Tarih 7 Ekim 2008 , 5 senelik Demirören hakimiyetinde 4. kez gördüğümüz ve artık alışkanlık haline gelmiş bir basın toplantısı izledik. Tabi bu diğerlerine göre biraz daha duygusal , biraz daha haklı bir isyanın sonucuydu. Ertuğrul Sağlam aslında başarılı başladığı, 2008/09 sezonun 6. haftasında 4-1lik ağır Metalist yenilgisinin iyice körüklediği camia baskısıyla istifa etmiş Beşiktaş bir kez daha kayıp bir yıla doğru son hızla sürüklenmekteydi. Aslında 8-0’lık yenilgi başlı başına bir istifa sebebi olsa da Ertuğrul Sağlam’ın elinde ki kadronun kalitesine oranla başarılı olduğu söylenebilir, bu istifanın gecikmesine bir anlam yüklenebilirdi.
Ben ise o dakikalarda kararsız bakışlar ve aslında gitmeliydi düşünceleriyle, internetten gelişmeleri takip ederken yeni teknik direktör adaylarımız arasında gördüğüm bir isimle adeta şoka uğratmıştım. O isim Türk futbolunun adı desturla anılması gereken belki de şu an bulunduğumuz noktanın temellerini atanlarından biri olmasına rağmen hiçbir zaman benden, bizlerden hak ettiği saygıyı görememiş biriydi. Mustafa Denizli’ydi o isim, Nam’ı-diyar Büyük Mustafa. Hem hayatımın 8 senesini geçirdiğim İzmir’in yetiştirdiği en büyük isimlerden biri olması hem de her daim Beşiktaşlı olduğunu açıklamasına rağmen bir türlü kanımın uyuşmadığı gözümde hep 2. sınıf bir teknik direktör olarak kalan Mustafa Denizli.
Kim bilir belki bunun sebebi yakın futbol tarihinde yaptığı yanlış transfer tercihleriyle kariyerinin sürekli geriye gitmesi, ya da her daim Beşiktaş’lılıktan dem vuran biri olmasına rağmen iki ezeli rakibimize bizi geçme şampiyon olma sevincini yaşatmasıydı. Ama bunda onun günahı yoktu ki. 19 senelik profesyonel futbolculuk kariyerinin sonunda ve şimdilik 26 senelik antrenörlük kariyerinin başında ona güvenen hep Galatasaray olmuştu. Emekli olur olmaz Derwall’in yardımcısı olmuş, 3 senlik çıraklık döneminin ardından Galatasaray tarihinin en önemli dönemlerinden birinin temellerinden birini atmış , ilk yılında şampiyon olup Şampiyon Kulüpler kupasında yarı final oynamıştı ve bu kulübün tarihinde yerini almıştı. Bununla yetinmemiş diğer rakibimiz Fenerbahçe’yi 5 yıl aradan sonra şampiyon yapan ilk Türk teknik direktör olarak bu kez de Fenerbahçe tarihine geçmişti. Artık her iki ekibinde unutulmaz bir parçası olmuştu.
Derken kariyeri düşüşe geçti, Benim onu 2. sınıf antrenör olarak görmeme sebep olan yıllar geldi. Türk futbol tarihinin Fatih Terim ile birlikte en fazla krediye sahip antrenörü klüp bulamaz hale geldi. Ama onu beğenmeyenlerin hep söylediği Şanslı Mustafa sıfat tamlamasının tamlayanı onu yazının başında belirttiğimiz tarihe , bir gün önce televizyonlarda yorumlarken “aslında bu takımda çok iş var, sadece yönlendirmede problemleri çözülmeli”dediği takımın başına getiriverdi. Bizim gibi Büyük Mustafa kudretini bilmeyenler , Aachen’e, Persopolis’e bakıp “bu mu bizi yönetecek adam?” diyenler için laflarını memnuniyetle yiyecekleri günler başlamıştı adeta, her inişin bir çıkışı vardır lafını en güzel şekilde doğrularcasına.
Bjk kariyeri pekte parlak başlamayan Denizli 9 maçta 14 puan kaybetmiş ve herkesi derin bir umutsuzluğa sürüklemişti, hep arzuladığı Siyah-Beyaz kariyerinin başında hiç görmek istemeyeceği kapkara bir tablo vardı önünde. O kapkara Puan tablosu o kadar karamsardı ki Beşiktaşlılar bir kez daha ezeli rakip taraftarlarının eğlencesi olmuşlardı. Siyah – Beyazlılar lider ve takipçisinin 6, 4. sırada ki Fenerbahçe’nin 4 puan gerisinde 6. sıradaydı. Yine suratlar asılmış ve sabrı taşan taraftar bir kez daha başarısız yönetime, ve bir türlü büyük bir takımda oynadıklarını idrak edemeyen futbolculara yüklenmeye başlamıştı. Kulüpte yine bir kaos ortamı oluşmuştu.
Bunlar olup biterken Denizli sessiz sedasız, hepimizin beğeniyle takip ettiği Rıdvan Dilmen ve Güntekin Onay’ın programı %100 Futbola konuk olmuş ve o tarihi açıklamayı yapmıştı : “Şu anda potada 7-8 takımdan bahsedebiliyoruz. 26. haftadan sonra bu takım sayısı kaç olur, 1 mi, 2 mi, 3’ü bulabilir mi belli olur. Genelde iki takım kalır. Biz bunlardan biri olmak istiyoruz. Ligin 26. ve 27. haftasında ne olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koyacağız. Benim adım Mustafa Denizli ise bu takım da Beşiktaş ise ikinci yarı başladıktan 10 hafta sonra neyin ne olduğunu hem ben göreceğim, hem Türkiye görecek. Ama önce içeride bir takım dengeleri kurmamız lazım , daha bu köprünün altından çok sular akacak.”
Tabii hemen alay konusu olmuştu Büyük Mustafa. Hemen çarpıtmalar başlamış Beşiktaş’ın 26. haftada şampiyonluğu ilan edeceği düşüncesi herkesin dilinde bir espri aracına dönüşmüştü.
Ama Büyük Mustafa takıma inanıyordu. Motivasyon konusunda Fatih Terim gibi Zen-Master seviyesinde olduğunu ispatlarcasına takımın psikolojini toparlayıp, tekrar şampiyonluğa hatta çifte kupaya inanmalarını sağladı. Toraman – Üzülmez gerginliğini çözerek iki oyuncuyu tekrar takıma bağladı, Ekrem Dağ’a kendi önyargısına rağmen formayı verdi, geldiğinden bu yana yaptığı kritik hatalarla Beşiktaş’a büyük zarar vermesine rağmen vazgeçilemeyen Zapo’yu kesip yerine küskün Gökhan’ı ilk 11’e alıp yabancı kontenjanını sıkıntısını düzenledi, ardından çok isabetli saptamalarla Ernst ve Yusuf’u takıma monte etti, hep çok eleştirilen verimsiz 3-4-3 ısrarından vazgeçerek, Beşiktaş kadro yapısına uygun olmasa da 4-5-1’e döndü. Sezon içerisinde Sivok’tan ve Delgado’dan ön libero, Bobo’dan sol açık yaratma ısrarlarından vazgeçti ve bazıları gibi ‘Ben ders almam , veririm” demeden her hafta dersler alarak doğruyu bulmaya çalıştı.
Tello ve Holosko’ya yeni sistemiyle mükemmel bir işlev kazandırırken, Yusuf gibi artık futbolunun son baharını yaşayan bir oyuncuyu maç kazandıran kahramana dönüştürdü. Sezon içerisinde Delgado ve Nobre’nin sakatlıklarının büyük sıkıntı yaratması beklenirken, bu oyuncuların yerlerini akıllı hamlelerle doldurarak yokluklarını avantaja çevirmesini bildi. Neredeyse hiçbir Beşiktaşlının sevmediği Cisse’yi takımın en kritik oyuncusu haline getirmeyi başardı ve bunun sonucunda 2009 yılını biri kupada ki rahat rövanş maçında olmak üzere sadece 2 mağlubiyetle kapatarak bir kez daha kazanan takım yaratmada ne kadar usta olduğunu kanıtladı.
Ligde ezeli rakipleri karşısında düştüğü hatalara kupada düşmedi ve Kupa finalinde adeta ders niteliğinde bir taktikle sezon içerisinde 2 defa yenildiği Fenerbahçe’yi mağlup etti. Stres dozu tavan yapmış Ankaragücü-Ankaraspor-Galatasaray ve Denizli maçlarında mükemmel kriz yönetimiyle sadece skora ve hedefe yönelik futbolla Beşiktaş tarihinin en büyük başarılarından birini yani kulübün 2. Dublesini , hem de bunu Siyah-Beyaz tarihinde başaran ilk Türk olarak adının arşivlerinde yer almadığı son Büyük takımında efsanesi olmayı başardı.
Büyük Mustafa bize kendisini öyle bir hatırlattı ki, uzun süre sadece Beşiktaş’ın değil bir dönem “Mustafa Denizli Şampiyon Yap Bizi” tezahüratlarıyla yeri göğü inleten bütün futbolseverlerin aklından çıkmayacaktır. Teşekkürler Büyük Mustafa , 6 senedir hasretle bugünü bekleyen bu kalplere, sevmek için sevmeyenlere ve Beşiktaşlı doğanlara yaşattığın bu tertemiz şampiyonluklar için … Mustafa Denizli Şampiyon yaptın Bizi !!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder