İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

19.08.2010

Yine yeniden marka değeri


Pazar günü kısa bir postta takımların sponsorsuzluğuna ve marka değerine değinmiştim. Bugün İbrahim Altınsay bu konuya derinlemesine dalmış. Kanımca yere serilip, önünde secdeye yatılacak bir yazı. Okumayan kalmasın diye buraya taşıyayım dedim.
***

Başka ülkelerin futbolu postmodernist sorunlar yaşarken biz ‘premodernist’ dertlerden kurtulamadık bir türlü... İşte lig ve kulüp sponsorları konusu...

Futbolun medya değeri küresel ve anında yayılan bir özellik kazanınca elbette birçok firma markasını futbolla ve futbol takımları üzerinden tanınır kılmayı tercih etti. İki taraf da kazandığı sürece işleyen bir süreç bu. Ancak futbol ve futbolcu formaları fazla markayla hormonlandığında, yani sponsorlandığında, her postmodern olguda, örneğin sebze meyvelerde olduğu gibi, bu güzel oyunun tadı kaçıyor. Futbol izlemenin ve seyretmenin keyfi kalmıyor. Sahada gönül verdiğiniz formalar yerine aşırı marka tıkıştırılmış reklam panolarını görüyorsunuz.

Belçika ve Kuzey ülkeleri formanın her yerini reklamla doldurmuştu, şimdi bundan nasıl kurtulacaklarını düşünüyorlar. En büyük ekonomiye sahip olan ve kâr maksimizasyonuna göre örgütlenen ABD profesyonel spor liglerinde, mesela NBA’de, forma üzerinde sponsor adı taşınmaması uyarıcı olmalı.

Devlet Tekeli Süper Ligi
Başka ülkelerde sponsor fazlasından yakınılırken, işte lig başladı gördünüz,
bizde sponsorsuzluk sorunu var... Yayıncı kuruluşla ortaklığından olsa gerek Turkcell şimdiye kadar lige sponsor olmuştu. Hattâ daha bir yılları vardı. Bu yıl herhalde yabancı ortağın aklı başına erdi ve adlarını Süper Lig’le özdeşleştirmekten vazgeçtiler. Ligin ve takımların sponsorluğunu bıraktılar. Böylece ligin adı gibi, şampiyon Bursaspor dahil, Süper Lig’deki 9 takımın ana sponsorluğu boşa çıktı.

İşin garibi Turkcell’le aynı alanda iştigal eden ve kıyasıya bir rekabet içinde olan öteki iletişim firmaları da lige ve takımlara talip olmadı. İşin daha garibi, serbest rekabet koşularında faaliyet gösteren, bu yüzden pazarlamaya ve reklama rasyonel para harcama durumunda olan firmaların hiçbiri de hevesli çıkmadı.

Kim çıktı biliyor musunuz? Bakanlar, başkanlar araya girdi ve spor karşılaşmaları üzerinden bahis oynatma tekelini elinde bulunduran Spor-Toto!

İş o kadar son anda bağlandı ki iki gün öncesine kadar Spor-Toto’nun resmi internet sitesinde ligin adı ‘Turkcell Süper Lig’ olarak geçiyordu. Spor-Toto ne? Bir devlet tekeli... Vatandaşın, Spor-Toto’nun düzenlediği ve lisans verdiği firmalar aracılığıyla pazarladığı bahis oyunları dışında başka bahis oyunu oynaması mümkün mü? Değil. En azından yasal durum böyle.
Pekiyi her hafta adı takımlarla ve maçlarla birlikte anılan ve tekelinde tuttuğu iş pazarlama şirketleri aracılığıyla vatandaşa götürülen Spor-Toto’nun sponsorluk yapmaya ve reklama ihtiyacı var mı? Yok.

Zaten mesele ekonomik de değil. Sistemin zırt dediği ve ‘futbolun
marka değerinin yerlerde süründüğü’ yerde yetiş devlet!

Futbolu bir nüfuz ticareti olarak gören iktidarlar devlet kesesinden çıkma yapıyorlar futbola. Futboldaki mevcut feodal sistemde eli en tutulmaz ağa ‘Devlet Ağa’ nasıl olsa... Adı üstünde vatandaşa ucuz toplu konut yapmakla yükümlü TOKİ 15 günde bir maç oynanacak stat yapar, zorunlu deprem sigortası DASK Dünya Kupası yayınına sponsor olur, TRT yayın ihalesinde ikinci pakete değerinin üzerinde para verir, İSPARK gibi belediye tekelleri borcu
olmamakla övünen İBB’nin profesyonel futbol takımına reklam verir... Hepsi
kamu kesesinden hovardalık.

Bakın, bonkör Spor-Toto isim hakkı olarak kulüplere fındık fıstık parası gibi bir şey ödüyor. Ne de olsa devlet tekeli; bahis hakkının da yayın hakkı gibi kulüplerden toplu pazarlık ya da ihale ile alınmasına hiç yanaşmıyor. Bu kuruluşun gelirlerinin ne kadarıyla bu ülke çocuklarına spor yapma olanağı yarattığı meçhul.

Daha önce yazdım; bu ülkede profesyonel futbol olmasa ülke daha geri, halk daha yoksul olmaz. Profesyonel futbol bir kamu hizmeti değil. Siz kamu bütçesinden profesyonel futbola para aktarırsanız, en büyük adaletsizliği yapmış olursunuz. Ülke insanının iyi yaşaması, ülke çocuklarını spor yapması için harcanması gereken parayı, kendi keyfiniz için profesyonel
futbola peşkeş çekmiş olursunuz.

Sponsorsuzluk daha güzel
Takımlara gelince... Göğsünde firma adı taşımayan formalar bana daha çok sempatik geliyor. Yine de bir kesim takım, o da özel ilişkilere dayanarak ana sponsora sahipken bir kesimin sponsor bulamaması eşitsiz bir durum ortaya çıkarıyor. Biliyorsunuz Beşiktaş formaların sırtına sponsor bulamamıştı da, yardım kuruluşlarının adını yazarak ‘ulvi bir görev yapıyoruz’ havasına girmişti. Kendi borç batağında olan bir kulübün başkasına yardım etmesi, şaşkınlığın bir başka tezahürüydü...

Herhalde bu işe de devlet el atacak. Zamanında Ankaragücü, bir Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) olan MKE ile adını birleştirmişti. Devlet de, artık şimdi ne kadar kaldıysa, her takıma bir KİT’i ya da devlet tekelini, ya da devlet kurumunu sponsor edecek! Yakında takımların göğsünde RTÜK, YÖK, YHK, Anayasa Mahkemesi yazdığını görürseniz şaşırmayın!

Aslında ana sponsor olacağınıza firmanızın adını kulübün adıyla birleştirin, o daha kolay. Bakın Antalyaspor’un formasının göğsü boş (pardon bantlı) ama adı Medical Park... Bu konuda hiçbir sınırlama, hiçbir teminat yok. Daha önce de Vestel, Manisaspor’la adını birleştirmişti. Sonra, bence çok haklı nedenlerle adını çekti ama hiçbir yükümlülüğü olmadı. Federasyon bu konuda düzenleme getirmezse, adın çekilmesi durumunda kulübün ve futbolcuların perişan olmaması için baştan büyük teminatlar şart koşmazsa bu ülkede daha çok Siirt Jetpa ve İstanbulspor felaketleri yaşanır.

Olduğun gibi görünmezsen
Aslında sponsor kaçışı üzerinde durulsa futbolumuzun ‘marka değeri’nin neden erozyona uğradığı da belki anlaşılır... En azından şu ilk haftaya bakın; iki maç seyircisiz oynandı. Geçen sezon seyircisiz maç rekoru kırıldı. Şimdi de ligi çöl sıcaklarının ve Ramazan’ın ortasında başlattınız, maçları 4 güne yaydınız.

Çok maç âşık usandırır; genel olarak futbola kayıtsızlık yaratır... Futbolcu ve seyirci işkence çekiyor. Şampiyon Bursaspor’un maçında bile tribünlerde boşluklar vardı. Federasyonunun ‘seyircisevmez’ olduğu bir ortamda futbola ilginin artacağını ummak hayalcilik olur. Statta maç seyretmeyen seyircinin ekran başında maç seyredeceğini düşünerek elini ovuşturan ‘futboldananlamazlar’ da sonunda havasını alır.

Son yayın ihalesinde oluşan rakam kimseyi aldatmasın. O rakam futbolun değeri değil. Süper Lig yayın haklarının değeri de değil. Olsa olsa o tarihteki iletişim devleri arasındaki rekabetin değeri... Bu para, maçları dört güne yayıp ağustos başında başlatmak gibi panik düzenlemelerle çıkmaz. Olsa olsa futbolu seven radikal ve çağdaş yayıncılıkla çıkar.

Futbolun sponsor tekeri kırıldı, öteki tekerlekler de bu hesapsız ve dümensiz gidişi çekmeyecek gibi... Hocalarım, “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” derlerdi. Benden de bir ek:
“Olduğundan büyük görünürsen sonunda olduğundan çok küçük hale gelirsin.”

3 yorum:

DenizEr dedi ki...

Bu durumun sebebi cok acik ve net belli aslinda. Artik herkes yabanci ligleri izliyor (hatta kendi ligimizden daha rahat bi sekilde) ve orda oynanan futbolu goruyor. ondan sonra niye eziyet cekip super(!) lige ilgi gostersin ? Ustune bir de medyanin vicik vicik rezilligini de eklersen al sana ligin marka degeri... benim sirketim olsa ben de uzak dururum bu ligden.

Can Ö. dedi ki...

mükemmel bir yazı.

Övünç Şentürk dedi ki...

İbrahim Altınsay'ın bu tavrına hastayım.Arkadaş teşhisi herkes yapıyorda çözüm nerde ?

Beşiktaş başkanı ol derler kaçarsın,Federasyonda görev al derler kaçarsın gidip, Premeier League maçları yorumlarsın.

Hikaye bir adamsın Altınsay ....