Ta üniversite yıllarımda başka bir G.Antepli arkadaşım "siz İstanbul'da kebap yediğinizi mi sanıyorsunuz" dediğinden beri Gaziantep gidilmesi gereken yerler listemin bir köşesinde yer alıyordu.
Pegasus'un yaz fırsatlarında gidiş dönüş 100 tl ye bilet bulunca bu yemek turu fırsatını kaçırmadım. Gaziantep için bir tam güne ihtiyacnız var. Bunun sebebi gezilecek görülecek yerlerden ziyade yenilecek şeylerin çokluğu. Zira Antep mutfağını salt kebaba indirgemek çok büyük haksızlık olur.
Pegasus'un sabaha karşı bir uçağı var. Buna binerek sabah 8 de şehirde oluyoruz bu da bize akşama kadar 3 öğün yemek yemek için yeterli zamanı sağlıyor. Şehrin merkezinde Kamil Ocak stadı ile karşılaşmak ilginç doğrusu. İstanbul dili ile konuşmak gerekirse düşünün ki Taksim meydanında stad var.
Bizim şirketin 13 yıldır gasyro yayınlarından sorumlu Nilhan Aras'tan - ki kendisinin Gaziantep mutfağı üzerine bir de kitabı bulunur- nerede ne yemeli listesini alarak çıkıyoruz yola.
Listenin ilk sırasında yer alan ve sabah 8'e kadar içilmesi icab edilen beyranı hava sıcaklığı ve dahası sabahın köründe midem kaldırmadığı için pas geçip doğruca Orkide pastahanesine katmer yemeye gidiyoruz. Bu incecik yufkalardan oluşan bol antep fıstıklı bir tatlı ile kahvaltıyı yapıyoruz. Açıkçası salaş bir pastane beklerken, Pelit kıvamında bir yerle karşılaşsak da yediğimiz katmerden gayet memnun bir şekilde ayrılıyoruz.
Oradan yönümüzü kale civarına çeviriyoruz. Daha Neymar, Barcelona'ya transfer olalı birkaç gün oldu ama muhtemelen Barcelona sokaklarından önce çakma Neymar formaları Gaziantep sokaklarına ulaşmış bile. Temmuz gibi turizm için önemli bir ayda kalenin bakım için kapalı olmasına anlam veremiyor ve Bakırcılar Çarşısı'ndan geçerek meşhur tarihi Tahnis Kahvesi'ne gidiyoruz. Kahve o kadar meşhur ki yönünü gösteren trafik levhası bile var yolda.
Saat henüz daha 10 ancak İstanbul'a geç gelen yazla birlikte bünye sıcağa alışmadığı için şimdiden bize çok sıcak geliyor ve kendimizi klimalı kahveye atıyoruz. Hayatımda ilk defa menengiç kahvesi içiyorum. Bence kesinlikle Türk kahvesinden daha güzel.
Biraz soluklanıp, serinleyip ve sabah kahvaltısını sindirip midemizde yer açtıktan sonra öğle yemeği için Kebabçı Halil Usta'ya doğru yola çıkıyoruz. Beyaz fayansları ve metal tabakları ile aradığımız salaşlığı burada buluyoruz. Yediğimiz adana kebap ve kuzu şiş ile midemiz bayram ediyor. Bunun üzerine altın vuruş için küşneme geliyor. Dananın böbrek kısmından çıkan bir etmiş. Ben hayatımda bu kadar lezzetli bir yedim mi hatırlamıyorum.
Pegasus'un yaz fırsatlarında gidiş dönüş 100 tl ye bilet bulunca bu yemek turu fırsatını kaçırmadım. Gaziantep için bir tam güne ihtiyacnız var. Bunun sebebi gezilecek görülecek yerlerden ziyade yenilecek şeylerin çokluğu. Zira Antep mutfağını salt kebaba indirgemek çok büyük haksızlık olur.
Pegasus'un sabaha karşı bir uçağı var. Buna binerek sabah 8 de şehirde oluyoruz bu da bize akşama kadar 3 öğün yemek yemek için yeterli zamanı sağlıyor. Şehrin merkezinde Kamil Ocak stadı ile karşılaşmak ilginç doğrusu. İstanbul dili ile konuşmak gerekirse düşünün ki Taksim meydanında stad var.
Bizim şirketin 13 yıldır gasyro yayınlarından sorumlu Nilhan Aras'tan - ki kendisinin Gaziantep mutfağı üzerine bir de kitabı bulunur- nerede ne yemeli listesini alarak çıkıyoruz yola.
Listenin ilk sırasında yer alan ve sabah 8'e kadar içilmesi icab edilen beyranı hava sıcaklığı ve dahası sabahın köründe midem kaldırmadığı için pas geçip doğruca Orkide pastahanesine katmer yemeye gidiyoruz. Bu incecik yufkalardan oluşan bol antep fıstıklı bir tatlı ile kahvaltıyı yapıyoruz. Açıkçası salaş bir pastane beklerken, Pelit kıvamında bir yerle karşılaşsak da yediğimiz katmerden gayet memnun bir şekilde ayrılıyoruz.
Oradan yönümüzü kale civarına çeviriyoruz. Daha Neymar, Barcelona'ya transfer olalı birkaç gün oldu ama muhtemelen Barcelona sokaklarından önce çakma Neymar formaları Gaziantep sokaklarına ulaşmış bile. Temmuz gibi turizm için önemli bir ayda kalenin bakım için kapalı olmasına anlam veremiyor ve Bakırcılar Çarşısı'ndan geçerek meşhur tarihi Tahnis Kahvesi'ne gidiyoruz. Kahve o kadar meşhur ki yönünü gösteren trafik levhası bile var yolda.
Saat henüz daha 10 ancak İstanbul'a geç gelen yazla birlikte bünye sıcağa alışmadığı için şimdiden bize çok sıcak geliyor ve kendimizi klimalı kahveye atıyoruz. Hayatımda ilk defa menengiç kahvesi içiyorum. Bence kesinlikle Türk kahvesinden daha güzel.
Biraz soluklanıp, serinleyip ve sabah kahvaltısını sindirip midemizde yer açtıktan sonra öğle yemeği için Kebabçı Halil Usta'ya doğru yola çıkıyoruz. Beyaz fayansları ve metal tabakları ile aradığımız salaşlığı burada buluyoruz. Yediğimiz adana kebap ve kuzu şiş ile midemiz bayram ediyor. Bunun üzerine altın vuruş için küşneme geliyor. Dananın böbrek kısmından çıkan bir etmiş. Ben hayatımda bu kadar lezzetli bir yedim mi hatırlamıyorum.
Tıka basa doymanın üzerine soluğu Zeugma müzesinde alıyoruz. Belki yeni olmasından mütevellit Türkiye'de gördüğüm en iyi konsept müze olabilir. (Bundan kastım Ayasofya, Efes gibi müzeye çevrilmiş eski mimarileri hariç tutuyorum) Kocaman mozaikler gerçekten şaşkınlık yaratacak derecede güzeller.
Zeugma müzesi sonrası tekrar bakırcılar çarşısına doğru iniyoruz. Organik pazarda biraz dolandıktan sonra Akşam Simit'ten yarım kilo kahke paket yapı İstanbul'a götürüyorum. Kahke böyle galeta gibi bir şey. Sabah kahvaltısında çayla güzel gidiyor.
Akşam yemeği için bu kez artık İstanbul'da da bir hayli meşhur olan İmam Çağdaş'a gidiyoruz. Midemizde artık çok az yer kaldı. Bu sebeple ancak birer ceviz lahmacun ve az Ali Nazik söyleyebiliyoruz. Hayatımda yediğim en güzel Ali Nazik'ti. Sarımsak ile patlıcanın ayarının bu kadar iyi tutturulduğu bir yemeği daha önce yememiştim. Altın vuruş için bir tek dilim baklava yemeğe yerim kaldı. Yarım kiloyu paket yapıp eve götürdüm.
Sonuç olarak yediğim her bir çataldan acayip memnun kalarak İstanbul'a döndüm. Sanırım kampanya uçak bileti buldukça 6 ayda bir bu turu yapmak lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder