İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

31.12.2011

19.12.2011

Hamit'in Golü

Hamit'in Real Madrid formasıyla ilk golü. Golden ziyade Mourinho'nun sevinci dikkat çekici. Adam sanki galibiyeti getiren gol gibi sevinmiş maçı 6-1 yapan gole. İkisini de severiz.

18.12.2011

Enes'in dansı


Utah'ın sezon açılışında bir Jazz klasiği olarak çaylakları ortaya alıp dans ettirmişler. Bizim Enes daha ortama ısınamamış. Düğüne gidip masada el çırpmaktan öteye gidemeyen dayı misali takılıyo ortalarda. Halbuki o kadar yazın Hidayet ile milli takım kampında takıldı. Hiç mi Hidayet bu konularda birşey öğretmemiş Enes'e?

12.12.2011

Brandon Roy

Sadece 5 senelik kariyerinde 3 All-star; 2 All - NBA Team ve Yılığın Çaylağı ödüllerini sığdırdıktan sonra dizleri daha fazlasını oynamaya izin vermedi. Geçen yılın şampiyonu Mavricks karşısında play-off'ta son çeyrekte 18 attıktan sonra bu sezon sahaya adım bile atamaması çok üzücü.

11.12.2011

Real Madrid - Barcelona

- Birileri Kuşadası hakem seminerlerinde şu maçı hakemlere göstersin. Alexis maç boyunca her kendisine faul yapıldığında hakeme kart işareti yaptı. Hakem oralı bile olamadı! Yüz karası! Sen milyonların seyrettiği, dünyanın en iyi oyuncularının oynadığı el classico'ya atanmışsın ama "kart isteyene kart vereceksin" kuralını öğrenememişsin!

- Bu arada Alexis ile Sabri Sarıoğlu arasında en az yedi benzerlik sayabilirim.

- Acetobalsamico "Ronaldo, Real Madrid'deki en kötü oyununu oynadı" yazmış. Babamın maç esnasındaki yorumu daha güzeldi: "Bu Ronaldo bi önceki gece çok çalışmış galiba, ayakta durmaya hali yok" Gerçekten de Di Maria - Mesut - Ronaldo - Benzema dörtlüsü Alves- Puyol - Pique - Abidal dörtlüsüne karşı hiç dikine oynayamadı. Barcelona savunması hiç delinmedi.

- Barcelona'ya karşı önde şok baskı nereye kadar yapabilirsin ki? İlk 20 dakika Real Madrid bunu denedi, sonrasında zaten Barça en iyi bildiği iş olan pas yapmaya başlayınca maçın seyri değişti.

- Maçla alakası olmayan Toskana'dan kalan bir anektod:
Floransa'daki resepsiyon görevlisi: Siz nasıl Türksünüz, soyadınıza bakınca ben sizi Yugoslav sanmıştım.
Ben: Nassı yani ?!?
Görevli: E Dalg-ic. Ic ile biten soyadları Yugoslavlarda olur !!

3.12.2011

Toskana - Roma

UNESCO Dünya Mirası listesini bir referans noktası alırsak bu listede en fazla yeri olan İtalya gez gez bitmiyor. Bu sebeple bir bayram sonra soluğu yine İtalya'da bu kez Roma ve Toskana bölgesinde aldım. Şans bu ya, ilk gittiğimde grev nedeniyle oynanmayan lig, bu kez de milli maç arasındaydı.

İstanbul'da serin ve yağışlı bir bayram sonrası yaşanırken 21 derecelik havasıyla Roma gezmek için fazlasıyla idealdi. Gitmeyenler için Roma'yı şöyle tanımlayabilirim: Yemek yenilen bir açık hava müzesi. Bir tarafında Kolezyum'u, Forum'u ile Antık Roma kalıntıları diğer taraftan en az yarısı gezmeye değer 600 kilisesi ile Katolik Roma.

Pazar öğleden sonra kanımca dünyadaki en taşaklı beş kişiden biri olabilecek Papa'nın San Pietro'da halkı selamlamasına gittik. İki dua okuduktan sonra iş piyanist şantör misali "Ooo Polonyalı din kardeşlerim de gelmiş, hoş gelmişler, vaayy İspanyollar da burdaymış"a döndüyse de San Pietro dünyadaki en güzel kilise.

Yemek denildiğinde soluğu illa ki bir Trattoria da almak lazım. Yarım litre şarabı 4 euroya içerken illa ki pizza yemek, üzerine bir Roma dondurması çekmek lazım. Tabi bunları yaparken saate de dikkat etmek lazım zira 15.00 - 18.30 arasında İtalya'da açık bir yer bulmak biraz zor.

Toskana'da 3 günde 4 şehir gezdik: Floransa, Siena, San Gimignano ve Pisa. Hepsi de UNESCO dünya mirası listesinde. Eğer ki sadece sokakları arşınlayıp müzecilik oynamazsanız 3 gün yetiyor. Zira saçma sapan bir şekilde kiliselere girmek için bile para istediklerinden zaten fazla da bir bina içine girmedik.

Çıkmasak olmayacak Pisa Kulesinde 20 dakika geçirmek için 15 euro verdim ki sanırım hayatımın şimdiye kadar ki en pahalı 20 dakikası olmuş olabilir.

NCAA basketbol


İddaaname, şike şu bu derken futbola bulaşmak istemiyorum. Saf bir şekilde oyunu izlemek istiyorum. Bu sebeple NBA başlayana kadar üç hafta daha kolej basketbolu ile devam ediyoruz. İlk bir ayda kafaya oynayacak takımlar güçsüz rakipler ile sezonu açtıktan sonra yavaş yavaş birbirleriyle oynamaya başlıyorlar.

Hafta içi 2. sıradaki Ohio State ile 4. sıradaki Duke'un oynadığı maç bu sezon ki ilk NCAA maçım oldu. Geçen yıl yılın çaylağı seçilen Ohiolu Jared Sullinger liderliğinde Ohio State; NCAA'in en çok maç kazanan koçu olan Koç K'in Duke'unu epey bir bozguna uğrattı. Duke'ta ise geçen yıl ülkenin en iyi liseli oyuncusu seçilen Doc Rivers'ın oğlu Austin Rivers iyi bir oyuncu olacakmış gibi duruyor.

Bu akşam ise çok daha güzel maç var.Geçtiğimiz yıl turnuva çeyrek finalinde karşılaşan Kentucky ile North Carolina karşılaşacak. O maçı kaybeden North Carolina'nın oyuncuları profesyonel olmak yerine bir yıl daha takımda kalmaya karar vermişti. Kentucky ise ülkenin en yetenekli çaylak oyuncularını barındırıyor. Öyle ki Kentucky'nin 5 oyuncusu şu anda 2012 draft listesinde ilk 14 sırada yer alıyor.

Maç akşam Türkiye saati ile 19.00'da. Rojadirecta.es adresinden stream bulunabilir ya da yarın sabah http://bt.davka.info/ adresinden torrenti indirilebilir.

27.11.2011

Madrid Derbisi: Arda

Maç ile ilgili çok fazla detaya girmek gereksiz. 20. dakikada Bernabeu'da 10 kişi kalan takımın yenilmemesi mucize olurdu. Olmadı. Nuri, 90 dakika oynadığı Zagreb maçından sonra bu kez oyuna girmedi. Hamit tribündeydi. Abdullah Avcı da paella yemeye gitmiş oldu böylece Madrid'e.

Maçtan aklımda kalen enstantene ise Arda'nın oyundan çıkışı oldu. Tamam takım 10 kişi ve 3-1 geride. Dakika olmuş 70. Bu saatten sonra maç kurtarılmaz ama ne olursa olsun geride olan takımın oyuncusunun sahadan yürüyerek çıkmaya hakkı var mı? Zaman çalmak niye? Bu mudur kalan sürede oynayacak ve teoride skoru çevirmeye uğraşacak takım arkadaşlarına saygın?

23.11.2011

Fantasy Premierleague OrtaKafaGol Ligi



Bu sene Fantasy Premierleague OrtaKafaGol ligi son derece çekişmeli geçiyor. Ligin senelerdir tepeye oynayanı ve Almanya'dan bize yazan Cuma Ali 12 haftada zirvenin 100 puandan fazla gerisinde kaldı.

Ligin zirvesinde ise Can Özenç bu hafta ağır bir darbe yedi ve ben ile Özcan Yılmaz'ın 40 puan gerisinde kaldı. Şu anda lider Özcan Yılmaz, Türkiye 13.sü; bendeniz ise 19.yum.

Blogda fantazi oynayıp da lige katılmayan var ise lig kodumuz aşağıdaki gibidir:

1155063-266556

Beşiktaş - Galatasaray


Haber: Beşiktaş - Galatasaray maçında çıkan olaylar yüzünden iki takım da PFDK'ya sevk edildi.


Demek ki maçta olay çıkmasının deplasman seyircisi ile alakası yokmuş. Galatasaray futbolcularının Kolezyum'da Roma halkının önüne atılan Spartacus'den farkı kalmış mıydı?

22.11.2011

TFF

Kasım ayı içinde TFF'nin aldığı ya da masasında olan kararlara bakalım:

- İngiltere'de federasyon kupası 763 takımla oynanırken biz halen daha 57 takımla oynamaya devam edecek bir sistem ile devam ediyoruz. Çeyrek finallere kadar zaten ligin tepedeki takımları seribaşı sistemi de getirildiği için birbiriyle eşleşmeden gelecekler. Sonrasında 3 maçı öyle böyle kazanan UEFA kupasına gidecek. Öteki taraftan UEFA'ya gitmek için 34 lig maçı yaptıktan sonra bir de 6 play-off maçı yapacaksın.

- Play-off denmişken; bir baktılar ki ligin yarısından fazlası 5 ay boyunca maç yapmayacak. E hadi onlar için yüksek para ödüllü turnuva yapalım! Ligde bile kimse bu maçları sallamazken, özel turnuvadan nasıl bir beklentileri var? Sırf iddaa para ödüyor diye yapılan devre arası turnuvalarından ne farkı olacak ki?

- Kurban Bayramı'nda alt liglerdeki maçları tatil edip, İBB - Bursa maçını bayramın birinci günü saat 13.00'e koymak nasıl bir mantıktır ya? Bu maçlar birileri seyretsin diye oynanmıyor mu? O saatte insanlar kurban kesip, anasına babasına el öpmeye giderken maçın 16-17'de oynanamamasının sebebi nedir?

İddianame halen daha geçiştirilip duruyor. Sözde Hırvatistan maçından sonra açıklanmayacak mıydı bu iddianame? Tasarı değişecek, cezalar değişecek sonra bir bakmışız play-off zamanı cezalar açıklanacak!

4.11.2011

Olmuyor!.. Olmuyor!..

Başlığı, 80'lerde çocuk olmuş hemen herkes hatırlayacaktır; Susam Sokağı'nın Sadettin Teksoy'dan hallice Muhabir Kurbağacık'ı, arada bir röportaj için, ilham sıkıntısı çekme çağlarındaki piyanist Bay Müzik'in kapısını çalar, hemen her seferinde de onu, başlıktaki nidalarla beste yapamayışına isyan ederken bulurdu.

Beşiktaş, UEFA Avrupa Ligi'nde, Kiev karşısına, ya "tamam", ya da "devam" demek için çıktı. Bir süredir şansını tutturamadığı rakibi karşısında, makus talihini yenercesine bir duran top golüyle öne geçti. Maçın 90+3. dakikasında, rakibin bir köşe vuruşu sonrasında, ceza sahasında bir ömüre sığmaz bir pozisyonu savuşturarak da galibiyete uzandı.




Kiev, 20 saniye süren bu karambolde tam 6 kez gol girişiminde bulundu, ki her biri başlı başına bir İlker Yasin narası attıracak kadar gol ile burun burunaydı; auta giden en son şutu saymıyorum, zira o biraz da "eh yeter artık" kabilinden bir abanma gibiydi.

İlk deneme, kornerden Aliyev'in ceza sahası içerisine kestiği ortaya Ayila'nın altıpas çizgisi üzerinden vurduğu direkt kafa şutu; akıbeti, altıpas içerisinde Veli'den dönmek oluyor.

İkinci deneme, ilk deneme sonrası yerlerde debelenmekte olan Ayila'nın topu karambolde kaleye doğru ittirmesi; akıbeti, yine altıpas içerisinde, yine ilk deneme sonrası yerlerde debelenmekte olan, yine Veli'den dönmek oluyor.

Üçüncü deneme, 4-5 metrelik bir uçuşla topa kafa vurmaya çalışan kaleci Shovkovsky'nin yarattığı akımla topun kaleye doğru bir ivme kazanması; akıbeti, önce ilk iki denemenin sahibi Ayila'nın kafasından sekmek, sonra da çizgi üzerinden İsmail'in eliyle beli arasında bir uzvundan dönmek ve Egemen tarafından uzaklaştırılmak oluyor.

Dördüncü deneme, oradan-buradan sekerek ceza sahası dışına yuvarlanan
topun, Kemalettin misali gerilerden gelen Ninkovic'in abanık volesi olarak kaleye yönelişi; akıbeti, Ernst'in takdire şayan bir mental refleksle kollarını kapatarak ördüğü et duvardan dönmek oluyor.

Beşinci deneme, bu sefer, seke seke Milevskiy'nin ayağına oturan topun bir dömi-vole olarak kaleye yönelişi; akıbeti, birazdan olacakları sezmişcesine topun peşinde dola
şan Cenk'in, Milevskiy'nin volesine paralel, penaltı noktası üzerine doğru yaptığı ezber uçuştan dönmek oluyor.

Altıncı deneme, Cenk'ten dönen topun başladığı noktaya, yani sol çaprazda atağı başlatan korneri kullanan Aliev'in ayağına düşmesi ve Aliyev'in topu şöyle bir düzeltip yakın direğin dibine plaselemesi; akıbeti, önündeki insan kalabalığını ite-kaka kaleye doğru koşmaya çalışan Cenk'in bir kaç metre kala kanatlanarak çizgi üzerinde topu çelmesi oluyor. Bu altıncı denemede, Hilbert, Veli ve Egemen'in, hareket halindeki topun önüne doğaçlama kurdukları üçlü baraja dikkat çekmek isterim.

Velhasıl; girmeyince girmiyor, olmayınca olmuyor.

30.10.2011

The Two Escobars


'94 Dünya Kupası'nda 9 yaşındaydım. Hayatımda takip ettiğim ilk futbol turnuvası olmuştu ama ne Kolombiya'nın favori olduğunu ne de Milan'a transfer olmaya hazırlanan Andres Escobar'ı tanıyordum. Benim yaşlarımda olan ve küçükken 94 ile 98 Dünya Kupaları'nda Kolombiya'yı izledikten sonra bir daha Kolombiya'yı dünya sahnesinde neden göremediğimizin sebepleri bu belgeselde yatıyor.

ESPN'in 30. yıl sebebiyle çekilen 30 belgeselden futbolla alakalı olan tek bölüm. Bir yandan uyuşturucu karteli Pablo Escobar'ı; diğer taraftan ABD maçında kendi kalesine gol attığı için öldürülen Andres Escobar'ın hikayesini kendini bir buçuk saat boyunca soluksuz bir biçimde bağlıyor. Her futbolseverin izlemesi gereken bir belgesel.

Oradan Buradan

 Eve 10 dakika mesafede WTA championship oynanıyorsa en azından bir gün gitmek lazımdı. Hayatımda ilk defa tenis maçına gittim. Muhtemelen pahalı bir organizasyon olduğu için birçok sponsor almışlar ve Sinan Erdem'in için fuar alanı gibiydi. Hadi Wilson'un standını anladım ama halıcı ya da PTT stantları baya absürd olmuş.

Maçlara gelirsek: İki yarı finali arka arkaya izledik. Epeydir bir süperstarın olmadığı kadınlarda iki maçı izlemek epey yorucuydu. Hele ki Kvitova - Stosur maçı hiç rally olmadan, sürekli basit hatalarla geçen bir maç oldu. 5 saat kıçının üstüne oturarak maç izlemek zor işmiş. Bir insanlar yazın bunu açık havada nasıl yapıyorlar anlamıyorum.

***
Yusuf Namoğlu; kendini Erman Toroğlu ya da Ahmet Çakar falan mı zannediyor? Nasıl olur da Merkez Hakem Kurulu başkanı her hafta televizyona çıkıp da "bu hakem kötü yönetti, orada penaltı vermeliydi" diye açıklamalar yapabilir? 

***
Fener iyi top oynuyor. Epeydir bu kadar çok kaleyi yoklayan bir Fenerbahçe hatırlamıyorum. Emenike'nin Moskova'da yaptıklarını görünce iç geçirmemek elde değil. Bienvenu'den pek de bir numara olmayacakmış gibi geliyor. Caner de yeteneksiz oyuncu ama dikine gittiği sürece Aykut'un oyun sisteminde epey  iyi oyunlar sergileyebilir. 

***
City için sezon başında çok iyi hücum hattı falan demiştik ama 10 maçta 36 gol çok abartı olmuyor mu?

***
Son not futbol dışı. Florya'da yapılan İstanbul Akvaryum çok güzel olmuş. Baya büyük, bir sürü değişik deniz canlısı var. Çok keyifli bir 2 saat geçirdim. Tavsiye ederim.

26.10.2011

United pastalari 1, City pastalari 6 pounda!



Derbideki beklenmeyen sonuc tabii ki herkesi sasirtti ve firsatci sirketler yine durumdan en iyi sekilde faydalanmanin yolunu buldu. Adanin unlu perakendici sirketlerinden Tesco, United ve City pastalarini piyasaya surdu ve United pastalari 1 pounddan, City pastalari da 6 pounddan satisa sunuldu. United pastalarindan belki de zarar edecektir sirket bilinmez ama ulke capinda yanki uyandiran bi kampanya ortaya koydugu bariz bi gercek.

Maca gelecek olursak acikcasi United'in kotu dahi gittigi sureclerde derbi veya onemli maclarda gayet iyi oynadigini bilerek City icin beraberligin gayet ideal ve iyi bi puan oldugunu dusunuyordum. Aslinda, Balotelli'nin golune kadar da United cidden abluka almisti City yari sahasini. Ancak golden sonra ozellikle United'in oyunu genelde yaptigi gibi genis alana yayamamasi ve ustune Nani ve Young'un etkisiz oyunu eklenince United ataklari saman alevi gibi parlayip, sonuverdi. Fletcher'in oyuna cok geriden dahil olmasi ve Anderson'u orta sahada yalniz birakmasi Rooney'in topu almak icin ortasahaya gelmesine neden oldu ve dolayisiyla da Welbeck de forvette kaybolup gitti. Tabii ki bu oyun duzenini bozan City'nin ortasahasiydi ve ozellikle Milner sahanin her yerindeydi. Sag kanatta basladi ama golun pasini sol taraftan verdi, sonrasinda da 18in icerisinden top cikartti. Kanatlarin defansa yardim etmelerinin takim savunmasinda ne kadar etkili oldugunu bu macta bi kez daha gorduk. Silva dahi hatirladigim kadariyla en az 2-3 top caldi sag kanadi savunurken. Ikinci yari Johnny Evans'in gereksiz kirmizi kartindan sonra olay iyice koptu zaten ve macin kalani hakikaten tarihi oldu.

City 5 puan farkla onde ve United'in hemen ensesinde Chelsea, Newcastle hatta bi mac eksigini sayacak olursak Tottenham var. Ferguson, Everton karsisinda ciddi degisiklikler yaparsa hic sasirmam acikcasi ama Sir'un mac sonu aciklamasinda daha onemli noktalar var bence. Hatta bu yenilgileri bazen bilerek yaptigini dahi dusunuyorum paranoyak bi sekilde. Cunku Ferguson futbolun her zaman psikolojik yonuyle daha cok ilgilenen bi antrenormus gibi geliyo bana. "Biz fiksturun ikinci yarisinda daha iyi oynayan bi takimiz ve bu senenin de oyle olmasi gerekiyo. Ayrica etrafimizdaki butun takimlarla oynadik ve daha kolay bi fikstur var onumuzde". Gayet hakli oldugu iki nokta var cunku yeri geldiginde cok iyi motive ediyo takimini ve fiksturun ikinci yarisindaki formlarini buna baglayabiliriz ama bu sene gecen senelere oranla karsisinda cok ciddi bi rakip var. Bu noktada City'nin Ada kokenli oyuncularini lig maclarinda daha fazla kullanmasi gerektigi dusuncesindeyim. Ozellikle Milner, Barry, Lescott, Hart, Johnson ve Richards sakat olmadiklari surece lig maclarinin hepsinde oynamalilar cunku her ligin basarisinin sirri o ulkenin oyuncularinin kadroda daha fazla sans bulmasi ve oynamasindan gectigini dusunuyorum. Son olarak:




23.10.2011

Fenerbahçe - Samsunspor

Maç öncesinde Manchester derbisi ile başladık güne. Forumun diğer Citylisi Cuma Ali maç hakkında birşeyler karalayacaktır diye tahmin ediyorum. Daha 30 hafta var belki ama artık ciddi ciddi şampiyonluktan konuşabiliriz. Maçkolik Complex 6. golden sonra "kulakları çınlasın" tezahüratı ile inliyordu. David Silva ne top oynadı be kardeşim? Rio Ferdinand, acıların cocuğu filminin başrol oyuncusuydu.

Bu haftaki diğer maçlar gibi maçın şehitler ile ilgili geçeceği belliydi. Belki Bursa - Ankaragücü ya da bunun muadili maçlarda oluyordur ama ben Fenerbahçe stadında ilk defa rakip takım tribünü ile karşılıklı tezahürat yapıldığını gördüm. Keşke bu tezahürat " Vatan sana canım feda!" olmasaydı. İki tribünde dev Türk bayrağı açıldı. İnsanların elinde bayraklar vardı, 10. yıl marşı çalındı. Tüm bunların onda biri Almanya maçında yoktu. Vatanseverliği hatırlamamız için illa gencecik çocukların ölmesi mi gerekiyor? Saygı duruşunda, slogan ya da alkışı duymuştum ama ilk defa dua okunduğunu da gördüm.

Maça gelirsek:

- Senelerce Luciano, Edu ve Lugano ile duran toplardan tomarla gol attıktan sonra artık bu vazifeyi görecek bir stoperimiz yok.

- "Genç" Semih senelerce bu takımın esas forveti olmak için bekledi, şimdi ise hiçbir çaba sarf etmiyor.

- Stoch'un oyundan alınmaması gerekendi. Stoch yerine Caner ile oynamak, attan inip eşeğe binmeye benziyor. Caner'in ne işi var bizim takımda ya? Bir sol ayaklı adam yetişmez mi memlekette?

- Kim kaç puanda bilmiyorum bile! Nasılsa play-off var. Ama Kayseri ve Kiev karşısındaki Beşiktaş'ı çok rahat yeneriz.

22.10.2011

Euroleague ilk hafta

NBA'deki lokavtın uzamasıyla NTVspor'da gözünü bu alana çevirmiş ve diğer yayını yaptığı her organizasyonda olduğu gibi bunun da hakkını veriyorlar. İlgiyi artırmak için sürekli ilgili programlar, sosyal medyayı işin içine katıp bir anlamda "user content" yaratma çabaları, hele ki final - four'un İstanbul'da olduğu senede organizasyonun değeri baya bir yükseliyor.

Sağolsunlar ilk haftadan 6 maç yayınlayarak topyekün bir giriş yaptılar. CSKA geçen pazar yazdığım gibi çok açık ara favori. Teodosic - Şişkauskas - Kirilenko - Khryapa - Kristic beşinin önünde durabilecek tek takım NBA'de sezon iptal edilir de dönerlerse Gasoller ve Calderonlu bir Barcelona olur. Yoksa şimdiden kupayı CSKA'ya verebiliriz.


Fenerbahçe'nin maçına gidecektim, son dakikada yalan oldu. Görünen o ki, şu kadroyla geçen sene yaptığımızdan daha iyisiniz yapamayız. Gerek Cumhurbaşkanlığı Kupası, gerek Caja Laboral gerekse de Antalya maçları gösterdi ki Fenerbahçe en azından şu anda geçen yıla göre zayıf bir takım. Gist, Jerrells eyvallah da, bu adamlar Partizan'ı nereye taşımışlar ki, Fenerbahçe'yi bir üst kademeye taşısınlar?

Hele ki Jerrells geldiği için Kinsey'nin gittiğini ve dahası Kinsey'nin Efes'te yaptıklarını görünce içim acıyor. Ukic bir point guard için yeterince bencildi, bir de yazın Eurobasket'te iyice pohpohlanınca bir tarafları kalkan Prezldic'in bencilliği eklenmiş. Sonuç: Bütün maçı sadece 5 asist ile maçı tamamlayan bir takım.

Efes ise çok sağlam olmuş. Çok sert savunma yapabiliyorlar. Fenerbahçe'nin tersine Vujacic ve Ersan çok rahat Efes'i bir kademe yukarıya taşıyacak hatta kanımca final-four'a sokacak hale getirmişler.Dahası bench de yeteri kadar kuvvetli bu da Efes'i 25-30 dakika değil 40 dakika üst düzeyde top oynayabilecek seviyeye getirmiş.

Galatasaray burada oynayarak önemli bir iş başarmış durumda ve şu anda Fenerbahçe'den çok daha iyi durumda. Zaten Cumhurbaşkanlığı Kupası ve ilk euroleague maçları bunun iyi bir göstergesi. Prokom, Kazan ya da Olimpia'dan ikisini geçmek zaten ana hedef olacak. Lokavt devam edip takım korunduğu sürece bunu yapabileceklerini düşünüyorum.

21.10.2011

Salak bi kırmızı kart

Zamanında Galatasaraylı Berkant bir maçta biri elle oynama, diğeri de hakemi aldatmaya yönelik hareketten iki sarı kart görüp oyundan atılmıştı. Epeydir böyle salak bir kırmızı kart görmemiştim.

18.10.2011

Hersey biraz daha netlesiyor



Bu senenin su ana kadarki bariz surprizi Newcastle dersem yanlis birsey demis olmam herhalde. Ozellikle formda olan Tottenham`a karsi kaybetmelerini bekliyordum ama gayet direncli bir takim olarak gozukuyorlar su anda. Cabaye`nin kisa surede uyum saglamasi cok buyuk avantaj onlar icin ve ayrica her ne kadar cok bu formunu koruyacagini dusunmesem de Ba gollerine devam ediyor.

Sampiyonluk yarisinin Manchester sehri icinde gececegini soylemek de bu sene icin cok olasi. Iki takim da cok iyi basladilar lige ve ozellikle City`nin bir adim onde oldugunu soyleyebilmek benim acimdan gayet sevindirici. Bu haftaki derbiyi sabirsizlikla bekliyorum. Chelsea`nin de ucunculugu benim gozumde garanti gibi. Zirveyi bariz bi sekilde zorlayabilecek kapasiteleri yok belki ama oradan da cok kopmayacaklar gibi

Arsenal de yine beklenildigi gibi Nasri ve Fabregas`in yoklugunu cok arayacak gozukuyor. Hele ki transfer sezonunu cok kotu gecirmelerinin acisini da baya bi cekecekler gibi. Sakatliklar her zamanki gibi takimin belini kiriyor. Bana gore Arsenal bu seneyi ilk 6 icinde tamamlayabilirse yatip kalkip sukretmeli. Gecen sezon beklentileri karsilayamayan Liverpool ise Adam`iyla Suarez`iyle iyi bi cikis yakalamis durumda. Stevie G`nin de super donusu ilk dort icin Tottenham`la kapisacaklarinin onemli bi sinyali. Bu arada Redknapp`in da yilin bana gore en iyi transferini Parker`la yaptigini soylemek cok buyuk bi iddia degil. Hatta Parker-Modric ikilisi aralarinda iyi bi uyum yakalayabilirlerse ciddi manada bana gore ligin en iyi ortasaha ortasini olusturacaklar.

Yeni cikan takimlardan Norwich ise su ana kadar alkislamaya deger performanslar sergiliyor. Ozellikle ManU`ya karsi cikardiklari oyun takdire sayandi. Bunda en buyuk pay sahibi tabii ki Paul Lambert`in. Yazin yaptigi kadromdan memnunum aciklamasi acikcasi beni Norwich hakkinda cok heyecanlandirmamisti ama bu kadar iyi cikacaklarini cogu kisi tahmin etmiyordu bence. Hoolahan cok onemli bi isim ve Norwich`in bu performansini surdurmesi benim gibi bircok futbol taraftarini da mutlu edecektir.

16.10.2011

Güzel Bir pazar: Maraton ve D-will

 İki senedir kayıt yaptırıp gitmedikten sonra bu sene kesin be kesin katılıp boğaz köprüsünü yürüyerek geçmeyi ve köprüde kahvaltı etmeyi kafaya koymuştum. Melih pazar sabahın köründe kalkıp eşlik etmeyi kabul etti. Köprüde kahvaltı yapıp kahve içtikten sonra yağmur bastırınca en nihayetinde amaca hizmet edip Yıldız'dan sonrasında koşmaya başladık. Yarışı 1 saat 40 dakikada bitirdiğimize göre sanırım epey bir köprünün üzerinde takılmışız. Pazar sabahı uykumdan feda etmeye kesinlikle değdi. Herkesin hayatında bir kere yapması gerekli.
Sonrasında dönüp kurunduktan sonra 13.30'da Deron Willams'ı izleyelim dedik. Salona girene kadar Beşiktaş'ın kiminle oynadığını, dahası ligde Banvit Kırmızı diye bir takım olduğunu bilmiyorduk. Olur ya lokavt biter, Deron Williams döner; gitmeden bir an önce canlı gözle izlemek tek hedefimizdi. Pek rağbet yoktu maça. Belki 2000 kişi salonda anca vardır. Hakemler sağolsun bir hücum bir de teknik faul çalarak Deron'u maçın önemli bölümünde kenarda tuttular. Oynadığı sürede belli ki Deron hakikaten iş ahlakıyla buraya oynamaya gelmiş. Bunu görmek güzel. Semih'in ise götü kalkmış. Daha 2 sene evvel Fenerbahçe'de çömez muamelesi göre Semih, böyle bir abilik taslamalar, bir hakemlere itiraz sormayın gitsin. Belli ki amacı sakatlık ardından form tutmaya çalışıyor ama ortada bariz bir arıza var.

Banvit Kırmızı'da yaşları 17 ila 21 arasında değişen çocuklar oynuyor. Zaten koçları da "NBA'deki lokavt umrumuzda değil. 6 oyuncumuzun lise talebesi olduğunu düşünürsek eğitim müfredatı bizi daha çok ilgilendiriyor" demiş. Bugün 50 sayı fark yediler. Belki bütün sezon böyle farklar yiyecekler ama yaşıtları altyapı maçlarına çıkarken bu çocukların birinci ligde Deron Williams'a karşı oynaması bulunmaz nimet. Ama bu kadar bireysel oynayarak bir yere varamazlar. Maç bittiğinde takımın yaptığı toplam asist sayısı 8 idi.

 Maçın genci ise Beşiktaş'tan çıktı. Isınmalarda bir baktık daha yeni bıyık tüyü biten bir çocuk var. Dedik bu çocuk olsa olsa en fazla 16 yaşındadır. Nitekim dönünce baktım hakikaten 1995 doğumluymuş. Oyuna girer girmez iki asist yaptı. Ne büyük şans ki böyle bir dönemde çok şey öğrenebileceği Deron var.

Şu NBA yönetimi de fazla naz yapmasa da sezonu komple iptal etse de bizim Fenerbahçe de sadece sakatlanan Marko Tomas'ın yerine adam almakla kalmasa şöyle Ömer Aşık'ı falan da geri getirse. Salı Euroleague başlıyor. CSKA şu an itibariyle en büyük favori. Tabi Barça'da antrenmanlara çıkmaya başlayan Gasollerin takıma resmen katılması tüm düzeni değiştirebilir.

Telekom Arena & Milli Takım taraftarlığı

Cüneyt Tanman'ın "Milli takım taraftarlığı kendini buldu" demesinin hemen bir ay sonrasında "bizde milli takım taraftarlığı yok, insanlar milli maça kulüp formasıyla geliyor; kendi futbolcusunu alkışlıyor" açıklamaları zaten içinde bulunduğumuz kişiliksiz futbol ile çok örtüşüyor. Kafalarda daha oturmuş bir fikir yokken ayaklardan da pek hayır gelmiyor.

Bizde milli takım taraftarlığının bir dönemi vardır. Eğer finaller dönemindeysek ve futbol ilgisinin başka bir yere kaymayacağı bir dönemde milli takım taraftarlığı vardır. Ancak liglerin arasına serpiştirilen eleme maçları pek de ilgimizi çekmiyor, konsantrasyonu sağlayamıyoruz. En nihayetinde vizeleri sallamayıp, finalleri beklemek gibi bir mentaliteye sahip bir toplumuz.

***
Türk Telekom Arena, işyerime yürüyerek 10 dakika mesafede. Fırsat bu fırsat, Almanya maçına gittim. Bonjovi konserinde de gitmiştim ancak futbol için yapılan bir complexi esas işlevinde görmek çok farklı. Şunu çok rahat söyleyebilirim - diğer şehirlerdeki stadyumları görmediğim için - İstanbul'daki açık ara en iyi stadyum. Bir kere akustiği çok iyi. O beğenilmeyen seyirci skor 2-1 olunca acayip bir gürültü çıkardı. Bir Galatasaray - Fenerbahçe maçından durumu düşünemiyorum bile.

Amma velakin, Adnan Polat'ın bir an önce yol yordam yokken yapılan stadyum açılışında başbakan ıslıklanınca, o stadın dışına devlet daha sonra bir çivi bile çakmamış. Staddan çıkış tam bir işkence. 50 bin kişi 10 tane metro kapısından çıkmaya zorlanıyor. Bunun tek alternatifi tellerden tırmanıp kendiniz şantiyeye atmak oradan da TEM'e çıkmak -ki çokca yapılan bir durum -

***
Doğru düzgün top oynamadan ikinci olup Hırvatistan ile eşleştik. Modric, Kranjcar, Klasnic, Petric derken elbet favori değiliz. Tabiki Euro 2008'e bağlayacağız. Tabi ki Bilic çıkıp "4 senedir bu maçı bekliyoruz" diyecek. Ama...yapmıştık be!

14.10.2011

Ibrox Bar



Marmaris'li büyük OrtaKafaGol'cü Melih Özenç'e selamı çakıyoruz.

Ha bu tür mekanlara kimler gidiyor, hiç olay çıkıyor mu diye merak ediyorsanız bir de şu var:



0:26'da MMA'ye başlayan elemana dikkat!

26.09.2011

Farkli bir anlayis


Stoke City hakikaten dikkate ve alkislanmaya deger bir takim. Cunku kadroya baktiginizda aklinizdan gecen seylerle onlarin yaptiklari seyler arasinda cok fark var. Fizik guclerini onlar kadar iyi kullanan baska takim yoktur belki de ve bunun faydasini da en cok son dakikalarda attiklari gollerle goruyorlar. Hatta Rooney gibi guclu bi oyuncu bile zamaninda Stoke`a karsi oynamanin cok zor oldugunu ve Barcelona`nin dahi onlar karsisinda zorlanacagini soylemisti.

Oyun felsefesi olarak once emniyet ilkesini benimsediklerini cogu kisi biliyor muhtemelen. Bu nedenle de defans beklerinin de defansin ortasindan devsirme oldugu biliniyor. Hatta yeteri kadar defansi olmasina ragmen Pulis yine de Woodgate ve Upson gibi iki tecrubeli defansi kadrosuna katmakta herhangi bi sakinca gormedi. Devsirme olan beklerin hucuma katkisi beklenilebilecegi gibi yetersiz ve kisitli. Bundan dolayi karsi alana top tasima Etherington ve Pennant`in bireysel becerilerine kaliyor. Bu ikisi ayni anda veya sadece biri dahi sakatlansa Stoke ciddi manada sikinti cekecektir. Ayrica top kullanma ve pas yetenegi sinirli olan ortasaha oyunculari olmasi ve cok hizli oyunculari olmamasina ragmen Stoke ilginc bi sekilde kontraatak da oynayabiliyor. Bunda en onemli etken Jones ve yeni transfer Crouch`un hava toplarindaki etkinligi ve Walters gibi surekli capraz kosular yapan bi oyuncularinin olmasi. Muhtemelen en etkili ozellikleri de maclara olan konsantrasyonlari ve hic bi zaman pes etmemeleri. Bunda da kondisyonlarinin yuksek olmasi cok onemli bi etken.

Stoke daha 5 sezon oncesinde ikinci ligdeydi ama su anda PL`nin onemli takimlarindan biri oldular hatta Ingiltere`yi Avrupa`da temsil eden takimlardan biri. Bunda suphesiz en buyuk pay sahibi Tony Pulis`in. Elestirilere kulak tikayip bildigi oyunu oynatmaya devam etti ve su anda da FA kupasi finali basarilari arasina girmis durumda Stoke`un. Yeni transferler Crouch ve Palacios`la beraber takimin kalitesi ozellikle ortasahada bi hayli artacak ve bu Stoke`un bu sezonu ilk 10 icinde bitirecek olmasini soylemek cok zor bi kehanet olmasa gerek.


19.09.2011

Eurobasket 2011 sıralaması

1. Juan Carlos Navarro (18,7 sayı, 3 asist)
2. Tony Parker (22,1 sayı, 4,4 asist)
3. SF olsa da 5.1 asist ortalamasıyla Victor Khryapa (7,9 sayı, 5 rib)
4. Bo McCaleb (21,4 sayı 3,7 asist)
5. Sarunas Jasikevicius (9,5 sayı, 4,6 asist)
6. Diamantidis, Spanoulis ve Papaloukas'dan bayrağı devralmaya çalışan Nick Calathes (9,2 sayı; 3,8 asist)
7. Jaka Lakovic - Goran Dragic (9,5 sayı; 3 asist - 11,7 sayı; 2.7 asist)
8. Milos Teodosic (11,3 sayı; 4,2 rib; 5,7 asist)

Peki tüm bunlara karşılık Kerem'in istatistikleri nedir? 3,3 sayı ve 2,1 asist. Tamam savunma şampiyonluk getirir ama bir de point guardın kadar konuş diye bir söz vardır. Sözüm Kerem'e değil; 10 senedir ha bire uzun yetiştirip bir tane oyun kurucu yetiştirmeye beceremeyenlere.

18.09.2011

Aslanlar, Kaplanlar, Canavarlar...Hey,hey,hey!

.Her sabah önünden servise bindiğim Sinan Erdem'in etrafını Dünya Güreş Şampiyonası afişleri ile etrafını doldurmuşlar. Zaten orası dışında tek reklamı da Taksim meydanındaki dijital panoda gördüm. Hal böyle olunca Serhat Balcı'nın "Tribünde en az bizim seyirci kadar İranlı vardı" demesi de gayet normal oluyor. GSGM bu iş için güreş federasyonuna ne kadar bütçe vermiş bilmiyorum ancak Tenis federasyonu WTA'yı gayet güzel videolar çekmişken, güreş federasyonunun pazarlama faliyetleri gayet güdük kalmış.

Herşeyin başında belli ki ne kreatif ajans seçerken, ne de işleri onaylarken pek de özen göstermemişler. "Filenin sultanları, potanın perileri..." derken ajans da "e hadi bunlara da minderin aslanları deyip işin içinden çıkalım" demiş. Mavi mayoluyu aslan krala, kırmızı mayoluyu da onun eşi kaplana benzetmeye çalışmış, artık "kaplan sizi kucaklıyor" mantığıyla ne yaptığı belirsiz bir maskot çıkmış piyasaya.

Bugün şampiyonanın son günü.Erkekler 66-74 ve 120 kg finalleri yapılarak turnuva sona erecek.

13.09.2011

Şampiyonlar Ligi Fantazi Futbol

Geçen seneki Ortakafagol.com ligi yeniden oluşturuldu.

Takımları kurmak için: şu link
Ligimizin kodu: 170045-27151

11.09.2011

Kader

"Değil Gutiler, Quaresmalar; Real Madrid'i, Barcelona'yı getirip şu lige dahil etseniz, birinden biri fikstürün ilk 3 haftasının birinde İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u çeker ve tökezler. Bu artık Türk futbolunun paradigması. Dört büyüklerin fikstür çekimine katılan temsilcileri "Bakalım bu sene hangimiz kötü başlayacak" diye geçirmiyorlarsa içlerinden, işlerini ciddiye almıyorlar demektir."
Eski bir yazının girişi bu; geçen sezona Guti, Quaresma gibi önemli transferlerle giren ve Real Madrid meneili Schuster'i takımın başına getiren Beşiktaş'ın, ligin ikinci haftasında İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a yenilmesi üzerine.

Geçen sezonun ikinci haftasında Beşiktaş (0-2), evvelki sezonun birinci haftasında yine Beşiktaş (1-1), daha evvelki sezonun ikinci yarısının ikinci haftasında Fenerbahçe (0-2), daha daha evvelki sezonun birinci haftasında yine Fenerbahçe (0-2) ve nihayet, bu sezonun ilk haftasında Galatasaray.. Büyükşehir Belediyespor'un mazisi bu kadar zaten.

İlgili iki yazı:

Get Up for England!

En son rugby'de dedim ki maçları seyretmek için rojadirecta'ya ihtiyaç duyacağız. Neyse ki teledünya 135. kanalda yayın yapan sports tv imdada yetişti. İngiltere açılış maçında Arjantin'i mağlup etmeyi başardı. Dedik ya maçlar sabah erken saatte. İngiltere'de düşünün nasıl bir saatte maçlar yayınlanıyor. Bunun için milli takım Yeni Zellanda'ya gitmeden aşağıdaki reklam filmini çekmiş. Çok başarılı!

10.09.2011

Kanser Eden Takım

Tatilden döndüğümden beri takım 5 maç oynadı, bunun dört tanesini kaybetti ve hala üst tur şansı var ama kanser olmak üzereyim. Takım kabiliyetsizdir, rakibi daha güçlüdür; oynar, kaybedersin. Ama bu durum böyle açıklanamaz. 2 sayı gerideyken, 12 saniyede bir set çizemeyip bütün turnuva boyunca bir tane bile üçlük sokamayan oyun kurucunun üçlük denemesi; maç topunu beş saniyede oyuna sokamayıp maçın kaybedilmesi; ilk çeyrekte 6 sayıda tuttuğun rakibinin kalan üç çeyrekte 67 sayı atması güçsüzlükle açıklanamaz.

"Hücum maç kazandırır, savunma şampiyonluk" felsefesini benimsememiz güzel ama hücum yapamayıp maç kazanamayınca şampiyonluk gelmiyor. %28 üçlük isabeti ile oynuyoruz ve şu noktadan sonra hangi birimizin hücumda maç topunu oynadığımızda, o topun gireceğine inancımız var ki?

26 sayı attığın sürece rakibi koca devre 23 sayı tutmak birşey ifade etmiyor. Hücumda birşeylerin üretilmesi gerekiyor ki bizim oyuncu yetiştirme politikamız sebebiyle anca seyirci olursa hücum oluyor. Uzunlara yatırım yapıp Semih, Enes, Ömer, M.Okur, Ersan ve hatta Hidayet ile senelerce NBA seviyesinde, hatta All-Star seviyesinde oyuncular yetiştirdik. Amma velakin İspanya sadece Pau Gasol ile değil Calderon, Navarro ve Rubio ile bu seviyelere çıkıyor.

10 sene önce Türkiye'deki şampiyonada da Kerem'e ana avrat dümdüz gidiyorduk, sene 2011 oldu hiçbir şey değişmedi.Kerem'in arkasında ikinci adam olarak dura dura Ender 28 yaşına geldi. Futbolda Semih Şentürk ne ise Ender de odur.Her sene aşağıdan gencecik uzunlar geliyor ama aşağıdan gardımız yok.

Nihayetinde pazar gene epik bir maç çıkartıp, Teodosic'e sahayı dar edip, maçı kazanıp üst tura da çıkabiliriz. Sonrasında Euro 2009'da olduğu gibi saçma sapan bir Yunanistan mağlubiyeti ile turnuvayı gene 8. kapatabiliriz.

8.09.2011

Rugby Dünya Kupası Başlıyor

Esasında bu oyunun bizim ülkenin kültürüne çok çok uygun olduğunu bu zamana kadar neden bu ülkede gelişmediğini anlayabilmiş değilim. 1945lere kadar rugby, Türkiye'de gayet oynanan bir spormuş sonrasında futbolun hegemonyasında unutulmuş gitmiş.

2 sene evvel Euroasia Sports'da çalışırken, Türkiye'de rugbyi kalkındıralım diye federasyonla bir projeye girişmiştik. Rugby; amerikan futbolu, beyzbol ve sofbol ile birlikte aynı federasyon çatısı altında. Bir önceki federasyon başkanı Amerikan futboluna ilgi duyduğu için federasyonun bütün parası bu spora kayıyordu. O dönemde rugby'nin olimpik spor olma durumu söz konusu olunca değişen federasyon başkanını rugby'e yatırım yapma konusunda ikna etmiştik. Nitekim, Avrupa'nın en güçlü ülkeleri İngiltere, İskoçya ve Galler üç farklı federayon oldukları için Birleşik Krallık çatısı altında turnuvalara katılamıyorlar. Böylelikle Avrupa'dan güçlü ülkeler Fransa, İtalya ve İrlanda kalıyordu.

O dönemde güreş federasyonu ile görüşülmüş, oradan oyuncu transferi için anlaşılmış, İngiltere'den antrenör getirilmiş sonra tabi ki tam Türk işi rafa kaldırılmıştı.
4 sene önceki Dünya Kupası sırasında Fransa'daydım. Final maçını 10 bin İngiliz taraftarı Paris'te izlemiştim. Sırf bu anılar yüzünden Rugby dünya kupasının bende bir yeri var. Bu senenin dünya kupası Yeni Zellanda'da oynanacak. Bu da maçların Türkiye saatlerinde sabah oynanacak olması anlamına geliyor. Şu dönemde öğrenci olmak isterdim.

Rugby ve dünya kupası hakkında ön bilgi almak için Morgan Freeman ve Matt Damon'a Oscar adaylığını getiren Invictus filmi ile başlamanızı öneririm.
Rugby genel olarak Okyanusya ülkelerinin başarılı olduğu bir ülke. Zaten 2003'te İngiltere'nin şampiyonluğu dışında, dünya kupası hep Güney Yarımküre'de kaldı. Futbolda adını bile duymadığımız Tonga, Fiji, Samoa gibi ülkeler bu kupanın gediklileri arasında. Yeni Zellanda, Avustralya ve son şampiyon Güney Afrika zaten bu sporda en başarılı ülkeler.

Grup maçları genel olarak takımlar arasındaki dengeler çok büyük olduğu için eğlenceli geçmiyor ama bu cumartesi sabahı güzel bir maç var. Türkiye saatiyle 11.30'da Arjantin - İngiltere (edit:Yeni Zellanda - Fransa diye yanlış yazmışım) maçı bir cumartesi sabahını değerlendirmek için güzel bir fikir. Maç yayını bulmak içinrojadirecta'ya ihtiyacımız olacak.

Kapanışı bu sporun ilk süperstarı Yeni Zellandalı Jonah Lomu'nun, 1995 Dünya Kupası yarı finalinde İngiliz savunmacıyı ezerek yaptığı sayı ile bitirelim:

7.09.2011




Kadro mühendisliği

Serde mühendislik ve cm tutkusu olunca her sezon öncesi kadro irdelemeleri yapmak kaçınılmaz oluyor benim için. Bu sezon görüşlerimi sevgili ortakafagol ahalisi ile paylaşmak istedim. Kaç kişi kaldıysak kalalım. Puanlama transfermarkt.de sitesindeki oyuncu değerlerinin benim uydurduğum bir hesap yöntemiyle puana dönüştürülmesiyle elde edilmiştir. Dileyenle onu da paylaşırım.

Futbol konuşmanın zamanı gelmişti ve her ne kadar iştahımızı açan bir oyun izlemediysek de henüz, yeni sezona dair heyecanımız ateşimizin harını canlı tutmaya yetiyor. Bu sene spor toto süper lig şampiyonlar kulübü çalkantılı bir transfer dönemi geçirdi. Beşi de farklı sebeplerle kadrolarını yenilemeye çalıştı. Hepsinin de birincil amacı belli, şampiyonluk. Ama özellikle son açıklanan playoff sisteminden sonra bu hedefe ulaşmak her zamankinden zorlu olacak tahminim.

Tartışmalar devam ediyor da olsa halen şampiyon unvanını taşıyan Fenerbahçe ile başlarsak, kadrosundaki biraz da zorunlu revizenin ilk on bire nispeten az yansıdığını görüyoruz. Az ama öz. Defansta Lugano’nun gidişinden doğan deliği Serdar’ın kapatıp kapatamayacağı soru işareti. Santos ise hücumsal etkinliğini Londra’ya götürüp arkasında daha sağlam bir bek bıraktı. Neredeyse yarısı yenilenmiş savunma hattına rağmen Yobo-Serdar ikilisi tutarsa yine en değerli savunmanın FB savunması olacağını tahmin ediyorum. Serdar sakin ve topla haşır neşir bir görüntü sergiledi. Yobo da sakinliğiyle bilinir, bu savunmayı yumuşak kılabilir. Belki yedekten sert bir kesici olarak Bilica’yı deneyecektir Aykut hoca. Beklerde ise en saf bekler FB’de. Bu konuda Caner’in formuna da bağlı olarak pek sıkıntı çekeceğini sanmıyorum FB’nin. Orta sahasını güçlendirmesi beklenen FB malum sebeplerle bunu başaramadı ve noktası virgülüne aynı orta saha ile sezona başlıyor. Özellikle Emre’nin yokluğunun derinden etkilediği bu bölge FB’nin yumuşak karnı olacaktır. Gökay’ın sürpriz bir patlamasına duacı olacaktır taraftar. İlk on birdeki Christian tercihim tartışılabilir ancak belirtmek isterim ki adil olma adına ilk on bir oyuncularını pozisyonları uygun olmak şartıyla mümkün olduğunca en değerli oyunculardan seçmeye çalıştım ve üzgünüm ama brezilya pasaportu futbolda bizimkinden daha çok para ediyor. Bu bölgede dengeleri değiştirebilecek sürpriz oyuncu Sezer. Ancak kişisel fikrim henüz bu olgunlukta olmadığı. Forvete gelirsek önemli kayıp Niang’ın yerinin dolmadığını görüyoruz. Yerine gelen Kamerunlu hızlı ve biraz da fizikli olmanın ötesinde çok farklı yeteneklere sahip değil ve fikrim Semih ile başlanması. Aykut hoca genç oyuncuya fazla güvenip gelişimi uğruna Semih’i keserse bu sefer bir daha hiç kazanamayacağı bir şekilde eldeki değerden de yoksun kalabilir. Bienvenu zamanla, yedekten de oyuna girerek ligi, takım arkadaşlarını tanıyacaktır ve mutlaka katkı verecektir ama en çok taraftarın kendisini yüksek beklenti içine sokmaması şart. Bana kalırsa 4 milyon avro bu kumar için yüksek bir ücret. Ancak alacağı düşük yıllık ücret düşünülürse biraz kabul edilebilir. Santrafor alternatifi çok kısıtlı FB’nin bu bölgeyi güçlendirmemekle çok büyük hata yaptığını düşünüyorum. Maç sayısı artmış bir sezonda elzemdi bu konu. Ancak yönetimi de mevcut şartlar hakkında ne kadar suçlayabiliriz o da tartışılır. Özet olarak FB ilk on birdeki gücünü az çok korumasını bildi ancak uzun maratonda alternatif eksikliği çekeceği önemli pozisyonları mevcut.

Bu seneki transfer döneminin şampiyonu GS ise yeni baştan bir kadro kurmaya girişti. Geçen seneki hezimetten sonra da anlaşılır bir tercihti bu. Ancak yine tipik Türk yöneticiliği hatasına düşüp gol organizasyonları suçluymuş gibi o bölgeye yüklendiler transferde. Çok tartışılan defans pek bozulmadı. Tabi ki Muslera’yı bu yargıdan ayrı tutmalıyız. Umarım takım aradığı kaleciyi bulmuştur. Kaleci bir takım için çok önemlidir ve kadro yazılırken düşünmeksizin ilk olarak yazılacak bir kalecinin varlığı takımları istikrara kavuşturan en önemli etkenlerden biridir. Muslera ülkeye uyum sağlarsa geleceği parlak bir kaleci ve yüksek maliyetine rağmen doğru bir tercih. Sorun şu ki önündeki defans yaşlı kurt Ufaliji haricinde geçen senenin aynısı ve kendisinin tek başına mevcut problemleri nasıl gidereceği meçhul. Eboue’nin de defansa getireceklerinden çok orta sahaya vereceği katkılardan dolayı transfer edildiğini düşünürsek bu bölgede taraftar yine dizini dövecek gibi görünüyor. Ancak şunu da unutmayalım ki defans bir takım işidir ve önceki sezonda kötü görünen oyuncular takımdaki yükselişle beraber yıldızlaşabilirler. Orta sahaya gelirsek Terim’in en önem verdiği bölge olarak ön plana çıkıyor ve bu önem de kesinlikle gerekli. Melo ve Selçuk ikilisi bana göre memleketin en iyisi olma yolunda en büyük aday. Konuşulanlara göre kendilerine bir üçüncü katılacak ve bu üçüncünün kimliği takımın oyunu hakkında çok fikir verecek. Benim yaptığım gibi değerine bakılıp da Elmander seçilirse, takım gol atmada değil ama yememede çok sıkıntı çekecektir. Eboue seçilirse devşirme bir orta saha olarak elinden geleni yapacaktır ancak ne derece etkili olacağı meçhul. Eboue beke, Sabri ortaya çekilirse bu sefer de Sabri’nin enerjisi orta sahayı daha dinamik kılacaktır ancak Eboue’nin sağ bekteki enerjisi hakkında emin konuşamıyorum. Yerine Sagna’ya kaptırdıktan sonra o bölgede pek oynamadı ve GS’de o bölgede ne kadar istekli olacağı şüpheli. Yine de en iyi çözümün bu olduğuna inanıyorum. Bu durumda Elmander’in yedeğe gelmesi veya çift forvete dönülmesi gerekecektir ve birinci durum oyuncu hoşnutsuzluğuna, ikinci durum ise sistem karmaşasına sebep olabilir. Arda’nın boşluğu Riera ile dolmaz, zira Riera çok farklı bir oyuncu ancak bu değişiklik GS için bir fırsata dönüşebilir. Daha klasik kanat oyunlarına başvurulabilir ve Arda’nın taşıdığı sorumluluk diğer oyunculara dağıtılarak daha bir takım olunabilir. Her şeye rağmen taraftarı gibi GS’den daha kesin transferler bekliyordum. Aldıkları en iyi oyuncunun bonservisine sahip olmamaları ileride başlarına iş açabilir. GS forveti Sercan’ın ilavesiyle zenginleşti ancak Baros’un durumu gönderilecek söylentilerinden dolayı biraz kritikleşti. Baros söylentilerden etkilenmezse gollerine devam edecektir, aksi takdirde Sercan’a güvenilerek bir sezonun gitmeyeceği yakın bir şehirden örnekle sabit. Son olarak şunu söylemek isterim ki GS kadrosuna bir yaratıcı oyuncu daha katmalıydı ve korkarım bıkkınlık veren on numara geyikleri ufukta kara bulut gibi dolanıyor.

Geçen senenin post sezon şampiyonu BJK ise bu sezon yıldızlarının uyumuna sabretmeyi tercih etti. Hali hazırda fantastik bir Portekiz takımı görüntüsündeki BJK, doymaz bir iştahla yeni transfer döneminde de Portekizli ve Brezilyalı oyunculara saldırdı. Bu saldırıdan nasibini alamamış kaleci bölgesi ise yine yerlilere, en çok da en gençlerine emanet. Her ne kadar yeteneği şüphe götürmezse de rakipleri incelediğinde yönetimin en büyük hatasının bu bölgeyi güçlendirmemek olduğunu söyleyebilirim. Sakatlıklar da düşünüldüğünde birilerinin şapkasını önüne koyması gerek. Defansta ise tek değişim olarak taze milli Egemen’i görüyoruz ki bence başarılı bir hamle. Özellikle Ersan’ın uzun süreli sakatlığında çok işe yarayacaktır. Sidnei ise henüz Sivok’u kesemiyor ama ucuz bir alternatif olarak kadroya alınması normal. Asıl sorun beklerde. İlginç bir şekilde bu kadar para harcanan bir kadroda sadece tek bir orijinal bek var ki onun da orijinalliği tartışılır ve çok genç: İsmail. Nedense mevcut yönetim futbolun birebirde adam geçmekten ibaret olduğunu düşünüyor gibi sürekli ofansif oyuncuları transfer ediyor. Kadroya bek seçerken o kadar zorlandım ki ben bile utandım bu durumdan. Geçen seneden farksız olarak Ekrem, Hilbert, Toraman sağ tarafı, İsmail ve bazen Ekrem ise sol tarafı işgal edecekler ancak tahminim bu sene yenilik olarak yeni gelen gurbetçilerden birinin de bu mevkiye çekileceği. Sürpriz bir performansın kendisini değişmez kılması içten bile değil.
Orta sahada Fernandes’in bonservisini alarak akıllı bir harekete imza atan BJK, Necip veya Aurelio ile kendisine destek vermeyi düşünüyor. Kalan pozisyonda Ernst yerine taraftar baskısıyla Guti tercih edilirse filmin tekrarını izleriz ancak gelen haberler İspanyol’un kredisini tükettiği ve yerini Alman’a veya yeni gelen Portekizliye terk edebileceği. Değerinden dolayı adını bile kadroda göremeyeceğiniz Portekizli yılın steal’i olursa Demirören çok istediği başarılara ulaşabilir, aksi takdirde yine hüsran bekliyor taraftarları. Tabi bu hüsran sadece orta sahanın performansıyla kısıtlı da kalabilir, eğer kanatlardaki iki gonzales kendilerinden beklentileri verebilirlerse. Almeida ile birlikte en iyi hücum gücüne sahip olduğunu düşündüğüm BJK, savunmadaki problemleri ve takım içi uyumunu çözebilirse başarılı olacaktır. Ancak Portekizcenin ağırlıklı dil olduğu takımların, Porto veya Lizbon’da iç saha maçlarını oynamıyorlarsa başarı şanslarının düştüğü de çok tekrarlanmış bir gerçek.

Kendilerine Şampiyonlar Ligi’ne katılım piyangosu vurmuş takımımız TS ise piyangodan gelen ödülü biraz savrukça harcadı. Ellerindeki değeri koruyup kadrolarını güçlendirmek yerine, neredeyse yeni baştan bir kadro kurmak zorunda kaldılar. Kalecileri değişmedi ama ki bu iyi haber. Üst düzey iki kaleci her zaman avantajdır. Defans ise SOS veriyor. Glovacki’nin sağlam varlığı umut veriyorsa da geri kalanların ŞL’de neler yapabilecekleri tam bir muamma. Yanlış bilmiyorsam içlerinde bu konuda tek tecrübe sahibi de Serkan Balcı. Umarım yeni transferleri beklediklerinden iyi çıkar da özellikle Avrupa’da başarılı bir sezon geçirmelerini sağlar. Orta sahasını da iki önemli transfer ile güçlendiren TS gidenleri bu bölgede aramak istemiyor. Bunu da başarabilirler. Ancak benzer özellikle çok adamları var. Sapara, Vittek transferleri biraz aceleye geldi bence. Bekleseler daha iyilerini bulabilirdiler. Tabi şehirde yaşamak isteyen birilerini bulmak da kolay değil. Görünüyor ki hücumda Burak’ın üzerine bu sene daha da fazla yük binecek ve üç kulvarda yarışan bir takım böyle bir meydan okumaya nasıl cevap verecek göreceğiz. Sanırım taraftarın en güvendiği konu Güneş’in kadrodan yıldız çıkarabilme yeteneği. Kendini kanıtlamak isteyen bir gencin yine yıldızlaşmasını bekliyoruz o zaman.

Bir önceki sezonun sürpriz şampiyonu Bursaspor ise önceki sezondan başlayan düşüşünü yükselişe çevirme niyetinde. Ancak onlar da geçen senenin savurganları olarak bu sene de çok adam alıp az heyecan yarattılar. Tecrübeli bir kaleci seçimi yaptıkları en isabetli iş. Defansın sağına da gerçek bir bek bulmaları da takdire şayan. Ancak merkez defansında pek bir değişiklik yapmadılar ve oyuncularının bir sezon önceki performanslarını sergilemesini bekliyorlar. Orta sahaya yaptıkları katkı ise yetersiz bana göre. Bir tane daha iki yönlü orta saha almaları gerekiyordu. Adem veya Musa’nın bu görevi üstlenmesini bekleyecekler. Forvette ise kaybettikleri acar ikili yerine yeni bir acar çete kurma çabasıyla fiziki özelliklerden gelen yeteneklere de güvenerek iki hızlı adam aldılar. İkisi de başarıya aç ve bu açlık doğru yönlendirilirse golleri de getirebilir. Yine de süper lig’de her zaman gol atabilecek bir santrafor bulundurmak çok faydalıdır ve ellerinde bunu yapabilecek tek oyuncu Turgay. Kısacası Bursaspor taraftarının kursağında kalan başarının tadını tekrar tatmak istiyorsa kontratak taktiklerini geliştirip daha etkin kılmak zorunda. Oyuncuları buna uygun hale getirmek de Sağlam’ın görevi olacak.

Bu yazıda sadece şampiyonlar paketi inceledim. Talep olursa diğerleri için de bir paragraf açabilirim. Tüm takımlarımıza yeni sezonda başarılar dilerim.

6.09.2011

Sogelau Tuvalu

Bayram haftasına denk gelmesi sebebiyle Dünya Atletizm Şampiyonası arada kaynadı.Usain Bolt'un diskalifiye olduğu 100m elemelerinde 1994 doğumlu genç bir Amerikan Samoalı 100 m elemelerinde yumuşak tabanlı ayakkabılarıyla 15.66 saniyede koştu ve tabi ki en az Usain Bolt ya da Blake kadar konuşuldu.

İşin aslı bu tosuncuk Güney Kore'ye gülle atmaya geldi. Ancak elemeleri geçemedi. Kurallara göre ise 100m'ye katılması içinse herhangi bir elemeye katılmasına gerek yok. Hal böyle olunca okyanusun ortasındaki 65 bin kişilik bir adadan gelen bu genç, oraya kadar gelmişken Dünya Şampiyonası'nda yarışmak adına tarihin en yavaş 100m koşularından birini gerçekleştirerek tarihe geçiyor.

Dip not: Amerikan Samoa, 2001'de Avustralya'ya Dünya Kupası elemelerinde 31-0 yenilerek bir uluslararası maçtaki en farklı mağlubiyete imza atmıştı.

Ritchie De Laet


Ilk kez iki sene once Manu-Wolves macinda izlemistim De Laet`i. Sag bek pozisyonunda oynuyordu ve iyi bi mac cikarmisti. Bu sene Norwich`te defansin ortasinda gorunce sasirdim acikcasi ama asil yerinin defansin ortasi oldugunu da anlamis oldum cunku iki sene onceki sag bek oyununa gore cok cok daha iyi ve rahat oynuyordu. Ferguson`in defansin gobegindekileri pas atmalarini gelistirmek icin bilerek sag bek oynattigini biliyoruz zaten ve De Laet de onlardan biriydi. Ayrica bi parantez de Paul Lambert`e acmak gerekir bence cunku De Laet gibi aslinda gayet tecrubesiz bi defans oyuncusunu direk ilk 11e koymak cesaret gerektiren bi durum. Gerci De Laet su ana kadar iki gole direk hatalariyla katki yapti ama genel oyunu ve hatta attigi bi golle de Norwich`in en onemli oyuncularindan. Hatta Norwich eger kumede kalirsa bana gore en buyuk pay sahiplerinin basinda De Laet gelecek.

De Laet ayrica iki sene once Manu`da ilk kez forma giyince Belcika kadrosuna dahil edilmis ama ondan sonra da daha secilmemis. Onunde Van Buyten, Kompany, Vermaelen ve Vertonghen gibi oyuncularin oldugu dusunulurse sansinin cok zor oldugu ortada ama Norwich`teki performansini surdururse bence en azindan cagrilmamasi icin herhangi bi sebep yok. Tabii en basta yaptigi basit hatalardan kurtulmasi gerek ama De Laet`in adini onumuzdeki sezonlarda en azindan transfer sezonlarinda daha cok duyacagimizdan suphem yok.

3.09.2011

O gece bu sene?


Üstteki başlık Karşıyaka'nın sloganı fakat Paris Saint-Germain'in şampiyonluk özlemi çok farklı değil, Karşıyaka en son 1995'te şampiyon olmuştu, Paris Saint-Germain için ise bu tarih 1994. Ve PSG taraftarı sıranın tekrar kendisine geldiğine inanıyor.

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki böyle zengin başkanlar tarafından alınan takımlar ilk bir kaç yıl istenen başarıya ulaşamaz. Çünkü fazla paranın rahatlığıyla yanlış transferler yapılır, takım içi uyumu sağlamak zor olur ve bol şöhretli ama başarısız takımlar ortaya çıkar, bu son derece normaldir. Yalnız PSG'nin bu yıl kurduğu kadro hiç öyle gözükmüyor, öncelikle Paris bence başarılı olan teknik direktör Kombouare ile devam etme kararı aldı. Burada gereksiz bir hamle ile sportif direktörlüğe eski topçu Leonardo getirildi. Geçtiğimiz yıl Inter'i yeni bırakmış ve teknik direktörlüğün içindeki bir adamı sportif direktör olarak atamak biraz iki başlılığa yol açabilir. Leonardo sanki orada Daum'un arkasındaki Aykut gibi olası bir başarısızlık halinde takımın başına geçecek isim olarak duruyor. Kombouare sezon boyu güven içinde olmayacak.

PSG'nin yaptığı bir başka güzel iş kadronun iskeletini korumak oldu. Ceara - Armand - Sakho - Chantome- Bodmer - Nene - Hoarau gibi isimler hala kadroda. Makelele bıraktı, Giuly ise Monaco'ya geri dönmüş galiba. Sessegnon geçen yıl gitmişti. Transfer konusunda da seçici olan PSG bir ara basında Katar sermayesi ile her oyuncuya atlıyormuş gibi gözükse de aslında hiç öyle bir politika izlemedi, tam tersi hedefi olan bir takım gibi doğru transferler yapmaya çalıştı. Genç oyuncular üstünde duran PSG Fransa milli takımına da seçilen Matuidi ve Gameiro gibi isimleri kadrosuna kattı.

Bu isimler Leonardo henüz göreve gelmeden anlaşılan isimlerdi. Leonardo gelir gelmez etkisini gösterdi ve PSG İtalya ligin talan etti. Sağ kanada Roma'dan Fransız milli oyuncu Menez alındı ve forvet arkasına Palermo'dan Avrupa'da yılın en pahalı ikinci transferi olan, süper yıldız adayı Pastore transfer edildi. Kaleci olarak yine Palermo'dan Sirigu transfer edildi ve Juventus'un ön liberosu Sissoko kadroya dahil edildi. PSG son transferini de stopere Fenerbahçe'den Lugano'yu alarak yaptı ki bu transfer de muhtemelen Lugano'nun menajerinin İtalya bağlantıları sayesinde gerçekleşti.

Şu an son derece güçlü ve alternatifli bir kadroyla yoluna devam ediyor PSG. İlk maçta kendi sahasında Lorient'e yenildi ama arkasından gelen bir beraberlik ve 2 galibiyet işlerin iyiye gitmekte olduğunu gösteriyor. Bu yıl Fransa ligi maçlarını Türkiye'de şu ana kadar herhangi bir televizyon kanalı satın almadı ve Paris ekibini henüz izleyemedim ancak takip ettiğim kadarıyla Sirigu, Menez ve Gameiro transferleri tam olmuş gibi. Daha Pastore devreye girecek. Şampiyonluk mu? Lyon hanedanlığı da yıkıldı, neden olmasın?

Önümüz Açık


Basketbol milli takımımız ile devam edelim. Litvanya maçıyla gördük ki bizim 2 senedir yakaladığımız ivme tesadüf değil, biz Avrupa'nın her takımıyla başa baş oynarız, işler iyi giderse Avrupa Şampiyonu bile oluruz.

Milli takımımız çok iyi savunma yapıyor. Savunmanın birinci kaynağı kenetlenme ve iyi mücadele. Ancak teker teker baktığımızda da oyuncularımız hep iyi savunmacılar, bu nedenle müthiş bir savunma takımı olduğumuz çok açık.

Bir başka artımız ise tabii ki pota altımız. Yıllardır pota altımız kuvvetliydi ancak hiç bu kadar iyi olmamıştı herhalde. Ömer, Ersan, Enes, Oğuz, Semih pota altı İspanya ile birlikte Avrupa'nın en iyisi. Furkan, İzzet, Dusan gibi daha tam olmamış isimleri de unutmayalım. Kerem Gönlüm, Kaya, Mirsad, Mehmet Okur gibi eski jenerasyonun yıldızlarını hiç saymadım bile ki bu isimler hala kullanılabilir.

2 ve 3 numara pozisyonlarında ise sıkıntı çekiyorduk, hele ki Hidayet'in kötü performansı bu sıkıntıyı arttırıyordu. Ancak son 2 yılda Ömer Onan'ın çıkışı muazzam. Ömer'den daha uzun yıllar yararlanamayacağız belki ama bu yıl Cenk'i kazanmaya başladık gibi, ve en önemli kazancımız Emir Preldzic oldu elbette. Henüz ilk yılında takıma inanılmaz bir katkı veriyor ve oyun sıkıştığında "al at" diyebileceğimiz bir numaralı oyuncumuz konumuna geldi. Bu turnuvada şu ana kadar çok süre almadı ama Sinan Güler'i de unutmayalım.

Point Guard konusunda ise Kerem Tunçeri şu an iyi götürüyor ve 2-3 yıl daha üst düzey seviyede basketbol oynayacağını ümit ediyorum. Ama ilerisi için bir fikrim yok, Doğuş'u hiç izlemedim, Tutku'yu beğenirim ama Orhun Ene tercih etmiyor. Hakan Demirel ve Engin Atsür maalesef olmadı. Ender Arslan'ı da hiç bir zaman güvenilir bulmamışımdır ama Emir'den sonra "al at" diyeceğimiz ikinci oyuncu konumunda.

Buradan da takımımızın hücum gücünün zayıflığına vurgu yapabiliriz. Evet, hücumda çok sınırlı değiliz ama oyuncularımız genelde tamamlayıcı, skor üreten NBA tabiriyle "go to guy" oyuncumuz yok. Bir Harun Erdenay yok yani..

Yazımı bitirirken şunu ilave edeyim dünkü maçta da gördük ki Ömer serbest atışlarını mutlaka geliştirmeli. Avrupa basketbolunda "Hack the Ömer" furyası başladı. Her potaya uzanışında faul yapıyorlar.

Hidayet "The End"


Basketbol milli takımımız geçtiğimiz yıl Dünya ikincisi oldu diye bu yıl da Avrupa Şampiyonu olacak diye bir şey yok, geçtiğimiz yıl çok ekstra durumlar söz konusuydu, bunları basketbolu az çok takip eden herkes biliyor.

Fakat yerimiz de çok aşağısı değil, bugün Avrupa'nın her takımıyla başa baş oynayabilecek kapasitede bir takımımız var ve gelecek yıllarda işler daha da iyiye gidecek gibi gözüküyor. İnşallah turnuvalara damga vuracağımız bir 10 yıl bizi bekliyor.

Futbolla karmaşa olduğu için sadece ikinci yarısını izlediğim Litvanya maçıyla ilgili analiz yapmamız gerekirse büyük sıkıntının Hidayet olduğunu söyleyebilirim. Hidayet'i severdim ta ki geçtiğimiz yılki maddi - manevi mevzusuna kadar. Ancak burada bahsedeceğim şeyler tamamen tarafsız düşüncelerim.

Hidayet 2001 yılından beri milli takımın lideri ve 11 yıllık NBA kariyeri gayet başarılı. Ancak Hidayet başarılı NBA kariyeri olduğu için Avrupa standartlarında skorer bir yıldız olduğunu düşünüyor, bu 10 yıldır değişmedi.
Oysa öyle değil, tam tersi Avrupa'da sayı atmak NBA'e göre çok daha zor. 2001'de, 2002'de, 2007'de yine takımın skor yükünü çekecek kadar attı ama üç turnuvadır Hidayet dripling ile adam geçemiyor, şutları girmiyor, yaptığı şey topu aldığında vakit geçirip zorlamak, adamını geçemeyince ya top kaybı yapıyor, ya el üzerinden isabetsiz bir şut atıyor. Kendisi için en iyi seçenek dün maçtaki gibi zor pozisyonda yanındaki oyuncuya verip yanındaki oyuncunun topu kaybetmesini sağlıyor.

Hidayet şu an bir üç numara için fazlasıyla ağır ve şutu kötü, ancak belli ki hiç bir zaman Avrupa standartlarında NBA'deki kadar bile iyi oyuncu olmadığını kabul etmeyecek. Hidayet bence milli takıma zarar vermektedir. Bunu 2009'da da söyledim, geçen sene maçları yarım yamalak izlediğimde de söyledim, şimdi de söylüorum. Hidayet'i milli takımdan kesmek kolay değil ancak kendisi bırakmazsa maalesef o da Hakan Şükür'ün durumuna düşecek, bıraktırılmak zorunda kalacak. Kendisi 2012 olimpiyatlarında oynamak istediğini sonra bırakacağını söylemişti zannedersem, bu da kendisi ve Türk basketbolu için iyi bir gelişme bence. Türk basketboluna büyük hizmetleri oldu ve belki de basketbol tarihimizin en büyük oyuncusu. Hidayet'i iyi hatırlamak istiyoruz.

31.08.2011

Bir zamanlar firtinalar estirirdim


Manu yenilgisini duydugumda (izlemeyi 60.dk`dan sonra biraktim, skoru sonradan ogrendim) sonra aklima gelen ilk saskinlik ve kufur iceren ifadelerden sonraki ilk cumle (sarki) bu oldu desem yalan soylemis olmam zannediyorum. Arsenal`in yillardir daha da kotuye giden durumunun bariz bi sekilde daha da kotuye gidemeyecegini gosterdi sanki bu yenilgi. Wenger`in ogrenmesi gereken ilk seyse, mazeret bulmak yerine yenilgiyi kabullenmek. Cunku hala 8 oyuncum eksikti gibi sacma sapan bahanelerle 8-2lik yenilgiye mazeret bulma cabasi icerisinde.

Bana gore ilk yaptigi hata Vieira`yi gondermekle ya da gonderdiyse bile onun yerini doldurmamakla yapti. Cunku bariz bi sekilde Vieira bu takimin belkemigiydi ve o gittikten sonra bariz bi bocalama donemi gecirdi Arsenal, ta ki Gilberto Silva biraz cekip cevirene kadar. Aslinda Vieira`nin gidisi o donemin bittiginin gostergesiydi ve "Dokunulmazlar" cetesinden ondan sonra birer birer oyuncular kopmaya basladi, tabii yeri dolmamak sartiyla. Wenger`in gecenlerde "Dogru oyuncu icin 40 milyon pound dahi veririm" ve "Ortalama bi oyuncu icin abarti rakamlar vermek istemiyorum" demesi de ayrica gulunc bi olay olsa gerek. Cunku su anda futbol yorumcularina sorulsa cogunlukla Arsenal`in ortalama oyunculardan kurulu oldugunu soylerler ki katilmamak mumkun degil. 

Wenger`in son 6-7 senedir yapmaya calistigi sey aslinda cok basit bi sey: Protesto. Chelsea`yle baslayan ve su zamanlarda City`le devam eden para babalarini futbolu cirkinlestirdigini dusundugu icin protesto ediyor ama metodu yanlis secmis gibi. Arsenal, hala ucuz miktarlara kaliteli oyuncular bulabilir ama Wenger nedense hala Fransiz marketinden istifade etmeye calisiyor. Ingiliz futboluna da garezi var mi yok mu tartisilir. Eger Koscielny, Squillaci, Eduardo, Adebayor... gibi futbolculara degil de Ingiliz oyunculara yatirim yapsaydi eminim daha basarili olurdu. 

26.08.2011

it's the football from KÜF Project on Vimeo.

PL ücüncü hafta tahminleri


27 Aug 12:05Aston VillaAston Villa2v1WolvesWolves
27 Aug 12:30WiganWigan1v0QPRQPR
27 Aug 15:00BlackburnBlackburn1v0EvertonEverton
27 Aug 15:00ChelseaChelsea2v0NorwichNorwich
27 Aug 15:00SwanseaSwansea1v2SunderlandSunderland
27 Aug 17:30LiverpoolLiverpool3v0BoltonBolton
28 Aug 13:00NewcastleNewcastle0v1FulhamFulham
28 Aug 13:30TottenhamTottenham0v2Man CityMan City
28 Aug 15:00West BromWest Brom2v0Stoke CityStoke City
28 Aug 16:00Man UtdMan Utd4v0ArsenalArsenal



Wolves ikide iki yapti ama yine de ciddi bi rakip tarafindan sinanmadi. Villa`nin hucum hatti cidden korkunc: Bent, Agbonlahor, N`Zogbia ve Heskey. Wolves kontraatak takimi olsaydi sonuc farkli olabilirdi ama oyun Wolves`un sahasinda gececek ve bu kadar hucumcuyla sonuca gideceklerini dusunuyorum.

Wigan yine guzel futbol oynamaya devam ediyor ve sonuc almasi lazim. Qpr, ciddi manada cikanlarin arasinda en kotu futbol oynayani. Rodallega`nin ilk 11 cikip sonrasinda Di Santo`yla degistirilmesi daha mantikli duruyor.

Blackburn yillardir evinde yenilmesi guc bi rakipti ta ki Kean gelene kadar. Yine de Samba`nin donusu ve yeni transferlerin uyumu Everton karsisinda yeterli olacak dusuncesindeyim.

Norwich goze hos gelen futbol oynamaya calisiyolar ama Chelsea`ye karsi hele ki deplasmanda hic sanslari yok gibi. Defans hattinda genc ve yeni oyuncularin olmasi da Norwich`in puan almasini zorlastiran sebeplerden.

Swansea gol yollarinda sikinti cekecek gibi cunku ciddi manada hedef adam yok. Sunderland Cattermole duzenli oynamaya devam ederse bu tur deplasmanlardan onemli puanlar alabilir. Gyan`in bi an once gol atmasi lazim.

Liverpool evinde deplasman manyagi Bolton`u rahat gecer diye tahmin ediyorum. Gecen sezon sadece 2 deplasman macini kazanabilmis Bolton, bu sene ilk hakkini Qpr`la doldurdu zaten. 

Bu haftanin surpriz sonucu bence bu mactan cikacak. Newcastle`in puan almasina kesin gozuyle bakiliyor ama hakikaten hala duzgun bi forveti yok takimin. Ameobi`nin yillardir PL`de nasil oynadini anlayamadim zaten yanina gelen Ba da kontraatak topcusu. Jol`un puana ihtiyaci var ve Dembele`ye daha cok sans verirse ve Johnson`un yukselen formu ve caliskanligiyla puanlari alacagi kanaatindeyim.

West Brom Long transferiyle ne kadar isabet tutturdugunu gosterdi. Defansi da yavas yavas cozecektir diye dusunuyorum Hodgson`un. Walters`in formssuzlugu Stoke`u puanlardan edecek.

Tottenham ilk yari Manu`ya iyi dayandi ama ikinci yari icin bence yenilgi kacinilmazdi. Modric`in belirsizligi ve sakatliklar butun kulubu olumsuz etkilemis sekilde ve cabuk toparlanacaklarini zannetmiyorum. City icin bu macin erken olmasi buyuk sans.

Sonucu cok acik maclardan biri. Artik 4 buyuklerden biri olarak gormedigim Arsenal`in bi koy takimi havasinda oldugunu dusunuyorum. Newcastle`da resmen denk takimlarin mucadelesini izlemistik. Manu`nun gencleri icin yine kendilerini gosterme firsati. Rvp icin cok yazik.