Paris Saint-Germain geçtiğimiz yaz Katarlı iş adamı Nassar Al-Kharafi tarafından satın alındığı zaman dünya üzerinde PSG'ye gönül vermiş milyonlarca(!) taraftar yıllar sonra gelecek şampiyonluk için umutlanmıştı. Genelde bu tip yatırımcılar tarafından satın alınan takımlar ilk yıllarında oluşturdukları toplama takımlarla başarıya ulaşmakta zorlanır(bkz. Man City, Chelsea) Ancak Fransa Ligi'nin Premier Lig'den çok daha kolay olması nedeniyle PSG'nin başarıya ulaşması muhtemel görünüyordu.
Tabii PSG bu, başarılı olamamak bu takımın genlerinde var. PSG de bu amaçla sportif direktörlüğe geçtiğimiz yıl ilk teknik direktörlük kariyerinde Milan ve Inter ile yaşadığı başarısızlıklarla ön plana çıkan kulüp efsanesi(!) Leonardo'yu getirdi. Bu işlerin baştan kötü gideceğinin ilk sinyaliydi. Öncelikle şunu söylemeliyim ki teknik direktörün arkasında "sembolik olmayan" güçlü sportif direktör pek mantıklı bir tercih değil bence. Çiftbaşlılık benim sevdiğim bir yönetim tarzı değil. Ama illa ki bu işe gireceksin adama sorarlar niye Leonardo? Leonardo PSG için çok önemli bir isim değil öncelikle, bunu herkes bilmeli. PSG'de sadece bir sezon oynamış ve o sezonda hiçbir başarı kazananamış bir adam. Altta daha ayrıntılı bahsedeceğim uğrunda harcadıkları Antoine Kombouare bu kulüp için çok daha değerlidir. PSG'de beş yıl oynamıştır ve kazanılan son şampiyonlukta (94) vardır. Zaten ben Leonardo'nun torpilini anlamadım. Çok büyük bir topçu değildi, teknik direktörlüğe eski takımı olması sebebiyle Milan ile başladı, başarısız oldu, kariyerinde hiçbir ilgisi olmamasına rağmen Inter'in başına geçti, orda da başarısız oldu, PSG'nin başına tek yetkili olarak getirildi. İlla ki bir sportif direktör isteniyorsa bence bu iş için en doğru isim Pauleta'ydı bunu da belirteyim.
Şimdi Leanardo'nun yaptıklarına bakalım. Önce hakkını verelim, yaz dönemini iyi geçirdi. Çok para harcansa da Pastore, Gameiro, Jeremy Menez, Sirigu, Mohamed Sissoko, Matuidi gibi iyi transferler yapıldı. Takım da sezona iyi başladı, yıllar sonra şampiyonluğa ulaşacağı ümidini verdi. Lille, Lyon ve Marsilya'nın da kötü gitmesi ile PSG rakipsiz görünüyordu. Ancak Leonardo'nun Kombouare ile çalışmak istemediği ve takımın başına Ancelotti'yi getirmek istediği haberlerinin ayyuka çıkması, ve sonunda Leonardo ile Ancelotti'nin Paris'te yemek yemesi Kombouare'nin başının üstünde Demokles'in Kılıcı olduğunu gösterdi. Bu şartlar altında Kombouare'nin başarısız olması kaçınılmazdı. Düşünsenize, sürekli görevden alınma korkusu maçlara çıkıyorsunuz ve oyuncular gelecekte sizinle çalışmayacaklarını biliyorlar. Bu durumda kötü gidiş elbette başlayacaktı ilk yarının sonlarına doğru yaşanan küçük bir düşüş ve ezeli rakip Marsilya deplasmanında alınan 3-0 lık mağlubiyet Kombouare'nin sonunu getirdi.
Komboure her şeye rağmen ilk yarıyı lider bitirdi, ancak Leonardo bu sonuçtan memnun değildi. Takımın Fransa Ligi'nin Ferrari'si olmasını istiyordu ve Ferrari'nin koltuğuna Kombouare'yi yakıştırmıyordu. Bu takım Carlo Ancelotti gibi müthiş kariyerli bir pilotun kontrolünde olmalıydı. Takım şampiyon zaten olacaktı(!), önemli olan gelecek yıllarda Şampiyonlar Ligi'nde zirveye oynamak olmalıydı. Bu karara saygı duymak mümkün değil. Çünkü dere geçerken at değiştirmenin başarıya ulaştığı çok az örnek vardır. Ayrıca madem bu kararı alıyorsun o zaman transferde de ona göre hareket etmelisin. Tevez ve Pato'yu alamadın diye Maxwell, Motta ve Alex'e milyonlar dökmenin ne manası var? Maxwell ile mi Ferrari olacaksın?
Şimdi gelelim Ancelotti'nin performansına. Ancelotti ile takımın kimyası bir türlü uyuşmadı. Nasıl uyuşsun ki? Bir kere bu takımı Ancelotti kurmadı. Oyuncular onun kafasındaki isimler değil. Ayrıca Ancelotti her zaman orta sahada üç defansif yöne de sahip oyuncuyu tercih eder. Bu kadroda ise bu pek mümkün değil çünkü üç defansif orta saha ile sahaya çıkarsanız ya Pastore, Nene, Menez üçlüsünden birinden vazgeçmek zorunda kalacaksınız ya da santraforsuz sahaya çıkacaksınız. Nitekim ikinci yarıda Pastore'nin santrafor oynadığı saçma sapan maçlar izledik, ilk yarıda müthiş bir form grafiği olan forvet Gameiro ikinci yarıda sadece 1 gol attı. Ancelotti ile bir ara iyi bir form yakalayan Hoarau'dan yine Ancelotti anlamsız bir şekilde vazgeçti. Ancelotti'nin sistem ve oyun anlayışı itibariyle oyuncuları kısıtladığı çok net. Ve oyuncuların bu durumdan memnun olduğunu sanmıyorum. Takımın kaptanı ve gelecekte dünya çapında bir stoper olması beklenen (ben FM'de 24 milyon avroya sattım) Mamadou Sakho'yu yedek bıraktı. Komboure döneminde bu takımın lideri Pastore'ydi. (ki 43 milyon euro verdiyseniz olması gereken de budur) Ancelotti göreve geldiğinde Pastore yaklaşık 4-5 hafta sakat olunca Ancelotti takımın liderliğini tam sevdiği bir oyuncu tarzı olan Thiago Motta'ya verdi. Belki de bu karar, döndükten sonra Pastore'nin performansında düşüşe sebep oldu. Ancelotti yönetiminde takımın hücum hattının neredeyse tamamının formu düştü ve bu isimler saha içinde mutsuz görünüyor. Aşırı defansif ilk onbirler ve öndeyken forvet çıkarıp 3 stopere dönmek gibi 1990'larda kalan oyuncu değişikliği tercihleri ile taraftarı çıldırttı. (En azından ben ve zorla PSG'li yaptığım arkadaşlarım çıldırdık:) )
Benim gözlemlediğim bir başka ilginçlik ise PSG bazen maç berabere iken bazen de geriye düştükten hemen sonra iyi oynamaya başlıyor ve skoru lehine çevirecek gol ya da golleri buluyor. Öndeyken ise tuhaf bir şekilde takım kilitleniyor. Örneğin bir Ajaccio maçı vardı, lig sonuncusuna karşı Paris ekibi çok rahat öne geçti, sonrasında 1-0 önde götürdüğü maçta 1-1 beraberliği zor kurtardı. Lyon, Bordeaux, Marsilya, Montpeiller gibi zor maçlarda Paris golü yedikten hemen sonra golü buldu ve güzel comebackler yaptı. Tabii Fransızcamınz yok PSG'yi ancak Türk ve İngilizce yabancı basından takip ediyoruz. Bu konuda Ancelotti'ye eleştiri getiriliyor mu bilmiyoum ama benim gözlemim ve yorumum Ancelotti'nin skor lehine olduğu zaman takımın vitesini kontrollü oynamak için düşürdüğü. Bu tabii PSG gibi dizginlenmesine hiç gerek olmayan, Pastore, Menez, Nene gibi isimlere sahip bir takım için doğru bir tercih değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder