Ottawa yazısından
sonra bu şekilde bir ara vermeyi planlamıyordum. Neyse ki bütün yazıları oturup
tamamladım artık ara vermeden her gün bir yazı ile Kanada gezisini
tamamlayacağım. Montreal ile devam ediyoruz.
Esasında bir adanın
üzerinde yer alan Montreal, “Kraliyete ait dağ” anlamına gelen ismini , adada
bulunan dağdan almış. Fransızlar tarafından kurulan şehir, 4 milyonluk nüfusu
ile bugün Toronto’dan sonra ülkenin en büyük ikinci şehri. Son derece yüksek
bir kültüre sahip olan kent aynı zamanda dünyanın en çok iki dil konuşan nüfusa
sahip kenti.
Dağdan çektiğim
yukarıdaki panoromik fotoğrafta da görülebileceği üzere, bir ada üzerine
kurulup sınırılı bir alana sahip olmasıyla burası gökdelenlerin yükseldiği bir
şehir. Dağ, şehre kuşbakışı bir manzara sağlamasının yanı sıra, büyük parkı ile
de yürüyüş yapmak ya da koşmak isteyenlere güzel bir opsiyon sağlıyor.
Old Montreal, şehir
Fransızlar tarafından kurulduğunda ilk yerleşimin ve ilk limanın kurulduğu
mahalle. Şehrin ilk kuruluş amacı, Fransa’ya kereste ticareti yapılması.
Haliyle, ticaretten elde edilen paranın korunması, özellikle korsan
saldırılarına karşı korunması amacıyla, Kuzey Amerika’da ilk inşa edilen
binalar arasında bankalar yer alıyor. İşte bu yanda gördüğünüz Yunan mimarisi
esintileri taşıyan bina da halen daha aktif olarak faliyet gösteren bir banka.
Önündeki heykel ise şehri kuran Fransız Maisonneuve’e ait.
Açıkçası bunun
dışında da şehirde pek anlatılacak bir şey yok. Belki de şehirde anlatacak bir
hikayem ya da deneyimim olmadığı için bu kadar kısıtlı yazıyorum ama gerçekten
de trip advisor’a göre şehirde yapılacak en iyi 17. şey bir hostel barındaki
komedi şovunu izlemekse burada pek de fazla yapılacak bir şey olmadığı görüşüm
doğrulanıyor.
Yarın Qubec ile devam
ediyoruz. Kyle ile buluşup Kanada’nın Fransız tarafını keşfe çıkacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder