Bu hafta konular Avrupa Ligi, Arda Turan, İspanya, İtalya, Mençıstır kardeşler ve şike üzerinde yoğunlaştı. Ali Aktaş, İlker Dalgıç ve Can Özenç...
Şike etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şike etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
10.05.2012
27.04.2012
Topcast 26.04.2012
26 Nisan Topcast'inde İlker ve Ali Aktaş ile ağırlıklı olarak Şampiyonlar Ligi'nden, Chelsea'nin Barça'yı destansı bir şekilde eleyişindnen, Di Matteo'nun görevde kalıp kalmayacağından, haftasonu İngiltere'de oynanacak olan muhteşem maçlardan, Fener'in CAS davasını geri çekmesinden ve Beşiktaş'ın mali iflasından bahsettik.
Goller
Ali Aktaş,
Barcelona,
Bayern,
Beşiktaş,
Can Özenç,
Chelsea,
Fenerbahçe,
İlker Dalgıç,
Manchester City,
Manchester United,
Premier Lig,
Real Madrid,
Roberto Di Matteo,
Serie A,
Şampiyonlar Ligi,
Şike
4.08.2011
Futbola dönelim beyler!
Şu şike muhabbeti başladığından bu yana sürekli futbola dönelim muhabbeti yapılıyor da medya nereden reyting alacaksa orada kalmaya devam ediyor. Toplasan 20 Avrupa maçının ancak oynandığı bir ülkede iki takımın Avrupa maçının kimse tarafından yayınlanmamasının başka bir açıklaması yok zaten. Ortada izlenen maç olmadığı için yorum yapmak zor ama kimse havaya giremediği için de ortada bir başarı da yok. 10 Ağustos'daki Estonya maçında kim ne kadar konsantre olacakğı da mechul.
Madem şike konuşuyoruz, benim eski şirketim 10 Ağustos saat 11.00'de Barbaros bulvarındaki Point Hotel'de başta Dr. Roger Taylor olmak üzere, İtalyan futbol adamları ile birlikte dört kişilik bir şike konferansı düzenliyor. İşkembeden sallamak yerine herkesi oradaki konuşmaya bekleriz.
15.07.2011
Sahibinin topu
Futbol bir oyundur. Diğer tüm yargılara direnerek kendiminkini savunacağım, futbol sadece bir oyundur. Onu farklı bir meta haline getirenler onu oynayanlar ve izleyenlerdir. Sokakta oynanan ile Nou Camp’ta oynanan aynı oyundur. Hayattaki değerleri de aynıdır ancak ona farklı anlamlar yükleyenler ne yazık ki oyunun temelindeki en doğal niteliği, altı üstü bir oyun olduğu gerçeğini görmezden geliyorlar. Futbola sadece bir oyun olarak baktığımız sürece onu koruyabiliriz, aksi takdirde bir endüstriye dönüşür ki, bu da oyunu oynama amacımız olan sistemden kaçış denemesini anlamsızlaştırır. Bir endüstriden kaçarken diğerine tutuluruz.
Eğitim endüstrisinin ufacık bir üyesiyken bile en küçük aralarda bile bulduğum herhangi bir şey ile bu güzel oyunu oynardım. Aklımda ne büyük paralar vardı kazanacağım, ne de şan şöhret. Oyunun güzelliğiydi sadece benimle beraber oynayanları koridorlarda sıkıştırılmış ambalaj kutularını tekmeleten. Büyüdükçe, sevdiğin oyunu memlekette en iyi oynayanları topladığını ve yarıştırdığını iddia eden organizasyonlara ilgi duymaya başladım ve kaçınılmaz olarak bir tarafı desteklemenin verdiği heyecan duygusuna kapıldım. Taraftar olmayı oyunu izlemekten ibaret görmediğim için, ilgimi genişleterek oyunla ilgili ve takımımla ilgili tüm bilgilere ulaşmaya çalıştım. Bu da beni önce ilgili bir taraftar, sonra da tutkum artıkça takıntılı bir taraftar yaptı. Az ilgililerin gözünde fanatik olarak nitelendirildiysem de ben bu ifadeyi bir türlü içme sindiremediğimden kendimi hep takıntılı bir taraftar olarak gördüm.
Ülkeni ve dünyayı tanımaya başladıkça küçüklükten itibaren öğretilen ahlaki değerlerin bozunmasına da tanık oluyorsun ve ülkenin en büyük ilgi alanlarından belki birincisi olan futbolundan bundan nasiplenmiş olduğunu acıyla öğreniyorsun. Peki bu yeni korkunç bilgiye rağmen oyunu izlemeye ve takımımı desteklemeye nasıl devam edebildim? Gelgitlerle. En dayanılmaz anda bırakarak, takıntımı nadasa bırakarak, doğru zamanın gelmesini bekleyerek. Ömrümün sonuna dek bu takıntımdan kurtulamayacağımı biliyorum. Ne görürsem göreyim, takımıma ne olursa olsun. Bazıları buna ölümüne sevda gibi romantik adlar veriyor ama bence terk edemediğin bir sevgiliden başka bir şey değil. Sevgilin seni hep acıtır, hırpalar, hatta belki döver de ama o kadar güzeldir ki gözünde, onsuz nefes almayı aklına bile getiremediğinden hepsine katlanırsın, o seni terk etmediği sürece sen de ona mecbursun.
Son büyük terk etme denemesine 2006 mayısının ikinci hafta sonunun ertesinde kalkışmıştım. Tüm rakiplerini birer birer geçen, yakın zamanda en yakın rakibini madara eden takımım, sezon boyunca yaşattığı önce sevinci, keşke hiçbiri yaşanmasaydı diyecek kadar çok edici bir sonuçla son haftada kursağımda bırakmıştı. Bu acı o kadar büyüktü ki vurucu etkisi geçer geçmez takıma olan sevgimi sorgulatmıştı, yine de sadık bir taraftar olarak takımımı terk etmemem gerektiğini düşünüyordum. Öyle de peki hissettiğim acı, hayatına bu kadar uzak bir öğenin, asla dokunamayacağım bir kupanın(müzelerdeki teması saymıyorum ki oralarda da izin verildiğinden emin değilim, kast ettiğim kupayla uyumak) elinden kayıp gitmesi neden bu kadar yıkıcıydı ki? Nasıl bu hale gelmiştim? Takıntım beni bu kadar mı kör etmişti? O gün yaşadığım sorgulamanın sonunda takıntımın etkisini kaybettiğini fark ettim. Ertesi sene takımımı yine destekledim ama yılsonunda yaşadığım sevinç buruktu. Eksikti. Hiçbir zaman da tamamlanamayacaktı. Farklı mecralarda gelen günlük başarıların yüksek coşkusu da geçiciydi. Bir kırılma anıydı o an ve haksızlığa uğramış duygusu hep sürdü. Varlıklarını bile bile sana dokunmadığı sürece görmezden geldiğin karanlık güçler, futbol dışı öğeler, oyunun ruhuna aykırı davranışlar o gün seni bir kararın eşiğine getirmişti.
Belki de üstesinden gelemeyeceğini düşünen FB başkanı da böyle bir eşik yaşadı. Yıllar önce söylediği ve halen tartışılan saha dışında kazanma gerekliliğine tutundu. Mücadele etmeye karar verdi ama kendi kuralları ile değil, onların kuralları ile. Hukukun işlemediği yerde herkes kendi hukukunu uygulamaya kalkar. Başkanın da başına gelen buydu belki. Onların silahlı adamları varsa benimkileri de silahlandıracağım, onlar istedikleriyle görüşebiliyorsa, ben de görüşeceğim ve gerekirse tehdit edeceğim. Onlar baskı yaratacaklarsa ben daha güçlüsünü oluşturacağım. Böylece bataklık genişledikçe genişler.
Bir bataklığın içine girdiyseniz onu siz kurutamazsınız, yanınızdakiler de. Onu ancak hiç bataklığa girmemiş biri ile bataklıktan tövbe ederek çıkmış birinin işbirliği kurutabilir.
Bir taraftar olarak ne FB’nin, ne de BJK’nin geçtiğimiz sezon şike yaptığına inanıyorum. Onlar her zaman yaptıklarını ve diğerlerinin de yaptıklarını yapmaya ettiler sadece. Buna şike diyenler bataklığın içinde oldukları sürece haklı değiller, bataklığın dışındakilerin ise bu davranışları(adı her ne olursa olsun) cezalandırma gibi bir niyeti varsa, yasalara göre karar verebilirler. Ancak niyetleri bataklığı kurutmak ise yapmaları gereken bir devrim. Devrimler de eskiyi güncelleyerek değil yıkarak gerçekleştirilir. Mevcut soruşturmanın ne böyle bir niyeti ne de yapacak gücü olduğuna inanıyorum. Böyle bir güç memleket topraklarında yeşerir mi, hiç sanmıyorum.
Futbol bir oyundur. Güzel bir oyun. Taraflardan birini desteklediğiniz andan itibaren içine girdiğiniz bir bataklıkta oynanan şahane bir oyun.
4.07.2011
Ve Patladı
Nisan'da yürürlüğe giren "Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasa" ilk meyvelerini verdi ve allahın bir pazar günü, 15 ilde yapılan eş-zamanlı operasyonlarla, aralarında Fenerbahçe kulübünün başkanı Aziz Yıldırım, asbaşkanı Şekip Mosturoğlu, yeni transferleri Emanuel emenike ve Sezer Öztürk; Eskişehirspor'un teknik direktörü Bülent Uygun, yardımcı antrenörü Ümit Karan; Sivasspor kulübü başkanı Mecnun Odyakmaz gibi isimlerin de bulunduğu 50 civarında kişi gözaltına alındı ve geceyi nezarethanede geçirdi.
Fotoğraf: Sabah Gazetesi Internet Sayfası
Operasyonun dikkat çekici bir kaç tarafı var ki mahiyetini ve vehametini kavrayabilmek adına üzerinde durulması gerekiyor:
"Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasa"; şike, teşvik primi, manipülasyon gibi hukuki yetki federasyona aitken haklarında nadiren soruşturma açılan, açıldığında da hiçbir zaman neticeye bağlanamayan meseleleri artık adli yargıya havale ediyor. Bu bariz "bakış açısı" değişikliği, genelde sığınılan "bir şey olmaz canım" geçiştirmesinin de gözden geçirilmesini gerektirir; bu sefer cidden ve ciddi bir şeyler olabilir.
Net bir bilgi verilmemiş olsa da ortada dönen dedikodular, soruşturmanın 7-8 ay önce mevcut durumla alakası bile olmayan bir maç üzerinden başlatıldığı yönünde. Bunun anlamı, basit bir yorumla; 7-8 ay önce alakasız bir maçta takibe takılan "aracı", argo tabirle "çantacı" kabilinden birilerinin olaylar arasında bağ kurulmasını sağladığı ve mevcut duruma kadar gelindiği. 7-8 ay önce, 2. Lig'deki kıytırık bir maç için elini kolunu sallaya sallaya para taşımış bir adam, 1-2 ay evvel Süper Lig'de şampiyonu belirleyecek maç için görünmezlik iksiri içip aynı işi yapınca bomba patlıyor gibi düşünün; Olgun Peker diye bir adamın adı geçiyor mesela!
Umalım da bu davanın Ergenekon Soruşturması'yla tek ortak noktası savcı Zekeriya Öz olsun; bu mesele de don lastiği gibi uzamasın, bu sefer gerçekten bir şeyler değişsin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)