Hatırlarsanız, Gordon Banks’i anlattığımız yazıda efsane kalecinin 1963 yılında bir gün, takımı Leicester City’nin genç takım idmanını izlerken ve 13 yaşındaki kaleciyi beğendiğini ve bunu söylediği menajerinden “Günü gelince kaleyi senden alacak” cevabını aldığını yazmıştık. Gerçekten de genç kaleci sadece 4 yıl sonra Banks’in takımdan ayrılmasına sebep olacaktır. Bu kaleci aradan 33 yıl geçtikten sonra 1996’da son kez bir Premier Lig maçına çıkarak, sayılar açısından görkemli kariyerini sona erdirecektir. Bana kalırsa bu sayılardan başka hiçbir numarası da yoktur. Ama yine de futbol tarihine geçmiş bu ismi, elimden geldiği kadar saygılı ve objektif olarak anlatmaya çalışacağım efenim.... Huzularınızda Peter Shilton.
2. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’nin yaralarını saran şehirlerinden birisidir Leicester ve bu şehirde yaşayan Shilton ailesi 18 Eylül 1949 tarihinde doğan oğullarına Peter Leslie ismini verirler. Kendi hâlinde geçen çocukluğunun ardından minik Peter, 13 yaşında okulunun yanı sıra Leicester City’nin minik takımına da gidip gelmeye başlar. Yaşadığı şehir, o zamanlar dünyanın en büyük iki kalecisinden birisi olan Gordon Banks’in de yuvasıdır ve Peter’ın da efsane isimden etkilenerek kaleciliğe heves etmesi hiç de şaşırtıcı olmasa gerek. Daha o yaştan hayalleri dünyanın en iyi kalecisi olmaktır. 1.85’lik boyu ve yeteneği belki bir kaleci için gerekecek en üst seviyede değildir ama hedeflerine ulaşma isteği ve bunun getirdiği çalışma azmi ile hırs Shilton’da fazlasıyla vardır. O kadar ki, henüz 16 yaşındayken Mayıs 1966’da Everton karşısında Leicester City’nin kalesini koruyacaktır. Peşinden gelen 1966/67 sezonunda da Banks’in yedeği olarak fırsat bulduğu zaman başarılı maçlar çıkarır ve teknik heyetin gözüne girer. Sezonu bittiğinde henüz 18 yaşını doldurmamış olan Peter, Leicester City yönetimine resti çeker; takımın birinci kalecisi olmayacaksa başka bir takım gitmek istemektedir. Takım yöneticileri büyük ihtimalle uykusuz geceler geçirdikleri bir düşünme sürecinin ardından belki de hayatlarının en riskli kararlarından birini verirler ve İngilizlere göre dünyanın en iyi kalecisi Gordon Banks satılır.
Shilton’ın Leicester’ın 1 numarası olduğu ilk yıl olan 1967/68 sezonuna ilişkin en önemli ayrıntı, kalecinin 33 yıllık kariyerindeki tek golünü, kendi ceza sahasından yaptığı bir vuruşun Dell kalesine girmesiyle atmasıdır. Sonraki yıl ise Leicester için oldukça ilginç geçmiştir. Takım Lig’den düşerken, diğer yandan FA Cup’ta finale kadar yükselir ancak Manchester United’a tek golle mağlup olur. Shilton ise, Ayrıca FA Cup finali için Wembley’in çimlerine yürüyen en genç kalecilerden birisidir ama birkaç defa daha yarı-final görmesine rağmen bir daha FA Cup’ta final oynayamayacaktır. Sonraki sezon için bazı teklifler alır ama kendisi için Banks’ten vazgeçen Leicester’ı bırakmamaya karar verir. Bu kararı ve İkinci Lig’de çıkarttığı başarılı maçlar ona milli takım kalesini açacaktır.
Milli takımın teknik direktörü Alf Ramsey, 25 Kasım 1970’te Doğu Almanya’ya karşı oynanan özel maçta Shilton’a toplam 125 defa giyerek İngiltere için bir rekor kıracağı milli formayı ilk defa verir. Ancak Shilton’ın milli kariyerindeki yollar 1980’lerin başına kadar hep çok zorlu olacaktır. Öncelikle, 1972 yılında geçirdiği trafik kazası sonrasında futbolu bırakana kadar Gordon Banks’i bekler ve maalesef bu defa rest çekebilme ihtimali de yoktur. Sonrasında ise önce Banks’in yedeği Pat Bonetti ile sonra 1970’lerde hem İngiltere’de hem de Avrupa’da fırtına gibi esen Liverpool’un kalecisi Ray Clemence ile büyük bir rekabete girer. 1970’lerde İngiltere milli takımının teknik heyeti bu iki isim arasında seçim yapmaktan ve hangisini seçerse seçsin basında kopan gürültüden illallah demiştir. Ancak ilginçtir, Clemence’in klüp kariyeri Shilton’a göre çok daha başarılı olmasına rağmen bu isim, futbol tarihine gönülden bağlı kişiler dışındakiler için yabancı sayılır.
Aslında iki isim arasında milli takımın kalecisi için varolan rekabete Shilton biraz daha avantajlı başlamıştır ama yediği bir hatalı gol bu avantajını bir süre için ortadan kaldırır. 1974 Dünya Kupası eleme grubunda Galler’e karşı oynanan ilk iki maçta forma Clemence’indir ancak Alf Ramsey sonrasında iyiden iyiye Shilton’u tercih etmeye başlayacaktır ve üst üste 5 maç ona şans verecektir. En önemli maçlar Batı Almanya’daki D.K’na katılmak için son engel olan Polonya karşısındadır ve deplasmanda oynanan ilk maçta kale yine Shilton’a emanettir. 6 Haziran 1973’teki ilk maçta İngiltere 2-0 yenilmekten kurtulamaz ancak 4 ay sonra Wembley’de oynanacak maçta alacağı galibiyet onu, Dünya Kupası’na gitmesi için yeterlidir. İki takım 17 Ekim’de sahaya çıktığında İngiltere kendisine oldukça güvenmektedir. Maçın ilk yarısı Shilton için neredeyse olaysız geçer ve büyük ölçüde sahanın diğer tarafında dönemin bir başka büyük kalecisi Tomaszwski’nin cansiperane oynunu izler. İkinci yarının başında ise Polonya biraz hareketlenir ve İngiltere kalesine daha tehlikeli gelmeye başlar. 55. dakikada orta sahanın solunda kapılan bir topla başlayan Polonya atağı tek pasla sağdan akan forvet Jan Domarski’nin önüne yuvarlanır ve bu oyuncu ceza sahasının hemen dışından çok da güçlü olmayan yerden bir vuruş yapar. Gerçi kan ter içerisinde oraya yetişen defans oyuncusu (ve eskilerin meşhur futbol oyununa isim veren-çok ciddiyim) Emlyn Hughes görüş açısını biraz engellemektedir ama buna rağmen top çok rahat kurtarılabilecek bir hız ve yönde ilerlemektedir. Ancak, aslında uygun pozisyonu çoktan almış olan Shilton topa acaip bir şekilde atlar ve resmen altından kaçırarak golü yer. Sonrasında “mükemmel kurtarışı yapmaya çalışıyordum ama sanırım o anda öncelikle topu durdurmam gerektiğini unuttum” diyecektir. İngilizler, sekiz dakika sonra Allan Clarke’ın penaltı golüyle eşitliği yakalasalar da Tomaszewski’yi bir daha geçemezler ve 1-1 biten maç sonrasında Polonya Dünya Kupası’na katılmaya hak kazanır. Bu maç aynı zamanda Alf Ramsey’in İngiltere’nin başındaki sondan üçüncü maçıdır ve bu unutulmaz isim 3 Nisan 1974’te Portekiz’e karşı oynanan hazırlık maçında 113. ve son defa görev yapar. Shilton içinse 1970’lerin geri kalanı çoğunlukla Clemence’in gerisinde geçecektir ve hatta 1976 yılında milli takımdan affını ister. Ama tabi bu defa rest çektiği Leicester City değl, koskoca İngiliz Milli Takımı’dır ve Shilton 3 ay sonra tükürdüğünü yalamak zorunda kalır. Buna rağmen, Polonya maçındaki “mükemmel kurtarış”tan sonra 1980 yılına kadar geçen altı yılda milli formayı sadece 14 defa giyebilecektir. Zaten 1970’ler İngiliz milli takımı için de oldukça karanlık bir dönemdir ve futbolun mucitleri 1974-78 Dünya Kupaları’nın yanı sıra 1972-76 Avrupa Şampiyonaları’nı evden izlemişlerdir.
1973/74 sezonunun sonunda Shilton, değişiklik vaktinin geldiğini düşünür ve Stoke City’ye transfer olur. 1976/77 sezonunun sonuna kadar geçen 3 yıl belki de kalecinin hem klüp hem de milli takım kariyerindeki en sessiz sakin dönemdir. Ancak bu deyim yerindeyse fırtına öncesi sessizliktir ve kalecinin kariyerindeki en muhteşem dönemin başlangıcını haber vermektedir. 1977 yılında Stoke City’nin de ligden düşmesi üzerine Shilton, transferini ister ve takımı, Manchester United’ın teklifini kabul eder. Ancak ManU., Shilton’ın istediği parayı çok fazla bularak transferden vazgeçer ve Shilton, o sezon 1. Lige dönen Nothingham Forest ile anlaşma imzalar. Tranferin, yeni sezonun başlamasından bir ay sonra gerçekleşmesi nedeniyle takımın Lig Kupası’nı kazandığı maçlarda oynayamaz ama Brian Clough yönetimindeki Forest’in inanılmaz bir şekilde lige çıktığı sene şampiyon olmasında büyük pay sahibi olur. Ligde oynadığı 37 maçta sadece 18 gole izin verecek ve İngiltere’de “Yılın Oyuncusu” seçilecektir. Ayrıca, şampiyonluğun kazanıldığı maçta Derby County’ye karşı yaptığı bir kurtarış çoğu kimse tarafından kariyerinin en iyisi olarak kabul edilmektedir. Bu başarıları, milli takımın ona yeniden gülümsemesine yol açar ve takımın yeni teknik direktörü Ron Greenwood, Shilton ve Clemence’i dönüşümlü olarak oynatmaya başlar. Bu seçim güçlüğü, Greenwood’un üst düzey yönetim becerilerinin bile sorgulanmasına yol açacaktır. Hatta Nothingham Forest menajeri Clough; “Shilton, kaleciliğin her yönüyle Clemence’ten ileride. İkisini dönüşümlü oynatmak Shilton’a yapılacak en büyük hakarettir” bile diyerek oyuncusunu savunmuştur.
Nothingham Forest, 1978/79 sezonunda Ligi ikinci bitirse de Lig Kupası, Şampiyon Klüpler Kupası ve Süper Kupayı kazanmayı başaracaktır. Lig Kupası ve Ş.K. Kupası’nda bir sonraki yılda da finale ulaşılsa da sadece ikincisi bir kez daha Forest müzesine gidecektir ve bu muhteşem 3 yıl boyunca oynan her maçta Shilton’ın katkısı büyüktür. Kaleci, daha şimdiden 30 yaşında ve kariyerinin 14. senesindedir ve büyük ihtimalle herkes onun artık yavaş yavaş sahneden çekilmesini beklemektedir ama kimse onun hırsıyla daha uzun yıllar oynayacağını tahmin etmemiştir. Yine de 1977-80 arası klüp kariyeri açısından Shilton’ın en parlak dönemi olarak gösterilebilir.
33 yıllık bir kariyerin dümdüz bir çizgide geçmesini beklemek gerçekten de haksızlık olur heralde. Gerçekten de Peter Shilton’ın kariyeri iniş ve çıkışlarla doludur. Ve ilginç şekilde ikinci düşüş dönemi de önemli maçta yediği bir hatalı golle başlar. 15 Mart 1980’deki Lig Kupası finalinin 67. dakikasında Shilton, defans oyuncusu David Needham’la anlaşmazlık sonucu çarpışır ve top maçın tek golü için Wolverhampton Wanderers’dan Andy Gray’in önünde kalıverir. Bunun ardından kalecinin özellikle klüp kariyerinin ve özel hayatının düşüşe geçmeye başladığını görüyoruz. Ancak öncesinde, 1980 yazında İspanya’da düzenlenen Euro 80 finallerinin hayatî önemdeki ikinci maçında İtalya karşısında kaleye geçecektir ve Tardelli’nin 79. dakikada atacağı gol, İspanya’yı yenen, Belçika ile ise berabere kalan İngiltere’nin elenmesine yol açacaktır. Bu Shilton’ın 31. milli maçı olurken, dışarıda iyi arkadaş olduğu rakibi Clemence ise şimdiden 50 maça ulaşmıştır bile.
1980/81 sezonundan itibaren Nothingham Forest bir orta sıra takımı görünümüne bürünürken, Shilton ise daha sonra bağımlılık hâline gelen kumara başlamıştır. Ayrıca evlilik dışı ilişkisi olduğu ve içkili araba kullandığı iddiaları da gazetelerde yer almaktadır. Shilton, 1982 Dünya Kupası öncesinde Forest’ten ayrılmaya karar verir. Bu arada milli takım teknik direktörü Greenwood en sonunda kararını verir. Shilton’dan bir yaş büyük olan Clemence, özel maçlarda forma giyerken, resmî maçlarda İngiltere’nin kalesi uzun yıllar boyunca sadece iki önemsiz istisna dışında Shilton’a emanet olacaktır. 16 Haziran 1982’de, ilk defa milli oluşunun üzerinden tam 10 sene ve 37 maç geçtikten sonra Shilton, Dünya Kupası grup maçlarının ilkinde Fransa’ya karşı oynamak için sahaya çıkar. 3-1 kazanılan maçın ardından İngiltere, Çekoslovakya’yı 2-0, Kuveyt’i ise 1-0’i geçerek ikinci tura çıkar. İkinci turda ise Batı Almanya ve İspanya ile alınan iki golsüz beraberlik, eve dönüş biletini keser. Shilton, 5 maçta sadece bir gol yemiştir ve belki de 1982 Dünya Kupası, milli takım kariyerinin zirvesidir.
Nothinghan Forest’ten ayrılan Shilton, Arsenal’in de kendisiyle ilgilenmesine rağmen milli takımdan arkadaşları olan Kevin Keegan ve Alan Ball’un peşinden Southhampton’a gider ve burada geçirdiği 5 sezonda 1983/84’teki Lig ikinciliği dışında gözlerden uzak bir dönem geçirir. Diğer yandan, İngiltere 1984 Avrupa Şampiyonası’na katılamasa da Shilton’ın milli forma üzerindeki hakimiyeti sürmektedir. 16 Ekim 1985’ tarihinde bizi Wembley’de 5-0 yendikleri D.K. grup eleme maçında 74. defa sahaya çıkarak, Gordon Banks’in en çok milli olan kaleci rekorunu ele geçirir. Aynı maçtan önceki gün Wembley’e koşarak çıkan Abdülkerim Durmaz ise, Wembley’e ilk çıkan Türk olmuştur.
Dünyanın dört bir tarafından milyarlarca insanın dikkati 1986 Dünya Kupası için Meksika’ya çevrildiğinde İngiltere, başaltı takımlardan birisi olarak görülüyordu. Ancak grup maçlarına hiç iyi başlayamayan Adalılar (yazının burasına kadar Adalılar demeden durdum ama artık dayanamadım…) Portekiz’e 1-0 yenilip, Fas ile 0-0 berabere kalır ve ancak Polonya’yı 3-0 yenerek averajla ikinci olmayı başarır ve ikinci tura yükselir. İlginç bir not: Portekiz, İngiltere galibiyetinden sonra Fas ve Polonya’ya yenilir ve grup sonuncusu olarak evine döner. Herneyse, İngiltere ikinci turdaki rakibi olan Paraguay’ı, 3-0’lık rahat bir skorla geçer ve 22 Haziran 1986’da çeyrek final mücadelesi için Azteca Stadında Arjantin’in karşısına çıkar. Hiç uzatmayı düşünmüyorum; “Tanrı’nın eli” ve tüm zamanların en güzel gollerinden birisiyle Maradona, Falkland Savaşı nedeniyle Arjantin’in karşısında boynu bükük durduğu İngiltere’ye güzel bir ders verir.
İngiltere için kötü günler Euro88’de de devam edecektir. Shilton, bizi bir kez daha 8’ledikleri gruptan rahatça çıkan milli takımda 100. maçını Euro88 grup maçlarında Hollanda’ya karşı oynamaya hazırlanmaktadır. Ancak bir önceki maçta İrlanda’ya beklenmedik şekilde 1-0 yenilen İngiltere, Hollanda’ya karşı Van Basten’in 3 golüyle 3-1 kaybeder. Son maçta menajer Robson, Shilton’u kenara çeker ama diğer finalist Sovyetler Birliği de Hollanda ile aynı tarifeyi uygular. Hadi buraya kadar gelmişken milli takım kariyerini bitirelim. 1990 Dünya Kupası için İtalya’ya gidildiği zaman Shilton 41 yaşından gün almaktadır ve Bobby Charlton’un 108 maçlık milli forma rekorunu da bir yıl önce tarihe gömmüştür bile. İrlanda Cumhuriyeti, iki yıl önce olduğu gibi yine İngiltere ile aynı gruptadır ve 1-1 ile yine İngilizlere çelme takmayı başarır. Ancak, Hollanda ve Mısır karşısında oynanan diğer iki maçta Shilton son büyük gösterisini yapar ve İngiltere’yi averajla da olsa gruptan çıkaran isimlerin başında gelir. İkinci turda, Belçika’yı 1-0 geçen Adalılar (artık kapı açıldı bi kere) çeyrek finalde ise Kamerun’u tartışmalı iki penaltı ile 3-2 yenerek, dünyanın önemli bir kısmının nefretini kazanır. Yarı finalde ise rakip Batı Almanya’dır. İlk yarısı golsüz geçen maçın ikinci yarısında Brehme’nin frikiği defanstan sekerek Shilton’ı çaresiz bırakır. Lineker’in bitime 10 dakika kalan golü maçın uzatmalara ve penaltılara taşır ancak penaltılar artık 40 yaşındaki kalecinin kaldırabileceğinden daha fazladır. Bütün penaltılarda köşeyi doğru bilmesine (ya da en azından otobiyografisinde böyle olduğunu ileri sürmesine) rağmen hiçbirini kurtaracak kadar güçlü bir atlayış yapamaz ve İngiltere yarı finalde elenir. Shilton’un milli takımla 125. ve son maçı ise yine kalecinin kariyerine zaman zaman damga vurmuş bir hata ve sonucunda gelen golle hatırlanır. Ev sahibi İtalya’ya karşı oynanan 3.’lük maçının 70. dakikasında, kendisine atılan bir geri pası ıskalayan Shilton, Roberto Baggio’nun topu alıp kaleye bırakmasını çaresizlik içinde izler ve maçın ardından milli formayı bıraktığını açıklar. 32 yaşında tanıştığı Dünya Kupası’nda toplam 17 maç oynar ve bunların 10’unda gol yemeyerek, daha sonradan Fabien Barthez’in de ortak olacağı bir rekor kırar.
Shilton’ın klüp kariyerini de hızlıca bitirmek istersek Southampton’ın ardından 1987-92 arasında Derby County’de oynadığını görüyoruz ve hatta 1988-89 sezonunda Derby ligi 5. sırada bitirmeyi başarmıştır. Bu sıra, İngiliz takımlarının Heysel faciası sonrası Avrupa Kupaları’ndan 5 yıllığına men cezası olmasa UEFA Kupası’na gidebilmek için yeterli olacaktır. 1991-92 sezonunda Derby County ikinci lige düşünce takımdan ayrılır ve aynı ligdeki Plymouth Argyle takımına menajer-oyuncu olarak transfer olur. Ancak 3 sene oynayacağı bu takımla da hemen ilk sezonunda 3. lige düşüverir. Artık tek bir amacı kalmıştır İngiliz Liglerinde 1000 maç oynayan ilk oyuncu olmak bunun için sırasıyla Wimbledon (1994-95, 0 maç), Bolton Wanderers (1994-95, ikinci lig, 1 maç), Coventry City (1995-96, 0 maç) ve West Ham United’a (1995-96, 0 maç) sürüklenir durur. Ama yılmamıştır. 1996-97 yılında, tam 47 yaşındayken üçüncü lig takımı Leyton Orient’e geçer ve burada oynadığı 9 maçla toplam 1005 rakamına ulaşır. Artık futbolu bırakabilecektir. 1980’lerde başlayan kumar alışkanlığının yarattığı finansal sorunlardan kurtulmaya yoğunlaşır ve bugün hayatını çeşitli organizasyonlarda konuşmacı olarak kazanmaktadır.
Kendi standartlarımın dışında bir yazı oldu. Genelde efsane kalecilerin hayatını anlatırken, milli takım ve klüp kariyerini genel olarak birbirinden ayırabiliyorduk ama 33 yıllık bir futbol hayatında bu neredeyse imkansızdı. Yazıya başlarken, normalde adamdan saymadığım Shilton’la ilgili saygımı artıracak bir şeyler bulmayı umuyordum. Ama olmadı. Bana kalırsa Peter Shilton sadece çalışma azmi, hırsı ve buna bağlı olarak üç kuşağı kapsayan futbol yaşamı için takdir edilebilecek bir isim. Bu uzun kariyere baktığımız zaman, sadece 3 yıllık bir zirve var. Onun dışında, Shilton nerdeyse kurtardığı maçlardan daha çok sattığı maçlarla hatırlanıyor. Düşünsenize, adama takılmış tek lakap Brian Clough’ın kullandığı “bizim koca kafa” olmuş.Ayrıca, Nothingham Forest dışında iki defa eline fırsat geçmesine rağmen büyük takımlarda oynama şansını reddetmiş. Büyük ihtimalle Gordon Banks’e bile posta koyması, başından bu yana İngilizlerin onu daha yakından izlemesine sebep olmuş. Bir de 80’lerin ikinci yarısından itibaren, yaşlanmasına rağmen oynamaya devam etmesiyle, böyle şeylere bayılan Adalılar’ın (söz bu son) onu biraz over-rated oyuncu hâline getirmiş. Ne demek istediğimi, yazı boyunca ismini defalarca andığımız Ray Clemence ile Shilton’un başarılarını karşılaştırarak göstermek istiyorum. Bu rakamların ötesinde Liverpool gibi bir efsanenin kalesinde 14 yıl durabilmek var.
Lig Şampiyonlukları: Clemence (5), Shilton (1)
Lig Kupası: Clemence (1), Shilton (1)
FA Cup: Clemence (1), Shilton (0)
Charity Shield: Clemence (5), Shilton (0)
Şampiyon Klüpler Kupası: Clemence (3), Shilton (2)
UEFA Kupası: Clemence (2), Shilton (0)
Süper Kupa: Clemence (1), Shilton (1)
İngiltere Milli Takımı: Clemence (61), Shilton (125).
Daha fazla uzatmıyorum. Bir sonraki yazıda yeniden yakın zamanlara geliyoruz ve Jose Luis Chilavert’in yaşamına ve kariyerine bakıyoruz.
Eyvallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder