İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

30.08.2012

Premier Lig'de Yaz Transfer Döneminin Son Saatleri

Premier Lig'de yaz transfer dönemi önümüzdeki 11 saat içerisinde kapanıyor. Bitime yalnızca saatler kala takımlar sıra sıra bombaları patlatmaya başladılar bile.

Son gelişmeleri kaçırmamak için Twitter sayfamıza buyurun.

29.08.2012

28 Ağustos Topcast

Cuma Ali, Oben ve Ali ile birlikte Milan'a giydirdik, PSG'e saydırdık; sonunda sağlam bir geyik muhabbeti çıktı.


28.08.2012

Denizin Bu Tarafı, O Tarafı!



Denizin o tarafı, bu tarafı farketmiyor, hepimiz Akdenizliyiz! Epey fanatik olan PAOK taraftarları Rapid maçı öncesi sahayı yakıyor.

27.08.2012

Avrupa'nın En İyi Ligi (3)

Fenerbahçe Ülker: Evet gelelim sezonun kağıt üstündeki en büyük favorisine. Uzun süren bir başarı döneminin ardından geçtiğimiz yıl çeyrek finalde lige veda eden sarı lacivertliler yaz döneminde işi çok sıkı tuttu ve bir çok kişiye göre rüya takım kurdu. Fenerbahçe işe Spahija'yı gönderip Simone Pianigiani ile anlaşarak başladı ki dönem itibariyle boşta bir çok Türk antrenör varken, üstelik daha yeni başarısız bir yabancı hoca deneyimi yaşamışken yine bir yabancı antrenör tercih etmek tartışılacak bir karar. Bunu neden söylüyorum,  yakın tarihimizde pek fazla yabancı koç başarısı görmek mümkün değil, henüz yabancı bir koçla müthiş işler yapmış bir takımımız olmadı.  Elbette Pianigiani iyi bir koç, başarıları ortada. İtalya liginde kazanılan altı şampiyonluk, oynanan final fourlar önümüzde. Ancak kariyerinde bırakın Avrupa'da takım çalıştırmayı Siena dışına bile çıkmamış bir hoca ve ciddi anlamda adaptasyon sorunu yaşaması muhtemel. Pianigiani'nin bir başka sıkıntısı rekabetin az olduğu ver her sene leblebi yer gibi şampiyon olduğu İtalya Ligi'nden Kobe Bryant'ın deyimiyle "Avrupa'nın en kaliteli ligine " gelmek olacaktır. Evet, şunu kabul edelim ki 6 yıl üst üste şampiyon olmak başarıdır ama İtalya Ligi standartlarında Siena gibi bir takım için çok da büyük başarı değildir. Euroleague'de Final-Four oynamak da başarıdır ama şampiyon olamamış olmak soru işaretidir.


Pianigiani de adaptasyon sorunu yaşayacağının farkında olsa gerek, transfer döneminde eski oyuncularına sarıldı. Alınan dört yabancıdan sadece Mike Batiste eski Pianigiani oyuncusu değil. Romain Sato, David Andersen ve belki de Teodosic ile birlikte Avrupa'nın en önemli 1 numarası Bo McCalebb daha önce Pianigiani'nin çalıştığı isimler. Yine Pianigiani'nin yakından tanıdığı David Hawkins ile de anlaşıldı ancak daha sonra Bogdanovic'in sözleşmesi fesh edilemeyince Hawkins bir başka eski hocası Ergin Ataman'ın çalıştırdığı Galatasaray ile anlaştı. Fenerbahçe bu dört yabancının yanı sıra Barış Ermiş ve transferi yılan hikayesine dönen İlkan Karaman ile anlaştı. Sonuç itibariyle oluşan kadro çok güçlü ama biraz dikkatli bakınca fark edilebilecek sorunları var. İnceleyelim.

Pota altı Batiste, Andersen, Kaya, Oğuz ve İlkan'dan oluşacak. Son günlerin gündemi İlkan'dan başlayalım. İlkan süre alabileceğini düşünerek Fenerbahçe'yi seçti ama bu güçlü rotasyonda ve ciddi hedefleri olan bir takımda ne kadar süre alabileceği soru işareti. Geçtiğimiz yıl Karşıyaka'da bolca izleme fırsatı bulduğum İlkan son derece dağınık ve şımarık bir oyuncu izlenimi vermişti bana. Avrupa şampiyonası elemelerinde Tanjevic'in gözdesi oldu ve spektaküler oyunu ile dikkat çekti. Fenerbahçe'nin kendisi ile ilgili tasarrufu nedir, bu sezon süre alabilecek mi merak ediyorum. Gelecekte ise NBA'e gitmeyi hedefliyor. Zaten Avrupa basketbolunun saçma tarafı da bu, geleceğe yatırım yapmak anlamsız. Oyuncu iyiyse NBA oluyor, kötüyse yatırım yapmaya değmez demektir zaten.

İlkan'dan bu kadar bahsetmemin sebebi son zamanlarda epey gündem olması. Her oyuncuyu böyle ayrıntılı inceleyecek değilim. Fenerbahçe pota altı için şu değerlendirmeyi yapabilriz. İsim olarak iyi ama yaşlı ve formsuz. Batiste, Andersen, Kaya üçlüsü otuz beşe geldi ve geçtiğimiz sezonu iyi geçirmediler. Bu nedenle özellikle normal sezonda  İlkan'a bolca şans doğabilir.

2 ve 3 numaraya bakarsak bana göre kağıt üstünde Bogdanovic - Sato ikilisi çok yetersiz kalıyor. Galatasaray bu pozisyonlarda Domercant - Hawkins ikilisi ile anlaştı mesela. Preldzic'in ciddi anlamda süre alacağını düşünüyorum geçtiğimiz yıllardaki gibi. Ömer de tıpkı Kaya igi geçen sezon kötüydü ve bir yıl daha yaşlandı, bu yıl nasıl oynayacağı soru işareti. Kısacası Fenerbahçe'nin 2 - 3 numaralı pozisyonlarda da sıkıntıları mevcut.



Fenerbahçe için en sorunuz pozisyon elbette ki point guard. Bo McCalebb yukarıda söylediğim gibi Avrupa'nın en önemli iki point guardından biri. Yedeği ise Barış Ermiş olacak ki  geçtiğimiz yıl bu görevde Engin Atsür iyi bir performans göstermişti, onun kaybı Fenerbahçe için iyi olmadı.

Bu kadar uzun bir analizden sonra sonuç yorumu yapmak zor. Böyle güçlü ama karmaşık bir kadro için sezon sonu tahmini yapmak da zor. Kısaca şöyle diyebilirim: Pianigiani takıma, takım da Piangiani'ye iyi ayak uydurursa, yeni coach takımda ortamı iyi kurar, rotasyonu da iyi kullanarak özellikle yaşlı oyunculardan maksimum verim alabilirse ve geçtiğimiz yıl kötü oynayan Türkler kendine gelirse Fenerbahçe Ülker en büyük favori olur, ama işler kötü giderse rakipleri de çok güçlü.

Bir sonraki yazıda Banvit ve Karşıyaka Pınar'ı ele alıp Beko Basketbol Ligi dosyasını kapatacağım.

24.08.2012

Topcast 23 Ağustos



Premierleague'de sezonun başlamasıyla neredeyse tüm maçların üzerinden geçtik. Cassano - Pazzini transferini konuştuk. Cuma Ali Uçar ve Ali Aktaş'ın katkıları ile.

22.08.2012

Topcast 16 Ağustos



 Programı geçen hafta kaydetmiştik yine de içeriğin geçerliliğini kaybetmemesi sebebiyle bloga taşıyorum. Programın başı çıkmamış ama yine de fantazi futbol ile bağlantılı olarak Premierleague, İtalya Kupası, Avrupa'da Yılın Futbolcusu ödülü ve Olimpiyatlar ana konularımızdı. Ali Aktaş ve Can Özenç ile birlikte keyifli bir program yaptık. Hemen bayram öncesi Topcast yapınca böyle aksaklıklar olabiliyor.

21.08.2012

Avrupa'nın En İyi Ligi (2)



Galatasaray Medical Park: Galatasaray Oktay Mahmuti ile yolları ayırdıktan sonra bir süre Erman Kunter'i bekletti ve sonunda geçtiğimiz yılın üç kupalı antrenörü Ergin Ataman ile anlaştı. Geçtiğimiz sezonun 3 kupalı koçunun bu sene Euroleague'de bile olmayacak bir takımı seçmesindeki en önemli etken kendisinin iyi bir Galatasaraylı oluşu olsa gerek. Bu da genç yaşına rağmen Türk basketbol tarihinin en başarılı coachlarından biri olan Ergin Ataman için iyi bir motivasyon kaynağı olacak.

Ergin Ataman basketbol tarihimizin en başarılı coachu mu bu tartışılır ama Avrupa kupalarında en başarılı coachu olduğu kesin. Bir Saporta Kupası şampiyonluğu, bir Eurochallenge Cup şampiyonluğu, iki Euroleague Final - Four'u gören Ataman'ın kariyerine bu yıl da bir Euro Cup eklemesi çok muhtemel. Çünkü Galatasaray Euroleague standartlarında bile üst düzey diyebileceğimiz bir kadro kurdu. Zaten Ergin Ataman da Ligtv'ye verdiği röportajda "Biz bu kadroyla Euroleague'de olsak orda da şampiyonluğa oynardık" diyerek iddiasını gösterdi.



Galatasaray bu sene yine her zamanki gibi çok transfer yaptı ve neredeyse baştan yapılandı. Yeni bir coach ve sekiz yeni oyuncu ile sezona başlayacak olan takımın uyum sürecini iyi atlatması şart. Alınan isimlere baktığımızda hep kaliteli isimler olduğunu görüyoruz. N'Dong, Macvan, Hawkins, Domercant, Jamont Gordon yabancı beşlisinin hepsi yeni isimler ve kağıt üstünde çok yakışıklı duruyorlar. Furkan, Ersin Dağlı, Cenk, Göksenin, Ender ve Engin'den oluşacak olan Türk oyuncu rotasyonu Anadolu Efes ve Fenerbahçe Ülker'in gerisinde gözüküyor ama Ergin Hoca zaten dar rotasyon kullanmayı seviyor. Ancak otuzunu geçen N'Dong, Hawkins, Domercant, Ersin gibi isimlerle bütün sezonu dar rotasyon ile götürmek tehlikeli olabilir. Bu nedenle normal sezonda Ergin Ataman'ın daha geniş bir kadro kullanacağını düşünüyorum.

Galatasaray kadrosunda kağıt üstünde Anadolu Efes ve Fenerbahçe'den geri gözüken tek pozisyon  basketboldaki en önemli pozisyon olan PG. Jamont Gordon iyi biri oyuncu ama Bo McCalebb ve Jordan Farmar gibi isimlere baktığımızda belki iki adım geride. Galatasaray bu pozisyonda daha iyi bir isme imza attırsaydı şampiyonluğun en büyük favorisi olurdu muhtemelen. Ender ve Engin yedek guard için fazla iyiler ama sonuçta yedek guard ikisi de. En fazla süreyi Gordon alacak. Zannedersem Galatasaray'ın bu sene yapacaklarını belirleyecek isim de Gordon olacak. Gordon beklentileri aşarsa Galatasaray kadrosunun geri kalan kısmını düşündüğümüzde Fenerbahçe Ülker ve Anadolu Efes'in gerisinde kalmayacaktır.

Avrupa'nın En İyi Ligi (1)

Türkiye'de son yıllarda futbolsever olmak zor ve meşakkatli bir iş oldu ama basketbol izlemek de bir o kadar keyifli bir şey olmaya başladı. Milli takımımızın başarıları, ligimize gelen yıldızlar, basketbola akan paralar, Avrupa kupalarında zaferler derken bugün geldiğimiz noktada Avrupa'da basketbol deyince akla gelen bir kaç ülkeden biriyiz. Dünya basketbol tarihinin aktif basketbol oynayan en büyük ismi Kobe Bryant Beko Basketbol Ligi için Avrupa'nın en iyi ligi dediyse bize de " Hayır kardeş yanılıyorsun " demek düşmez. Bize düşen takımların yavaş yavaş transferi bitirdiği ve sezon hazırlıklarına başladığı şu dönemde biraz analiz yapıp sezon sonunu tahmin etmeye çalışmak. Yazımı bir kaç bölüme ayıracağım. İlk bölümde geçtiğimiz yılın finalistlerini ele alacağım.

Beşiktaş: Analize son şampiyondan başlayalım. Geçtiğimiz yıl Ergin Ataman yönetiminde 3 kupa kazanan Beşiktaş'ın sponsoru Milangaz'ı kaybetmesi ve hala bir sponsor bulamaması bu yıl aynı başarıları yakalayamayacağının ciddi bir işareti. Ergin Ataman yerine gelen Erman Kunter, yine çok başarılı bir koç ve takımı potansiyelinin üstüne çıkaracağından eminim. Ancak Arroyo, Hawkins, Bonsu üçlüsü tutulamadı ve yerlerine şu ana kadar alınan tek yabancı Patrick Christopher. Diğer taraftan Türk oyunculardan Serhat Çetin ve Can Akın kadroda tutuldu ve Tutku, Cevher, Muratcan ve Vidmar takviyeleri ile geçen yıl eksik olan Türk oyuncu rotasyonu başarılı bir şekilde kuruldu. Beşiktaş'ın bundan sonra yapacağı yabancı transferleri çok önemli. Yine de diğer takımların artan bütçesi üstüne Beşiktaş iyi bir kadro kursa bile bu sene bir sürpriz daha yapabileceğini düşünmüyorum. Ancak iyi basketbol oynayarak alınacak bir dördüncülük bekliyorum






Anadolu Efes: Geçtiğimiz yılın finalisti Anadolu Efes işe head coachluğa Galatasaray'dan olaylı bir şekilde ayrılan Oktay Mahmuti'yi getirerek başladı. Oktay Hoca da yine çok iyi bir coach ancak 2005'ten beri şampiyon olamaması bir soru işareti. Oktay Hoca elindeki özellikle zayıf kadrolardan müthiş verim alıyor ve oyuncuları potansiyellerinin üstüne çıkarıyor. Ancak büyük hedeflere ulaşma konusunda kariyeri boyunca sıkıntılar yaşadı. İlk Anadolu Efes döneminde Prkacin, Nikolic gibi isimlerle bekleneni aştıktan sonra artan bütçe ile başarılı olamadı. Bir benzerini Galatasaray'da da yaşadı. İlk senede sürpriz bir final oynadı, ikinci yılında favori olan takımı ile finale çıkamadı. Oktay Mahmuti'nin koçluğunun temel özellikleri disiplin, sisteme bağlılık ve geniş rotasyon. Ancak bu özellikler yıldızların bol olduğu, serbestlik ve fazla süre istediği takımlarda çökebiliyor. Bu sene Oktay Mahmuti'nin elinde yine böyle bir kadro var. Yeni transfer edilen Farmar gibi bir yıldızla Vujacic ve Barac gibi yumuşak oyuncular ile nasıl bir uyum yakalayacağı merak konusu. Diğer taraftan tam Mahmuti'nin adamları olan Jamon Lucas Gordon, Kerem Gönlüm, Kerem Tunçeri, Savanovic, Ermal gibi isimlerin bu sezon çok iyi oynaması oldukça muhtemel. Semih Erden ise tam bir kapalı kutu olacak. İlk kez Oktay Mahmuti ile çalışıyor ve çok uyumlu bir oyuncu olduğu tartışılır. Anadolu Efes güçlü bir kadro kurdu ancak yukarıda bahsettiğim sıkıntıları ve seyirci dezavantajı ile bana göre Galatasaray ve Fenerbahçe'nin yarım adım gerisinde sezona başlıyor.

17.08.2012

Premier Lig Playlist


Hazır sitede haftalardır blogluyoruz, Fantazi Lig'i de kurduk, haftasonu başlayacak olan 2012-13 Premier Lig sezonu için bir de gaza getirici şarkı listesi hazırlayalım dedik. Britanya'nın yağmurlu, serin topraklarında çıkan, hardcore futbol şarkıları/marşları tercihimiz oldu. Dinleyin, maçlara konsantre olun. Sizi TV karşısında birkaç bira, cips daha almaya ikna edebildiysek, ya da gaza getirip haftaya bir halı saha maçı ayarlamaya ittiysek liste başarıya ulaşmış demektir.

16.08.2012

van Persie United'da




İlker bu akşamki TopCast’te bana sormadan bir iki bir şey karalayayım. RvP’nin transferi bu yaz sezonunda Premier Lig’in açık ara en büyük transferi olmayı garantiledi. Geçen sezon 30 küsür gol atan ve ligin en değerli oyuncusu seçilen van Persie, kariyerinin belki de en verimli olabileceği çağında hem de Arsenal’in ezeli rakibi United’a gidince spekülasyon kazanları da kaynamaya başladı. Kısa bir değerlendirmede bulunursak:

Manchester United cephesi:
+ Hem İngiltere’nin hem de şehrin kontrolünü City’e kaptırmak üzere oldukları bu kritik dönemde, dünya klasında bir forvet alarak takım içindeki morali yükselttiler ve “Biz de varız” dediler. Van Persie, Ferguson’ın son 5 yıldır United’a oynatmaya çalıştığı pasa dayalı oyunda coşabilecek, Rooney’e destek çıkabilecek bir forvet.
- Van Persie’ye ne kadar ihtiyaçları vardı? Takımın asıl sorununun orta sahanın ortası olduğunu sağır sultan bile biliyor. Kagawa o yükün ne kadarını karşılayabilecek? Cleverley oyununu bir kademe üste taşıyabilecek mi? Park da gitti. İçimden bir his, RvP’nin transferinin, takıma direkt bir katkıdan çok şov için yapıldığını (Lucas’ın PSG’ye kaptırılmasını hatırlayalım) söylüyor.
- United hisselerinin NYSE’ye taşındığı ve hiçbir hareketlenme göremeden Glazer’ların elinde patladığına tanıklık ettiğimiz şu zamanda RvP’ye verilen bonservis (23m £) ve yıllık nereeyse 10m ve yıllık nereeyse 10m £’lık maaş (sözleşmesi 4 yıllık) hiç de sorumlu bir harcama olarak gözükmüyor.

Arsenal cephesi:
+ Son 1 buçuk sezonu görmezden gelirsek “cam adam” denilebilecek, 29 yaşında, sözleşmesi 2013 Haziranında bitecek ve üstelik takımdan ayrılmayı kafasına koymuş bir süper yıldızı 23 milyon £’a satmak, her ne kadar ezeli rakibinize satıyor olsanız da, güzel bir başarı. ”Böyle başarı gelmez, Arsenal feeder club oldu” diyen liseliler şu takımların ekonomik durumlarını Google’dan araştırıp haftaya bize mail atsınlar: Portsmouth, Rangers, Milan, Beşiktaş, Malaga. Ödev, pdf formatında, 2 A4 sayfasını geçmemiş olsun.
+ Aşağı yukarı aynı paraya Cazorla, Podolski ve Giroud’u aldılar. Geçen sene Fabregas ve Nasri’de gafil avlanan Wenger, bu sene başına gelecekleri görmüş olacak, daha planlı davrandı.
- Vieira, Henry, Fabregas, RvP... Arsenal’in son 5 kaptanından 4’ü benzeri şekilde daha zengin veya başarılı takımlara satıldı. Bu, Wenger’in kendi eliyle takımın statüsünü küçültmesidir. Burada yanlış olan, bu oyuncuların satılmasından çok, her sene kaptanı kaybettiğinizde, liderlik vasıfları en üstün olan oyuncunuzu değil de, takımda  kalan en değerli oyuncunuzu kaptan yapmak.
- RvP’nin gidişi Song’un da Barça’ya gitmesini katalize edebilir. Sanılanın aksine, RvP’nin yeri dolar ama takımın şu sisteminde yeri dolmayacak tek oyuncu Song.

Bundan sonra ne olur?

  • City'nin United'ın bu hamlesi karşısında transfer yapacağına inanıyorum. Bu sezon bir tek Rodwell'i aldılar, o da 21 yaş altı olduğu, kadroya yazılabileceği için. Ellerinde çok fazla şişik sözleşmeli oyuncu var ve onlardan kurtulamadan doğru dürüst transfer yapamayabilirler.
  • Welbeck, Hernandez veya Berbatov'dan en az birinin United'dan tez zamanda ayrılacağını tahmin ediyorum.
  • Wenger'in demeçlerine bakılırsa Arsenal, Song'un ayrılması ihtimali haricinde takviye yapmayacak. Bana kalırsa, Song kalsa bile yine iyi bir Song yedeği gerek ama tabi bu sadece şahsi fikrim.

14.08.2012

Fantazi Başlasın!

Senelerdir Fantasy PremierLeague ortakafagol liginde zirveyi bırakmayan Cuma Ali ve Can ikilisi bu sene de ligi götürebilecekler mi? Geçen yıldan kaydınız var ise yenilemeniz yeterli, otomatik olarak lige yeniden gireceksiniz. Eğer yok ise buraya tıklayın, takımınızı kurun, 450815-260187  kodunu girip lige dahil olun.

Bu seneki fantazi sürpriz adaylarımızı perşembe topcastte konuşacağız.

13.08.2012

Özal gençliği madalya istiyor babası!

Ne Aslı-Gamze'yi ne de Boltgilleri yazmaya fırsatım olmadı. Çarşamba akşamı topcast'te olimpiyatlar hakkında baya bir konuşacağız. Ancak öncesinde altına imzamı atacağım Dağhan Irak'ın şu yazısını paylaşıyorum.


12 Eylül 1980, bu ülkenin tarihindeki tüm diğer günlerden başka bir gün. Çünkü kendinden önce gelen ve işine gelmeyen her şeyi sildi, kendisinden sonra gelen her şeye ise kokusu sindi. Türkiye’nin düşünce iklimini tamir edilemez şekilde sakat bıraktı. Kendi nesillerini ve algısını yarattı. Dibine kadar vasatlığa, şovenliğeve hoyratlığa batmış bir hayatla bizi baş başa bıraktı.
12 Eylülü hem getiren, hem ondan aslan payını alan neoliberalizm de bu ülkenin üstüne çökmekten geri durmadı. 12 Eylül nesilleri Tonton Özal Amcaları’ndan parayla her şeyin satın alınabileceğini, gücü olanın her şeye hükmedebileceğini öğrendi. Her şeyin ve herkesin üstüne binilebilir, üstüne binilebilen her şeye kırbaç vurulabilirdi. Gücü yeten, gücü yeteneydi artık.
Spor, 12 Eylül cuntasının ve Özalizm’in hep değişmez göz bebeği oldu. Milliyetçilik, militarizm, paranın saltanatı ne istersen koyabiliyordun içine. Bir halkı kendinden geçirmenin en geçerli yoluydu. Bu uğurda gerektiğinde rejimin prensleri devreye sokuldu, gerektiğinde komşu ülkelerden parayla sporcu “satın alındı”. Türkiye halkı sportif başarının yarattığı öforiyle bir kez tanıştı ve onu bir daha asla bırakamadı. Her şeyin kazanmaya bağlı olduğu bir dünyaya ait olmanın sıradan insanlar için en tatlı ödülüydü spor. Bir eylül günü beyinlere atılan formatların doğurduğu yeni ihtiyaçlar, spor sahalarında karşılanıyordu. Reagan’ın Amerika’sında, Thatcher’ın Britanya’sında olduğu gibi...
Özal’dan ve cuntadan eskisini hatırlayamayanlar bugün otuz yaşına merdiven dayadılar. Otuz yaşını geçenlerin bir kısmı bile Özal’ı “tonton amca” olarak hatırlıyorlar. Ne 12 Eylülün işkenceleri, ne sonrasının sınıf düşmanlığı bu dimağlarda herhangi bir şekilde yer tutmuyor. Üstelik bütün bunları hatırlamasalar da, sonuçları kanlarına işlemiş durumda. 12 Eylül ve sonrasındaki Özalizm’in yarattığı dünya, onlar için hayatın tek gerçeği. Her şey kazanma ihtiyacının bencilce tatmini üzerine kurulu.
Geçen hafta Evrensel’de Sevgili Mithat Fabian Sözmen, “Keşke ben yazmış olsaydım” demekten kendimi alamadığım bir yazıya imza attı. Sözmen Olimpiyat’a giden sporcuların birer “ulusal gurur üreteci” olarak algılandığını söylüyor ve şu haklı soruyu soruyordu; “Nedir senenin 364 günü umurlarında olmayan bir sporcu üzerinde politikacıların, medyanın, halkın bu kadar talepkar olabilmesi, hak iddia edebilmesinin sırrı? Benzer şekilde o sporcunun da tüm bu baskı altında başarısız olduğunda bu insanlardan özür dileme ihtiyacı hissetmesi?”
Türkiye özelinde bu sorunun cevabı bu ülkenin son otuz yılında yatıyor. Her şeyi kazanma hırsının, ulusal gurura endekslenmiş kişisel komplekslerinin, eksikliğinin tatmini penceresinden algılayan nesillerin yaratılmış olmasında yatıyor. Bu kitleler tatmin olamıyor, olamadıkça hırçınlaşıyorlar. Bir zamanlar Bulgaristan’a toka edilen bir milyon dolarla gelen ve ülkenin başka her alanda tuvalet kağıdına çevrilen prestijinin yerine konan sportif başarı bugün gelmeyince toplu bir hezeyana kapılıyorlar. “364 gün ne yaşadığını umursamadıkları” sporcunun sözüm ona başarısızlığından vahşice hesap soruyorlar. Altı kez o zorlu Olimpiyat barajlarını geçip dünyanın en önemli spor olayına kalifiye olmuş olmak onları kesmiyor, derme çatma bir alt yapıyla, okullardaki saçma sapan beden eğitimi müfredatıyla, Olimpiyat’ta ne yapacağını dört yıl boyunca gün gün planlayan ülkelerle başa baş mücadele etmek tatmin etmiyor. Zerre kadar katkıları olmayan ve kendileri denese yanına yaklaşamayacakları sportif performansları tefe koyuyorlar. Onlara bu hırçınlığı da, bu cahil cesaretini sağlayan da Türkiye’nin otuz yıldır içinde yaşatıldığı akıl tutulması.
Sosyal medyadan aynen alıntılıyorum; “Ben sporculardan altın madalya bekliyorum çünkü yapabilecekleri kapasite var, eğer yapamıyorlarsa otursunlar kendilerini eleştirsinler, vıdı vıdı bahane uydurmasınlar. Bu turnuva ikinci oldum, çok üzgünüm, bundan sonra çok daha fazla idman yapıp birinci olmaya çalışacağım’ desinler”. Özal neslinin tüm bencilliğini ve hoyratlığını bire bir temsil eden bu mesaj birden çok noktada yanılıyor. Birincisi; sen bu sporculardan hiçbir şey bekleme hakkına sahip değilsin. Çünkü sen bu sporculara hiçbir şey vermedin; senin kendini bir parçası sandığın (ve yanıldığın) devletin ise hep aldığından azını verdi. Beden eğitimi derslerinde kızların eline basketbol topu değmeyen bu ülkeden çeyrek finalist kadın basketbol takımı çıktı; Olimpiyat derecesi yapan yüzücülerin havuzunun kapatıldığı bu ülkeden altı Olimpiyat yüzüp rekorlar kitabına giren yüzücü çıktı. Sen istediğin kadar beğenme, o kitap seni değil onu yazacak; sen o kitapta dipnot bile olamayacaksın. Bu ülkeden boş arsada idman yapıp madalya alan çekiççi çıktı. Senin kendini tatmin etmeye yeltendiğin o bir günde dahil olduğun hayatın kalan günlerinde bu insanlar ilgisizlikle, imkansızlıkla, sistemsizlikle uğraştılar. Ve senin seyirci olarak bile gitmeyi becerebileceğin tartışmalı olan bir yerde yarıştılar. “Vıdı vıdı”yı yapan sensin, “bahane” de dediğin şey bu ülkenin şaka derecesindeki spor sisteminin saçmalıkları. Bu insanlar ne yapıyorlarsa kendi emekleri adına, uğruna hayatlarını adadıkları şey için yapıyorlar. Sen elinde cipsle televizyon başında nara atasın diye yapmıyorlar. Bu insanların başarıları kendilerini, başarısızlıkları seni temsil ediyor. Çünkü onlar vardıkları yer için çok fedakarlık yaptı, sen hiçbir şey yapmadın. Onlar bilmem neredeki Türkiye şampiyonasında çalışmayan skorbordla, olmayan ekipmanla uğraşırken, sen  -sporla çok ilgiliysen- havaalanında Brezilyalı futbolcu karşılıyordun. Onlar için hayatlarında senin tek bir fonksiyonun var, gölge ediyorsun; etmesen mutlu olurlar.
Tek satır Olimpik planı olmayan, 2012-2016 arası hangi sporda ne yapacağı meçhul, spor deyince futbolu bile değil Süper Lig’i anlayan, katılımcı olmayan, cinsiyetçi, ayrımcı, şoven bu spor ortamında, Olimpiyat’ta en “başarısız” olan sporcunun bile kimseden özür dilemesi gerekmiyor. Aksine kaçıncı olurlarsa olsunlar, konformizme batmış bu kadar kof bir nesilden sıyrılıp bir şeylere ulaştıkları için tebrik edilmeyi hak ediyorlar. Daha fazlasını yaparlarsa da bunu Özal’ın bencil çocukları ve onların temsilcileri sayesinde değil, onlara rağmen yapacaklar. Onların kurduğu ağır psikolojik baskıyı yenerek yapacaklar. Onlar şu halleriyle bile “ulusal gurur üreteçleri” ya da ergen öfkesini hayat biçimine dönüştürmüş bir kuşağın mastürbasyon objesi olmaktan fazlasını hak ediyorlar.
Beğenmeyenler için futbolcuların köle gibi alınıp satıldığı, kulüp başkanlarının hapisteki çete mahkumlarından icazet aldığı, her daim paranın konuştuğu “Süper” Lig başlıyor, az sabretsinler. O bayıla bayıla benimsedikleri müşteri pozisyonunda istediklerine rahat rahat fırça çekerler. Zaten o ligin var oluş amacı bu kervanı yürütmek değil mi?

10.08.2012

Servet Tazegül


Dün bu çocuk Olimpiyat şampiyonu oldu.. 3 senedir yenilmeyen, Avrupa ve Dünya Şampiyonu ünvanlarının yanına şimdi de bunu ekleyen, kendi alanında dünyanın en iyisi olan bu çocuğun varlığını dün öğreniyoruz.  İşin acayip kısmı da bu zaten

"Yağmur yağdı, çamur oldu"dan çok çok daha ciddi bahaneleri olmasına karşılık; "Üzerimizde çok baskı var" diyenlere nazaran 3 senedir yenilmemiş olmak gibi ciddi bir baskı unsuruna sahip olmasına karşılık kazandı bu çocuk.

"Bu altının çok özel bir anlamı var di mi Servet" diyerek çocuğun 2 dakikalık sevinmesini çok gören, illa olayı dramatize etmeye çalışan TRT spikerine verdiği röportajda bile "İngiliz seyirciye teşekkür ederim. Onların ülkesinden rakibe karşı sayı aldığımda bile beni alkışladılar" diyecek bir duruşa ve karaktere sahip sporculara sahip olmamız için illa hepsinin Almanya'da doğup, büyüyüp, yetişmesi mi gerekiyor? 

Bugün Servet'in yanında kravatlı, takım elbiseli, hayatında hiç görmediği insanlar türeyecek ve televizyonlara "Bizim sayemizde başardı" diyerek bu başarıdan nemalanmaya çalışacak ve yine Almanya'da yetişen bir sporcu sayesinde Türkiye'deki bütün sporcu yetiştirmeme kültürü hasır altı edilecek.

Altın madalya için teşekkürler Servet.

9.08.2012

Olimpik Ruh


Soru: Navarro'nun toplarına niye vurdun?
Batum: Kendini yere atması için iyi bir sebebi olsun diye.
Soru: Peki sence bu Olimpik Ruh'a yakışıyor mu?
Batum: İspanya'nın bilerek Brezilya'ya yenilmesi yakışıyor mu?

Esasında 2 gün önceki posta Brezilya - İspanya maçını yazacaktım ama atladım. Badminton'da 8 sporcu diskalifiye edildikten sonra Brezilya - İspanya maçının nasıl geçeceğini merak ediyordum. Maçı izlemedim o yüzden yorum yapmak çok doğru değil ama İspanya'nın son çeyreği 31-16 kaybederek yenilmesi de kolay açıklanacak bir durum değil.

Yukarıdaki fotoğrafı ya da videosunu bugün birçok yerde görebilirsiniz ancak dezenformasyon olmaması amacıyla hemen bir pozisyon önce Rudy Fernandez'in sanki gırtlaklanmışçasına nasıl yerlerde süründüğünü de öncesinde izlemek lazım. Umarım videolar kalkmaz. Can Özenç'e de İspanya nefretini kusması için yeteri kadar sebep vermiş olduk.

Bir gün önce Liu Xiang'dan bahsetmiştik. Dün ise Melis Aydın 800m seçmelerinde yarışı gayet iyi götürürken Aşil tendonundan sakatlandı ama yarışmayı bırakmadı ve seke seke, göz yaşları içinde tamamladı. Keşke kafiledeki her sporcu şu görüntüyü izlese de mesela 0 çeken sporcu kalkıp "denedim, olmadı" gibi basit açıklamalar ile işin içinden çıkmasa.

"Üzerimizde çok baskı var" kaçamak cevabına en güzel yanıt Nevin Yanıt'tan geldi. Türkiye Rekoru ile tamamladığı yarışın ardından; "Ben Avrupa Şampiyonu olarak geldim, bir baskı olsa benim üzerimde olurdu" diyerek kafiledekilere bir yanıt vermiş oldu. Eğer okumayan varsa Nevin hakkında şu güzel yazıya bir bakmanızı tavsiye ederim.


7.08.2012

Hikaye üzerine hikaye

Her yeni gün yeni bir hikaye çıkıyor. Olimpiyatlara hazırlanan kızdan, babaannesinin öldüğünü saklamaktan tut, ampute atlete kadar film olsa "hadi len" denecek bir dünya konu var. En son dün Felix Sanchez 400m engelliyi kazanınca babaannesinin fotoğrafını çıkardı öptü, ağladı falan.

Madalya alan da ağlıyor, ağlamayan da. 100m finalinden sonra dopingten dönüp bronz alan Gatlin de ağladı, saniyenin yüzde biri gerisinden gelip madalya alamayan büyük sakatlıklardan sonra buraya gelen Tyson Gay de.

2 sene önce "Roger gibi ağlayabilirim ama onun gibi oynayamam" diyen müzmin dördüncü Murray, aynı sahada Wimbledon finalinde Federer'e kaybettikten 3 hafta sonra bu kez olimpiyatta rövanşı aldı.

Olimpiyat rekortmeni Liu Xiang'ın Pekin'den sonra Londra'da da sakatlanması buna rağmen tek ayakla yarışmayı tamamlaması gene ayrı bir hikaye.

400m şampiyonu Kirani James'in yarı finali kazandıktan sonra ilk iş olarak Oscar Pistorius ile isimlik değişmesi not düşülmesi gerekenlerden.

Sanki ömrü boyunca geçilmeyeceğini düşündüğüm Isinbaeva bile geçildi. Havanın ve rüzgarın azizliği diyelim.

Peki bizim payımıza ne düştü? Rıza bronz madalyamızı aldı ve TRT spikerinin deyimi ile "devletimizin itibarı arttı"

5.08.2012

Olimpiyat: Madalya üzerine

4 sene boyunca yüzmenin sonuçları spor sayfalarının en alt bandında bile yer almaz ama her 4 senede bir gazeteler "Havuzda Boğulduk" başlığı atmaya bayılırlar. Bir de senelerce aynı klişe laftır: "3 tarafı denizlerle kaplı ülkeden yüzücü çıkmaz mı?" Sanki yarışlar havuzda değil de denizde yapılıyormuş gibi.

Çarşaf çarşaf yayın yaptığımız futbol daha şimdiye kadar olimpiyatlara bile katılamamışken, katılmaya hak kazanan ismini bile bilmediğimiz insanları madalya alamadı diye kötülemenin bir dayanağı yok.

Öte yandan yüzücülerden ve katılan tüm sporculardan beklediğimiz tek bir şey olabilir: Kendilerini aşmak. Eğer olimpiyatlar sporun zirvesi ise, sporcuların da zirve noktası olması gerekiyor. Oysa ki ne yüzmede ne de herhangi bir dalda Türkiye rekorunu ya da kendi rekorlarını kıramadılar. Bu yüzden, madalya alamadıkları için değil ama kendi ve Türkiye rekorlarını ilerletemedikleri için Türk Sporcuları şu ana kadar olimpiyatlarda başarısızlardır.

2 gün önce Phelps geçildi derken tam tabloid basınlığı yapmışım. Eğer ilerde çocuğum olursa "Sen Phelps'i izleyemedin" diye dalga geçeceğim. Phelps ülke olsaydı yarıştığı son 3 olimpiyatlar baz alındığında sıralamada 12nci, tüm zamanlarda ise 51. sırayı alacaktı. Çok efsane.

1.08.2012

Olimpiyat Notları

- 4 sene önce bu zamanlarda Phelps'in 8 altın madalyasını konuşuyorduk, bu sene nasıl geçildiğine bakıyoruz. Ha 19 madalya ile olimpiyatların en fazla altınını kazandı mı, kazandı. Yannick Agnel gümbür gümbür geliyor. İki olimpiyattır abartı iyi 4x100 serbest yüzme seyrediyoruz.

- 1997 doğumlular Olimpiyat şampiyonu oluyorlar. Sanırım yaşlanıyorum. Biz Hazal Sarıkaya'yı "Olimpiyat havası solusun, ileriye dönük tecrübesi olsun" diye gönderirken kendisinden yaşça küçükler olimpiyat şampiyonu oluyorsa sporcu yetiştirme konusunda ciddi ciddi düşünmemiz lazım.

- Eğer Eurosport'unuz yoksa ve TRT'den izlemek zorunda kalıyorsanız bir başka alternatif olarak buraya bakabilirsiniz. En azından "Jimnastikçimiz 21 yaşında, daha çok genç, ileride bla bla" gibi saçma sapan yorumlara maruz kalmadan, yorumsuz dinleyebilirsiniz.

- Göksu Üçtaş'ın kırık elle olimpiyata katılması, okunması gereken ayrı bir olimpiyat hikayesidir. Şuradan ulaşabilirsiniz.

- Senelerce Naim Süleymanoğlu, Halil Mutlu gibi düşük kilolu halterciler ile oyunları madalya ile açmaya alışmışız. Şu anki durum çok büyük bir stres kaynağı. Madalya alacakların dünya yükü ile altın, yat, kat ile ödüllendirilecekken, kazanamayanın hiçbir şey alamayacağı bir sistem çok büyük baskı unsuru. Esasında çok uzun bir yazı konusu.

- Çok şükür televizyonlar futbol maçlarına neredeyse hiç yer vermiyorlar ama Matalı, Munainli, De Gealı, Javi Martinezli İspanya'nın gruplardan çıkamaması çok efsane oldu.

- Voleybol grup kuralarında nasıl sıralamaya göre pot olmaması nasıl bir saçmalıktır? Dünya sıralamasının ilk üçü, ilk 8'in 5'i aynı grupta.Sırbistan maçı fazla stresli olacak.