İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

21.05.2009

İstanbul'da bir final akşamı

Ocak ayında bilet satış döneminde finale bu iki takımın kalacağını bilsem final için bu kadar parayı gözden çıkartır mıydım, pek sanmıyorum. Kriz sebebiyle çapulcu Ukraynalı’lar kendilerine gelen 10bin bileti dahi satamayıp, UEFA’ya geri gönderdiği bir ortamda zaten sarhoş biletsiz taraftar bulup, biletleri karaborsa yapmak zaten hayal olmuştu.

Şu durumun altını çizeyim, olay takımları gitmem ben bu maça değil. Netice itibariyle bir futbol taraftarıyım ve kendi şehrime UEFA Kupası finali gelmişken hangi takım olursa olsun giderim. Olay bu maç için 100 avro ödemeye değer miydi?

Birçok insan değmeyeceğini düşünmüş olmalı ki, zaten biletler satılmadı. Federasyon da aman stat boş gözükmesin diye insanlara biletlere bedavadan dağıttı. Bu sebeple maç saatinde, maç biletinin değerinin bile altında fiyata bilet satıldığı iddia ediliyor.

***

18.15 vapuruyla Kadıköy’e geçmemle başladı final hikayesi. Kadıköy meydanı Werderlilerin toplanma alanıydı. İşportacılar ve imitasyoncular için bir nimetti Kadıköy meydanı. Bakkaldan 2 liraya aldıkları biraları Almanlara 5 liradan satanlar mı istersin, çakma final atkılarını kakalamaya çalışanlara kadar her türlü işporta malı mevcuttu. Bahariye’ye çıkan yolda daha neler görecekmişiz de haberimiz yok. Çakma final t-shirtlerinden tut, imitasyon Werder, Şaktar formalarına kadar ne ararsan vardı.

Böyle bir ortamda Carlsberg’in sponsorluğunda hazırlanan fanzone büyük bir başarısızlık kampanyası olarak promosyon tarihine geçti. Vapurla gelenler vapurdan inenler zaten meydanda toplanmışlarken, deniz otobüslerinin arkasındaki izbe fanzone’a insanlara çekmek için cıstak müzik ve dev ekrandan daha fazlası lazımdı. 8 avroya biranın satıldığı, Park büfede daha güzelinin ve daha fazla çeşidin bulunduğu bir ortamda köfteyi Park büfenin 4 katı fiyatına satarsan zaten kimse oradan yemez. Bi t-shirt ü de 35 liradan satarsan, insanlar da gider işporta malı alır.

***

Mercan’da kokoreç, midye keyfi yaptıktan sonra stada doğru yürümeye başladık. Gayet esmer, klasik bir Türk genci olarak neden insanların benim Alman olduğumu düşündüklerini yolda yürürken “Lucesc, Lucescu” diye bağırıp, koyacak işareti yaptıklarını halen daha anlamış değilim. Bu durum stat girişinde de devam etti. Baş sponsor Carlsberg’in içeride bira sattığını düşünerek, elimdeki Carlsberg ile stada girmeye çalıştım. Girişteki görevli “this is not allowed” deyince kalan birayı diktim ve kutuyu yere bıraktım. Bunun üzerine görevli sırıtarak “Now, it is OK” dedi. Türk olduğumu belli etmedim. Türk olduğumu anlasa böyle sırıtıp, espiri yapmayacağını, tam tersine “ yassahh hemşerim” diye çıkışacağını gayet iyi biliyordum. Türkler’in, Avrupalı’ya şirin görünme çabaları.

***

3 sezondur kombineli bir taraftar olarak bu statta son üç sezondur oynanan maçların kafadan bir %70’ine gitmişimdir. Ancak Fenerium tribününe ilk defa geldim. Pahalı tribünün içi daha farklı tabi ki. Kafeteryasında masalar ve plazma TV falan var. Devre arasında insanların kafeteryada oturup çay içerek maç izlediklerini gördüm. Salak lan bu adamlar. Sen git o kadar para ver stada gir, sonra da içerde maçı televizyondan izle. Bu arada sağolsun Mustafa abi, bize devre arasında basın çadırından jambonlu sandöviç ile elma getirdi. Yoksa, sandöviçin 14, çekirdeğin 4 lira olduğu bir ortamda kafeteryanın yanına yaklaşılmıyordu.

***

Dediğim gibi yurt dışından fazla taraftarın gelmediği bir ortamda stadın büyük bir çoğunluğu Türk seyircilerden oluşuyordu. Bu durum daha maçın hemen başında bütün stadın Gençlik Marşı’nı söylemesiyle ayyukaya çıktı. Yine de bu olay ileride göreceklerimi tahmin etmeme yetmiyordu. Marşı, Şaktar tribünü tarafındaki Türklerin başlatmasıyla, Almanlar marşı Ukrayna şarkısı zannedip, babalamaya çalışsalar da nafileydi.

Sonrasına bir UEFA kupası finalinde hiç de ummadığım bir şey oldu ve bu maçla tamamen alakasız iki takımın taraftarları birbirine girdi. “Her zaman her yerde en büyük fener!” diye bağıranlarla, ne diye bağırdıklarını hatırlamadığım Galatasaraylılar, komik şekilde birbirlerine girdiler.

Gecenin finali ise en çok güldürendi. Şaktar tribünündeki Galatasaraylılar, bir üst katta yer alan Şaktarlılara, tezahüratı öğrettikten sonra “kartal gol gol gol” makamında “Şaktar gol gol gol” tezahüratını yaptılar.

***

Maça gelirsek eğer, Diegosuz, Werder hücumda pek fazla bir şey üretemedi. Kupanın hakkı Şaktar’ındı. Yine de gol atar atmaz, uzun zamandır gözlerden uzak olan Lucescu futbolunu yeniden izlemek bir işkence olacaktı. Neyse ki, Werder golü çabuk buldu da, adam akıllı bir maç izledik, ta ki Şaktar ikinci golü bulana kadar. Maç penaltılara gitse, Werder’in kaleci avantajı olduğunu düşünüyorum. Şaktar’ın kalecisi evlere şenlikti. Tek bir kere bile topu oyuna sokmayı başaramadı, yediği golde komediydi zaten. Ama dediğim gibi Werder’in hücumları kalecinin bu durumundan faydalanamayacak kadar cılızdı. Son olarak ofsayt sebebiyle sayılmayan Werder golü bana sahadan nizami gibi geldi. Yorumlara biri konuda yazarsa sevinirim.

Hiç yorum yok: