Yıl 1950, günlerden 24 Haziran. İlk 3 Dünya Kupası’nda şampiyon olmayı başaramayan Brezilya, bu defa kendi evinde oynanacak kupayı kesin kazanmak istiyor ve 1950 Dünya Kupası’nın açılış maçında rakip Meksika. Efsanevi Maracana stadı hıncahınç dolu. Meksika’nın daha 21 yaşındaki kalecisi kimsenin umurunda değil, ilk kurtarışını yaptıktan sonra adeti olduğu üzere topu öpmesi de pek heyecan yaratmıyor. Herkes Brezilya’nın gollerini ve galibiyetini bekliyor. Meksikalı genç kaleci, dalga dalga gelen Brezilya akınlarına en fazla 30 dakika dayanabiliyor. Sonrasında topu ağlardan 3 kere daha çıkarıyor ve maçı Brezilya 4-0 kazanıyor.
Onaltı yıl sonra bu defa bir başka mabetteyiz. 19 Temmuz 1966, Wembley, Londra. Bu defa ateşli Latinlerin yerine çoğunluğu İngiliz 61,000 kişi, Uruguay ile Meksika arasında oynanan 1. grup son maçı için tribünlerde. Belki bu seyirci 0-0 biten ve Uruguay’ı, İngiltere’nin ardından grup ikincisi olarak çeyrek finale taşıyacak maçta gol göremiyorlar ama maçın bitiminin ardından artık efsane olmuş ve iki takım oyuncuları tarafından omuzlarda taşınan Meksika kalecisini ayakta alkışlıyorlar.
O kaleci bugün 78 yaşında ve CONCACAF’ta 20. Yüzyılın En İyi Kalecisi Ünvanı’nın ve FIFA’nın Onur Ödülünün sahibi. Hâlen Meksika’da futbol denince akla gelen ilk 10 isimden birisi ve kaleci denince de 100 yıla yakın devam eden bir zincirin en parlak halkası. Huzurlarınızda Antonio Felix "Tota" Carbajal Rodríguez.
Başkent Mexico City’de 7 Temmuz (bazı kaynaklara göre de Haziran) 1929 günü doğar Antonio Carbajal. O bir Latin Amerikalıdır ve doğal olarak futbolu sever. Aslında hayali kalecilik değildir ama en az ayakkabı bu mevkide parçalandığı için biraz da “fakirliğin gözü körolsun” serzenişiyle geçer kaleye. Önce mahallesinde kalecidir sonra da Oviedo minik takımında oynamaya başlar. Henüz 13 yaşındayken ise Espana klubünün genç takımında oynamak için bir fırsat yakalar. Ancak aynı zamanda çalışması da gerekmektedir ve bir cam işleme fabrikasında iş bulur. Yine de patronunun fırçalarına rağmen futbola da devam eder ve Espana Genç’in kalesini diğer 5 adayın elinden alıverir. O zamanlar Maracana’da başlayıp, Wembley’de sona erecek bir efsanenin kahramanı olacağını biliyor muydu, pek sanmam.
Carbajal’in klüp kariyeri profesyonel oluşundan sonra çok kolay da ondan öncesi gene İspanyolca olan çeşitli kaynakların birbirine uydurulmaya çalışılması nedeniyle bir hayli çetrefilli. Bazı yerlerde 1946-1948 yılları arasında Santa Maria de la Riberia isimli bir takımda oynadığı yazıyor ama çoğunluk profesyonel kariyerini 1948 yılında Espana A takımıyla başlattığına göre Santa Maria da bir başka genç ya da amatör takım olabilir. Her neyse, 1948 yılında Carbajal, o zaman ülkenin en zengin takımı olan Club America’da deneme antremanlarına çıkar ancak beğenilmemesi üzerinde Espana’ya dönerek profesyonel olur. Ancak efsane kaleci daha önce, aynı yıl Londra’da yapılan Olimpiyatlara katılacak Milli Takıma seçilecektir. İlk turda Meksika, o zamanlar hâlen tek parça olan Kore’ye 5-3 yenilerek evine döner ve o maçta da Carbajal yedek bankındadır. Lüzumsuz bilgi: Türkiye ise o turnuvada ilk turda Çin’i 4-0 yendikten sonra, ikinci turda Yugoslavya’ya 3-1 yenilerek eve döner.
Ne diyorduk? Carbajal, Meksika Milli Takımı’nın yedek kalecisidir ve büyük ihtimalle 1950 Dünya Kupası’nı da bu şekilde geçirecektir. Ancak, bir şekilde Maracana’ya çıkan isim, maçtan sadece 4 hafta önce İspanya’ya karşı oynanan iki hazırlık maçında kaleyi korumuş olan Raul Cordoba değil, Carbajal olur. Bir kaynağa göre Carbajal bu hikayeyi şu şekilde anlatmaktadır; Cordoba, İtalya’yla oynanacak olan hazırlık maçından önceki gece feci bir kabus görür ve maçta oynamak istemez. Kendisi ise bu şansı iyi kullanır ve Meksika kalesini devralır. Ama gelin görün ki, arşivlerde Meksika ile İtalya arasında böyle bir hazırlık maçı yok. Carbajal, İspanya’yı İtalya’yla mı karıştırıyor desek, arşivler her iki İspanya maçında da Cordoba’nın oynadığını yazıyor. Daha fazla kurcalamayalım….
Carbajal, beş Dünya Kupası’nda oynayan ilk isim olarak efsaneleşir ve hatta “Beş Kupa” onun lakabı olur. Bugüne kadar bu başarıya sadece Alman Lothar Matthaus ulaşabildi. Ancak Carbajal’in Dünya Kupası kariyerinin çok parlak olduğu söylenemez. Tabi bunda Meksika Milli Takımı’nın o zamanlar çok da güçlü olmamasının etkisi büyük olmalı. Aslında Meksika, Fransa’yla tarihin ilk Dünya Kupası’nı maçını oynayan takımdır ancak daha sonra 1934 ve 1938’I pas geçer. 1950’den sonra ise Dünya Kupası’nın gedikli ülkelerinden birisi olunacaktır ama ilk galibiyet, 1930’daki Fransa maçından 13 maç ve 32 sene sonra gelecektir Meksika, 1950, 1954 ve 1958 Dünya Kupaları’nda oynadığı toplam 8maçta sadece 1 beraberlik alabilir ve toplam 26 gol yer. Carbajal ise, bu 8 maçın 7’inde oynar ve 26 golün 21’ini kalesinde görür. İlk galibiyet, 1962 Dünya Kupası’ndaki son grup maçında Çekoslovakya’ya karşı alınır. Bu turnuvada da 3 maç boyunca Carbajal Milli Takımın kalecisidir ve 4 tane daha yiyerek Dünya Kupaları’nda yediği toplam gol sayısını 25’e yükseltir. Ama kimse bu 25 gol ve kalede olduğu 10 maçta alınan 8 yenilginin hesabını ondan sormaz. Carbajal, refleksleri ve esnekliğiyle ama daha da çok kendine güveni ve, takımı üzerinde kurduğu hakimiyeti ve motivasyonu ile (bunun ne demek olduğunu biraz sonra göreceğiz) bütün dünyada bilinen bir kaleci haline gelmiştir. Daha 1962 Dünya Kupası’ndayken, rakipleri dört kupada oynayan ilk oyuncuya maçlardan önce çiçekler sunmaktadır. Ama Meksika’da hâlen bir efsane olmasına rağmen, fakir yazarınız ilk defa bir kalecinin yaklaşık da olsa boyunu bulamıyor ve size iletemiyor. Ama resimlerinden anladığım kadarıyla en az 1.85 civarında olmalı.
Antonio Carbajal, 1966 Dünya Kupası’nda ise artık 37 yaşındadır ve Ignacio Calderon’un yedeğidir. Meksika’nın sadece artık gruptan çıkma iddiasının kalmadığı 3. maçında oynar ve hem milli takımı hem de futbolu yukarıda anlattığım bu maçla bırakır. Çok ilginçtir ki, sonunda Dünya Kupaları’nda oynadığı 11. maçını ilk defa gol yemeden tamamlamayı başarır, bu da veda maçıdır. Aslında 1962’de İspanya’ya karşı oynadıkları maçta nerdeyse bunu başaracaktır ama 90. dakikada gelen gole engel olamaz ve Meksika 1-0 kaybeder.
Yukarıda yazdığım gibi Meksikalı kalecinin 5 Dünya Kupası’nda oynama rekoru Matthaus tarafından 1998 egale edilmiştir. Carbajal Dünya Kupaları tarihinde en çok gol yiyen kaleci olmak gibi pek hoş olmayan bir rekoru ise 2002 yılında Suudi Arabistan’dan Mohammed Al-Deayea kendisine yetişene kadar 25 golle elinde tutmak zorunda kalmıştır. Al-Deayea ise bu rekoru tek başına ele geçirme fırsatını (!) ise, 2006 Dünya Kupası’nda 3 maçta da yedek kalarak kaçırır.
Dönelim Carbajal’in klüp kariyerine ki bu 48 defa formasını giydiği milli takım kariyerine göre çok daha başarılı sayılabilir. Kendisini en son 1948 yılında Espana’da profesyonel olurken bırakmıştık. İki sene burada oynadıktan sonra klüp kapanır ve “Tota” kariyerinin geri kalanını geçireceği “hayatının klübü” Leon’a trasfer olur. 1951-52 sezonunda, henüz 22 yaşındayken aynı zamanda takımın Teknik Direktörlüğü’nü de üstlenir ve futbolu bıraktığı 1966 yılına kadar yeşil beyazlı takımın hem kalecisi hem de Teknik Direktörü olur. Hani demiştik ya, Carbajal’i büyük yapan özelliklerinden birisi de takım üzerindeki hakimiyetidir diye, işte bunun için. Henüz Teknik Direktörlüğü üstlenişinin ilk yılında Leon’u Meksika Şampiyonluğu’na ulaştırır. Bu başarıyı 1955-56 sezonunda da tekrarlayacaktır. Bu arada kendisi de 1953, 1956, 1957 ve 1961’de yılın oyuncusu seçilir.
100 yılı aşan futbol tarihinde kaleciden yana pek sıkıntı çekmeyen Meksika’da hâlen Carbajal bu mevkide oynamış en büyük isimdir. Efsane kaleci, 1966 yılında futbolu bıraktıktan sonra Atletico Morelia, Union de Curtidores ve Athletes Peasants takımlarını çalıştırır. Maalesef hangi dönemlerde bu takımların başında kaldığına ya da ne kadar başarılı olduğuna dair pek bir şey bulamıyoruz. Aslında bu takımların ismini doğru bulduğumuza bile şükretmeliyiz. Ancak bazı yerlerde Atletico Morelia’nın başında 10 yıla yakın bir süre kaldığı ve klüp üzerinde bıraktığı etkinin bugün de devam ettiği yazmakta.
Carbajal, 1990’lı yılların sonuna doğru birden bire profesyonel futbol dünyasından elini ayağını çeker. “Hayatının klübü” Leon’un bulunduğu aynı isimli şehre geri döner ve çocukluk tutkusu olan cam işçiliğine verir kendisini: “Son zamanlarda oynanmaya başlanan futboldan hiç hoşlanmıyorum. Forma aşkı kalmadı ve oyuncular, içinde yaşadıkları ve kendilerine saygı duyulan şehirleri sevmek zorunda hissetmiyorlar”.
“Televizyon, yarattığı futbol endüstrisi nedeniyle zararlı oldu. Şimdiki futbolcular çok para kazanıyorlar ama çok dengesiz performanslara sahipler. Eğer bu kadar çok para ödeniyorsa neden sürekli olarak iyi değiller? Bizim zamanımızda çalışmak zorundaydınız, çünkü çalışıp oynayamadıkça para alamazdınız”. Bu yüce ruh hâlen, futboldan uzaklaşsa da Meksika hükümetinin, sorunlu çocukların ve madde bağımlılarının futbol yoluyla rehabilitasyonu programına katılmaktadır. Zaman zaman da gazetelerde yer alarak, günümüz futbolcularını, onları gereksiz yere pompalayan medyayı ve futboldan anlamayan işadamı klüp başkanlarını eleştiren bir huysuz ihtiyar portresi sunmaktadır. Ama FIFA bile hâlen bu huysuz ihtiyarı, kendisinin futboldan uzaklaşmasına rağmen unutturmamaya çalışmakta ve gençlere örnek bir karakter olarak sunmaktadır. O karakter ki, bütün kariyeri boyunca formasının altına bir de Leon’un renklerinden birisi olan yeşil renkte bir içlik giymiş ve lime lime olmuş bu içlik kariyerinin sonuna doğru bir maç sonrası yaşanan sevinç sırasında kaybolduğu zaman “hayatımın en büyük kaybı” demiştir.
Carbajal gibi adamları yazdıkça içimde böylelerinin artık giderek daha azaldığını düşünerek hüzünleniyorum doğrusu… FIFA boşuna uğraşmıyor; “oyunun güzelliği” için onun gibi oyuncuların varlığını sürdürmesi gerekiyor.
Bir dahaki yazıda, 20. yy’ın en iyi kalecileri arasında belki de hafızamızda en çok yere sahip isme yer veriyoruz efenim: Sarışın dev Peter Schmeichel…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder