Dün gece yerel saatle 2’de uçak hava alanına inip, o dakikaya kadar başı açık olan kadınların başlarını örtmesiyle, 10 gün sürecek olan İran seyahatim resmi olarak başlamış oldu. Açıkçası buradaki kadınların başlarını örtmek konusundaki isteksizliklerini gördükten sonra yıllardır önerdiğim, bizdeki dincilerle buradaki ilericilerin tecridi konusundaki görüşüm daha da kuvvetlendi. Zira buradaki kadınlar kafalarını doğru düzgün örtmüyorlar bile. Taktıkları şey zaten türban değil, şal ve kafalarının yarısına kadar saçları açık. Bizdekiler halen daha türban tartışması yapsın dursunlar, ben bu muhabbeti daha fazla uzatmayayım.
Tahran’ı şehir olarak değerlendirirsek açıkçası yol dışında devrimden fazla bir şey değişmemiş gibi duruyor. Yine de şehrin özellikle kuzey kesiminde inanılmaz güzel binalar var. Bunun yanı sıra bir daha hayatta buranın trafiğini gördükten sonra İstanbul trafiğine laf etmem. Benzinin litresi 10 cent olunca toplu taşıma diye bir şey neredeyse yok. Herkesin altında araba var. Özellikle Peugeot ve Hyundai oldukça fazla kullanılıyor. Araba çokluğundan ziyade trafikte orman kuralları geçerli. Şeritmiş, ışıkmış, geçiş üstünlüğüymüş burada hepsi hikaye.
Gelelim işin futbol boyutuna. Persepolis ile Esteghlal buranın Galatasaray’ı ile Fenerbahçe’si. İran’da ligin son iki haftasına girerken Esteghlal ligde ikinci durumdaydı. Saipa ile oynayacakları maç için meşhur Azadi stadında soluğu aldık. Maçta kafadan bir 30 bin kişi vardı. Ancak stad 90 bin kişilik olunca o 30 bin kişi azmış gibi duruyordu haliyle. Futbol tahmin edebileceğiniz gibi burada henüz yeteri kadar endüstriyel ve profesyonel değil. Oynanan oyunun seviyesi Bank Asya düzeyinde. Forma satın almak vb. gibi günümüz endüstriyel futboluna ait kavramlar henüz burada yok.
Stat dışında çakma Esteghlal bayrakları satılıyordu. İnsanlar bunları pelerin gibi kullanıyorlar. Fiyatları boyuna göre 2-3 $ arasında değişiyordu. Çocuklardan birini çevirip niye maça formayla gelmediklerini sordum. İşten geldiğini söyledi. Statta forma satılmadığı için de gidip forma almamışlar. Forma satılsa kaç para verirsin diye sordum, karşılığında 4-5 $ cevabı aldım. Bunun üzerine sıradan bir gömleğin ise 20-25 $ olduğunu öğrendim. Kısacası burada henüz öyle bir alışkanlık yok.
Stadın hiçbir yerinde tel örgü yok. Zaten insanlar oturarak maç izliyorlar. Stada kadınların girmesi yasak. (O kadar da abartmayın canım, burası halen daha İslam devleti) Öte yandan kadın maçlarına da erkekler giremiyor. Kadınların izleyebildikleri tek maç kadın maçları olduğu için, kadın futbolunun ilgisi baya yoğunmuş dediler.
Fanatizm gibi kavramlar buraya oldukça uzak şeyler. Maç öncesinde oyuncu listeleri okunurken taraftarlar (deplasman taraftarı yok, sadece Esteghlal taraftarı) iki takımın da oyuncularının ismini bağırdılar. Her ne kadar Mustafa abi, “yatsınlar diye rakibe yalakalık yapıyorlar” dese de hiçbir şekilde alışık olmadığımız bir görüntüydü. Keçiboynuzu tadında bir ilk yarı seyrettikten sonra stat ve futbol hakkında alacağımızı aldık ve stattan çıktık. Stat tabi ki taştan bir binadan ibaret, tamamen üstü açık hatta stadın ikinci katında koltuk da yok. Beton sıraya oturuyorsun, kısacası bizim statların 20 sene önceki hali gibi.
İlk günden bildireceklerim bunlar. Vaktim oldukça 10 gün süresince buradan gezi notlarımı yazmaya devam edeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder