İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

27.02.2007

İlk Delilerden Birisi: Toni Schumacher

Ne zaman olduğunu bulmak için çok kasmadığım, ancak 80’lerin ortalarında olduğunu tahmin ettiğim bir tarihte Fransa’da bir anket düzenlenir. Soru basittir: “Tarih boyunca en nefret ettiğiniz kişi kimdir?”. İlk 3 ismin ikisi hiç de şaşırtıcı değildir; Benito Mussolini ve Adolf Hitler. Ancak bu iki ismi birden geçmeyi başararak, Fransız halkının en nefret ettiği kişi çok ilginçtir. Anton Harald “Toni” Schumacher. Futbol tarihini bilenler büyük ihtimalle neden olduğunu da biliyorlardır. Kısaca bir daha anlatalım…

1980’lerin Fransız Milli Takımı’nı, çoğu kişi “Dünya Kupası’nı kazanamamış en iyi takım” olarak tanımlar. Bugünün UEFA Başkanı, kadife bilekli Michel Platini önderliğinde Tigana, Giresse, Amaros, Rochateau, Six gibi isimlerle özellikle hücum zenginliği konusunda Brezilya’yla yarışan bir takımdır maviler. Ama bu şanssız takımın en şanssız ismi belki de Patrick Battiston olarak hatırlanacaktır. Hemen zaman makinemize binip 8 Temmuz 1982 gecesine dönüyoruz. Bendeniz o zamanlar 5 yaşını henüz bitirmiş, aklı yeni yeni bir şeylere ermeye başlayan bir gencoymuşum. Belki de bu yeni yeni aklı erme zamanında Dünya Kupası’nı kazanan İtalya’nın hâlen bütün organizasyonlarda gönül favorim olması bundandır. Neyse konuyu dağıtmayalım, tarih 8 Temmuz 82, Sevilla’nın Sanchez Pizjuan stadyumu. Dünya Kupası yarı finalinde Batı Almanya ile Fransa, İtalya’nın rakibi olmak için karşı karşıya gelmektedirler. Dakikalar 65’i gösterdiğinde durum karşılıklı gollerle 1-1’dir. O anda geriden atılan topa fırlayan Battiston, Batı Alman yarı sahası boyunca koşarak, ceza sahası çizgisi üzerinde yetişir. Karşı yönden gelen Schumacher ise, topa başka türlü yetişemeyeceğini anlayınca önce bir uçan tekmeye kalkar ancak sonrasında havada biraz yan dönerek, topa henüz vurabilmiş olan Battiston’a bütün gücüyle çarpar. Top tıngır mıngır dışarı çıkarken Battiston ise şuursuz bir şekilde yere yığılmıştır. Fransız oyuncuların Schumacher’i belki de oracıkta linç etmesini Hollandalı hakem önler. Ama aynı hakem bırakın Schumacher’e sarı ya da kırmızı kart göstermeyi, bir faul bile vermeyerek aut atışına hükmeder. Maçın devamı, hastaneye kaldırılan Battiston’dan yoksun Fransızlar için dramdan trajediye dönüşürken, Almanlar o bildiğimiz inatlarıyla sonunda kazanan taraf olmayı başarırlar. 1-1 biten maçın uzatma dakikaları Fransa’nın peş peşe attığı iki golle başlar. Ama sonrasında Batı Almanya, Littbarski ve Rummenige’nin golleriyle eşitliği sağlarlar. 120 dakika sonunda skor 3-3’tür ve Dünya Kupası tarihinde ilk defa bir maçın sonucu penaltılarla belirlenir. Ve Schumacher, 65. dakikadan bu yana bütün Fransa’nın nefretini kazandığı yetmezmiş gibi iki de penaltı kurtararak Platini ve Ortakları Ltd. Şti’ni 3.’lük maçına yollar. Fransızlar 4 yıl sonra yine aynı akıbetten kurtulamazlar ve Meksika’daki yarı final maçında bu defa Schumacher’in kaptanlığını yaptığı Batı Almanya’ya 2-0 yenilirler. Bu maçtan önce kendisine 4 yıl önceki “vaka” sorulan Battiston “unutuldu ve affedildi ama Schumacher’e bu defa 40 metreden daha fazla yaklaşmam” diye cevap vermiştir. Arada kazanılan 1984 Avrupa Şampiyonası, bu güzelim Fransa takımın tacındaki tek mücevher olarak kalır. (iyi ki kısaca anlattım)

“Kaleci dediğin adam biraz deli olmalıdır” lafı belki de Schumacher için söylenmiştir hatta galiba bu lafı bizzat kendisi söylemiştir. Aslında uluslararası arenada sadece 7 yıl gibi, bir kaleci için kısa sayılabilecek bir süre kalmıştır ama bu dünyanın olmasa da Avrupa’da 20. yüzyılın en iyi 20 kalecisi arasına girmesine yetmiştir. Bir yandan da düşünüyorum da uzun yıllar kaleyi bekleyen Tilkowski ve Maier’in ardından Alman milli takımının kalesinin tapusunu almama geleneği de belki Schumacher’le başlamıştır. Düşünsenize; Schumacher’in son maçını oynadığı 1986’dan bu yana sadece 20 sene geçmiş olmasına rağmen Alman Milli Takımı’nın kalesinden Ilgnner, Aumann, Köpke, Kahn ve Lehmann geçmiştir (belki benim unuttuğum isimler de vardır).

Harald Schumacher, 6 Mart 1954’te Düren’de doğar. “Çocukken kola şişesi gibiydim” diyecektir daha sonra. Hafif tonton yapısına çarpık bacakları da eklenince minik Harald için sahada tek uygun görülen yer 3 direğin arası olur. Ama bu çocuk daha sonra henüz 19 yaşındayken, Düren şehrinin takımından FC Köln’e transfer olacaktır. İşin ilginci, Köln’ün kalesini 1960’lı yıllarda da bir Schumacher beklemiştir ve onun ismi Toni’dir. Bizim Schumacher’in klübe ilk geldiği sıralarda orta saha oyuncusu olan Heinz Simmet “Köln’ün kalesinde sadece “Toni” Schumacher durabilir” diyerek, bugün bile pek çok kimsenin gerçek ismi sandığı Toni’yi bizim oğlana yapıştırıverir. Bir başka söylenti de Toni lakabının Batı Almanya adına 1950 ve 54 Dünya Kupası’nda oynayan ve 1954 finalinde Macarlara karşı “Bern mucizesi”ni gerçekleştiren takımda yer alan büyük kalecisi Toni Turek’den geldiğini iddia eder. Ha bir de şey var; Toni, Düren’den Köln’e geçtiği sene Meslek Okulu’nu bitirerek diplomalı bakırcı ustası olur.

Schumacher’în Köln’deki ilk iki yılı 1974’teki sakatlığı dışında birinci kaleci olan Gerd Welz’in arkasında yedek bekleyerek geçer. Ancak 1974/75 sezonundan itibaren Toni kaleyi devralır ve kariyerinin dönüm noktası olarak görülen 1977 yılına kadar çok göze batmayan bir performans sergiler. Bu yılda Köln’ün başına geçen o dönemin önemli teknik direktörlerinden Hennes Weisweiller, büyük hedefleri olan bir takımın iyi bir kalecisi olması gerektiğini ileri sürerek, yönetimden Schumacher’in yerine oynatılmak üzere Alman Milli Takımı’nın ikinci kalecisi olan Norbert Nigbur’u almalarını ister. Hertha Berlin’in kalesini koruyan ve bizim müzemizin (anladınız siz onu) bir başka üyesi olan Nigbur’la yapılan görüşmeler sonuç vermez ve kale biraz da zorunluluktan Schumacher’e kalır. Sonraki yıllar “iyi ki de öyle oldu” dedirttirecektir. Schumacher’in performansının da büyük katkısıyla Köln 1978’de Alman Ligi’ni, 1977, 78 ve 83’te de Almanya Kupası’nı kazanır. Bu arada Toni 1984 ve 86’da Batı Almanya’da “Yılın Oyuncusu” seçilecektir. Ayrıca toplam 422 resmî maçta oynayarak Köln klubünde hâlen kırılamamış bir rekorun sahibi olur. 1987 yılına gelindiğinde deli kalecimiz “Başlama Düdüğü-Anpfiff” adında bir otobiyografi yayınlar. Herkes, Battiston vakasıyla ilgili söyleyeceklerini merak etmektedir ancak Toni kitabında konuyu fazla uzatmadan yaptığının hâlen faul olmadığını düşündüğünü yazmakla yetinir. Ancak esas fırtına, kitapta Alman oyuncuların uyuşturucu madde ve doping kullandığına ilişkin daha sonrasında kanıtlayamayacak olan iddiaları çevresinde kopar. Batı Alman Milli Takımı, kapılarını Toni’ye kapatırken, Köln’de “Vefa İstanbul’da bir semt adıdır” diyerek Schumacher’le ilişkisinin kesildiğini açıklar. Schumacher, 1987/88 sezonunu Schalke’de geçirir ve sonrasındaki iki yıl belki de bu kalecinin hikayesinde bizim en iyi bildiğimiz kısımdır.

Fenerbahçe 1988/89 sezonunda, o zamanlar Türkiye’de 1 olan yabancı hakkını Schumacher’den yana kullanır. O zamanlar için gerçekten önemli bir transferdir ve Didi ve Jupp Derwall’den sonra belki de Türkiye’ye gelen en önemli yabancı ve ilk futbolcudur (hatırlayamadığım başka bir isim varsa düzeltin lütfen). Fenerbahçe’nin o sezonunu herkes biliyordur heralde; 103 gol atılan namağlup şampiyonluk. Burada bir ilginç anımı paylaşmak istiyorum müsaadenizle. Hatırlayanlar vardır, ligin son maçı öncesinde 99 gol atmış olan Fener’in 100. golünü kimin atacağı, Sarıyer maçı öncesi belki de ülkenin en önemli gündem maddesiydi. Geyik olsun diye 100. golü Müjdat’a, hatta Schumacher’e bile attıranlar vardı ama işi ciddiye alan çoğunluk Aykut-Rıdvan-Hasan favori, Oğuz-Hakan plase diyordu. Maç günü sabahı o zaman babamın eczanesinde kalfalık yapan Orhan Abi (sonsuz hürmetler) “rüyamda gördüm, 100. golü Turhan atacak” demişti. Tarihi bilmediğinizi varsayın, çoğunuzun tepkisi “hade len” olacaktır. Ama 100. golü Turhan attı. Biz de Orhan Abi’yi ermiş ilan edip daha ölmeden (Allah uzun ömürler versin) türbesini yaptırdık.

İlginçtir, bugün dahil ezbere bildiğim tek Fenerbahçe kadrosu 1988/89 sezonundakidir ama Schumacher’in Türkiye’deki ikinci sezonunda (89/90) ne oldu hatırlamıyorum. Şampiyon olamadık ama kim şampiyon oldu, Fener niye olamadı hiç bir fikrim yok. Aslında araştırabilirim ama yazının yorumlarında birisi yazar diye güveniyorum. Hem daha Toni’nin milli takım kariyerini anlatıcaz.

Fenerbahçe sonrasında, Toni Schumacher’in aktif klüp kariyeri bir anlamda sona erer. Boş geçen 1990/91 sezonunun ardından 91/92’de 8 maçlığına Bayern Münich’in kalesine geçer ve en son olarak da Bundesliga 95/96 sezonunun son resmî maçında 42 yaşındayken Borussia Dortmund’un kalesini korur. Tabii bu arada Toni futboldan kopmamıştır. Sırasıyla Schalke 04 (92/93), Bayern Münich (93/94) ve Borussia Dortmund’da (94-96) kaleci antrenörlüğü yapar. Daha sonrasında ise 96-98 arasında Dortmund’un yardımcı antrenörlüğü, sonraki yılda ise Fortuna Köln’ün teknik direktörlüğü görevini yapar. Futbolla kayıtlara geçen son ilişkisi Bayern Leverkusen’in kaleci antrenörlüğünü yaptığı 2001/03 yıllarıdır. Sonrasında benim bildiğim kadarıyla televizyon yorumculuğuna ve diğer programlarda görünmeye geçer. Hatta google’de Schumacher’in resimlerini aradığınız zaman, bir zenci hanımefendiyle beraber yaptığı Tine Turner-Rod Stewart taklidini bulabilirsiniz.

Yazı uzadıkça uzuyor. Hızlıca Schumacher’in milli takım kariyerini de bir gözden geçirip bağlayalım. 1978 yılında geçirdiği trafik kazası sonrasında aktif spor hayatı sona eren Sepp Maier’in Alman Milli Takımı’ndaki yedeği Norbert Nigbur’dur (bkz. Yukarılarda bir yer). Ancak Nigbur’un da menisküs problemi kronik hâle gelecek ve Batı Almanya Teknik Direktörü Jupp Derwall, yolunun daha sonra İstanbul’da bir kez daha kesişeceğini bilmeden Toni Schumacher’i milli takımın kalesine çağıracaktır. Schumacher milli formayı ilk kez 26 Mayıs 1979’da Reykjavik’de İzlanda’ya karşı giyer. Henüz 3. milli maçında, 1980 Avrupa Şampiyonası için Çekoslovakya’nın karşısındadır. Batı Almanya, İtalya’da yapılan 1980 Avrupa Şampiyonasını kazanırken Schumacher, 4 maçta 3 gol yemiştir. Sonrasında ise 1982 Dünya Kupası gelir. Futbol kamuoyu ilk turda Cezayir’i saf dışı bırakmak için kardeş ülke Avusturya’yla hatır şikesi olduğu su götürmez bir maç yapan ve Avusturyalılarla kol kola ikinci tura geçen Batı Almanya’ya gıcıktır. Bunun üzerine bir de gönüllerin sultanı Fransa’ya yaptıkları eklenince, Batı Almanya’nın finalde İtalya’ya 3-1 yenilmesi çok az kişiyi üzer. Bundan sonra 84 Avrupa Şampiyonası elemelerinde gelecektir ve tesadüfe bakın ki Batı Almanya, bizimle aynı gruba düşer ve Sepp Maier gibi Toni Schumacher’de iki kez Türkiye’ye karşı oynar. İzmir’deki ilk maçı 3-0, Berlin’deki ikinci maçı ise 5-1 Batı Almanya kazanır. Berlin’de tek golümüzü atan Hasan Şengün (o zamanın Trabzonspor futbolcusu, şimdinin arada bir ortaya çıkan teknik direktörü) ise, “Ben Schumacher’e gol atmış adamım, hahayt” kasılmasını sadece 6 yıl sürdürebilmiş, Toni’nin Fener’e gelmesiyle tarihe bu işi yapan başka Türkler de geçmiştir. Her neyse, Batı Almanya 84 Avrupa Şampiyonası’nda oynadığı 3 maçta 1’er galibiyet-beraberlik-yenilgiyle 3. olarak gruptan çıkamaz. 1986 Dünya Kupası’nda ise, yarı finale kadar antipati çekmeden gelmeyi başardıktan sonra gene Fransızları eleyerek, finalde Batı Almanya (ve belki İngiltere) hariç dünyanın geri kalanının Arjantin’i tutmasına sebep olurlar. Ama Schumacher’li Batı Almanya’nın Fransa’yı yenip finale çıktığı ikinci Dünya Kupası finali de hüsranla sonuçlanır. Kim bilir belki de bu Dünya Kupaları’ndan birisi kazanılmış olsaydı Toni, 20. yüzyılda sadece Avrupa’nın değil dünyanın en iyi 20 kalecisi arasına girerdi. Schumacher’in yukarda anlattığım kitabı sonrasında Batı Alman milli takımından yediği ebedi boykot öncesinde son milli maçı 15 Ekim 1986’da İspanya ile 2-2 berabere kalınan özel maçtır. Toni Schumacher, Batı Almanya milli takımında onyadığı 76 maçta 75 gol yemiş, bu 76 maçın 25’ini ise gol yemeden tamamlamıştır.

Hatırlarsanız, geçen yazının sonunda Schumacher’in kişisel torpilimle bu köşede yer alacağını yazmıştım. Neden torpilliydi peki. Bir kere Zoof’la birlikte ilk kalecilik idolümdür. Ayrıca, Fenerbahçe’nin en unutulmaz sezonlarından birisinde yer almıştır. Son olarak da bu işin herkes tarafından yapılamayacağını, hafif deli olmak gerektiğini gerek saha içi gerekse saha dışı davranışlarıyla ilk gösteren kalecilerden birisi, belki de birincisidir. Schumacher’i çok az kimse “panter” ya da “kedi” olarak hatırlar, hatta hantal bile sayılabilir. Onun yerine kaledeki sağlam duruşu ve pozisyon almadaki becerisi, 1.88 boyundaki kalecinin ilk aklıma gelen özellikleridir. Onun dışında bire birlerde ve yatarak müdahalelerde gerçekten başarılıydı (bunun tek istisnası 86 Dünya Kupası finalidir). Ayrıca, topu oyuna tek elle sokma konusunda da mükemmeliğe belki de ilk ulaşan kaleciydi ve topu çok rahat bir şekilde eliyle orta sahaya kadar ulaştırabiliyordu. Rıdvan’ın bir sürü Altaylı’yı çalımlayıp attığı golü hatırlarsınız değil mi? Şeytanın serisine başlaması için topu orta sahaya kadar gönderen Toni’ydi.

Bu da burada biter efendim. Bir daha ki yazıda, biri eski biri yeni dünyadan iki çağdaş kaleciyi hatırlayalım diyorum ben… Macar Grosics ve Brezilyalı Gilmar için tozlu sayfalara tekrar dalacağız.

Hiç yorum yok: