Böyle bir başlığı seçmemin nedeni gerçekten karşı olmadığımı en iyi ve etkili yoldan anlatmak istemem. Fatih Tekke ve buna benzer isimlerin lehinde bir şeyler yazdınız mı, gerici, yerel, milliyetçi ve yukarı yerli bir algı yaratıyorsunuz. Bence hiç mahsuru yok, isteyen istediğini düşünebilir. Ancak bu ismin sembolik bir değeri vardır, onun için üzerinde durulmalıdır. Fatih Tekke’yi istemeyenler, bunun haklı gerekçesini halka anlatana kadar üzerinde durulması gereken bir konudur.
Aslında istemeyenler demeyelim, istemeyenler de aslında onun gibi biri olsun diyorlar. Yani, ‘Fatih Tekke gibi olsun ama Fatih Tekke olmasın’ diyorlar.
Trabzon kamuoyu da, amatörce bir bakış açısıyla, ‘Eğer bir oyuncu gitmişse bir daha gelmesin’ diye düşünüyor.
O halde;
Bir başkan giderse bir daha gelmesin!
Eski yöneticiler bir daha gelmesin!
Bir teknik adam giderse bir daha gelmesin!
Şimdiki yönetim kurulundan pek çok isim daha 1990’lı yıllarda hayatımıza girmiş. Fatih Tekke 10’lu yaşlarındayken, başkanlık, yöneticilik yapanlar şimdilerde de aktif yöneticiler. En başta sayın başkan Sadri Şener.
Şener, burada diye Trabzonspor huzurevi mi olmuş oluyor ya da sayın Hayrettin Hacısalihoğlu’nun olması Trabzonspor’u huzurevine mi döndürüyor?
Ha keza Suat hoca, Özkan Sümer, Ali Kemal Denizci…
Şenol Güneş’e ne demeli. Git dediler gitti, gel dediler geldi. 4 kere gitti, 5 kere geldi. ‘Giden oyuncuysa gelmesin’ mantığı bunun için yanlış. Roma taraftarı Totti için Roma’yı yakar. Hatta ‘Roma satılır Totti satılamaz’ anlamına gelen bir sloganları da var. Bazı kulüpler tıpkı logoları ve renkleri gibi sembol isimlerini böyle sahipleniyorlar işte.
Bizdeki sorun derin. Trabzon’un batısından, doğusundan, Gümüşhane’den olmak da sorun. Mümkünse merkezde ya da Meydan’a yakın bir yerlerde doğacaksın. Trabzon’da kimin adamı olduğun daha da önemli. Yetenek daha sonra gelir.
Geçmişte hep yalanlarla Trabzon insanını, taraftarlarını kandırdılar. Bir dönem Hami ile Ünal arasında gruplaşma var deyip, suni gündemler çıkardılar. Aynı şeyi Ünal ve Soner için de dediler. Hepsinin ne kadar iyi dost olduğunu daha sonra öğrendik. Meğer senelerce gruplaşma, cepheleşme var diye bizi kandırmışlar. Şimdi aynı şeyler Fatih Tekke için söyleniyor. Gruplaşmaymış, özel hayatı böyleymiş, şuymuş, buymuş. Bunların hepsi yalan ve bu yalanlara artık kimse inanmıyor. Öyle olsa Şenol Güneş Fatih Tekke’yi istediğini açıklar mıydı?
Özkan Sümer’in yeniden yapılandırdığı, 2002 ile 2005 arasında iki kez şampiyonluktan olan Türkiye kupalarını kazanan kadroda o da vardı. Gruplaşmadan dolayı mı Fenerbahçe stadında Trabzonspor’un kellesi alındı? Kellesi alınırken olmayan lobilerimiz neredeydi? Lobimiz var diye ortalıkta dolaşıp, başka kulüplerin değirmenine su taşıyanlar, şimdi nerelerdeler?
Onun için Fatih Tekke’yi istemeyenler bir kez daha düşünmeliler. Teofilo ile lig beşincisi olacağımıza Tekke ile altıncı olalım diyebilmeliler. Bu düşünce kimseyi, milliyetçi, şovenist ve yukarı yerli yapmaz.
Zamanı geri saralım, otuz yıl önce hayatımızda Şenol Güneş vardı, Ali Kemal Denizci vardı, daha da öncesinde Faruk Özak, Hüseyin Tok. Güneş’in, Özak’ın, Tok’un, Denizci’nin nasıl sembolik bir anlamı varsa Tekke’nin de öyle var.
En eski semboller, Trabzon futbolunun İstanbul’daki ilk temsilcileri, bugün hayatta olmayan Taka Naci, Zekeriya Bali, Salim Şatıroğlu. Yaşasalardı da, onları arkamızda İstanbul’dan Trabzon’a götürsek diyesim geliyor. Semboller arma gibidir, üniforma gibidir. Bunların ne anlama geldiğini bilmek gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder