Pazar gününden karar vermiştim. Tercihimi Inamoto’yu izlemektense, Messi’yi izlemek yönünde kullandım ve sitenin müdavimleri bilir; hep gittiğimiz James Joyce’un yolunu tuttum. J.Joyce pek bir neşeliydi Çarşamba akşamı. Chelsea – Barça maçını benim gibi Galatasaray maçına tercih eden birkaç Türk’ün yanında içerisi hınca hınç İngiliz doluydu ve bunların büyük bir kısmını Beşiktaş maçı için İstanbul’a gelen Tottenhamlılar oluşturuyordu. Hal böyle olunca barda 90 dakika boyunca Chelsea’ye küfredildi J Maç hakkındaki öteki bar yorumlarını İngiltere’deki Can’a bırakıp ben maça geçeyim.
En son iki takımı geçtiğimiz mart ayında bırakmıştık. Doğrudan eleme maçı olmadığı için olsa gerek bundan önceki iki sezondaki kadar mücadeleye tanık olamadık. Birçok güzel golün atıldığı haftaiçinin en güzel gollerinden birini de Drogba kaydetti. Topla oynanma oranlarına bakıldığında Barça’nın çok daha fazla oynadığı görülecektir. Xavi ve Deco açıkçası ortasahada daha fazla topa sahip olan, daha fazla üstünlük sağlayan oyunculardı. Ama işte Ronaldinho’nun formsuzluğu ile Eto’o’nun sakatlığı Barcelona’nın hücum gücünü fazlasıyla etkilemiş. Gudjohnesen’in çok de etkili olduğunu söylemek güç. Forvette etkisiz olan maçtaki bir diğer isim ise Sheva. Ağır İtalya savunmasından sonra, hızlı İngiliz oyununda zorlanmasını elbet bekliyordum, ama en azından Şampiyonlar Ligi maçlarında bildiğimiz, 52 gol atmış Sheva gibi oynamasını bekliyordum. Sheva bir Crespo olur mu bunu söylemek için elbet çok erken.
Her ne kadar Bükreş ekibi belki çok dişediş bir rakip olmasa da ben Real Madrid’i beğendim açıkçası. Capello çok güzel kadro ile çıktı. Van Nistelrooy’un golü son zamanlarda gördüğüm en güzel gol olabilir.
Schweinsteiger, günümüzde oyun içindeki toplarda en iyi uzaktan şut çeken oyunculardan biri olduğunu bir kez daha Moskova maçında gösterirken, Juninho kıyas ya da tartışma kabul etmeksizin duran toplardaki isim olduğunu enfes frikiki ve adrese teslim korneri ile gösterdi. Bu arada Bayern gol yemeksizin 9 puan alan tek takım.
Post- Mourinho sonrası bir türlü tutunamayan Porto, Mourinho’dan sonraki 6. teknik direktörü Ferreira ile 4-1’lik net bir galibiyet aldı. Porto’nun 2 senedir bir türlü dikiş tutturamamasında elbette en önemli etken oyuncularını koruyamaması oldu. Hamburg karşısında 2 sene önce finalde oynayan hiçbir oyuncuları olmadan oynarlarken, 2003 şampiyonu Milan, şampiyon ilk 11’inden 7 isim aynen Anderlecht’e karşı oynadı. Porto demişken, U17’de bizi darma duman eden Anderson’u Allah nazardan korusun, çok sağlam oynamaya devam ediyor. CSKA maçında da çok iyi oynamıştı, bu maçta da topu getirip “alda at” pası verdi.
Yazının sonuna geldik. İlk üç maç sonunda bu sene artık Lyon oldukça ciddi bir şekilde final adayı olarak gösteriliyor. Chelsea ya da Barça ile karşılaştırınca ligde çok daha az hırpalalacaklarını düşünürsek bu onların şansını daha da arttırıyor.
Not1: Ben Sheva’yı eleştirdim ya! Hemen gitti golünü attı. J
Not2: Şampiyonlar Ligi ile hiç alakası yok ama, Perşembe günü bir an için kameralar Shearer’ı gösterdiğinde pek bir karizmatik durmuyor muydu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder