Uruguay 2-3 Hollanda
Diğer ayağa göre nispeten daha zayıf bir ayak bu. Hollanda, Slovakya, Brezilya, Şili, Uruguay, Gana, ABD, Güney Kore takımları vardı. Şampiyonluk adayı diyebileceğimiz 2 takım, underdog olan 1 takım var. Bu 2 şampiyonluk adayı da çeyrek finalde birbirleriyle karşılaştı zaten. Dolayısıyla "Hollanda balıyla çıkıyor finale!" söylemleri gırla. Tabii ki böyle bir şey yok. Her Hollanda yazısında söylüyoruz bunu, bu adamlar oyun karakterlerini değiştirdi. Kontrol futbolundan ziyade, hırslılar da artık. Brezilya maçını adım adım çevirdiler, Brezilya orta sahasını sindire sindire. Yeniden izlerseniz göreceksiniz. Başrolde de Dirk Kuyt var. Enfes bir turnuva geçiriyor. Bir de şöyle bir şey var. Arjantin ya da İngiltere bir Brezilya değil. Brezilya'yı, şu Brezilya'yı yenmek her babayiğidin harcı değil. Hollanda hakkıyla çıkmıştır finale.
İki takımın da eksikleri vardı. Uruguay'da Fucile ve Suarez kart cezalısıydı. Sakat kaptan Lugano'nun yerine de Gargano oynadı. Hollanda'da ise sağ bek Van der Wiel ve orta sahada De Jong kart cezalısıydı, yerlerine Boulahrouz ve De Zeeuw görev aldı. Dünya Kupası'nda yarı final maçına defans dörtlüsünün üçü Boulahrouz, Mathijsen ve Heitinga olan oyuncularla çıktı Hollanda. Ölüm gibi ama yapacak bir şey yok pek tabii. 90 dakikası temposuz bir maç izledik ama 5 gol oldu maçta. 3'ü ceza sahası dışında atılan gollerle. Sadece oyuncu kalitesi belirledi farkı desek ne kadar yanlış olur? Hollanda 60-75 arası hariç yüklenmedi bile. 60-75 arasında kurdukları ezici üstünlük ise maçı kazanmalarına yetti. İlk gol Gio'dan. Kariyerinin sondan bir önceki maçında harika bir gol attı Van Bronckhorst. Golden önce Van Bommel faulü var, onu atlamayalım. Uruguay ise Forlan ile buldu golü. Golde Jabulani'nin de payı büyük. 2. yarı Hollanda baskısına dayanamadı Uruguay. Hollanda adına 2-1'den önce yakalanan çok ciddi bir atak var. Önce Van Persie, geçmişten bir örnek sundu bizlere. Sonra çıkardığı pasta Van der Vaart'ın vuruşu kaleciden döndü, dönen topta Robben'in pas atması gerekirken dağlara taşlara vuruşunu izledik. Bir kaç dakika sonra Sneijder'in golü geldi zaten. Hafif ofsayt kokuyor tabii. Kuyt'ın ortasına Robben kafasını soktu. Lugano'nun yokluğu hissedildi her ne kadar Ömer Üründül, Gargano-Godin ikilisini başarılı bulsa da. Son dakikada gelen Uruguay golü ve ardındaki 2-3 dakikalık baskı sonuç getirmedi. Oscar Tabarez, Forlan'ı erken oyundan aldığına pişman olmuştur orada. Finale çıkan ilk takım Hollanda oldu.
Öncelikle Forlan'a bir parantez açmak gerek. Hani bitmedi 1 maç daha var belki ama turnuvanın yıldız isimlerinden biri oldu. Kariyerinin sonbaharında belki de en iyi sezonunu geçirdi Atletico Madrid ve Uruguay ile. O çok büyük bir yıldız, saygı duyulacak bir oyuncu. Benim takımımda olsa tapardım sanırım. Kaptan Gio! 35 yaşında, 105. milli maçı. Final maçı, onun futbol hayatındaki son maç olacak ve bu adam son maçından önce müthiş bir gol atıyor. Sanırım herkes yaşamak ister bu duyguyu. Attığı gol, Hagi golü. Bir de gol çıkardı kaleden ve hem atarak, hem çıkararak bizlere Pierre Van Hooijdonk'u da hatırlattı. Sonra Sneijder'e gelelim. Robben'in de sakat başlamasıyla ve ilk 2.5 maçı kaçırmasıyla Hollanda adına turnuvanın yıldızı oldu. Sadece yıldız olmakla kalmayıp gol krallığında da başa oynuyor. Umarım şampiyon Hollanda, gol kralı Sneijder olur. Ahtapot Paul İspanya demiş ama onun finallerdeki başarı oranının %0 olduğunu biliyoruz, heh heh.
Almanya 0-1 İspanya
Eğer Almanya, 2. turda İngiltere'yi 4-1, çeyrek finalde Arjantin'i 4-0 yendikten sonra önce yarı finalde İspanya'yı, sonra da finalde karşısına gelecek rakibi geçseydi, yani bütün bu favorileri yenip kupayı alsaydı, Dünya Kupaları tarihinin en iyi takımlarından biri olurdu herhalde. Böyle bir şey gerçekten çok zor, çok da kolay değil. Almanya iki maçta 4 atarak bunu bize kolaymış gibi gösterdi ama gerçekten büyük bir saygıyı hak ediyorlar. Ancak olayı abartıp "Almanya, İspanya'ya da 4 atar, yoluna bakar" diyenler de oldu tabii. Farklı bir anlayış. İspanya'nın ne İngiltere gibi organizasyondan bi' haber, ne de Arjantin gibi orta sahasız, defanssız bir takım olmadığını hepimiz biliyoruz. İstediklerinde dünyanın en iyisi olacaklarını da. Şu Almanya'yı yenecek tek takım İspanya demiştim maçtan önce, yine de İspanya'yı sevmem, Almanya çıksın istiyordum Hollanda karşısına. Düşündüğüm değil, beklediğim oldu.
Müller'in yerine Trochowski ile başladı Löw. Öte yandan Del Bosque ise çok doğru bir hamleyle Torres'i yedek başlattı. Torres'i ilk 11 başlatmanın tek olumlu yanı vardı İspanya adına, o da Villa'nın solda oynayacak olması ve Lahm'ın dolayısıyla hücuma her zamankinden az katkı vermesi. Öbür türlü Torres'in yedek başlaması "kabul edilebilir"den ziyade "gerekli"ydi bana göre, zaten Iniesta çıkarmadı Lahm'ı maç boyunca. Pedro-Iniesta-Xavi-Busquets-Xabi orta sahası inanılmaz motive başladılar. Sanki turnuva başından beri bu maçı bekliyorlarmış gibi oynadılar ve ilk yarım saatte Almanya orta sahasına inanılmaz üstünlük kurdular. Almanya orta sahası dağıldı, hücum ile defansın arası açıldı, Klose, Mesut gibi adamlar top alamadı ve İspanya defansı arasında kayboldu. Almanya, İspanya orta sahasını bozmakta zorlandı. Bozdukları nadir anlarda ise kontratağa çıkamadılar aradaki mesafe yüzünden. Ancak iyi yaptıkları bir şey varsa o da savunmalarıydı. İyi bir savunma hattı kurdular ve İspanya delemedi bu hattı. Orta sahada topa hakimlerdi ama topu 3. bölgeye taşıyamadılar ve uzaktan şutlarla yetindiler. 2. yarı başında ise bu uzaktan şutları sıklaştırdılar ve Neuer'i yoklamaya başladılar. 5 dakika içinde her iki taraftan da net gol pozisyonları geldi. Önce İspanya Iniesta'yı sıfıra kaçırdı ama çok sert bir orta açtı Iniesta yakın mesafeden. Sonra da Almanya maçtaki tek net pozisyonunu buldu, Trochowski'nin yerine giren Kroos ile Podolski'nin ortasında. 73'te Xavi'nin ortasına Puyol inanılmaz yükseldi ve takımını 1-0 öne geçirdi. Sonra Boateng'in yerine giren Jansen'in bindirmeleri ve "Neden turnuva başından beri Jansen yerine Boateng?" sorusu. Pedro'nun Torres'e vermeyerek harcadığı net gol pozisyonu ve Almanya'nın umutsuz çırpınışları. İspanya finale çıkarak Hollanda'nın rakibi oldu.
Bir üstte Gio'yu Hagi'ye ve Hooijdonk'a benzetmiştik. Bugünkü benzetmelerimiz ise Puyol ve Pedro'ya. Puyol, 2-6'lık Real Madrid-Barcelona maçında attığı kafa golünün neredeyse aynısını attı. Topa yükseliş, vuruş, topun ağlara gidişi. Kendisi de maçtan sonra böyle bir açıklama yapmış sanırım zaten. Pedro ise 1-0'dan sonra çok net bir pozisyonu eline yüzüne bulaştırarak "Özel Batuhan Ödülü"nü hak etti. Batuhan'ın bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçındaki pozisyonunu hatırlıyorum, kaleciyi geçtikten sonra sanırım, boştaki arkadaşı yerine kaleye vurmayı tercih etmiş, yavaş giden topu defans uzaklaştırmıştı. Pedro'da, Torres'e pas vermeyerek günün Batuhan'ı oldu. Onun dışında şöyle de ilginç bir enstantane var: Yüzbaşı Schweinsteiger!
1 yorum:
şu schweinsteiger videosu 2008 yılına aitmiş bu arada..
Yorum Gönder