İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

23.06.2006

Grup Maçlarının Ardından Akıllarda Kalanlar

Arjantin:

2003-04’te Premier Lig’i yenilgisiz bitiren Arsenal ve 2005-06’da hem La Liga’yı hem Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Barcelona’dan sonra bu kadar heyecan veren, estetik oynayan bir takım görmedim, diyebilirim. 3 grup maçında 9 gol atmak büyük olay. Son maçlarında Hollanda ile golsüz berabere kalmaları ise kendi adlarına şanssızlıktı; zira maçın genelinde Arjantin’in net gol pozisyonları daha fazlaydı.


Başarılarının sırrı, teknik direktör Pekerman’ın yıllardır U18, U20, U21 şampiyonalarında birlikte oyayan sağlam birkaç jenerasyonu yine beraber oynatması. Kaliteli ithal içkilerin üzerinde yazan “finest blend” olayı gibi bir şey... Son 2 Dünya Kupası’nda izlediğimiz, sıkıcı, durağan Arjantin gitmiş, yerine çok koşan, rakibin yarı sahasında pres yapan ve süper takım oyunu oynayan bir Arjantin gelmiş. Avrupa’da oynayan oyuncuların disiplini ve fiziksel oyunu, aslında hepsinin içinde bulunan “Arjantin dokunuşu” ile harmanlanmış. “Yaratıcı 10 numara/forvet pres yapmaz” önyargısı, Saviola, Tevez, Messi gibi oyuncuların topa aç köpek gibi saldırmasıyla yıkıladursun, Mascherano ve Cambiasso’nun fiziksel eforuyla destekli Riquelme, çok koşmadan, pres yapmadan bütün takımı çok iyi yönlendiriyor, adeta bir gard gibi oyun kuruyor. Crespo ise gerçek bir gol makinası.


Tribünde Maradona da olunca Arjantin, kupanın kaçınılmaz bir şekilde favorilerinden oluyor. Ancak eksikleri yok mu? Tabii ki de var. Kaleci Abondanzieri’nin henüz bir vukuatını görmesek de Arjantin medyası tarafından çok eleştirilen bir isim olduğu biliniyor. Nitekim Ayala, Cufre, Sorin ve Coloccini’den oluşan defansın (ve hatta tüm takımın) hava hakimiyeti de sorgulanabilir. Bütün bunlar, başlı başına, kupayı kaybetmeleri için çok büyük mazeretler.

Obez Ronaldo ve Brezilya:

Kupa maçlarını sadece yakışıklı erkek futbolcuları kesmek için izleyen birkaç kız arkadaşın dediğine göre Brezilya, “olduğu gibi yaşlı ve göbekli adamlardan” kurulu. Aslında haksız da sayılmazlar: Roberto Carlos, Cafu, Emerson ve Ronaldo gerçekten yaşlı ve göbekliler. Adriano, Ronaldinho gibi oyuncular ise yaşlı olmamalarına rağmen yine toplu ve göbekliler! Kızlar bir tek Kaka’yı beğenmişler. Eee sonuçat adam Milano’da yaşıyor ve Armani’nin modeli. Gerçekten de Brezilya, kadronun yaşı ve fiziksel durumu itibariyle Arjantin kadar dinamik bir oyun sergileyemiyor. Kaldı ki, takımın fiks bir oyun planı yok gibi: biraz fazla “freestyle” oynuyorlar ve takımın asıl amacı maç kazanmaktan çok “Ronaldo’ya gol attırmaya” kaymış sanki.


Brezilyanın şampiyonluk yolundaki avantajlarını saymaya gerek yok, saymakla da bitmez zaten. Tecrübe desen tecrübe, teknik desen teknik, kadrodaki bol alternatif, kısacası her şeyleri var. Eksiklerine gelirsek... 1 numaralı eksikleri Ronaldo. Sanmayın ki Ronaldo aşırı şişman, artık koşamıyor diye kendisini eksik sayıyorum. O da Sergen gibi biraz. Ronaldo her şekil gol atar, o resmen futbol oynamak için yaratılmış. Tek eksiği üzerindeki gerginlik. Japonya’ya attığı 2 gol ve egale ettiği Pele ve Gerd Müller rekorlarından sonra daha da rahatlayacaksa Brezilya adına sorun yok. Ancak bu takımın Ronaldo’nun değil, Ronaldinho’nun takımı olması gerektiği de artık apaçık ortada. Üstelik bence Parreira’nın kesinlikle ama kesinlikle Emerson’la Gilberto Silva’yı orta sahanın göbeğinde yan yana oynatması gerek. Böylece takımın tek yumuşak karnı olan savunmaya da pratik bir çözüm bulmuş olur.

Joe Cole:

Ben hayatımda böyle güzel gol görmedim. İnanılmaz... Gerçi turnuva’da Lahm, Frings ve Juninho’dan da benzer efsane goller izledik. İngiliz kaleci Paul Robinson bu tür golleri, Adidas’ın Dünya Kupası için geliştirdiği yeni topa bağlıyor. Artık İngiltere de bu turnuva için bir favori olmaktan çıktı. Rooney’nin ardından Owen’ın da sakatlanması (5 ay futbol oynayamayacak), forvet hattını henüz resmi maç oynamamış Walcott ile bitiricilik özelliği sıfıra yakın olan Crouch’a bıraktı. Ekvador’u geçmeleri bile başarı sayılır, ondan sonrasını bilemem.

La Volpe ve çirkef Meksikalılar:

Meksika’nın teknik direktörü, uzun dönemdir eksikliğini hissettiğimiz “karizmatik menajer” boşluğunu dolduracak gibi. Sert bakışları, tarz kravatı ve sigarasıyla Fatih Terim, Mourinho ve Marlboro Man’i kombine eden La Volpe’ye umarız FIFA saha kenarında sigara içiyor diye yüklü bir para cezası vermez.


Meksika’ya da bir paragraf açmak lazım. Ben hayatımda bu kadar sahtekar bir takım daha görmedim. Kardeşim 11 kişi de mi kendini yere atar, ya da hakeme çaktırmadan elle oynamaya çalışır? Gerçi Türk insanı gözünü kör eden Barça sevgisi yüzünden sürekli Marquez’in yaptığı futbol dışı çirkeflikleri atlar, ancak bu kupada gördük ki bu çirkeflikler Meksikalı futbolcuların ortak karakteristiklerindenmiş. Portekiz maçında resmen tüm Meksikalı futbolcullara illet oldum. Burası Orta Amerika değil tabii, hakemler yutmaz, Dünya Kupası’na hoş geldiniz!

Ekvador:

Grup sonuncusu olacakları iddia edilirken, sessiz sedasız ikinci tura çıktılar. Güney Amerika elemeleri boyunca evlerinde maç kaybetmemelerini herkes rakımın fazlalığına vuruyordu. Gerçekten de rakiplerini kondisyonlarıyla boğup kupaya katılmaya hak kazandılar. Hazırlık maçları sırasında Polonya’ya birkaç kez yenilmeleri ve sonradan tek resmi maçta Polonya’yı yenmeleri ironikti. Fiziksel gücü sağlam bir teknikle kombine etmeleri büyük avantaj. İngiltere’yi zorlarlarsa şaşırmam.

Sancho & Dwight Yorke:

Her Dünya Kupası’nın maskot oyuncuları olur. Mesela Ümit Davala da 2002’nin maskotlarındandı. Ben, bu kupada oyumu Tirinidad&Tobago’lu Sancho’ya veriyorum. Gerek Don Kişot’un eşeğinin ismini taşıması, gerek Jamaika esintili saçlarıyla sempatik Karayipli gönüllerimizi fethetti. İsveç’le oynadıkları maçta dünyanın sayılı forvetlerinden olan, kendisinden 3 baş uzun İbrahimoviç’e kafa topu aldırmamasıyla da iyi bir oyuncu olduğunu kanıtladı. Paraguay maçında kendi kalesine attığı gol ise sanırım üzülmesine ve ülkesine geri döndüğünde efkardan bir iki tane "Karayip usulü" sarmasına neden olacak.


Bir başka Tirinidad&Tobago’lu Yorke ise gerçek bir futbol efsanesi aslında. Çoğunu Aston Villa ve Manchester United’da geçirdiği ve bunların arasına top model Jordan’la bir ilişki (artı bir de bebek) sıkıştırmayı başarmış olan skorer oyuncu, İngiltere yıllarından sonra Avustralya Sydney’de futbol oynamaktaydı. Taa ki milli takım teknik direktörü Leo Beenhakker kendisini çağırana kadar. Ancak Avustralya Güney Yarımküredeydi ve oyuncu kış boyunca tatilde olacaktı. İşte Vefa’nın sadece bir bozacı adı olmadığını kanıtlarcasına Sir Alex Ferguson araya girdi ve kulübe yıllarca emek vermiş Yorke’u, Dünya Kupası’na kadar kulüpte idman yapması için Manchester’a davet etti.


Yorke, kupada gerçekten çok onurlu ve iyi bir oyun ortaya koydu. Takımda önlibero eksiği olduğundan ve kendisi takımın en tecrübeli ve oyunu en iyi bilen ismi olduğundan, aslen forvet olmasına rağmen ön liberoda oynadı. Tirinidad & Tobago elenmiş olsa da kendisi tarih kitaplarına geçmiş oldu.

Hiç yorum yok: