Derbi için iki gündür konuşulan tek konu hakem. Mehmet Demirkol’un dediği gibi hiç mi hırsızın suçu yok. Zira oyuncuların bu kadar kötü niyetli olması, sürekli birbirlerine horozlanmaları, hakemin maçı yönetmesini zor hale getirdikten sonra tüm suçu hakeme atmak ne kadar da Türk işi! İşin garibi bir Fenerli olarak maçı izlerken hakem bana da yaranamamıştı. Bana sürekli bizim yarı sahamızdaki her ikili mücadelede Beşiktaş lehine faul çalıyor, sürekli duran top imkanı veriyor gibi görünüyordu.
Sahaya dönmek gerekirse Mustafa Denizli’nin ne yapmak istediğini anlayan beri gelsin. Ligin 10. Haftası olur o zaman Kadıköy’den bir puan çıkarmak başarıdır ama şampiyonluk için mutlak kazanmak zorunda olduğun bir maça 9 savunmacı ile çıkmak ne demektir? Elbette Denizli, önce durdurayım sonra bir taktiksel değişiklikle bir hücumcu sahaya sürer, maç içi değişiklikle işi bitiririm planı yapmıştı ama öyle olsa bile 2. Yarı değişikliğinde sahaya Yusuf ya da Holosko’yu sürmesi lazımdı kanımca, bir başka defansif orta sahayı olaması değil. Netice itibariyle Üzülmez’in ofsayt sebebiyle kesilen pozisyonunu saymazsak şu penaltı pozisyonu dışında yüreğimizi ağzımıza getirecek bir pozisyon yaşamadan maçı bitirdik.
Maçın hemen sonrasında Real Madrid’in maçı vardı. Bir gece önce Barcelona’nın puan kaybetmesinden sonra Real, Valencia’nın üstüne aç köpekler gibi saldırdı ve istediğini aldı. Barcelona’nın Sevilla ve Villarreal deplasmanları var daha. İspanya da güzel geçecek.
City – United maçında James Joyce’daydım. Volkan sebebiyle uçucların yapılamaması yüzünden İstanbul’da mahsur kalan çok yabancı var. Bunlardan bir demeti Cumartesi James Joyce’daydı. United oyunu kontrol etmekte sorun çekiyor. Bayern maçlarında da böyleydi. İlk yarıda Valencia’nın sağdan getirdiği iki kontraatak dışında birşey yaptıklarını söylemek güç. Buna rağmen golün sol kanattan gelmesi ise ilginç oldu.
Son not geçen haftadan. Pele, “Messi önce 1000 gol atsın öyle gelsin” demiş. Bu cümleden hafiften bi yusuflama sezinliyorum. Kuşaklar değişiyor, bizim jenerasyon için bile Pele birşey ifade etmezken bugün 10’lu yaşlarda olan çocukların bundan 10 sene sonra “Pele diye biri varmış” diye bahsetmeleri oldukça olası. Futbolda istatistik kullanamazsın. Bir oyuncunun büyüklüğü attığı gol ile ölçülemez. Savunma oyuncusunun başarısını ölçebileceğin bir istatitstik yoktur. Yok illa forvetleri attığı gollerle karşılaştırabilirim diyorsan da 1950’nin futbolunda hayatında Avrupa’da oynamamış birinin attığı gollerle, dünyanın en rekabetçi liginde 50 sene sonrasının futbolunu oynayan birini karşılaştıramazsın.
Yarın ki Barça – Inter maçını Star TV yine yayınlamıyor. Bilginize.
1 yorum:
Efendim hatırlanırsa Planicka ve Zamora yazımda bu iki kaleciyi Casillas ve Cech ile karşılaştırmış ve bu karşılaştırmayı yapabilmek için uluslararası turnuvalardaki gol ortalamalarını kullanmıştım. orada da görülmüştü ki 1930'lardan 2000'lere maç başı gol oranı yarıya yakın düşmüştü. Ayrıca İlker'in de belirttiği gibi Pele klüp bazında hiç Avrupa'da oynamamıştı. Bu nedenle ben de "1000 gol at öyle gel" lafını manasız buluyorum... Hatta belki bi ara kafayı kırıp benzer bir gol ortalaması hesaplamasına girişebilirim...
Yorum Gönder