’a teslim edecektir.



Fransa da yapılan 1998 Dünya Kupası’nın ardından, İtalya Futbol Federasyonu Cesare Maldini’nin yerine milli takımı Zoff’a emanet etmeye karar verir. Azzuri, Hollanda-Belçika tarafından düzenlenen finallere beklendiği gibi rahat bir şekilde ulaşır. Bizim de bulunduğumuz gruptan lider olarak çıkan İtalya, çeyrek finalde Romanya’yı , daha sonra klasik hâline gelecek yarı finalde ise Toldo’nun 3 penaltı kurtardığı maçla Hollanda’yı geçer. Finalde, son dünya şampiyonu Fransa karşısında Totti’nin penaltısıyla öne geçen Zoff’un öğrencileri, bitime saniyeler kala Wiltord’un attığı gole engel olamaz. İtalyanların çilesi burada bitmez ve Trezeguet 94’te altın golü de atarak kupayı Fransa’ya getirir. “Hayatımın en zor gecesiydi, bir saniye bile uyuyamadım” diyecektir Zoff daha sonra. Ve yine daha sonra Milan başkanı Berlusconi’nin kendisine yönelik acımasız eleştirilerini haksız bulacak ve “Ben, Berlusconi’den akıl alacak adam değilim” diyerek istifa edecektir.



Sonrasında 2000-01 sezonunda yeniden Lazio’nun başına geçen Zoff’u, lig sonunda takımını 3.’lüğe ve Şampiyonlar Ligi’ne taşımasına rağmen, sonraki sezona kötü başlayınca istifa eder. Efsane adam, sahalarda son kez 2004-05 sezonunda Fiorentina Teknik Direktörü olarak görülür ve küme düşmekten son haftada kurtulmasına rağmen işine son verilir.



Belki efsanenin son birkaç sayfası kötü yazılmış gibi görülebilir ama bunu fazlasıyla telafi edecek bir sonla bitirmek istiyorum. UEFA, kuruluşunun 50. yılını kutlayacağı 2004 yılında onurlandırmak üzere, üye ülkelerden son 50 yılın en iyi futbolcularını belirlemelerini ister. İtalya’da aday oyuncuların listesi oldukça kalabalıktır; Rivera, Facchetti, Mazzola, Riva, Bonnisegna, Benetti, Capello, Pulici, Antognoni, Scirea, Tardelli, Rossi, Cabrini, Altobelli, Conti, Baresi, Bergomi, Vialli, Baggio, Maldini, Zola, Del Piero, Nesta, Cannavaro, Inzaghi, Totti bu isimlerden sadece bir kaçı.... Ama İtalyan Federasyonu’nun UEFA’ya “Altın Oyuncu” olarak bildirdiği isim Dino Zoff olur...



OrtaKafaGol’de sizlere anlattığım kalecilerin her birinden, kendimi de bu mevkide oynadığım için mutlu edecek birkaç şey yakalamaya çalışıyorum. Zoff’u yazarken, çalışmayı ve iş ahlakını herşeyin önüne koyarak 41 yaşına kadar oynayan, eleştirilere karşı asla pes etmeyen ve deyim yerindeyse “adam gibi” bir adamla aynı mevkide olmaktan mutlu oldum. Onun için de yine gözlere zarar uzunlukta bir yazı oldu bu, kusura bakmayın....



Bir dahaki yazıda, yine yakın zamanlardayız ve artık hayal meyal de olsa hatırladığımız bir kaleciyi daha yakından tanımaya çalışacağız. Sovyetler Birliği tarihinin ikinci en büyük kalecisi; Rinat Dassaev...



Hadi Eyvallah.

Hiç yorum yok: