İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

6.07.2010

Kupada çeyrek final maçları!

Hollanda 2-1 Brezilya

Brezilya ile Hollanda karşılaşınca ortaya zevksiz, heyecansız bir maç çıkması mümkün mü? Ben 4 yaşındayken Dallas'ta çeyrek final oynamış iki takım. İlk yarısı 0-0 biten maç, 2. yarıda atılan 5 gol ile birlikte Dünya Kupaları tarihinin en heyecanlı, en bir müthiş karşılaşmalarından biri olmuş. Brezilya 2-0 öne geçmiş, 2. golden 1 dakika sonra Bergkamp, 9 dakika sonra da Winter'ın golleriyle Hollanda 2-2 yapmış ancak son sözü yine Brezilya söylemiş 81'de Branco ile. 1998'de de hafif anımsadığım yarı final karşılaşması. 1-1 bitmesine rağmen 90 dakikası, inanılmaz zevkli bir karşılaşma izlemiştik. Marsilya, Velodrome'da 46. dakikada Ronaldo ile 1-0 öne geçmiş sambacılar, 87'de Kluivert ile 1-1'i yakalayıp maçı uzatmış portakallar. 120 dakikada eşitlik bozulmayınca, tabii o zamanlar altın gol vardı, 30 dakika boyunca gol olmayınca maç uzadı ve penaltılarda 4-2 Brezilya kazandı.

Bu sene bu iki maçın rövanşını almak için çıktı sahaya Hollanda şüphesiz. Brezilya harika başladı maça. Hollanda turnuvadaki en kötü oyununu oynarken, Brezilya da en iyi oyununu oynuyordu. Felipe Melo'nun orta sahadan verdiği pası Robinho, vuruşuyla asiste çevirdi ve henüz 10. dakikada 1-0 öne geçti Brezilya. Defansıyla kazanıyor maçları demiştik daha önceki bir yazımızda Brezilya için, bu maç Hollanda'yı bozdukları gibi hücumda da çok iyiydiler. Robinho-Kaka-Fabiano üçgeni iyi işler yapıyordu ileride. Kaka ile 2. gole de çok yaklaştılar ama Stekelenburg engeline takıldılar. Açıkçası bu oyun 2. golle süslense Hollanda için maç sonu herşey çok kötü olabilirdi ama devreye sadece 1-0 geride girdi portakallar ve eminim buna şükretmişlerdir. Hollanda adına gol gelecekse ya bir karambol golü ya da bir duran top golü olacaktı, Robben bile etkisizleştirilmişti çoğalan Brezilya defansı tarafından. 53. dakikada Sneijder'in sağ taraftan içeri doğru kestiği topa Julio Cesar yumruğuyla, Felipe Melo'da kafasıyla çıktı. Bizlere Volkan-Edu anlaşmazlığından bir kesit sundular ve Melo'nun kafasını yalayan top ağlarla buluştu. Mucize gerçekleşmişti ve Hollanda'yı ayağa kaldıracak şans golü gelmişti. Bu dakikadan sonra zaten maç boyu çok sert oynayan Brezilya'da sinirler gerildi ve sertlik, çirkefliğe dönüşmeye başladı. Üstüne Robben-Kuyt-Sneijder üçlemeli bir korner organizasyonundan yenilen 2. gol de gelince iyice kayış koptu ve biz Michel Bastos beklerken patlayan isim Melo oldu. Brezilya 10 kişi kaldıktan sonra son 10 dakikada 3. golü atamayan Hollanda'ya ayıp. Çok lakayt oynandı son 10 dakika ama yine de yarı finale çıkan Hollanda oldu rövanşı alarak.

Not: FIFA önce ilk golü Felipe Melo kendi kalesine olarak belirtmişti. 1 gün sonra değiştirip Sneijder'e verdiler ama kendi oyunları Fantasy'ye yansımadı bu. Sen haksızsın FIFA. Yakışmadı...

Uruguay 5-3 Gana (Penaltılar)

Afrika'da düzenlenen ilk Dünya Kupası'nda az kalsın hiçbir Afrika takımı bir üst turu göremeyecekti. Yine Afrika takımlarının en kötü olduğu Dünya Kupaları'ndan biri bu oynanan ama eğer Gana da olmasaydı resmen rezalet bir performans olacaktı Afrika adına. Fakat o Gana önce ABD'yi yenerek çeyrek finale çıktı ve sonra da az kalsın Uruguay'ı eleyerek son 4'e kalan ilk Afrika takımı olacaktı. Gyan 120. dakikada kazanılan penaltıyı gole çevirseydi.

İlk 25 dakika Uruguay'ın kontrolünde geçti maç. Çok gol pozisyonu yakalayamasa da Uruguay topa hakim olan taraftı. Suarez ile bir gol kaçırdılar, Kingson başrolde. 25. dakikadan itibaren Gana orta sahası, Uruguay'ın olmayan orta sahasına üstünlük kurmayı başardı ve devre sonuna kadar Vorsah ile, Boateng ile, Gyan ile bir sürü fırsattan yararlanamadılar. Özellikle Prince Boateng'in volesi girseydi jeneriklik bir gol olurdu. Jeneriklik diyemeyiz belki ama çok uzaktan ve çok güzel bir gol izledik 45+2'de cezalı Ayew'in yerine oynayan Muntari'den. Gana ilk yarıdaki oyununun karşılığını olabilecek en güzel şekilde almıştı devreye girerken attığı bu golle. Ancak 2. yarı yine Uruguay başladı oynamaya. İlk yarıda yere çok sert ve ters düşen, bir ara bilincini yitirerek hepimizi korkutan Fucile'nin sol çaprazda topu çekişi ve yere düşürülüşüyle kazanılan serbest atışı Forlan direk kaleye vurdu ve müthiş bir gol daha izledik. Gollerde Jabulani'nin etkisi var mı, yok mu tartışılır. Daha sonra yine Gana üstünlüğünde oynandı maç. 90 dakika bu skorla bitti, uzatmalarda da Gana hep daha çok isteyen taraftı. Uruguay ise beraberliğe razıymış gibiydi. 120. dakikada boş kaleye giden topu Suarez eliyle kesti ve penaltı+kırmızı kart! Gyan, kara kıtanın kaderini belirleyecek penaltıyı kullanacak isimdi ama kara kıtanın bahtını değiştiremedi. Üst direkten aut! 120 dakika bu skorla sona erdi ve penaltı vuruşlarına geçildi.

Aklıma Hırvatistan-Türkiye maçı geldi Euro 2008'deki. 90 dakikası 0-0 bitmişti ve 119. dakikada yediğimiz gol ile 1-0 geriye düşmüştük. Sonra 121. dakikada attığımız golle beraberliği sağlayıp maçı da penaltılara taşımıştık. Moral avantajı bizdeydi ve Hırvatistan'ın kaçırdığı penaltılarla turu geçen biz olmuştuk. Burada da moral avantajı kesinlikle Uruguay'daydı. Forlan, Victorino ve ilk yarıda sakatlanan kaptan Lugano'nun yerine giren Scotti ile ilk 3 penaltıyı gole çevirdiler. Gana da ise bir kaç dakika önce kader penaltısını kaçıran Gyan geldi topun başına, yine üste vurdu ve bu sefer doksana astı. Ne soğukkanlılık ama! Sonra Appiah gole çevirdi penaltıyı. Kaptan Mensah ise, görüp görebileceğim en kötü penaltılardan birini kullandı. Uruguay'da Pereira topu havalara dikerek Gana'ya bir şans daha verdi ama Muslera, Adiyiah'ın kullandığı penaltıyı da kurtarınca iş Abreu'ya kaldı. Panenka ve Uruguay yarı finalde! Suarez etik açıdan yanlış olsa da kesinlikle ülkesi adına en doğru şeyi yaptı. Yarı finalde oynayamayacak belki ama elleri işe yaradı ve ülkesi yarı finalde. Tabii çoğu ahlak bekçisinden eleştiri alırken o pozisyonda elleriyle topu engellemek isteyen ama ıska geçen Fucile'nin unutulması da ilginç.

Arjantin 0-4 Almanya

Şampiyonluk favorisi olan takımların grup maçlarından birini kaybederek çıkmaları bence onların lehine olur. Aslında şimdi düşündüm de bazen dağılabilirsiniz psikolojik olarak ama eğer Almanya gibi sinirleri güçlü oyunculardan kurulu bir takımsanız bu sizi daha da hırslandırır, konsantrasyonunuzu daha da arttırır. Sırbistan'a 1-0 kaybettikten sonra, 3. maç olan Gana maçında çıkamama korkusu bile yaşadı Almanlar. Çıktıklarında ise İngiltere'yi 4'lediler ve Arjantin'i. Maradona'nın takımı çok rahat geldi buraya. 4 maçta 4 galibiyet. Kalede ve defansta sorunun büyük olduğu apaçık ortadaydı, hücuma dönük orta sahalar yüzünden forvet kısmı ağzına kadar doluydu ve orta sahada kalmıyordu ortada. Ancak Arjantin, Güney Kore'ye 4, Meksika'ya 3 falan atınca bu sorunlar tespit edilemedi. Rakip Almanya olunca sonuç hazin oluyor tabii.

Maradona'nın zamanında bir basın toplantısında tanımadığı Müller'den geldi gol 3. dakikada. Almanya'nın altın çocuğu, Mesut ile beraber turnuvaya damga vurmuş Müller, Schweinsteiger'in kullandığı serbest vuruşa kafasını sokarak 1-0 öne geçirdi ülkesini. Takip eden 15 dakika boyunca da boğdu Almanya, Arjantin'i. Gol olabilecek 3-4 pozisyon daha var en az. Higuain-Messi-Tevez forvet üçlüsü, orta sahada pres yapmayan hücumcu Maxi ve Di Maria, defansa dönük tek isim ise Mascherano. Defans zaten kötü. Forvet pres yapmıyor, bütün iş Mascherano'ya biniyor. O da Almanya karşısında bir yere kadar. Veron'u kenarda unutarak büyük hata yaptı Maradona. Di Maria kayboldu ilk yarıda. Nötr bile değil, negatif katkı verdi takımına. Hollanda-Brezilya maçına benzer bir ilk yarı izledik ama Arjantin'in Hollanda gibi dönmesi çok düşük bir ihtimaldi, dönemediler de zaten. Di Maria 2. yarı kıpırdadı kıpırdamasına ama Almanya'nın defansı da kuvvetli. Messi'yi boğdular adeta, kayboldu Barcelona'nın yıldızı. Kontrataklarla da 3 gol daha buldu Almanlar. Podolski-Klose, Schweinsteiger-Friedrich ve Mesut-Klose. Otamendi futboldan soğumuştur sanırım. Klose attığı 2 golle Dünya Kupaları'ndaki gol sayısını 14'e yükseltti ve Gerd Müller ile eşitledi. 1 gol daha atarsa Ronaldo ile 1.liği paylaşacak.

Diego Armando Maradona, Arjantin'de bir ilah. Arjantin'i 20 bini aşkın kişi karşılamış Buenos Aires'te. Yo, yumurtalarla değil çiçeklerle. Tek sebebi Maradona. Bülen Timurlenk iyi yazmış; "Çünkü Maradona, mükemmel olmayan adamların en mükemmeli...". Almanya yarı finale çıktı çıkmasına ama çok önemli bir adamını kaybetti: Müller! Özbek Ravshan Irmatov çok iyi bir maç yönetti ama tek bir hata yaptı, o hata da Almanlar'ı yaktı. Müller'in sarı kart gördüğü, elle oynadığı pozisyona sarı kart vermek bence de ağır bir karardı. Üstelik ondan bir kaç dakika önce Arjantin'li -sanırım- Heinze'nin elle oynadığı pozisyon net sarı kart olması gerekirken, Irmatov pozisyonu es geçmişti.

Paraguay 0-1 İspanya

Ne demiştik? Şampiyonluk favorisi olan takımlara grup maçlarında 1 mağlubiyet iyi gelir bazen. Hele de İspanya gibi son Avrupa Şampiyonu'ysanız ve şampiyonluğun -bana göre- 1 numaralı favorisiyseniz ilk maçta yediğiniz darbe, sabah uykudan yüzünüze su fırlatılarak uyandırır sizi. İspanya'nın, İsviçre'ye 1-0 kaybettiği maçtan sonra Avrupa Şampiyonu İspanya gibi oynayıp kazandığını söyleyemeyiz, Portekiz maçı hariç isimleriyle kazandılar zaten maçları. Kasmadan demek istiyorum, yanlış anlamayın. Ama bu da bir şeydir, sonuçta form tuttular artık. Tek formsuz isim Torres gözüküyor şimdilik. Paraguay ise hiç yenilmedi buraya gelirken, ama penaltılarla geçtikleri Japonya maçını da sayarsak 4 maçta 3 beraberlik aldılar. İspanya maçını da uzatacaklardı, 9-10 dakika daha dayanabilselerdi...

Çeyrek finallerin en favorisi belli maçı olarak görülüyordu otoritelerce. Fark olmasa da ben de İspanya'nın rahat kazanmasını bekliyordum. Ancak ilk 10 dakika, bize maçın nasıl geçeceğini gösterdi. Paraguay takımı da çok iyi kapandı İsviçre gibi, İspanya karşısında. Üstelik İsviçre'den bir farkları vardı, hızlı ayaklarıyla hücuma da çıkıyorlardı ara sıra. Bunlardan birinde Valdez ile golü de buldular. Yalçın Çetin-Muhsin Ertuğral ikilisi "kesinlikle ofsayt değil" dediler pozisyona, haksızlardı ama. Evet Valdez ofsayt değildi, elle de oynamamıştı ama ofsayt olan Cardozo'ydu. Aktif değildi belki ama gelen topa sıçramış ve defansın dengesini bozmuştu. Cardozo hareketlenmese öne geçecekti Paraguay. İspanya'nın ise Xavi'nin şutundan başka pozisyon yok koca 45 dakikada. 2. yarı, ilk yarının devamı gibiydi. Ta ki 59. dakikaya kadar. Pique'nin kendi klasına yakışmayan hareketini Carlos Batres iyi gördü. İtalya-Yeni Zelanda maçında da buna benzer bir pozisyonda penaltı çalmıştı zaten. Cardozo penaltıyı gole çeviremedi. Aziz Iker çok iyi sezdi topun nereye gideceğini. Oyunu başlattı hemen, bir dakika sonra bir penaltı daha. Bu sefer karşı kalede David Villa yerde. Yaklaşık 23-24 saat önce büyük bir kader anı yaşamıştık. 1 gün sonra yine bir kader anı, yine maksimum adrenalin. Xabi Alonso golü attı ama Carlos Batres penaltıyı tekrarlattı. Tekrarında ise Paraguay kalecisi Villar başarılı bu kez. Dönen topta Fabregas'a bir de penaltı yaptı Villar ama ya Batres görmedi, ya da 3 dakika içinde 3. penaltıyı çalmak zor geldi, bilinmez. 3 penaltı sonrası maç yine 0-0 devam ederken kilidi Iniesta açtı. Güzel çalımlarla ceza sahasına girip Pedro'yu gördü, Pedro'nun vuruşu direkten dönüp Villa'nın ayağına geldi. Villa'nın şutu da önce sağ direğe, sonra sol direğe çarptı ve içeri girdi. 90'da Paraguay çok net bir pozisyondan yararlanamadı ve yarı finale çıkan takım İspanya oldu.

İspanya çok iyi bir jenerasyon yakaladı ve Euro 2008'den sonra 2010 Dünya Kupası'nı da almak istiyorlar. Kupada 2. kez yarı finale çıktılar ancak karşılarında çok güçlü bir rakip var. Bu kupada 14. kez yarı finale çıkan Almanya. Müller yok belki, evet ama İspanya'da da Torres yok diyebiliriz, heh heh. Gerçi Torres çıktığı zaman kendini buluyor adamlar, Torres'siz başlayabilirler maça, ki ben öyle yapardım. Paraguaylılar gözyaşlarını tutamadılar maçtan sonra, Larissa Riquelme Paraguay şampiyon olsaydı soyunacaktı. Biz de gözyaşlarımızı tutamadık.

1 yorum:

Mehmet Reşit dedi ki...

Bir çok yerde garip bir şekilde İspanya'nın ilk kez Dünya Kupası'nda yarı final oynayacağı yazıyor. Emoshus Dede beni affetsin, Yücel'i tebrik etmek isterim; İspanya 1950'de de son 4'e kalmış idi.