İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

4.06.2006

Bir Zaman Hatası

2001 yılının yaz ayları Beşiktaş için hızlı geçti (o yıldan beri her yazın en hızlısı Beşiktaş zaten). Alınan onca oyuncudan ikisi Samsunspor’dan geldi. Bunların çekik gözlü olanı hakkında daha çok konuşuldu, bir kere söylenenlere göre aslında Galatasaray almıştı onu ama kulüpte Ümit Karan’ın sözleşmesini görüp, ona daha fazla para verildiğini anlayınca işi bozmuştu. Bir de daha yakışıklıydı, Tarkan’ın Kuzu Kuzu zamanının saçları, tarz sahibi olduğunu belli eden kıyafetleriyle medya ilgisine namzetti. Diğeri daha bir efendiydi sanki, beyaz gömleğiyle sözleşmesini imzalamış, büyük bir camiaya gelmenin verdiği mutluluktan bahsetmişti. Onlarla ilgili net bir fikir yoktu taraftarın kafasında, biri golcüydü biri de hücuma dönük orta saha oyuncusuydu, büyüklere karşı gol atmışlardı ve zaten bu olmasaydı diğer takımlara karşı ağızlarıyla kuş tutmuş olmaları yeterli olmayabilirdi.

O sene takım fena gitmedi. İlhan Mansız sevgisi yazın oynanan dünya kupasıyla beraber amansız bir histeriye dönüştü. Arka planda kalan Tümer Metin ise harika bir sezon geçirmişti oysa; takımın orta sahasının kelime anlamıyla beyni olmuştu. Pek çok maçı attığı ya da attırdığı gollerle kurtarmıştı. Ama Beşiktaş’taki kaderi üç aşağı beş yukarı belli olmuştu, tüm yeteneğine, takım için yaptıklarına rağmen ikinci planda kalmak onun makus talihiydi.

Bir sonraki sezon kulübün 100. senesiydi ve bu Türkiye için de bir ilkti. Yönetim iyi çalışmıştı, Ronaldo’nun yanına Zago eklenmiş, kale Cordoba’ya emanet edilmiş, takımın başına da verimlilik dehası Lucescu getirilmişti. Ama daha önemli bir ekleme vardı, ailenin şımarık ama en sevilen, umursamaz ama en yetenekli evladı çıktığı tatilden geri dönmüştü; Sergen Yalçın yine İnönü ahalisinin huzurlarındaydı. Bir süre Ahmet Dursun’a emanet edilmiş olan kraliyet pelerini -10 numarası- kendisine iade edildi.

O sezon her Beşiktaşlı için inanılmazdı. Küllenen sevgiler alevlendi, olmayan sevgiler doğdu. Takım ligde ilerlerken Avrupa Kupasının televizyon demek olduğu aylarda İnönü misafir kabul etti. Gündemde hep İlhan, Sergen, Nouma vardı ama en az bu üçü kadar verimli ve kesinkes daha istikrarlı oynayan Tümer’di. Şampiyonluğu getiren golü Galatasaray’a atmak da –Tümer’in pasıyla- Sergen’e kısmet oldu. İlk defa canlı yayınlanan şampiyonluk kutlamalarında da kamera İlhan ve Nina’nın üzerindeydi.

Sonraki sezonlar yüzüncü yılımızın prenslerinin birer birer kurbağaya dönüşmesine sahne oldu. Önce sezonu bitiremeden Fransız kartal tecrit edildi yuvadan. Sonra Tümer’in en yakın arkadaşı, Beşiktaş tarihinin en medyatik oyuncusu İlhan Mansız en büyük piyasasına, Japonya’ya gönderildi. Ve son olarak bugünlerde Sergen takımdan ayrıldı, Tigana kendisini takımda görmek istemediğinden.

Ve Tümer de ayrılacak takımdan belki ama onun kararını beklediği otorite ne yönetim ne de hoca, o yasama erkinden bekliyor Beşiktaş’taki istikbalini belirleyecek kararı. Giderse Beşiktaş taraftarı tarihinin en büyük vefasızlıklarından birini yapmış olacak ve vefasızlık bu taraftarın özelliklerinden biri değildir asla. Beşiktaş maçlarında tribünde olduğum zamanlarda çok az şey yumruk şova Tümer’in 6. ya da 7. sırada çağrılması kadar acıtmıştır içimi. O bunu hak etmedi.

Peki neydi bu gönül ilişkisi açısından eksiklik? Mesele biraz Tümer’in yapısından kaynaklanıyor. Kimseye güvenemem ve kimsenin iç dünyasına girmem diyor son röportajında. Dediği de oluyor, girmiyor kapalıdaki adamın iç dünyasına ki o dünyanın içini büyük ölçüde Beşiktaş işgal ediyor. O zaman tribün oyununda bir aksaklık olduğunda diğer yıldızlara tanıdığı krediyi Tümer’e vermiyor. “Canım dün gece Laila’da fazla kalmıştır”, “Kızlar peşini bırakmıyor ki hınzırın”, “Ne oldu bunun at gelmedi mi dün?” gibisinden bıyık altından dile getirilen mazeretler yok Tümer için. Maç sonrası konuşmaları da taraftar popülistliği içermiyor, bu taraftar için ölürüz biteriz edebiyatı yok onun satırlarında. Ama şimdi gitmeye en yakın olduğu şu zamanlarda “İnönü’yü seviyorum, en çok da Beşiktaşlı Tümer olmayı seviyorum” diyor, profesyonel futbolcuyum yollarına sapmadan..Bu yetmez mi?

Ben Tümer’i çok seviyorum ve bu takım için yaptıklarından dolayı minnettarım. Ve kusura bakmasın, kendisi için yazılan bu yazı bile sadece kendisinden ve muhteşem sol ayağından bahsedemedi ama en başta dedik ya Beşiktaş’ta kaderi ilk yılında çizilmişti...

Bu yazıyı Cumartesi günü yazmıştım. Pazar günü Hollanda’ya geldim. Salı günü gazeteleri okurken abiyi yeni formasıyla gördüm. Fenerbahçe’ye hayırlı olsun, çok iyi bir oyuncu kazandılar. Beşiktaş’a da geçmiş olsun, kimseye vefa borcumuz kalmadı. Zaten Vefa sadece bir bozacı adı, öyle değil mi?

Hiç yorum yok: